“Düşman Çanakkale’ye çıkalı beş ay tamamlanmak üzereydi. O günden bu güne durmadan taarruz eden düşman hiç bir surette savunma kudretimizi sarsamamış bilakis gün geçtikçe bu savunma daha esaslı bir şekil almış ve kuvvetlerimiz büyük ve kat’î sonucu bir taarruzu bile yapabilecek duruma gelmiş ise de düşmanla silah ve malzeme farkımız kıyas kabul edilemeyecek derecede ölçüsüz ve hatta hudutsuzdu. Bu durum karşısında duraklamak zaruretinde kalıyorduk. Bu arada öyle ateşli, öyle tehlikeli durumlar atlatmıştık ki bu gün dahi aklıma geldikçe ürperiyorum. 15 Ağustos tarihinde sarf ettiğimiz top ve makineli tüfek mermilerinin noksanlığını bir türlü ikmal edememiştik. Zaten o günden sonra mermileri lüzum eden yerlere sayı ile kullandırdık. Top başına beş mermimiz kaldığı gün yüzbaşım sap sarı kesilmiş ve yemek falan yemez olmuştu.”
Topçu Teğmen İsmail Hakkı Efendi (Eski Genel Kurmay Başkanlarından Orgeneral Tunaboylu) anlatıyor:
“Arıburnu cephesinde, bir gün batarya gözetleme yerinde idim. Bir İngiliz tayyaresinin düzensiz hareketlerle dolaştığını, nihayet alçaldığını, bilâhare de cephe gerisinde dar bir yere mecburî iniş yaptığını gördüm. Bütün bu gördüklerimi safha safha zamanında batarya kumandanıma bildiriyorum. Ben ateş açılmasını bekliyordum. Fakat hiç bir ses ve seda çıkmıyordu. Dakikalar geçti yine bir şeyler yok. Çıldıracağım. Kıymetli bir hedef gözümün önünde duruyor, buna hiç bir şey yapılmıyordu. Neden sonra, belki ki yarım saat kadar bir zaman geçtikten sonra, bir mermi tayyare yakınına düştü. Bunu bir ikincisi takip etti. ve nihayet üçüncü mermi hedefin tam üstüne indi. Ve tayyare tahrip edildi. Sonradan yüzbaşıma, biraz da serzenişkârane, sordum. Şöyle anlattı:
— Oğlum, biliyorsun yukarı kademelerden bir hedef ve ateş emri verilmedikçe benim ateş açabilmeye selâhiyetim yok, Senin verdiğin haberler ben derhâl Tabura, Tabur da Alaya bildirdi. Alay Kumandanı da kendisinde selâhîyet bulamadı. Ancak Tümenden emir geldi «Hedefe isabet ettirmek şartıyle beş mermi atabilirsiniz» deniliyordu.”
Gerçekten durum çok zordu, Almanya ile daha doğrusu müttefiklerimizle, karadan ve denizden irtibat olmadığı için, memleket dışından mühimmat ithali ve ikmali mümkün değildi. Ordumuz elinde mevcut stoklarla idare etmek zorunda idi. Bu da bilhassa topça atışlarının pek çok kısıtlanmasını icap ettiriyordu.
Türk Askeri Çanakkale’yi düşmana karşı “iman dolu çelik gibi göğüsleri”, “çıplak elleriyle” savundular. Yoğun düşman ateşi altında bile tevekkülle ölümü beklediler. Erler, subaylar; Alman ve Avusturyalıların Sırbistan’a karşı olan harekâtını heyecanla takip ediyordu.
Siperlerde kulaktan kulağa Avusturya –Macaristan devletinin Gelibolu cephesine askerî yardım yapacağı söylentisi yayılıyordu. Anafartalar Grubu Kurmay Başkanı Binbaşı İzzettin Bey (Orgeneral Çalışlar) bile “Ah! Bir serbest yol bulunur da mühimmat gelirse inşallah bu karşımızdaki İngilizleri başımızdan tam olarak def edeceğiz.” diye düşünmekten kendini alamıyordu.
