MAVİ VATAN VE YUNANİSTAN
13 Ocak 2019 tarihli Yunan Kathimerini gazetesinde Yorgos Prevelakis ‘’Sembolik Silah Olarak Mavi Vatan’’ isimli makalesinde şöyle diyordu: ‘’Türkiye’nin ‘Mavi Vatan’dan ısrarla söz etmesi, Doğu Akdeniz enerji kaynakları sürtüşmesinde yeni bir stratejik oyun olarak yorumlanmamalı. Eski Türk-Yunan jeopolitik uzlaşmalarına karşı çıkan semboller, savaşının başlangıcı sayılmalıdır.’’ Yazar Türkiye’nin doğuştan hakkı olan deniz alanlarındaki çıkarlarını koruma refleksini Mavi Vatan üzerinden kullanmasını büyük bir jeopolitik kırılma ve sapma olarak görüyor. Devam ediyor: ‘’Yunan argümanları güçlü. Türk ulusunun, yeni, sembolik bir deniz mirası yok. Önemli İslam coğrafyacısı Xavier de Planhol, Müslüman dininin, kanunları nedeniyle denizcilikle uyumlu olmadığını gösterdi… Günümüzde deniz hakkındaki tehdit ön plana geliyor…Atina bunu yapacak durumda değilse, Hellenizm’in başka etkenleri, özellikle de deniz alanını ve sembolik değerini bilenler tarafından harekete geçirilmeli. Sembolik savaşlar döneminde ne uluslararası hukukun gündeme getirilmesi ne de kesin olmayan ittifaklar, küçüklerin çıkarlarını güvence altına almak için yeterli görünüyor.’’ Yazar Türk ulusunu tamamıyla iktidardaki İslamcı partinin ideolojisine indirgeyerek genelleme yapıyor ve Denizin Hristiyanlara ait olduğun iddia edecek kadar ortaçağ aklına müracaat ediyor. Aynı günlerde bir başka Yunanlı köşe yazarı da şöyle yazıyordu: ‘’Türklere Lozan ile İyonya ’yı bıraktık. (İyonya’yı yani Batı Anadolu’yu Helen (Yunan) toprağı olarak görüyor. YN.) Onlar da bize Ege’yi bıraktı. Türkler şimdi Mavi Vatan ile Ege’yi de istiyor.’’
İYONYA YUNAN DEĞİLDİR
İyonya ’nın yani Batı Anadolu toprakları ile Boğaz önü adaları, Doğu Ege Adaları ve Rodos dışındaki Menteşe adaları bölgesinin asla Yunan olmadığını bu algının 19. Yüzyıl sonrası kendine kimlik arayan batı dünyasının akademi dünyası ve müesses kültüründen beslenen propaganda ile yanlış bir olguya dönüştüğü, her geçen gün ortaya çıkan yeni bulgular ile ispat ediliyor. Bu alanda yurt içinde ve Almanya’da yıllardır sürdürdüğü çok boyutlu ve derinliğine çalışmalar sonucu yazdığı Almanca makalelerinin çevirilerini içeren ‘’Uygarlık Anadolu’dan Doğdu’’ (Akdeniz Ülkeleri Akademisi Vakfı Yayınları, 2023, 4. Baskı) isimli önemli eserin yazarı Arkeolog Prof. Dr. Fahri Işık ile yazar (merhum) Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) başta olmak üzere gerçeği arayan birçok Türk arkeolog ve araştırmacı yazarı takdirle anmamız ve öğrenmemiz gerekir.
ROLÜNÜN TUZAĞINA DÜŞEN YUNANİSTAN
Yunan müesses nizamında ve devlet kültüründe İyonya yani Batı Anadolu ve yakın adalar, Helen’dir. Bu iddia batılılar tarafından Yunanistan’a biçilen rol paralelinde ortaya atıldı ve Yunan halkı buna inandırıldı. Bu gerekçe ile 15 Mayıs 1919 günü Venizelos’un orduları İzmir’i işgal etti ve Polatlı’ya kadar ilerledi. Sonunda kendilerine biçilen rolün tuzağına düşme bedelini büyük bir yenilgi, utanç verici idamlar ve ağır kayıplar ile ödediler. Batı, 19. Yüzyıl sonrası Helenleri kendi kültürlerinin üç temel sütunundan birisi yaptı ve Yunanistan’a gerçek olmayan bir tarih yarattı. Bu tarihi geçmişte olduğu gibi bugün de Batı emperyalizminin aracı olarak kullanıyor.
