İnsanoğlu doğal habitatı olan karada sürekli yaşam kurmaya devam ettiği sürece savunma, güvenlik ve refahı temelde karaya odaklı olacaktır. Diğer yandan karadaki insan faaliyetleri, savunma, güvenlik ve refah boyutlarında denizle kalıcı şekilde iç içedir. Denizde Arşimet Kanunları çerçevesinde sağlanan yüzebilirlik ve hareketlilik sayesinde inşa edilen gemilerde insanın karadaki gibi yaşamını sürdürebilmesi mümkün olmuş ve bu sayede deniz hakimiyeti küresel jeopolitiğin ayrılmaz parçasına dönüşmüştür. O nedenledir ki tarih boyunca jeopolitik bugün olduğu gibi kıta ile deniz güçleri arasındaki mücadeleden etkilenmiştir.
UZAYIN YERKÜRE İLE JEOPOLİTİK ETKİLEŞİMİ
İnsanoğlu, yerçekiminin olduğu atmosfer içinde ve yerçekiminin olmadığı atmosfer ötesi dış uzayda okyanuslar ve denizlerde olduğu gibi sürekli varlık gösterecek ve karalardaki olayları etkileyecek boyutlarda kalıcı yeteneklere kavuştuğunda, uzay, yerküre jeopolitiğinin ayrılmaz parçası olacaktır. Dünyada yaşanan tüm savaşlar ve askeri mücadeleler karada, bir alanın sürekli egemenlik kurulacak şekilde işgaline; denizde ise kritik düğüm noktaları ile yoğun ticaret gemisi rotalarının savaş gemileri ile kontrolünden geçmektedir. Atmosfer içinde yerçekimine bağlı olarak hareket eden hava unsurları her iki alanda destekleyici unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu unsurlar füze saldırıları, hava bombardımanı, satıh kuvvetlerinin karada ve denizde taktik hava desteği gibi taktik ve stratejik sonuçları olan askeri operasyonlarda kullanılmaktadır. Yer çekiminin olmadığı atmosfer ötesi uzay ortamında silah kullanımı yasak olmasına rağmen bu ortam hem ateş gücü hem de iletişim gücü ortamı olarak kullanılmaktadır. Bu çerçevede uzayı kullanan kıtalararası balistik füzeler ve geliştirilmekte olan (lazer gibi) uydu temelli sistemler üzerinden ateş gücü alanında; uydular üzerinden kara, deniz ve havadaki tüm faaliyetlere istihbarat, bilgi ve iletişim gücü alanında destek olmaktadır. Dolayısı ile kara ve denizdeki gibi mekân kavramının kesin olmadığı sonsuz bir boşlukta insan oğlunun yer küredeki jeopolitiğini etkileyecek en önemli coğrafi unsurlar bugün için balistik füzelerin yörüngeleri ile uyduların yörüngesidir. Gelecekteki teknolojiler çerçevesinde yer küredeki faaliyetleri etkileyecek diğer bir alan başta ay olmak üzere diğer gök cisimlerinin başta değerli metaller olmak üzere kaynaklarıdır.