O zamana kadar Türk topçusu iyi talim ve terbiye edilmiş ve çok güzel atış yapmaktaydı. Ancak, kalitesiz ve az mühimmat ile ancak sınırlı sonuçlar alınmaktaydı. Ne var ki Türklerin elinde havan topu (Mörser) da yoktu. Havan topu Gelibolu yamaçlarına yerleşmiş olan İngilizleri vurabilecek en etkili silâhtı. Düz yollu Türk topları tepe yamaçlarına sinmiş İngilizlere fazla kayıp verdiremiyor sadece deniz taşıtları ve hücuma kalkan düşman piyadesine karşı etkili oluyorlardı. Škoda Fabrikaları’nın ürettiği havan topları (Mörser) ve obüsler (Howitzer) o devrin en rakipsiz silâhlarıydı. Sırp ordusunun Alman ve Avusturya-Macaristan orduları karşısında yenilmesi nedeniyle durum önemli ölçüde değişmiş, nakliyat yollarının açılmasıyla Gelibolu Cephesi’ne askeri yardım gönderebilme imkânı da doğmuştu.
9 Numaralı 24’lük Motorlu Havan Bataryası, İlk Hazırlıklar ve Batarya’nın Cepheye Gidişi
Ekim 1915 başında Avusturya-Macaristan’ın İstanbul’da bulunan askerî yetkilisi General Joseph Pomiankowski merkezden ilk fırsatta bir 24’lük havan bataryası ve 15’lik obüs bataryasını Türk Ordusu emrine Çanakkale cephesine gönderebileceklerine dair bir bildiri aldı. Viyana’da derhal hazırlıklara başlandı. Türkiye’ye gönderilmek üzere Viyana’da üç mavnaya 24’lük Havan Bataryasına ait toplar, mühimmat ve savaş malzemeleri yüklendi. İlk nakliyat 22 Ekim 1915 günü yapıldı. Bu sevkiyata dört subay ve 80 er muhafızlık ediyordu. Ayrıca, Budapeşte’den de motorlu araçlar ve batarya komutanı ile batarya mürettebatının büyük çoğunluğu ikinci sevkiyat olarak yola çıktı. Tuna nehri üzerinden yapılan bu sevkiyata Avusturya-Macaristan sınırındaki Orsova’ya kadar SMS Körös, SMS Sava, SM Almos vapurları eşlik etti. 2 Kasım 1915 günü ilk konvoy Orsova’dan ayrılarak Bulgaristan’a ait Lom Palangası’na vardı. Konvoy, Lom’da bizzat Bulgar kralı Ferdinand tarafından törenle karşılandı. 5 Kasım 1915 günü Türklerin çoğunlukla yaşadığı Bulgar şehri Rusçuk’a varıldı. Konvoy burada yaşayan Türkler tarafından çılgınca alkışlandı. Rusçuk’da trene yüklenen sevkiyat Şipka Geçidi üzerinden Edirne’ye ulaştı. Edirne’de onları Avusturya-Macaristan Konsolosu bekliyordu. Konsolos sevkiyatın Uzunköprü’de boşaltılacağını ve derhal Gelibolu savaş alanına hareket edilmesi gerektiğine dair emri verdi. 11 Kasım 1915 günü kargo Uzunköprü’de boşaltılmaya başlandı. Gelen davet üzerine nakliyeden sorumlu Üsteğmen Georg Höpflinger ve bir Ulaştırma subayı İstanbul’a gittiler, önce Enver Paşa tarafından kabul edildiler, sonra da Sultanın huzuruna çıkarıldılar. 15 Kasım 1915 günü Batarya komutanı Yüzbaşı Camillo Barber yüz seksen üç askerden müteşekkil ikinci kafile de Uzunköprü’ye geldi. 170 kilometre uzaklıktaki Gelibolu Yarımadasında bulunan Matikdere’ye (Manikdere) hareket etti ve Anafarta Grubu’nun sol tarafına yerleştirildi.
Bataryanın 6000 metre atış mesafesi olan dört topu M 9 ve M 12 model Mörserzugwagen denen kamyonlar tarafından çekiliyordu. Bataryanın ayrıca Puch model yedi binek otosu, 120 arazi arabası vardı. M 12’ler ilk dafa 1912 yılında 100 HP beygir gücünde 6 silindirli olarak üretildiler. 30 ton yük çekebiliyorlardı. 100 beygir gücünde olduklarından “Hunderter” (yüzlük) diye ad takılmıştı.