HELENİZMİ AVRUPALI ARYANLAR KURMADI
Batı demokrasisi ve felsefesinin temeli olduğuna inandırılan Helenizm merkezi Avrupa’dan Yunanistan’a gelen Aryanlar tarafından kurulmadı. Aksine İngiliz tarihçi yazar Martin Bernal’ın Kara Atina isimli eserinde anlattığı gibi buraya gelenler Mısır, Mezopotamya, Anadolu ve Fenike’den gelen yerleşimcilerdi. 18. Yüzyıldan sonra sanayi devrimi ve kapitalizm ile çok güçlenen ve emperyalist aşamaya geçen batılı devletler kendilerine bir kimlik yaratmak için başlangıç noktası olarak Helenleri seçtiler ve onları Avrupalı yaparak Mısır ve Fenike ile ilişkilerini kopardılar. Böylece batı, kendilerine Aydınlanma ve Rönesans Avrupa’sına; oradan orta çağ döneminin karanlığına ve nihayetinde klasik Roma ve Yunanistan’ın ihtişamına uzanan eşsiz ve yüksek, sözde bir kültürel geleneği yarattı. Bu zorlamayla yaratılmış bir kimlik ve kültür mirası idi. Bu sahte medeniyet kimliğini yaratmak, bu kimliği sömürgeleştirme ve köleleştirme aşamasında üstün insan topluluğu modelini yaratarak ahlaki gerekçe sağlamak ve batı hakimiyeti için tarihsel bir dayanak sağlayan yüksek ve ayrıcalıklı bir soy yaratmak içindi. Uygar batılı, geri kalmış vahşileri ve kendine benzemeyenleri sömürebilir, köleleştirebilir ve hatta öldürebilirdi. Bu akla göre emperyalizm, kölelik ve zulmü kolayca meşrulaştırmış oldu. (Emperyalizmin sadece 20. Yüzyılda Vietnam, Laos, Kamboçya, Yemen, Irak, Suriye, Afganistan Libya’da yürüttüğü savaşlarda toplu katliamlara girişirken buna sessiz kalan sözde batı dünyasının, Ukrayna Savaşında tarihin en büyük propaganda savaşını vermesi bu olguya tipik örnektir.)
YUNANİSTAN’A ‘GREKİSTAN’ DEMEK DAHA UYGUN
Diğer yandan binlerce yıldır Farsça ve Arapçadan yanlış algı ile yorumlanarak dilimize geçen ve Yunanistan olarak kullanılan coğrafi tanım, dünya dillerinin hemen hemen hepsinde Grecia, Greece, Grece, Griekland gibi Grek merkezli kelimeler ile tarif edilmektedir. Romalılar da 1000 yıllık hükümlerinde bu ülkeye Grek diyordu. Grek denmesinin asıl nedeni Romalıların antik çağda Orta Yunanistan’da bulunan Boeotia bölgesinde yaşayan Graecians kabilesinin varlığına dayanarak bölgeye Latince Graecia ve halkına da Graeci demesiydi. Bu kelimeyi (Graeci) (Γραικοί)ilk kez Aristo MÖ 300’lerde kullandı. Diğer yandan Romalıların kendilerine küçültücü anlamda Grecia demesinden rahatsız olan Yunanistan kuruluşunda adını Hellas yani Helenlerin ülkesi olarak ilan etti. Ancak bu ismi ana dillerinde benimseyen devlet sayısı çok az. Örneğin NATO ülkeleri içinde Yunanistan’ı Hellas yani Elenlerin ülkesi anlamında ana dillerinde tanımlayan iki ülke Yunanistan’ın kendisi ve Norveç’tir. Bu tanım dışında Türkçe, Farsça ve Arapça bu ülkeye Yavan/İyon/Yunan eşitliğinden kaynaklanan yanlış bir yorumla Yunan (Yunanistan) demektedir. Bu nedenle Yunanistan’a Grekistan demek