Türkiye büyük ve dinamik bir ülke. Bir ay önce gündemi tamamen kaplayan konular bugün neredeyse hatırlanmıyor. Oysa Marmara Denizi’nin değişmeyen tek bir gündemi var dört aydır: Müsilaj!
Ekim ayı sonunda başlayan müsilaj, bir buçuk ay gibi kısa sürede bütün Marmara’yı kapladı hatta Kuzey Ege’ye sarktı. Ocak ayından beri Marmara Denizi’nin yüzeyden 30 m derinliğe kadar olan su kolonu ile Kuzey Ege’nin Bozcaada, Gökçeada çevreleri ve Saroz Körfezi müsilajla kaplı.
Ne soğuyan havalar, ne kar yağışı, ne dalgalı deniz müsilajı azaltabildi. Sadece İzmit Körfezi’nde oluşan kıyısal upwelling olayına bağlı olarak müsilaj görülmez oldu. Zira sert kuzeyli ve kuzey doğulu rüzgarlar kıyı sularını güneye doğru sürükleyince dipten Akdeniz kökenli tuzlu sular yüzeye çıktı. Dip suları yüzeye çıkarken besinleri de beraberinde ışıklı bölgeye taşıdığı için İzmit Körfezi’nde yakın zamanda yoğun bir müsilaj oluşumunun yeniden ortaya çıkacağını tahmin ediyoruz.
Müsilajın ekolojik etkileri artık hissedilir boyuta ulaştı. Dibe çöken müsilaj pina, midye, istiridye, sünger ve mercan gibi canlıların üzerini yorgan gibi örtmeye başladı. Süngerlerde ve pinalarda ölümler başladı. Az akıntılı körfez ve kıyısal alanda üzerleri müsilajla kaplanan deniz çayırları fotosentez yapmakta zorlanıyor. Müsilaj örtüsü kalınlaşıp süre uzadıkça deniz çayırlarında ciddi kayıplar ortaya çıkacaktır.
Müsilaja bağlı ekonomik kayıplar, şimdilik sadece balıkçıların şikayetine neden olsa da yakın zamanda denizcilik sektörünü ve turizmi etkilemesi kaçınılmaz. Sümüksü yapısı gereği balıkçı ağlarını kaplayarak sudan çekilemez hale getiren müsilaj yüzünden büyük tekneler Ege ve Karadeniz’e gitti. Teknesi uzak bölgelere gitmeye uygun olmayan küçük balıkçılar Kasım ayından beri müsilajla boğuşarak ayakta kalmaya çalışıyor.
Yer yer kısa süreli olarak yüzeyde gözüken müsilajın, suların ısınmaya başlayacağı önümüzdeki günlerde çok daha geniş alanlarda görünür hale geleceğini tahmin etmek zor değil. Bu durum hem tüm deniz araçlarını hem de Marmara kıyılarında bulunan otel, pansiyon, restoran ve eğlence mekanlarını tehdit ediyor. Şimdilik kaygıyla ve bir umut yüzeye çıkmamasını dileyerek devam eden bekleyişin sonunun iyi olmadığını üzülerek belirtmek zorundayız.
Merkezi ve yerel yönetimlerin Ocak-Şubat ayları içinde müsilajı önlemek üzere denetimler, toplantılar ve çözüme ilişkin açıklamalar yapması memnuniyet verici. Ancak kararlar güçlerini uygulamadan alır. Henüz müsilaj oluşumunu azaltacak boyutta güçlü uygulamaların hayata geçirilemediği bir gerçek.
Halen Marmara Denizi çevresindeki evsel atıklar, adı “derin deşarj”, gerçekte ise açıktan atık boca etme uygulamaları durmadı. Hatta bazı belediyeler “bize göre derin deşarj şimdilik en uygun çözüm” savını ne yazık ki sürdürüyor. Akarsulara sanayi kuruluşlarının arıtmadan verdikleri zehirler eksilmeden sürüyor. Atıklarını arıtmak yerine “yapay adalar yaparak atıkların doğal yolla arıtılması” çare olarak görülüyor. Oysa kusulan zehirler arıtılarak deşarj edilmediği sürece benzer uygulamaların sadece kendimizi avutmak olduğu unutuluyor.
Marmara Denizi’nin ilk otuz metresini örümcek ağı gibi saran müsilajdan kurtulmanın tek yolu denizle kurduğumuz yanlış ilişkiyi değiştirmekten geçiyor. İklim değişikliğine bağlı deniz yüzeyi sıcaklıkları artıyor. Astımlı bir çocuğa benzeyen Marmara Denizi’nin orijinal yapısını da değiştirmek mümkün değil. Müsilajsız Marmara istediğimize göre tek çare, denize arıtmadan boca ettiğimiz tüm atıkları vakit kaybetmeden durdurmak! Çalışmayan arıtma tesislerini çalışır hale getirmek, her birinin yeri yurdu belli sanayi kuruluşlarını denetlemek bu kadar zor olmasa gerek. Marmara Denizi çevresinde yaşayanlar olarak bir litre bile kimyasal kullanımını azaltarak, bireysel olarak denizin iyileşmesine yardımcı olabiliriz.
Lütfen balıkların, yengeçlerin, mercanların, pinaların, deniz çayırlarının evi olan Marmara Denizi’ni kurtarmak için işbirliği halinde bir an önce harekete geçelim.
Prof. Dr. Mustafa Sarı
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi