Kumpas Davaları dönemini bilinçli yaşayanlar, Alaettin’i kâh mahkeme arasında kâh açık görüşlerde evlatlarına derslerinde yardımcı olduğu fotoğrafları ile hatırlar.
Ben ise 41 yıllık sınıf arkadaşımı Deniz Harp Okulu sıralarında ders çalışırken, okurken, düşünürken gayriihtiyari kafasında işaret parmağı ile yaptığı dairevi hareketi ile hatırlarım.
Bir anda Harp Okulu Kontrol Sistemleri okuduğumuz derslerde zorlandığımız günler gelir aklıma, zorluklarla dolu ama mutlu ve umutlu günler…
Derken mezuniyet sonrası suüstücü ve denizaltıcı olmanın gereği fiziken ayrıldığımız ama kalben hep birlikte olduğumuz, anlık görüşmelerde bir önceki bıraktığımız yerden başlayabildiğimiz, görevini en iyi yapmanın hazzını karşılıklı yaşadığımız rekabetçi günler gelir aklıma.
Aklıma Washington Deniz Ataşesi iken görev gereği yaptığımız, sonu hep “Dostum bir isteğin var mı?” ile konuşmalar gelir…
Sonrası 2007 Yıllık Askeri Şürası açıklaması gelir gözümün önüne… Sınıfımdan terfi eden ilk Amiralin gururunu yine yaşarım Alaettin ile.
Burada da bırakmak isterim hafızamdakileri ama bırakamam. Zira nereden bilebilirdim, bilebilirdik ki, bu terfinin getirdikleri götüreceklerinden fazla olacak!
Sınıfımızdan ilk Amiral olmanın bedelini, Silivri’ye ilk gidenlerden ve en çok kalanlardan biri olarak ödedi Alaettin. Şansızlığı burada da bitmedi Silivri şartları nedeniyle en az ziyaret edilen, yargılandığı asıl davanın farklı olması nedeniyle mahkemesine en az gidilenlerden biri olarak da ayrı yaşadı zor günlerini.
Üzülerek itiraf etmem gerekir ki daha fazla Silah Arkadaşımızı görmek, ziyaret etmek adına hep tercihimi, tercihimizi, çoğunluktan yana kullandım, kullandık. Tahliyesinde bile yanında olamadım yine benzer nedenler ile.
İlk karşılaştığımda Alaettin’e “Dostum, seni hiç ziyaret edemedim, mahkemene gelemedim, tahliyende yoktum, ne dersen ve hatta yüzüme tükürsen kabulüm! Sana karşı vicdan borcum var.” dediğimde bana cevabını unutmam: “Sevgili Kardeşim, zor dönemde neler yaptığını, yaptığınızı biliyorum, her birini kendime de yapılmış kabul ediyorum, hakkını helal et!”.
Sonrasında sevinerek öğrendim ki Alaettin yine öğrenmek, üretmek ve öğrendiklerini öğretmek adına hem öğrenciliğe (asistanlığa) ve öğretmenliğe başlamış. Bir görüşmemizde takılmıştım “Doktoramı vermeye başladım” dediğinde.
Gün gibi hatırlıyorum dediklerimi “Dostum, hep vermek, hep vermek almaya ne zaman başlayacaksın?”.
Cevabı ders niteliğindeydi “Bu ülkenin yetim hakkıyla okuduk, vicdan borcu devam ediyor. Şimdi kaybettiğim zamanı kazanıp öğreneceğim ve öğreteceğim. Zaten çocuklarımda küçük, hem onlara da destek olabilirim. Bak bir yandan da alıyorum, akmasa da damlıyor…”.
Belli zamanlarda aradığımda hep takılıp sorardım “Alma zamanı geldi mi, yoksa vermeye devam mı? diye hep de aynı cevabı verir “Devam, devam, ama şansını zorlama!”.
İyi bir Galatasaraylı olmasına rağmen sadece ben mutlu olayım diye 6 Kasımlarda bana mesaj atar “Cimbom’u yenme yıldönümünüz kutlu olsun!” diye Sevgili Alaettin.
Nice yazdığı makaleyi paylaştı bizlerle, gururla okudum, okuduk arkadaşlarla. Teması hep ulusal çıkarlar ve beka üzerine oldu.
Bir kere de şikâyet etmedi yaşadıklarından, ona reva görülenlerden, ondan zorla alınan kul hakkından. Hep mahkemesindeki son savunmasındaki gibi davrandı: KAHRAMANDIR SOYUMUZ, BİZE KEFEN BİÇİLMEZ, VATAN SAĞOLSUN!
Demem o ki her fırsatta kendinden ALINMASI pahasına ulusuna, devletine VERMEYE çalıştı, çalışıyor Arkadaşım, Dostum, Kardeşim Alaettin…
Şimdilerde de bu kez ALIYOR ama HAK ETMEDİĞİNİ…
YURDAGÜL ÇOLAKOĞLU