ÖNCE ROKETLER, SONRA UYDULAR VE UZAY ARAÇLARI
Uzay ile ilgili ilk bilimsel çalışmayı 19. Yüzyıl son çeyreğinde yapan Rus bilim adamı Konstantin Tsiolkolvsky uzaya gidebilmek için gerekli olan hızın teorisini tespit etmiş bilim adamıydı. Herhangi bir okula gitmeden kendi kendini yetiştiren bilim adamının roket planları ve uzay teorileri henüz ilk uçak havalanmadan 1911 yılında kitaplarda yerini almıştı. Bir mektubunda ‘’dünya insanlığın beşiğidir, ama bir canlı sonsuza kadar beşikte yaşayamaz’’ demişti. Uzayı önce roketler sonra uydular kullanmaya başladı. 1957 yılında Sovyetlerin ilk kıtalararası balistik füzeyi (ICBM) uzayı kullanarak fırlatması ile yarış başladı. Aynı yıl Sputnik olarak bilinen ilk uydusunu atmosfer dışına göndermesi ile yarış hızlandı. 1961’de Rus, Yuri Gagarin uzaydaki ilk astronot olarak tarihteki yerini aldı. Bu başarı ABD için büyük bir şoktu. İkinci Dünya Savaşından sonra Alman bilim adamı Von Braun ile başlayan Amerikan uzay çalışmaları soğuk savaş rekabeti içinde ivmelendi. Sovyet başarıları üzerine ABD önce Mercury daha sonra Apollo programlarını başlattı. Amerikan Başkanı J.F.Kennedy 25 Mayıs 1961’de ‘’1960’lar bitmeden Amerika mutlaka aya bir insan yollayacak ve emniyetle geri getirecektir’’ demişti. Bu hedef 1969 yılında başarıldı. Amerikan bayrağının aya dikilmesi ile uzayda jeopolitik mücadele başlamış oldu. Ancak bu başarıdan sonra Amerikan kamuoyunun ve hükümeti’nin uzaya ilgisi kademeli şekilde azaldı. Apollo projesinin yerine 1973’te insanlı uzay laboratuvarı (Skylab) geçtiyse de bu proje kamuoyu ve dünyanın ilgisini çekmedi. Diğer taraftan 1967’den itibaren Sovyetler de Soyuz Projesi ile uzayda insanlı laboratuvar uygulamasına geçti. Soyuz’u 1971’de Salyut- 1 uzay istasyonu projesi takip etti. Apollo ile Soyuz’un 17 Temmuz 1975’te yörünge üzerinde bir araya gelip buluşması süper güçler arasında ilk kez uzayda iş birliğini gerçekleştirdi. Bu müspet ortam ülkelerin daha sonra INMARSAT, INTELSAT, COSPASS/SARSAT gibi ortak projelerde birlikte hareket etmesini sağladı. Bu dönem sonrası 1986 yılında Sovyet Mir Uzay İstasyonu projesi başlatıldı. Mir, 2001 de hizmet dışına çıktı. Daha sonra Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) projesi hayat buldu. Atmosfer dışında alçak yörüngede konumlandırılan ISS, 1998 yılında Ruslar tarafından başlatıldı, ABD, Kanada, Japonya ve Avrupa Uzay Ajansının (ESA) katılımıyla 2011 yılında tamamlandı. Bugüne kadar 19 ülkeden 240 astronot ISS’de görev yaptı. 1981-2011 arasında Amerikalılar Uzay Mekiği projesi ile uzay istasyonlarına insanlı ulaştırma hizmeti verecek projeyi yürüttü. Diğer yandan uzayda 400 uydusu olan Çin, Eylül 2011 ile Nisan 2018 arasında Tiangong-1 adlı uzay istasyonunu başarıyla alçak yörüngede konumlandırarak bir ilki başardı. 2012 de istasyonda ilk taykanotlar görevlendirildi. Çin 3 Ocak 2019 tarihinde de Chang’e -4 isimli uzay aracını ayın karanlık yüzüne indirerek ilk ay keşif görevini başardı. 2021 sonrası yenilenen Tiangong uzay istasyonuna Kasım 2022’de 6 taykanot göndererek insanlı uzay istasyon faaliyetlerini devam ettiriyor. 2022 ABD için de uzayda büyük atılımlara sahne oldu. İlk kez ay için roket ile ayın etrafında görev yapacak Orion uzay aracı gönderildi. Tarihte ilk kez bir gök taşının insan müdahalesi ile yer değiştirmesini başardılar.