Yüzbaşı Barber 1916 yılı ilkbaharında İtalya cephesine atandığından görevini Yüzbaşı Alexander Kodar Edler von Thurnwerth’te devretti.
Bataryanın savaş alanına gelişi Türkler tarafından büyük bir çoşku ve sevinçle karşılanmıştır.
“Balkan yolu açılınca ilk katarla top ve makineli tüfek mermileriyle, kürek, kazma, çadır, ilaç gibi birçok hayatî madde ve malzeme gönderilmişti. Gün geçtikçe Avusturya’dan efrâdıyla birlikte onbeşlik obüsler, 24’lük motorlu toplar da gelmeye başlamış olduğundan artık Türk Ordusu silahlanmış, işin şekli değişmiş bulunuyordu”.
“ 24 Kasım 1915, saat 11:30, Tabura kadar indim. Tabur Komutanı oturup muzıka dinlememi söyledi ve telefonun kulağını bana verdi. Kulağıma koydum. Güzel bir çoban havası çalıyor. Dinledim. Ondan sonra oturup konuştuk. İki Batarya 24’lük havanın geldiğini ve uzun 15’liklerin Anafarta’ya geçtiğini topçu kumandanının söylediğini, telefonla işitmiş. Müjdeledi. Pek ziyade sevindim.”
1915 yılı Kasım ayı ortasında ve Aralık ayının başında, Türk olmayan ilk takviye birlikleri Çanakkale Cephesi’ne ulaşmış oldu. Bunlar bir 24 cm’lik Motorlu Havan Bataryası (K.u.K. 24 cm. Motormörser-Batterie Nr 9) ile bir adet 15 cm’lik Obüs Bataryasından (Howitzer Batterie Nr 36) ibaret Avusturya-Macaristan birlikleriydi. İlki Anafartalar grubuna, ikincisi ise Seddülbahir’in karşısındaki Soğanlıdere’ye yerleştirildi. Her ikisi de düşmanın başına çok işler açtı.
5. Ordu Komutanı Müşir Liman Paşa da çok mutlu olmuştu. Pomiankowski’nin naklettiği üzere :
“Gelen bataryalarla ilgili olarak doğan sorunları konuşmak üzere 20 Kasım 1915’te 5. Ordu karargâhına gittim. Yolda bataryalarımıza rastladım. Tam manası ile iyi görünüyorlardı. Müşir Liman Paşa bataryaların gelişinden müthiş mutlu olmuş, hatta Anafartalar bölgesinde batarya için bir mevzi bile hazırlatmıştı. Bir an önce İngilizlere havan ateşi açmaya başlamak için yanıp tutuşuyordu. Bana göre ise diğer Avusturya-Macaristan ve Alman bataryalarının gelişini beklemek daha doğru olurdu.” Liman Paşa daha fazla bekleyemedi ve 29 Kasım 1915 günü ateş emrini verdi. O gün İngilizler cehennemi yaşadılar. Avusturyalı Tarihçi Bean 29 Kasım 1915 gününü anlatıyor :
“29 Kasım saat sabah 9’da düşman siperleri üzerinde, Yüksek Sırt (Russel’s Top)’dan Kanlı Sırt/Tek Çam’a kadar olan bütün Anzac bölgesinde, bazıları beyaz, bazıları siyah veya kırmızı bir takım flamaların aralıklarla dalgalandığı görüldü. Bariz bir şekilde anlaşılıyordu ki düşman bir topçu bombardımanına başlayacaktı. Ancak, bu dalgalanan flamalar arasında barış işareti olan beyaz bayraklar da görülünce, General White’a bir haberci gönderilerek ne yapmak gerektiği soruldu. Gelen emir bu bayrakların derhal vurulmasıydı. Saat 09.10’da düşman, flamaların tam karşısına düşen bölgeyi, doğudan veya kuzey doğudan, yeri tam olarak belli olmayan bir mevziden, ağır obüslerle bombalamaya başladı. Gülleler Yüksek Sırt/Russell’s Top, Boyun/The Nek/ Courtney’s Top’a ve Jolly mevziinin karşısına düşmekle beraber esas hedefin Kanlı Sırt/ Lone Pine olduğu görülüyordu. Topçu ateşi; her iki günde bir gerçekleşen mevzi değişimi tam başlarken patlak verdi. 