Bir Tanju Okan geçti Urla İskelesi’nden

Adaya 1972 yılında tayinimiz çıktı. Adı daha çok sürgün yeri olarak adlandırılan bu adaya, ayrılırken ağlayacağımızı ve hâlâ rüyalarımıza gireceğini bilmeden İstanbul’dan taşındık. Bu sene tam tamına elli yıl olmuş. O zamanlar Anadolu Rumlarından kalma taş evler ve dört katlı, üç apartman bloğu var adada. Tabii bir takım askeri birlikler de. Ulaşım Urla İskelesi’ndeki bugün halen yerli yerinde duran iskeleden kalkan işkampavya ile yapılıyor. Sonradan Narlıdere adında bir vasıta konuldu. Kısa zamanda adaya alıştık. Sürgün yeri olan mahrumiyet adası, yerini doğanın kucağındaki cennete bıraktı.

Adanın en şanslıları ise çocuklar. Diledikleri kadar gezer, oynar, arkadaşları ile adanın keyfini çıkarırlardı. Sert, dalgalı, rüzgârlı ve yağışlı geçen kışlar, yazın yerini dümdüz denizlere, plajlara, pinalara, türlü balıklara, teknelere, beslenen yavru köpeklere, tavuklara, ördeklere, güneşten marsık gibi olmaya, bisiklet gezilerine, ilk çocukluk aşklarına, keçiboynuzlarına, kocayemişlere, incirlere, mehtaplı gecelere, Astsubay gazinosu ile Subay Gazinosu arasında yapılan ailecek yürüyüşlere, domates toplamaya, kantin sıralarına ve en önemlisi sünnet düğünlerine bırakırdı. Adada yaz aylarında yapılan sünnet düğünleri çok önemliydi. Nasıl bugün köy ve kasabalarımızda yapılan düğünler ne kadar önemli ise, adada yapılan sünnet düğünleri de biz çocuklar için o kadar değerliydi.

Yaz başında o yaz kimin sünnet olacağı araştırılırdı. İşte bu düğünlerden birinde Tanju Okan birkaç şarkı ile düğüne müthiş bir renk kattı. Büyük bir alkış aldı. O yıllarda zaten çok ünlüydü, Kadınım adlı beyaz teknesi ile adamıza gelirdi. O zamanlar bu tekne adının hikâyesini bilmiyorduk. Cüsseli, yakışıklı, gür sesli biriydi. Ara ara adaya gelirdi, ada komutanları ile arası iyiydi. İşte Tanju Okan ile karşılaşmam böyle oldu.

Tanju Okan, Urlalıların Tanju Babası, Necati Cumalı gibi Urla’nın çok önemli değerlerinden biridir. Ama onu genç kuşak Urlalılar tanıyor mu? Sanırım İskeledeki heykelinden yola çıkarak bir şeyler söyleyebilirler. Şimdi o heykeli ete kemiğe büründürme zamanı. Gelin şimdi onun dalgalı hayatına yelken açalım. Tabii fonda birkaç Tanju Okan şarkısını dinlemenizi arzu ederim. İyi yolculuklar…

Tanju Okan, 27 Ağustos 1938’de İzmir Tire’de doğdu. Annesi Urla’nın ilk sorgu hâkimi Ali Rıza Beyin kızı Bedia Sarıalp, babası müzik öğretmeni İlhan Okanlı’dır. Ali Rıza Beyin oğlu Ruhi Sarılap Türkiye’nin olimpiyat madalyalı ilk atletidir. 1948 Londra Yaz Olimpiyat Oyunları’nda üç adım atlama branşında bronz madalya kazanmıştır.

Daha sonra bir dönem Yüksek Denizcilik Okulunda beden eğitimi öğretmenliği yapmıştır. İlhan Beyin kızı Bedia Hanım klasik müzik terbiyesi ile yetişmiş, etkileyici bir sese sahip, gerçek bir hanımefendiydi. Ünlü besteci Ahmet Adnan Saygun, Ali Rıza Beyin iyi bir arkadaşı ve aile dostları idi.

Tanju Okan böyle müzikle iç içe bir ailenin çocuğu olarak doğdu ve yetişti. Dayısı Ruhi Sarıalp ve eşi Ayşe Sarıalp Okan’ın çocukluğu için şunları söyler: “Küçüklüğünden beri müziğe çok düşkündü. Evde piyano ve keman, klasik müzik ve otantik Anadolu türküleri hâkimdi”. Okan’ın çocukluğunu bilen piyanist Necdet Karar (1928 doğumlu Şopen Necdet) ise o günler için: “Çok güzel bir oğlan çocuğu idi, sarışın, gözleri mavi, müthiş hırçın, çok yaramaz, akşama kadar kedileri köpekleri kovalar, parkın içinde yapmadığını bırakmazdı. Oturdukları ev Manisa’nın antik evlerinden birisiydi.

O evden opera müziklerinin sesleri gelirdi. “Annesi ve babası Tanju Okan beş yaşında iken ayrılır. Müziğe olan ilgisini fark eden ve canlı tutmak isteyen annesi, masanın üzerinde iplerle çizgiler yapar, bu çizgilerin üzerine de notalara benzettiği kurabiyeleri sıralar, doğru notaları bilebilen Tanju Okan kurabiyeleri yemeyi hak edermiş.