KRİTİK COĞRAFİ UNSUR OLARAK UYDU YÖRÜNGELERİ
Askeri Uzay Stratejistlerine göre uyduların termosferdeki yörünge coğrafyası küresel Jeopolitiği etkileyen bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Atmosferin termosfer tabakasındaki derinliği deniz seviyesinin üzerinde 80-800 km arasında değişen bir değerdir. Termosfer ve ötesi uydu ve uzay araçlarının yer çekimi olmaksızın konuşlandırıldıkları dış uzay bölgesidir. Yerküre alçak irtifa yörüngesi 160 ile 2000 km arasında; yerküre orta irtifa yörüngesi 2000 ile 35.000 km arasında; coğrafi senkronizasyon (geosynchronous) yörünge ve sabit yörünge ise 35.000 km irtifaya sahiptir. Bu değerin üzeri ise yerküre yüksek irtifa yörüngesinin kapsadığı alanları teşkil ediyor. Diğer yandan ayın yörüngesi 285.000 km’deyken, 385.000 km üzerindeki her türlü yörünge güneş uzayına girmektedir. Yerküredeki Jeopolitiği etkileyen en önemli kademe yerküre alçak irtifa yörüngesidir. Özellikle iletişim ve askeri uydular buradadır. Bu bölgenin kontrolü yerkürenin sathını kontrol etmek isteyenlere çok büyük avantaj sağlar. Alçak irtifa yörüngesi aynı zamanda atmosfer direnci olmadığından ayın ötesine gitmek isteyen uzay araçlarının uzay istasyonlarından yakıt alabileceği bir alandır. Uzayda bu tip istasyonların kurulması gelecek keşifler için önemlidir. Gelecekte güneş ışığını yer küreye yansıtarak aydınlatma ve enerji sağlayacak projelerin uydu sistemleri de bu irtifayı kullanacaktır. Alçak irtifa yörüngesinde kesin durumsal farkındalığı ve dolayısı ile kontrolü tesis eden bir devlet ciddi jeopolitik üstünlük sağlayacaktır. 2022 yılında büyük çoğunluğu alçak irtifa yörüngesinde olmak üzere 4852 adeti aktif olmak üzere 8261 uydu hareket halinde idi. Uzayda 3000 ölü uydu ile 34.000 uydu enkaz parçası mevcut.
UZAY VE REKABET
Uzay, askeri yeteneklere başta komuta, kontrol, muhabere ve istihbarat alanlarında uydular üzerinden sağladığı büyük destek sayesinde soğuk savaşın en önemli rekabet arenalarından birisi oldu. Uzayda en ileri konumda olan ABD, 80’lerin sonunda Sovyetleri özellikle (SDI) Stratejik Savunma Girişimi ile dize getirmişti. Yıldız savaşları adıyla da anılan bu girişim atmosfer dışını kullanacak balistik nükleer füzeleri uçuş anında uydular, lazer sistemleri ve kinetik silahlar ile çok önceden imha etmeyi hedefliyordu. Sovyetler yeni bir silah yarışını yürütebilecek kaynaklara sahip olmadıklarından geri adım attılar. Putin’in Rusya’sı bundan ders aldı. Rusya kısa bir duraksama geçirse de Yeltsin döneminde dahi uzay çalışmalarını aksatmadı. Özellikle son 15 yılda özellikle hipersonik füzeler ile uydu savar teknolojiler üzerinde hızlı bir gelişme gösterdiler. Balistik füzeler varış noktasını tahmin etmeye olanak veren belirli bir yörünge takip ederken sesten 20 kat hızlı giden hipersonik füzeler yörüngeye ihtiyaç duymadan varış noktasına çok kısa ikaz süresi içinde hareket edebiliyor. Bu durum füze savunma sistemlerini işlevsiz hale getirecek derecede zorluyor. Bu nedenle hipersonik füzelerin uzayda konuşlu yüksek enerjili lazer sistemleriyle donatılacak uydular sayesinde durdurulabilmesi yatırım ve araştırma konusu olmaya devam ediyor. Diğer yandan Rusya’yı izleyen Çin’in son 20 yılda sergilediği kazanımlar ve başarılar sonucu uzayda üç büyük gücün rekabeti artmış durumda. Uydu yörüngelerinin kontrolü, kıymetli nadir metalleri içeren yörüngedeki gök taşlarından kaynak çıkarılması ve dünyaya getirilmesi gibi faaliyetler bugün olmasa da yakın gelecekte uzay jeopolitiğinde önemli faaliyet alanlarını teşkil edecektir.