24. Tabur; mevzii 23. Tabur’dan teslim almak için, saat 10’da patikalardan geçerek Kanlı Sırt/Tek Çam/ Lone Pine’a doğru yürüyüşe başlamıştı. Kanlı Sırt/Tek Çam/ Lone Pine’a doğru giden patikalar siperler arasındaki boş alandan geçiyordu. Düşman topçusunun ilk ateşi bu alana düştü ve mevzilerimiz arasındaki bağlantıyı kesti. Sonra toplar menzili azaltarak atışlarını Tek Çam/Lone Pine’ deki Avustralya mevzilerinin üzerine yoğunlaştırdılar. Merkezle kuzey mevzii arasındaki irtibatı kestiler. Tek Çam’a giden üç irtibat siperi tam anlamıyla bloke edilmiş olmasına rağmen 24. Tabur Kanlı Sırt / Tek Çam’a ulaşabildi. Kanlı Sırt / Tek Çam’da 23. Tabur hazır olarak hem 24’ü hem de bir hücum bekliyordu. Geçen bir kaç saat içinde her iki Tabur üst üste, sıkışık bir vaziyette posizyonlarını korudular. Siperlerdeki Avustralya Birlikleri ilk defa böyle modern bir ağır topçu bombardımanı ile yüz yüze kaldılar. Düşman topları saat 09.10’da arkalarına doğru tanzim ateşine başladı. Sonra menzili küçülttü, iki saat boyunca 8, 9 ve 12 inç çapında mermiler bu sıkışık durumda olan piyadelerin üzerine düşmeye başladı. Saat 11.40’ta bombardıman durdu. 11.55’te yeniden başladı ve 12.15’e kadar sürdü. Siper inşa sistemi Anzaklar’ın bu savaşta geliştirdikleri bir uygulamaydı. Siperler yedi ile sekiz ayak derinliğinde ve üstleri çimen kökü seviyesinde kapatılmıştı. Bu siper şekli şimdiye kadar birçok askeri tüfek kurşunlarından ve sahra top mermilerinden korumuştu. Şimdi ise ağır topçu bombardımanı altındaydılar ve tehlikeli bir tuzağa düşmüşlerdi. Bombardıman nedeniyle üst koruma tavanları çökmüş 23. Taburdan 14 asker toprak altında kalarak can vermişti.”
24. Taburdan Çavuş W. J. Harvey’de Avusturya-Macaristan topçularının açtığı ateş altında canını kurtarabilmiş şanslılardandı:
“29 Kasım saat 9’da 24. Tabur 23. Tabur’un mevziini devralacaktı. Nöbet değiştirme sürerken ağır bir düşman topçu bombardımanı başladı ve şiddetini arttırarak saat 11’e kadar sürdü. Bu sürede sanki Türkler ellerinde ne varsa üzerimize atıyorlardı. Zırh delen top mermileri yerde derin çukurlar açıyor, yeri havaya kaldırıyordu. Tam bir afetti. Düşman 12 inclik toplar kullanıyordu. İrtibat siperleri ve tüneller havaya uçmuş birçok malzeme ve asker toprak altında kalmıştı. Bütün mevzide bir kaos hakimdi. 1. bölümü tutan D Bölüğü ile 3. bölümü tutan B Bölüğü en çok zayiat verenler oldu. B Bölüğü’nün ön cephesi tamamen yok edildi. Teğmen Chris Fogarty ve Teğmen W.S. Finlay ile 11 astsubay ve 30 er kaybedilirken birçok er de yaralandı.”
Önceleri emin mevziler olarak bilinen Anzac ve Suvla (Anafartalar) artık havan mermileri yağan tehlikeli yerler olmuştu. 29 Kasım 1915 günü de İngilizleri çok iyi tahkim ettikleri e Kanlı Sırt tepesini topa tuttu. Siperler havaya uçuruldu.
