Ermeniler, 24 Nisan günü yaklaşırken harekete geçerek, tarihin en büyük çarpıtması olan “sözde Ermeni soykırımı” tartışmalarına bu yıl da hız verdi.
Bu sorunun ortaya çıkmasında ve gelişmesinde rol oynayan emperyal güçler başta olmak üzere, onların güdümündeki Ermeni diasporası tarafından hep canlı tutulmaya çalışılmaktadır.
Ermenistan ve dışarıdaki temsilcileri yalan belge ve iftira atıcı eylemleriyle, bu seferde yeni göreve başlayan ABD Başkanı Joe Biden üzerinden emellerine ulaşacaklarını ve Dağlık Karabağ’da almış oldukları hezimeti unutturacaklarını düşünüyorlar.
Esasen bu çabanın altında yatan en büyük gerçek, Ermenilerin zamanın emperyalist güçler tarafından nasıl kullanıldıklarını ve Türklere uygulamış oldukları katliam ve eylemleri örtme çabası içinde olma gayretleri var.
Ermeniler, sözde soykırım propagandası için maziye dayanan uzun vadeli bir planı işletmektedir. Tanıtım, tanınma, tazminat, toprak talepleri olarak sıralanan ve “4T Planı” olarak adlandırılan planları çerçevesinde gerekli adımları atmaktadır.
Öncelikle, hukuki ve tarihi gerçeklerle bağdaşmayan sözde soykırım iddialarının, Türkiye tarafından kabul edilmesini amaçlıyorlar.
Bu amaca ulaştıktan sonra, Türkiye’yi 1915 olayları nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm ettirebileceklerini ve 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması ile Türkiye’den koparamadıkları Doğu Anadolu topraklarını Ermenistan sınırlarına katmayı hedefliyorlar.
Osmanlı Devleti’ni bir parçalama planı olarak bilinen “Şark Meselesi”nin ortaya çıkmasıyla diğer dini azınlıklar gibi Ermeni Cemaati de emperyalist devletlerin oyununa gelmiştir.
İngiltere, Rusya ve Fransa sayesinde Balkanlarda toprak kaybına uğrayan Osmanlı Devleti, Doğu’da da Ermenilerin gene aynı devletler tarafından kullanılmasına tanıklık etmiştir.
“93 harbi” olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra gemi azıya alan Ermeniler, Batı Dünyası’ndan almış oldukları icazetle Doğu Anadolu başta olmak üzere ülkenin her bir yanında tedhiş olayları ve isyanlar çıkarmıştır.
1915 yılına kadar Erzurum, Sasun, Zeytun, Van isyanları ile Babıali ve Adana olayları en önemli Ermeni isyanlarıdır.
1970 ve 1980’li yıllar da, Ermeni terör örgütü ASALA’nın diplomatlarımıza yönelik katliamlarıyla geçti.
Sadece Anadolu’da yaşayan Türkleri katletmekle yetinmeyen Ermeniler, 1992 tarihinde Azerbaycan Hocalı’da gerçekleştirdikleri vahşet ile 20. yüzyıl sonlarında da gerçek yüzlerini bir kez daha göstermişlerdir. Ha keza Dağlık Karabağ’da da.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1922’de TBMM’yi açış konuşmasında, “Ermeni Meselesi’nin Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen bir mesele olduğunu”ifade etmişti.
Nutuk’ta ise, “Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurulması projesinin 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile ortadan kaldırıldığını”yazarak da noktayı koymuştur.
Sözde iddialar, gerek küresel ve gerekse bölgesel anlamda hegonomik güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda, Arap ve Kürtlerle de biraraya getirdikleri Yahudi, Ermeni ve Rum lobilerinin Türkiye üzerinde baskı kurma ve dayatma aracıdır.
Bugüne kadar 29 devlet tarafından siyasi zeminde alınan sözde soykırım kararları, ne Almanya’nın Yahudilere karşı soykırımlarının ne Fransa’nın Cezayir ve Ruanda ne de ABD’nin Kızıldereli katliamlarının yok sayılmasına olanak vermiştir.
Kerameti kendinden menkul devletler ne açıklama yaparlarsa yapsınlar, ne kararlar alırlarsa alsınlar, bilinmelidir ki; sınırlarını kendi çizen tek ülke olan Türkiye’nin eli, her konu da olduğu gibi “Ermeni Yalanı”nı da berhava edecek şekilde temiz ve güçlüdür.
Tarihi manipüle edeceği söylenen ABD Başkanı’na söylenecek sözse, “cahilin kalbi ağzında,akıllının lisanı kalbindedir” diyen Ahmet Arif’in ifadesindedir.
İSMET HERGÜNŞEN