gerek tarihsel gerek etimolojik olarak daha uygun olurdu. Pek çok kaynağa göre MÖ 6. Yüzyıl ortalarında Anadolu’yu ele geçiren Persler, Batı Anadolu kıyı şeridini Helenlerden bağımsız olarak İyonya olarak tanımlamıştır. Çünkü Pers yazıtlarında adı geçen halklar, onların egemenliği altındaki halklardır. Hellas Perslerin eline geçmediği için, yazıtlarda geçen İyon sözcüğü Helenleri nitelemez Anadolulu İyonları niteler. Buradan da biİiniyor ki İyonya da Hitit, Luvi, Lidya gibi Anadolu’nun yerli halkıydı. Dor istilası ile, yani Anadolu’da bir İyon varlığının yazıtla bilindiği zamandan en az 200 yıl sonra, Atina’dan kaçan sözde soylu Atinalılar MÖ 1200’lerde buraya umut göçüyle geldiler. Geldiklerinde ileri seviye uygarlık aşamasındaki İyonlulara eklemlendiler ve asimile oldular. Bu halkların askeri bir eylemle fetih maksadıyla gelmedikleri, aç ve sefil olarak mülteci yani sığınmacı statüde geldikleri biliniyor. Yani Helenler İyonya’da Helen medeniyetini kuranlar değil, İyonya’ya eklenen sığınmacılardır.
ÇİÇERO’NUN GREK İKAZI
Grek kelimesi özellikle 1000 yıllık Roma döneminde halk arasında deniz haydutluğu yapan, kolay yoldan para kazanan, yolsuzluk ve usulsüzlüğe meyilli kişi/kişiler anlamında da kullanıldı. Örneğin Romalı ünlü senatör ve hukuk adamı Marcus Cicero MÖ. 70’lerde senatodan çıkardığı kanunda (Greek Cautio) Roma yönetimini şöyle ikaz ediyordu: “Mora yarımadasında yaşayan bu insanlar da ahlâk o kadar tefessüh etmiştir ki, bunların meşru kazançları olmayıp, yaşamlarını hırsızlık ve deniz haydutluğu olarak icra ederler ve devamlı olarak karşı kıyılardaki insanları ve denizlerdeki gemileri soyarlar. Roma imparatorluğu hiçbir şekilde bu insanların yaşadıkları topraklara doğru genişlemeyecek ve Roma Lejyonları bu topraklara girmeyecektir, aksi halde dejenerasyon ve Roma meziyetlerini korumamız mümkün değildir.”
YUNANİSTAN’IN SAHTE KİMLİĞİ
Kendilerine Helen (Elen), ülkelerinin Hellas diyen Yunanlılar öncelikle büyük bir tutku ile ırki ve kültürel temelde MÖ 300’lerin Atina, Sparta ve Makedonya mirasına yani Helenistik çağın günümüzdeki temsilcileri ve demokrasinin beşiği olma ayrıcalığına, o nedenle de batı değerlerinin temelini oluşturduklarına; 19. Yüzyılda ortaya atılan Bizans kavramı üzerinden de Doğu Roma İmparatorluğunun mirasçısı olduklarına inandırıldılar. Kısacası eski çağlarda ticaret dili olan ve temeli Fenikelilere dayanan Grekçenin konuşulduğu her yerin kendilerine ait olduğu gibi takıntıları var. Aynı takıntı Kıbrıs ve Makedonya için de var. Helenizm onlar için sihirli bir kelime. Onu kullandıkları anda her sorun çözülüyor. Ortodoks kilisesinden bile güçlü bir etki yaratıyor. Helenizm’in kamu diplomasisindeki iki kardeşi Megali İdea ve Enosis de medyada, akademi dünyasında açık şekilde geçmese de toplumsal ve kurumsal şuur altında yerlerini koruyor.