36 Numaralı 15’lik Obüs Bataryası
9 numaralı Motorlu Havan Bataryasının cepheye gelişinden kısa bir süre sonra 13 ve 14 Aralık 1915 tarihlerinde tamamen Avusturyalılardan müteşekkil, Topçu Yüzbaşı Karl Manouschek kumandasında bir 15’lik Obüs bataryası da (k.u.k 15 cm-Haubitzbatterie Nr 36) Uzunköprü’ye geldi. 2’nci Türk Ordusu’ndan sağlanan atlarla, 18 Aralıktan itibaren de 5’nci Ordu tarafından sağlanan mandalarla gece ve gündüz, kötü iklim ve yol şartları altında, yorucu ve ızdıraplı bir yürüyüşle 23 Aralık 1915 günü daha önce belirlenen Gelibolu Yarımadası’ndaki Soğanlıdere’ye ulaştı. Türklerin isteği üzerine bu bataryanın dört adet 15’lik M 14 Sahra Obüsleri Türk Silahlı Kuvvetleri emir ve komutasına verildi. Batarya kısa bir keşiften sonra Seddülbahir’de bulunan Fransız ve İngilizlere 24 Aralık 1915 Noel gecesi ateş açmıştı. 36 numaralı Batarya, 9 numaralı Batarya’ya nazaran daha tehlikeli bir bölgede bulunuyordu. Hatta burada başarısız bir düşman hava saldırısına da uğradı. İtilaf Devletleri güçlerinin Gelibolu yarımadasından firarından sonra Yüzbaşı Manouschek’in 15’lik 36 numaralı Obüs Bataryası 24 Ocak 1916’da, Türk topçu subay ve erlerinin eğitilmesi için, İstanbul’a hareket emri aldı. Batarya 27 Ocak 1916’da Akbaş iskelesinden Alman şilebi Kerkyra’e yüklendi ve 2 Şubat günü İstanbul’a ulaştı.
Alman ve Avusturya-Macaristan ordularının Sırpları yenmesi ve Bulgaristan’ın ittifaka katılması sonucu Balkan Yolu açılması ve Türk Ordusuna askeri malzeme yardımı gelmeye başlaması İngilizlerin yeni başkomutan General Monro’nun Gelibolu’nun tahliye edilmesi hakkındaki düşüncesine, planına uyuyordu. İngilizler 20 Aralık 1915’te ilk önce Anafartalar ve Arı Burnu Grubu önündeki mevzilerininden çekildiler. Çekilirken kolayca bulunabilecek bir yere “Biz Avusturya-Macaristan Bataryaları yüzünden çekilmiyoruz” yazan bir not bırakıp gittiler. Hâlbuki Aralık ayı başında Anafartalar’da İngiliz cephesinden karşı taraftaki Türk siperlerine yazılı bir kağıt atılmıştı. Bu kâğıtta şunlar yazılı idi. “Yüz Avusturya Bataryası gelse bile, kuvvetlerimiz gene de yarımadadaki mevzilerini terk etmeyecektir.”
Çekilirken bile Avusturya topçularının hışmından kendilerini kurtaramadılar. 3. Avustralya Hafif Süvari Tugayı’ndan (3rd L.H. Bde.) Yüzbaşı Wilfrid Kent-Hughes, H.Q.: Gelibolu yarımadasının tahliyesinden iki gün önce 19 Aralık 1915 pazar günü şunları yazdı:
“Cumartesi akşamı ateş yemedik, ancak Kaba Tepe’de mevzilenmiş olan Beachy Bill adını verdiğimiz Türk topu alışılmış atışlarını sürdürdü. Türklerin çekilme planımızdan haberi olmadığı belliydi. Bu nedenle kazasız belasız tahliye olmayı umud ediyorduk. Bütün Pazar günü taşıyamayacağımız malzemeleri, cephaneyi, bombaları imha ile uğraştık. Ayrıca Türklere orada bulunduğumuz belli etmek için boş siperlerde hafif atışlar yapıyorduk. Hatta bir kısım erler kriket bile oynamaya başladılar. Öğle yemeğinden biraz önce 6 veya 8 inç olduğunu tahmin ettiğimiz yeni gelen Avusturya topu, önümüzdeki günlerde daha ağır bir bombardımana hazırlık için, bulunduğumuz yere tanzim atışına başladı. Mermiler müthiş bir sesle patlıyordu. Buradan çekip gittiğimiz için memnunduk.”
