Türk Deniz Kuvvetleri Deniz Harp Okulu marşının; “Şahlan artık ey deniz şanlı dostlar geliyor/Ummanlara hükmeden Barbaroslar geliyor/Baş koymuşuz uğruna biz bu coşkun suların/Ruhumuza dalgasız ölçüler dar geliyor” dizelerinde yer bulduğu gibi Mavi Vatanı’nda bir tatbikatını daha geçtiğimiz günlerde başarıyla icra etti.
Sözde davalarla Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün hedefine oturtulan ve bu şer odağından her geçen gün arınmasına da devam eden Türk Donanması, egemenlik hakkının tartışılmalı hale getirilmeye çalışıldığı Ege Denizi ve Akdeniz’de sancak ve varlığıyla ile kararlı ve caydırıcı gücünü bir kez daha “Dosta ve Düşmana” gösterdi.
“Mavi Vatan” ve “Deniz Kurdu” serisi tatbikatların son yıllarda icra edilme tarzına “Milli Güç unsurlarının dahil edilmesi” toplumda denizci kültürünün gelişmesine olanak sağladığı gibi deniz yetki alanları sorunları da kamuoyunun ilgisini çeker hale gelmiştir.
Yerli ve milli silah sistemlerindeki gelişmeler ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harbe hazırlık seviyesinin yerinde görülmesinin yanı sıra, bu tatbikatların çapı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bilinçli bir şekilde denizciliği merkeze almaya ve gözle görülür bir şekilde denizci zihniyetin oluşmaya başladığını da göstermektedir.”.
Ulusal güvenliği bağlamında doğu ve güneydoğu sınırları ile çevre denizlerde askeri ve insani harekatları olanca hızıyla sürdüren Türkiye’nin geniş katılımlı icra ettiği bu tatbikatlar, “emperyalizmin uydusu haline gelmiş sadece Yunanistan’a karşı değil aynı zamanda dümen suyuna girmiş olan bir takım devletler ile kuruluşlara da hak ve menfaatlerimizden asla ve kat’a geri adım atmayacağımızın da bir nevi göstergesidir.”
Tatbikatın icrası esnasında, Mısır’ın Doğu Akdeniz’de hidrokarbon faaliyetleri için çıkmış olduğu ihalede ilan ettiği sahayı, Türkiye’nin 2019’da Birleşmiş Milletler’e bildirdiği Türk Kıta Sahanlığı güney sınırında sınırlandırdırması da dikkat çekicidir.
Bu gelişme, Doğu Akdeniz’de en uzun karası ve kıyıları olan her iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve deniz yetki alanlanlarını müzakere edilebilir noktasına getirir mi? Önümüzdeki zamanda göreceğiz.
Öte yandan, görünürde dost ve müttefik (!) ülke ABD ve Fransa’nın Türkiye’nin manevra sahasını kısıtlayacak şekilde “Yunanistan’a üs kurma, silah satma ve daha ötesinde yeni silah hibe girişimleri” oldukça manidardır.
Diğer taraftan; NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in, “Avrupa Birliği’nin Avrupa’yı savunabilecek durumda olmadığını ve Avrupa’yı ABD, Türkiye ve İngiltere gibi AB üyesi olmayan devletlerin koruduğunu” ifade eden açıklaması ortadayken, ABD ve Fransa’nın hasmane tutum ve davranışları da “insanların içindeki kötülük tohumlarını doğruluğa dönüştürmek dünyanın en zor işidir” sözünü anımsatır niteliktedir.
Kan, göz yaşı ve ölümler dışında hiçbir şey getirmeyen sömürgeci, emperyalist ve hezeyan içerisindeki güçlerin, sıranın Türkiye’ye geldiğini gösterir, kah açıktan açığa kah örtü ve aldatma içeren eylemleri “Türkleri alet edemeyecek ve tuzaklarına düşüremeyeceklerdir.”
Ayrıca yapmış oldukları olumsuz girişimler neticesinde, ihtilaflı deniz harekat alanları ve hava sahasında istenmeyen üzücü olayların meydana gelmesi durumunda, bir noktada kendileri de sorumlu olacaklardır.
Anlaşılan odur ki; Ege Denizi’nde çözülemeyen sorunlar dizini ile Kıbrıs’ı da içine alan Doğu Akdeniz’deki enerji jeopolitiğine ilişkin üçüncü konumda bulunan ülke ve kuruluşların hareket tarzlarını irdelediğimizde, bu coğrafya daha çok su kaldıracaktır.
Uzun sözün kısası,
– Türkiye ve Yunanistan’ın çıkarları sadece ve sadece Ege’de kesişmektedir.
– Kıbrıs Adası’nda, iki farklı halkın oluşturduğu iki ayrı, eşit ve egemen devlet KKTC ve GKRY vardır.
– Doğu Akdeniz’de tek çıkar yol Türkiye, İsrail ve Mısır işbirliğinden geçmektedir.
Ha keza, yüzyıllardan beri aynı yerde duranları niteleyen en veciz söz de, Thomas Lowell’in ifade ettiğidir.
“Düşüncelerini değiştirmeyenler yalnızca deliler ve ölülerdir.”
İSMET HERGÜNŞEN