UYDUSAVAR (ASAT) SİSTEMLER
Küresel jeopolitikte asli oyuncu olan devletler uzaydaki rekabet sürecindeki yerlerini özellikle yerküre alçak yörünge uydulara karşı geliştirecekleri roket ve silah sistemleri ile korumaya çalışmaktadırlar. Günümüzde uydular çok geniş spektrumda kullanılmaktadırlar. Sivil maksatlar dışında, savunma ve askeri strateji alanında istihbarat uyduları (Comint., Sigint., Elint. vb), komuta/kontrol uyduları, navigasyon uyduları (GPS), Arama Kurtarma (Cospass/Sarsat) uyduları yanısıra balistik füze saldırılarını ilk fırlatma anından itibaren takip edebilen uydu sistemleri geniş yetenek havuzu içinde değerlendirilebilir. Bir kriz büyük güçler arasında sıcak savaşa dönüştüğü anda askeri maksatlara hizmet eden uydular öncelikli hedef olacaktır. Özellikle nükleer bir savaşta ilk darbede bulunacak ülke, önce rakibin erken uyarı uydularını imha edecek ve hemen ardından kıtalararası balistik füzeleri (ICBM) ateşleyecektir. 1967 Dış Uzay Anlaşması uzayda nükleer silahların kullanılmasını yasaklıyor. O nedenle ülkeler uydu imhasında kinetik enerji ve lazer gibi sistemlere yöneliyor. Nükleer silah kullanıldığında kazanan olmuyor zira yaratılan elektro manyetik pals (EMP) tüm uyduları kör ediyor. Yıllar içinde ABD dahil birçok ülke ASAT teknolojisini geliştirdi. Bu silahlar yerden veya yüksek irtifada uçan savaş uçaklarından ateşlenen kinetik silahlar olduğu gibi yasak olmasına rağmen uydulardan ateşlenebilecek (geliştirilmekte olan) lazer tipi silahlar da olabiliyor. Günümüzde devletler bu yeteneklerini geliştirmekle kalmıyor aynı zamanda kendi uyduları üzerinde fiilen test ediyorlar. Örneğin, Çin, 2007’de meteoroloji uydularından birisini ASAT füzesi ile imha etti. Hindistan, 2019’da ilk testini yaptı. 2020’de Rusya, iki ayrı test atışıyla ASAT füzelerini denedi. Ancak 15 Kasım 2021 tarihinde BM Uzaydaki Enkazı Azaltma Prensipleri dokümanına aykırı olarak, Nudol ASAT füzesi ile 1,7 ton ağırlığında oldukça büyük Cosmos 1408 adlı hurdaya çıkmış ve 500 km irtifada bulunan Sovyet uydusunu imha etmesi, meydana getirdiği 1500 parçalık enkaz nedeni ile dünya çapında tepki aldı. Saniyede 8500 mil hız ile yaratılan çarpışma sonucu uzaya dağılan enkaz yörüngede bulunan diğer uydulara ve uzay istasyonuna tehlike yaratmaya devam ediyor. Bu enkazın beş yıl yörüngede dolaşacağı bekleniyor. Rusya 15 Temmuz 2020 tarihinde de COSMOS 2543 isimli denetleme uydusundan bir başka hareketli sistemi fırlatarak yakındaki bir başka Rus uydusuna yaklaşacak şekilde kullanmış ve bu durum uzay güçleri tarafından eleştirilmişti. Bu çerçevede BM’nin uydusavar sistem denemelerini yasaklaması konusunda bir moratoryum yayınlaması beklenmektedir. ABD de ilk fiili uydu imhasını 1985 yılında F 15A jetinden 12 km irtifada fırlatılan ALMV (Havadan Fırlatılan Minyatür Araç) ile gerçekleştirdi. Ancak uzaya enkaz yayılınca Kongre programı 1987’de durdurdu. ABD daha sonra, 21 Şubat 2008’de arızalanan istihbarat uydusu USA-193’ü Pasifik Okyanusu üzerinde yaklaşık 247 km irtifada Aegis sınıfı muhripten ateşlenen bir RIM-161 (Standart 3) Füzesi ile imha etti. Sonuçta 174 parçalık bir enkaz yaratıldı ve son parça 1 yıl sonra atmosfere giriş yaptı. Enkazlar zaman zaman ciddi tehlikeler yaratmaya devam ediyor. 2007 yılında Çin’in imha ettiği uydunun enkazı 2013 yılında Rus uydusuna çarparak imhasına neden olmuştu. Uzayda alçak yörüngede 50 yıldır dolaşan Sovyet enkazlarının mevcudiyeti göz önüne alınırsa enkazın yörüngede kalma olasılığı yüksektir.