İYONYA ANADOLU’DUR
İngiliz hukukçu ve filozof Francis Bacon’a göre, insanlık tarihinde sadece üç ilim ve medeniyet dönemi vardır: “Biri Yunanlılar, ikincisi Romalılar ve sonuncusu Batılı milletler, yani Avrupa.” Prof. Fahri Işık şöyle söylüyor: ‘’Batılıların bizde Cumhuriyet Dönemi başlangıcından bugüne yaklaşık 100 yıl akademi dünyasına dayattıkları ve alıştırdıkları “biz ne dersek odur, ilk biz buluruz, Anadolu-Yunan tarihini biz yazarız iddiasıdır.’’ Avrupalı tarihçiler ve arkeologlar Anadolu’daki İyon gerçeğini yüzyıllardır Helenlere yani Atika/Atina’ya bağlıyorlardı. Peki bu iddialar ne derece gerçekçi ve geçerli? Prof. Işık MÖ 1200 ile 500 yılları arasında şekillenen ve Ege Denizinin doğu yakasında temelleri atılan uygarlığın bugün esas kabul edilen pek çok evrensel değerinin Anadolu’da yaratıldığını son 50 yılda yaptığı çok değerli çalışmalar sonucu arkeolojik kanıtlar ile ispat ediyor. Prof. Işık, ‘’Uygarlık Anadolu’dan Doğdu’’ isimli eserinde ‘’Devrimlerin atası sayılan neolitik (Cilalı Taş) devrinin temelleri de bu topraklarda atıldı ve buradan yayıldığına göre Erken Demir Çağının da bu topraklarda başlaması şaşırtıcı olmamalıdır’ ’diyor. Günümüzde maalesef yoğun batı propagandası ve akademi dünyasındaki müesses kültüre biat ile yükselme endişesi bilim insanlarımızı Anadolu gerçeğinden uzaklaştırarak, Helen öğretisinin unsurlarına dönüştürüyor. Prof. Fahri Işık ZorbaTv isimli internet dergisindeki 16 Mayıs 2023 tarihli röportajında şunu söylüyor: “Halikarnas Balıkçısı ve Sabahattin Eyüboğlu gibi yazın kesiminden öncüler ve onların takipçisi aydın kesimin bir bölümü dışında, yani suskunlarla birlikte çoğunluk -aslında Perikles’in Altın Çağı’nda bile Atina’da olmayan- “hümanist düşüncenin” büyüsüyle Ege’nin batı yakasında dünyayla birlikte saf tutmayı sürdürürler. Onlar her “Philhellenist” gibi tek bir halk olan “Helenler” adına hiç “ulusalcılık” yapmazlar (!); fakat 10 bin yılın değişik soydan bin bir Anadolu halkı adına böyle düşünenlere “Anadolucu” yaftasını takmayı kendilerine hak görürler. Dahası; Neolitik, Kalkolitik, Tunç Çağ’da “Anadolu gerçeğini” öne çıkaranlar “Anadolucu” olmaz; söz konusu “Helen” ise olunur. “Helen değildir” dediğim İyon halkının, bugün de “Yunan değildir” dediğim Rumların ataları olduğunun farkında bile değillerdir. Bir arkeolog olarak beni okusalar ya da dinleseler, biliyorum ki o tanımın özünde bir “ulusalcılığın” değil bilimsel gerçekliğin olduğunu göreceklerdir.’’
MISIR’DA BULUNAN YAZIT VE İYONYA GERÇEĞİ
Atinalılar yani Helenlerin Anadolu’ya gelmeden en az 200 yıl öncesinde bu topraklarda bir Büyük İyonya olduğunu belgeleyen yazıtın 2005 yılında Mısır’da bulunması çok önemli bir gelişmedir. Mısır’daki yazıt, İyonların MÖ 12. yüzyılda Hellas’ tan gelen Yunanlar olmadığı, yerli Anadolu halkları olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Prof. Işık’a göre ‘’Mısır’da ölüler kenti Theben’de Firavun III. Amenophis’in tapınak mezarında bulunan tüm bloklardaki kural, her blok üzerinde adı geçen ülkelerin aynı coğrafyadan olduğudur. Örneğin bir başka blokta yer alan üç ülke de Hitit, Asia, Arzava, Anadolu’dadır. Lunia Aa’nın da yer aldığı bloktaki diğer iki ülke de Luviya ile Madunassa da, Anadolu’da olunca “Büyük İyonya” için başka seçenek kalmaz.’’ Işık’a göre ‘’Batılı arkeologlar bu buluşa ilkin suskun kalmayı tercih ettiler. P. W. Haider ve Max Gander gibi batılı arkeologlar Luvi -İyonya bağlantısını Anadolu’dan koparmak için bilimsel akla aykırı bir şekilde Luvi Ülkesi’ni Yunanistan’ın Attika Bölgesine taşıdılar. Yeter ki İyonya Anadolulu olmasın ve Hellen kalsın diye…Sözde Atinalılar “İyonlar” olarak Anadolu’ya geldikten 600 yıl sonra II. Nebukadnezar (605-562) vesikalarında İyonlar olarak tanımlanan kişilerin adları Helence değil Luvice idi. Joachim Latacz’ın “Avrupa’nın ana kenti” olarak Atina’dan öne çıkardığı Yunan sayılan, Milet’te halkın Luvice’nin bir kolu olan Karca konuştuğunu hem Homer ve hem de Herodot yazar. Sokratik düşüncenin ve çağdaş bilimin ataları sayılan Thales ve Bias’ın baba adları da Karca’dır: Heksamyes ve Teutames.’’