Balkan yolu tamamen açılıp Alman, Avusturya-Macaristan’la yakından yardımlaşma işinin başlaması ve Çanakkale üzerine büyük topların ve piyade teçhizâtının çoklaşması düşmanın gözünü yıldırmış ve bir taarruz neticesinde zor bir duruma düşeceklerini idrak eden İtilaf Kuvvetleri Başkumandanı tası tarağı toplayarak firar etmeye karar vermiş ve bir gün işgal ettiği yerleri asıl sahibine terk ederek arkalarına baka baka çekilip gitmişlerdi.
İSMAİL TOSUN SARAL
Mülazım Mehmet Sinan, Harb Hatıralarım, Çanakkale-Irak-Kafkas Cephesi, Hasan Babacan, Servet Avşar ve Muharrem Bayar (Haz.), Vadi Yayınları, 2006, s.41-42.
2 “Emekli Orgeneral Vedat Garan’dan Hatıralar”, Yakın Tarihimiz, c.IV, s.214.
3 Orgeneral İzzettin Çalışlar’ın Not Defterinden On Yıllık Savaşın, İzzettin Çalışlar ve İsmet Görgülü (Haz.), Güncel Yayıncılık, İstanbul, 2007, s.154.
4 von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, yayına hazırlayan: Muzaffer Albayrak, Yeditepe yayınları, İstanbul, 2006 s.124..
5 Pomiankowski bu bataryanın Uzunköprü’ye geliş tarihini 15 Kasım 1915 olarak vermekte, 15’lik ağır Obüs Bataryasının ise dört hafta sonra geldiğini yazmaktadır. Bkz. Joseph Pomiankowski, Der Zuzammenbruch Des Osmanischen Reiches, Erinnerungen An Die Türkei Aus Der Zeit Des Weltkriges, 1928, s.178.
6 Jung, age, s. 39.
7 Macaristan’ın Torontál bölgesinde bulunan Gross Becskerek şehrinde 21.12.1878 günü doğdu. Sahra ve çakılı topçu birliklerinde sırasıyla 18.8.1899 günü teğmen, 1.5.1905 de üsteğmen, 1.5.1913 de yüzbaşı olarak görev yaptı. Maalesef kendisi hakkında daha fazla bilgi edinilememiştir. Bkz. Jung, age., s.179.
8 Mehmet Sinan, age, s.42.
9 Mehmet Fasih Bey’in Günlüğü, s.139.
10 Peter Jung, Darko Pavlovic, Austro-Hungarian Forces in World War I (1914-1916), Osprey Publishing Ltd., UK, 2003, s 42.
11 Carl Mühlman, Çanakkale Savaşı, Bir Alman Subayının anıları, Sedat Umran (çev.), Timaş Yayınları, İstanbul, 2004, s.149.
12 Pomiankowski, age., s.138 ve 139.
13Mehmet Fasih Bey’in Günlüğü, s.163-167.
14 Bean, age, s. 848.
15 W. J. Harvey M. M., Red and White Diamond” 24th Battalion History, Printed by Alexander McCubbin, Melbourne, 1920. s. 38-39.
16 Jung, age., s.48.
17 A Popular History of the Great War: Volume II, Extention of the Struggle: 1915, Sir J. A. Hammerton (Ed.), s. 494 ve 495. Gelibolu’nun Tahliyesi başlıklı 27. Bölüm’den
18 “Kurz vor dem endgültigen Abzug von Gallipoli warfen die Briten noch einen Zettel über die Linien, auf dem sie verkündeten, dass sie auch vor der österreichisch-ungarischen Artillerie nicht weichen würden.” Jung, Der K.u.K. Wüstenkrieg. s.39.
19 “Wenn auch Hundert Österreichische Batterien erscheinen solten, die Ententen truppen ihre Positionen auf der Halbinsel nicht aufgeben würden” Pomiankowki, age., s.126.
20 Mehmet Sinan, age, s.43.