UZAYDA DURUMSAL FARKINDALIK
Şüphesiz ASAT silahların kullanılmasına olanak sağlayacak en önemli unsur uzaydaki durumsal farkındalıktır. Kendi uydularını takip kadar diğer devletlere ait uyduların ve enkazların hassas mevkilerinin tayin edilmesi ve hedeflenebilmeleri ASAT silahların kullanılmasında vazgeçilmez önemdedir. Rusya 15 Kasım 2021 testi ile durumsal farkındalık alanındaki durumunu ortaya koymuştur. Diğer yandan ABD’nin, 1999 yılında başlattığı Boeing X-37B isimli alçak yörünge uzay uçağı (İHA) projesi 2004 yılından itibaren aktif olarak kullanılıyor. Bu insansız uçak son olarak ABD Uzay Kuvvetleri Komutanlığı emrinde 12 Kasım 2022 tarihinde sona eren 908 günlük görevini başarıyla tamamladı. X-37B’nin uzayda durumsal farkındalık yaratılmasına yönelik uçak olması yanında alçak yörüngede bulunan rakip devlet uydularına karşı uydu savar sistemlerle donatılabileceği konusunda pek çok değerlendirmeler medyada yer aldı. ABD Hükümeti 2014 yılında Lockheed Martin firmasıyla dış uzaydaki uydularla, yörüngedeki -10 cm çapındakilere kadar- enkazları takip edecek S Band Radar projesi başlattı. 2020 Mart’ında tamamlanan ve Uzay Çiti (Space Fence) adı verilen bu proje sayesinde takip edilen uydu ve enkaz sayısı 20.000’den 100000’e çıkarıldı. Bu sistem ayrıca lazerle bir uydu düşürüldüğü taktirde lazerin kaynağını da tespit edilebiliyor.
UZAY HUKUKU
Uzayda devletlerin yetki ve faaliyetlerini düzenleyen en eski anlaşma 1967 BM Dış Uzay Anlaşmasıdır. Uzayın barışçıl amaçlarla kullanımını düzenleyen bu anlaşma uzayda ve ayda işgal, ulusal sahiplenme ile egemenliği ve nükleer silahların kullanımını yasaklıyor. Bu anlaşmanın eksikliklerini tamamlamak için 1979 yılında BM organları tarafından hazırlanan Ay Anlaşması ülkelerin ay ve diğer gök cisimlerindeki faaliyetlerini düzenlemeye yönelik olarak geliştirildi. Faaliyetler sırasında ortaya çıkacak anlaşmazlıklardaki yargı yetkisini uluslararası kuruluşlara devreden bu anlaşma insanlı uzay programı uygulayan devletler tarafından onaylanmadığından etkisiz kalmıştır. Türkiye bu anlaşmaya taraftır. Diğer yandan 13 Ekim 2020 tarihinde ABD liderliğinde bir araya gelen Japonya, BAE, İtalya, İngiltere, Kanada, Lüksemburg ve Avustralya Artemis Anlaşması adı altında uzayda iş birliği anlaşması imzaladılar. İmzacıların sayısı bugüne kadar 23’e erişti. Türkiye henüz imzacı değil. Dayanağı 1967 tarihli BM Dış Uzay Anlaşması olan Artemis Anlaşması, uzay