Deniz Araştırmacısı ve Yazar Haldun Sevel de aynı konuda şunları söylüyor (Naviga Dergisi, Ağustos 2009): “Batılı yani Hıristiyan tarihçiler, Sokrates ve Platon Hıristiyanlığın müjdecisidir görüşü ile Helenlere aslı olmayan bir tarih yazdılar. Böylece Anadolu medeniyetlerine yani Likya ve İyon kavimlerine Helen yani Yunan dediler. Ancak İyonlar, Likyalılar, tıpkı Foçalılar gibi Helence konuşmuyordu. Dilleri, alfabeleri ve kültürleri ve dini inanışları tamamen farklıydı. Eski Foçalılar, Pers istilasından kaçarken neden Helen ülkesine gitmediler? Tüm Akdeniz’i geçerek sonunda Marsilya’ya kadar gittiler. Helenler güneşe ve aya Tanrı diye taparken, Anadolu uygarlıkları, o çağların en yüksek uygarlığı olan akıl ve bilim uygarlıklarını kurdular. Cepte taşınan güneş saati, trigonometri, çizim geometrisi, güneş ve ay tutulma hesaplarını, Bergama parşömenini, ilk ciltli kitapları, modern hekimliğin başlangıcını tarihe gömenler Helenler oldu….19’uncu yüzyıldan itibaren başlayan yoğun Batı propagandası sayesinde antik Anadolu halkı ve medeniyetleri zorla Helen medeniyetine eklenmiştir. Tarihçi, yazar ve denizci Cevat Şakir Kabaağaçlı, en somut örneğinin Foça ile verildiği İyonya denizciliği ve kültürlerin karışımı için ‘’Anadolu’nun sesi ‘’ isimli eserinde şunları söylüyor: “Batı Anadolu’ya karışa karışa gelen halk, Mezopotamya uygarlıklarını Ege’ye getirir…Kıyıyı bulan halk, enginin çağrısına dayanamaz…Eski Mısırlılar, Anadolu’nun bu halkına “Denizin Yüreğindeki Adalar Halkı” diyordu.’’
İYONYA HİTİT VE LUVİLERİN DEVAMIDIR
Prof. Işık kitabında İyonyalıların Atinalıların değil, Hitit ve Luvilerin devamı olduğunu 19. Yüzyıldan bu yana, henüz bilimsel arkeoloji kazılarla tarihsel gerçekleri somut verilerle ortaya koymaya başlamadan, mitos kaynaklı antik yazarlara dayanarak yazılan batı merkezli “Anadolu Yunan Tarihi” nin aksine arkeolojik bulgular ile ispat ediyor. Yunanistan 19. Yüzyıl ilk yarısında 1830 yılında kuruldu. O dönem başta İngiliz, Alman ve Fransız tarihçiler batının tasarladığı bir tarih algısı oluşturdu ve bunu eserlere döktüler. Dayandıkları en büyük kaynak Heredot Tarihi idi. Ancak bu tarih kendi deyimiyle sadece “duyduklarına” dayanıyor, arkeolojik kanıtlarla ispatlanamıyordu. “Duydukları” da Atina’da kendisine anlattıkları masallardı. Yani henüz bilimsel arkeoloji kazılar ve teknikler gündemde bile değilken temelsiz bir “Anadolu Yunan Tarihi” yazıldı. Bu tarihe göre Anadolu, Truva dahil tamamen Yunan kabul edildi. Prof. Işık şunu soruyor: ‘’19. yüzyılın başlarında, Schliemann, Dörfeld, Blegen’le “Yunan” olan aynı Truva nasıl oldu da 120 yıl sonra Korfmann’la “Anadolulu” oldu? Bunu soran, düşünen var mı? “Yunan” olan Likya’da da Fransızlar, İngilizler, Avusturyalılar vardı; şimdi de bizimle Anadolulu olan bir Likya var; bunu sorgulayan var mı? Bu ilk “araştırmacılara” göre Anadolu kıyı halkları Yunan ya da Yunanlaşmıştı, çünkü her yerde gördükleri yazı Yunancaydı. Daha ne Hitit ne Frig ve ne de Urartuca bilinmiyor; Neolitik çağdan başlayan devamlılık bilinmiyor, Luvice bilinmiyor, Hititçe bilinmiyor. Henüz bilimsel kazılar yok. Bu çok önemli, daha bilimsel kazılar yok. Evet, sadece Yunanca yazı var ve de uydurma Yunan efsanelerinden (mitos) beslenen antik kaynaklar var.’’