keşiflerinde iş birliği ilkeleri ile Ay, Mars, Kuyruklu Yıldızlar ve Gök Taşlarının Barışçıl Amaçlarla Kullanılmasına yönelik düzenleyici kuralları kapsıyor. Bu anlaşmayı Rusya ve Çin imzalamadı. Zaten her iki ülkenin uzayda ABD ile iş birliği yapma olanağı bulunmuyor. Rusya Ukrayna Savaşı sonrası Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) programından da çekildi. Rusya ve Çin’in Artemis anlaşmasıyla ilgili en büyük endişesi, Artemis Anlaşmasında yer alan ayda tesis edilecek güvenlik bölgeleridir. Ülkelerin ayda karşılıklı müdahalesini önlemek için ilan edecekleri emniyet bölgeleri doğal olarak diğer tarafların hareketlerini kısıtlayacaktır. Rusya ve Çin, Artemis Anlaşmasındaki güvenlik bölgesi uygulamasını işgale yakın sahiplenme olarak değerlendiriyor. 1967 Anlaşması ise uzayın sadece barışçıl maksatlar için kullanılacağını belirtmekle beraber, barışçıl kullanımın neleri kapsadığı detaylandırılmıyor. Diğer yandan 1967 yılında uzayda özel sektör mevcut değildi. Bugün ise mevcut. RocketLab, Blue Origin, Virgin Galactic ve Space X gibi Amerikan şirketleri kamu ile iş birliği içinde kalarak bu alanda liderlik ediyorlar. Kazanma duygusu ile özel sektör yakın gelecekte kamu sektöründen öne çıkabilir. Uzay endüstrisinin bu şekilde özelleştirilmesi, Amerikan askeri-endüstriyel yapısının da (MIC) önüne büyük fırsatlar çıkarıyor. 16. Yüzyılda İngiltere’nin kurduğu Batı/Doğu Hint Adaları şirketi bu konuda güzel bir örnektir. Her iki firma uzak yerlere donanmadan önce gitmiştir. Diğer yandan ABD, 1967 Anlaşmasının ruhuna aykırı şekilde 2019 yılında askeri hiyerarşi içindeki Uzay Kuvvetleri Komutanlığını kurdu. 1967 Anlaşmasına göre uzayda kitle imha silahları ve nükleer füzeler gibi sistemler dış uzayda yörüngeye veya gökcisimlerine yerleştirilemez. Diğer yandan 1967 Anlaşmasında lazere yönelik herhangi bir kısıtlama yoktur. Bu nedenle uzayın Lazer silahları ile donatılması konusu gündemdeki tartışmalı yerini koruyacaktır. Bu kapsamda NATO da uzay işlerine müdahalede gecikmedi. 2021 Haziran’ındaki NATO zirvesinde ilan edilen yeni strateji belgesinde uzayda NATO müttefiklerine yapılacak bir saldırıya karşı kolektif tepki verileceğini deklare etti. ABD Savunma Bakanlığı da uzayın muharip bir alan olduğunu ilan etmiş durumda. Tüm bu gelişmeler, Rusya’nın 15 Kasım 2021 ASAT denemesi sonrası yapılan eleştirilere rağmen uzayın askerileştirilmesinin tüm taraflarca sürdürüldüğünü gösteriyor.