TEMELSİZ ANADOLU TARİHİ YAZDILAR
Bu temelsiz Anadolu tarihi Batı Anadolu’yu yani İyonya’yı Helenlerin savaşla ele geçirdikleri yalanını yayıyordu. Prof. Işık devam ediyor: ‘’Yazı ile ispatlanmayan sadece duyumlara dayalı olayları gerçekmiş gibi anlatılanlar arasında Pers- Likya ilişkileri de Atina kaynaklı yorumlarla anlatılıyordu. Halbuki Likyalılar ve Pamfilyalılar, Perslerle iyi ilişkiler içindeydi. Onlarla düşman olanlar MÖ 5. yüzyılda Batı Anadolu kıyılarında Perslerden boşalan yeri dolduran sömürgeci Atinalıların kendileriydi. Perslere karşı kendilerine askeri yardım yapmaya yanaşmadıkları için Xanthos’u, Perge’yi yakıp yıkan Atinalı Kimon’du. Sözde Anadolu halklarını Perslere karşı korumak için kurdukları Delos Deniz Birliği için toplanan vergilerle Atina Akropol’ünü ve özellikle Parthenon’u inşa ettiren de Perikles idi.’’
TANRILAR DÜNYASI ANADOLU’DA YARATILDI
Diğer yandan Prof. Işık’a göre MÖ. 1200’den sonra Batı Anadolu’da “Helen” olarak bilinen tanrılar dünyası da dahil her şey, MÖ 1200 öncesi Anadolu halklarının kendi öz yaratılarıdır. Yunanistan’dan gelenler değildir. Yunanistan’da çömlek dışındaki tüm değerler gerçekte İyonya ’da Anadolu halklarının yarattıkları, Ege Denizi’ne ortak olan Helenlerin buradan deniz yolu ile Hellas’a taşıdıklarıdır. Tıpkı Akha Helenleri’nin daha önce kültür ve sanata dair her şeyi Girit ve Hitit’ten taşıdıkları gibi. Işık devam ediyor: ‘’Belli ki Yunan halkının özünde bir yaratıcılık, emekle üretme hali yoktu, başkalarının ürettiğini alma, sahiplenme huyu vardı…Yunan mitolojisi de aslında MÖ 8. Yüzyılda İzmirli (Smyrnalı) Homer ve Kyme’den Böotia’ya göçen Hesiodos’la Anadolu yaratısıdır. Dünyanın “Helen” diye bildiği Olympos tanrıçaları, “Helen kültürünü yaratan” Dionysos ve Apollon da Anadolu’dan Hellas’a gitti.’’ Anadolu Uygarlığı, Profesör Uluğ Bahadır Alkım’a göre de ‘’Paleolitik Dönem’den Hititlerin yıkılışına kadar var olan bir bütünlüğün, devamlılığın’’ adıdır. Prof. Işık bu devamlılığı Hitit’ten Demir Çağ içlerine kadar genişletiyor. Benzer şekilde batı kaynaklı tarihçilerin MÖ 1200 ile 800 arasında Orta Anadolu’da karanlık çağ var tezini de çürütüyor. Anadolu Ana Tanrıçasının düşünsel egemenliğinin Geç Neolitik Çağdan, Roma dönemi sonuna kadar pek çok ayrı uygarlık adı altında resimlerde sürmüş olduğu gerçeğini göz ardı ederek Helen odaklı tezler yarattılar. Işık’a göre Tanrıça ve Tanrı ikonografilerinde devamlılığın, yani dinsel düşüncede, inançta devamlılığın bu iddiayı bozması gerektiğini savunmadılar. Prof. Işık şöyle devam ediyor: ‘’Halbuki karanlığın hemen ardından gelen MÖ 8. yüzyıl, Frigya ’nın en parlak dönemiydi. Midas dönemi ile örneklenen bu çağda nasıl olur da bir uygarlık en parlak haliyle karanlık dönemden hemen sonra ortaya çıkabilirdi; bunun bir başlangıcı yok muydu? Bu tezin arkasındaki amaç Anadolu’daki uygarlığın devamlılığını keserek karanlık çağ adıyla bir boşluk yaratmak ve bu boşlukla geçmişi unutturarak Anadolu’nun yüzünü Frigya ile batıya yani Yunana döndürmek idi.’’ Prof. Işık arkeolojik bulgulara dayanan çalışmaları ve eserleri ile Frigya’nın yüzünü oturduğu toprağa yani doğuya döndürüyor ve bu görüşü 90’lı yıllarda Hattuşa kazılarıyla belgeliyor. Prof. Işık soruyor: ‘’Arkeolog Ekrem Akurgal daha 1960’lı yıllarda İyon uygarlığının doğu etkili olduğunu belgelemiş olmasına rağmen bölgeye Doğu Yunan diyordu. Dolayısı ile Frig uygarlığının “Helen” olmasını öngörüyor, Batı Uygarlığını İyonya ’da “Doğu Hellenler” ile yaratıyordu. O zaman sormak gerekmez mi? Neden Helenlerin kültür başkenti Atina’da değil de Milet de yaratıldı bu uygarlık? Mademki bu uygarlığın adı Yunan uygarlığı, o zaman neden batı uygarlığı olarak kendi toprağında doğmadı? Tarih, büyük bir uygarlığın anayurtta değil de sömürgede yaratıldığını; sömürgenin anayurda yön verdiğini yazmış mıdır” diye neden sorulmaz?’’. Çünkü Helenler alfabeyi önce, MÖ 8. yüzyılda Fenike’den kopya ettiler, 300 yıl sonra da dillerine uygun diye Anadolu İyon alfabesini aldılar. Çünkü dünyada ilk kez dört sesli ile çağımız alfabesini yaratan Frig, Lidya ve İyonlarla ortak bir alfabeydi bu.
İYONYA GERÇEĞİNİ DÜNYAYA ANLATMALIYIZ
Bugün batı dünyası 1830 yılında yarattıkları Yunanistan (Grekistan) devletinin Anadolu’daki sözde Helen bağının sahteliğini kabul etmelidir. Profesör Fahri Işık ve şimdilik sayısı az da olsa bilimsel tarafsızlığa sahip batılı arkeolog her geçen gün gelişen yeni teknolojiler ve arkeolojik buluntularla İyonya ’nın Hitit ve Luvi’nin yani Anadolu Medeniyetlerinin devamı olduğunu ispat etmiştir. Türk akademi dünyası da etkisi altında kaldığı batı öğretisinden kurtularak bu gerçeğe yaklaşmaya başlamıştır. Nasıl ki Göbeklitepe kazıları bilinen hem din hem medeniyet tarihini alt üst etmiştir, Prof. Fahri Işık’ın somut arkeolojik kanıtlarla yazılan ‘’Uygarlık Anadolu’dan Doğdu’’ eseri de sahte kimliğini dayandırdıkları İyonya Helen’dir iddiasını yerle bir ediyor. Gerek akademi dünyası gerekse devlet kurum ve kuruluşları Batı Anadolu’muzun İyonya Helen’dir sahteciliği üzerinden Yunan tarihine ve kültürüne eklenmesine karşı duruş sergilemelidir. İyonya Anadolu Medeniyetlerinin devamıdır. Bugünkü ve sonsuza kadar kalacak son sahibi de Türklerdir.
Cem Gürdeniz