UZAYIN ASKERİLEŞTİRİLMESİ İNSANLIĞA TEHDİTTİR
Uzaya yönelik teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetleri şüphesiz insanoğlunun karadaki yaşantısına doğrudan katkı sağlıyor. Ancak uzaydaki rekabetin silahlı çatışmaya dönüşmesi kazananı olmayan bir sonucu dayatıyor. Uzay programları ve hedefler Soğuk Savaş rekabeti sayesinde yürütüldü ve geliştirildi. Günümüzde kullandığımız uydu temelli iletişim ve konumlandırma olanakları başta olmak üzere, insan hayatını etkileyen pek çok alandaki faaliyetler uydulara bağımlıdır. Uzayda özellikle alçak irtifa yörüngesindeki uydu sisteminin uyum ve düzeninin ortadan kalkması, sonuçları itibarıyla insanlığa çok pahalıya mal olacaktır. Daha da önemlisi bu uydular, süper güçler arasındaki nükleer dehşet dengesinin denetleyicisi konumundadırlar. Herhangi bir süper gücün atmosfer dışına çıkarak hedefine ilerleyen uzun menzilli stratejik nükleer füzeleri algılayabileceği en önemli yetenek, sahip oldukları gözlem/istihbarat uydularıdır. Bu nedenledir ki ABD ile Sovyetler arasındaki SALT ve START serisi silah azaltma anlaşmalarının maddeleri içinde istihbarat uydularının hedef alınmasını önleyici tedbirler içerilmişti. Bugün gerek artan uydu savar sistemleri gerekse alçak irtifa yörüngesinde dolaşan binlerce enkaz parçası, nükleer dehşet dengesini ilgilendiren istihbarat uydularına karşı risk oluşturmaktadır. Bu uydular imha edildiğinde karşı tarafın ilk değerlendirmesi nükleer bir saldırının başladığı ikazı olacak ve kendi stratejik füzelerini ateşleyebilecektir. İmha edilmese bile işlevsiz hale gelmesi durumunda da benzer değerlendirme yapılabilecektir. Her ne kadar 1967 Anlaşmasında tamamen yasaklanmış olsa da uyduların çalışmasını engelleyecek bir diğer tehdit de uzayda nükleer bir infilakın oluşmasıdır. İnfilak sonucu oluşacak elektromanyetik pals (EMP) yörüngedeki uyduları kör ve sağır yapacaktır. Bu silahı uzayda büyük nükleer güçler kullanmasa da küçük çaplı nükleer devletlerin dengesiz bir lideri tarafından kullanabilmesi göz ardı edilemez.
SONUÇ OLARAK
24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya Ukrayna Savaşı büyük güçler rekabet döneminin başlangıç safhasının en büyük fay hattı kırılmasıydı. 2023 bu fay kırılmasının artçı depremlerini her alanda artıracaktır. Bu alanlardan birisi de uzay olacaktır. Rusya’nın ISS programından çekilmesi, Çin’in uzayda her geçen gün daha iddialı projelerle ortaya çıkması, Artemis Anlaşmasına Rusya ve Çin’in imza koymaması uzaydaki rekabetin dünyadaki jeopolitik rekabetin bir yansıması olarak artacağını gösteriyor. Nasıl ki geçmişte soğuk savaş rekabet enerjisi Sovyet ve Amerikan uzay projelerini tetiklemişse, bugün yeniden başlayan soğuk savaştan çok daha şiddetli ve kapsamlı rekabet döneminin enerjisi uzaydaki mücadeleyi çok daha büyük boyutlara taşıyacaktır. Uzay gözetleme ve uydu takip sistemlerinin artması, ASAT silah testleri, ayda alan sahiplenmesi, yeni casus uydu sistemleri ile rakip devletlerin birbirlerinin en önemli uydularını yakın takibe başlamaları hız kazanacaktır. Kısacası uzay insanoğlunun kaçış ve huzur bulacağı bir alan olmaktan yerküredeki jeopolitik rekabetin tamamen yansıtılacağı bir çatışma alanına dönüşecek her türlü unsura artık sahiptir. Uzayda yarışan uluslar 1967 BM Dış Uzay Anlaşmasının ruhu her geçen gün ihlal etmektedir. 13 Mart 2014’te ABD Savunma Bakanı Uzay Politikaları Müsteşarı Douglas Laverro Kongrede şöyle demişti: ‘’Uzay, düşmanlarımızı caydıran, müttefiklerimize güven veren Amerikan güç intikalinin anahtarıdır.’’ ABD, bu sözün arkasında bugüne kadar durdu. Rusya ve Çin de bu sözün ruhuna uygun karşı reaksiyon süreçlerini fazlasıyla başlattı. Bu yazının sonunda şu değerlendirmeyi yapabiliriz: ‘’Eğer uzayda çatışma başlarsa, dünyadaki büyük hesaplaşma geri dönülmez şekilde başlamış demektir.’’
Cem Gürdeniz