Tanju Okan ilk (Gazi) ve ortaokulu ( Manisa) Manisa’da, liseyi ise Balıkesir’de (Balıkesir ) okudu. Okulda “kırmızı değirmen” adında bir orkestra kurar. Lise ikinci sınıfta müziği, okula tercih ederek öğrenim hayatını yarım bırakıp Manisa’ya döner ve ismini Manisa’nın antik çağdaki adından alan “Magnesia Orkestrasını” kurar. Manolya Çay Bahçesi ve bunun gibi mekânlarda mızıka çalıp şarkı söyler. Ailesi opera sanatçısı olmasını isterken, o bunu istemez, hafif batı müziğine yönelir.

Okan, bir süre tütün eksperliği yaptıktan sonra İtalya’da şan eğitimine gider. 1958’de askerliğini Ankara Orduevi’nde yapar. Orada askerliğini yapan ve Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli caz müzisyenlerinden biri olan Selçuk Sun’un dikkatini çeker ve orduevi orkestrasına solist olarak katılır. Şöhreti kısa zamanda Orduevi sınırlarını aşıp bütün Ankara’ya yayılır.

Küçük çapta şöhret olan Tanju Okan ile ilgili ilk yazı Durul Gence, Erol Pekcan gibi önemli caz müzisyenlerini de kadrosunda barındıran Melodi dergisinin 21 Nisan 1960 tarihli ilk sayısında yayınlanır. Askerlik sonrası ilk önce Orhan Sezener Orkestrası’nda (1947’de kuruldu) 50 lira yevmiye karşılığında, sonra Müfit Kiper Orkestrası’nda (1955’te kuruldu) İtalyanca, İspanyolca ve İngilizce şarkılar söyler.

Vasfi Uçaroğlu Orkestrasında (1964) ve Şevket Uğurluer Orkestrası’nda (1963’te kuruldu) caz söyler. İstanbul Radyosu’nda haftada bir canlı programlar yapar. Uğurluer, Okan’ı orkestrasına davet etmesini şöyle anlatır: “Okan’la birlikteliğimiz 1961’de başladı. Okan’ın Ankara’da Orhan Sezener Orkestrası’nda şarkı söylediğini duyuyorduk. İstanbul’da bize gür sesli, erkek bir şarkıcıya ihtiyacımız vardı. Haber verdik, o da İstanbul’a geldi, bizimle çalışmaya başladı. Sesi gür, net ve çok güzeldi.” İstanbul’a adım atan Tanju Okan’a yurt dışı yolu da açılmış olur.

Tanju Okan Milli Orkestra ile birlikte 1964’te Türkiye’yi Balkan Müzik Festivali’nde temsil etti. Kara Tren, Kâtibim ve Kundurama kum doldu şarkılarıyla 2-3 Eylül 1964’teki Balkan Müzik Festivali’nde Türkiye’yi temsilen katılan Milli Orkestramızın solisti olarak şarkı söyler. Diğer solistler; Erol Büyükburç ve Tülay German’dır. Burada büyük sükse yapar. Türkiye yarışmada birinci olur.

Okan’ın ilk 45’liği İbibikler öter ötmez ordayım (1964, Sahibinin Sesi), ilk çıkış plağı ise Hasret’tir (1970). Şarkının hikâyesi şöyledir: Altmışlı yıllar aranjman dönemidir. Yabancı şarkılara Türkçe sözler yazılmaktadır. George Moustaki’nin “Le Meteque” şarkısı Avrupa’yı kasıp kavurur. Nino Varon bu parçaya yazdığı Türkçe sözler ile Hasret (1970) bomba gibi patlar, altın plak kazanır. Şarkı herkesin dilindedir. Yakışıklı, genç, yıldızı parlayan, yeni bir ses olarak İstanbul Taksim, Semiramis, Çakıl ve Aşiyan gazinolarında her gece dolu masalara şarkılarını söyler. Okan artık İstanbul’a transfer olmuştur.

O günler için Şevket Uğurluer şunları söyler: “Şovlarında müşteri ile çok iyi diyalog kurar. Elindeki içki bardağını şovlarda bırakmaz, onu tutar, okşar, yere atar. Yedi-sekiz sene İstanbul’u eğlendirmiştir.” Sezen Cumhur Önal ise “Sesi ve fiziği güzeldi, sahneyi doldururdu, performansı iyiydi.” diye ekler.

Öyle sarhoş olsam ki (1972), Kemancı (1977), O benim halkım (1975), Dostlarım, Yıldönümü, Ayyaş 45’likleri art arda gelir. 1964’te ilk uzunçaları Bütün Şarkılarım çıkar ve hemen tükenir. Okan’ın Ankara’da olduğu yıllar için Prof. Dr. Sevda Aydan (oyuncu, ressam, opera sanatçısı, akademisyen, “Kaynanalar” dizisindeki Tijen Hakmen) şunları anlatır:

“Benim gençlik yıllarımda büyük bir zevkle dinlediğimiz en büyük şarkıcı ve şovmendi. Kendisi 1964-65’te Ankara’da ilk defa Gençlik Parkı’nda sahneye çıktığında hepimiz hemen hemen her akşam onu dinlemeye giderdik. Onda ses, tını ve materyal vardı. Onu dinlerken insanın tüyleri diken diken olurdu. Onu operaya yönlendirmeye çalışıyorduk, o buna yanaşmadı. Bas-bariton bir sesi vardı. Materyali çok kuvvetli ve vüsatı çok genişti”

Ali Kocatepe arkadaşı Tanju Okan’ı şöyle anlatır: “Tanju Okan’la 1965’te Yeni Asır için röportajını yaptığımda İzmir’de tanıştık. O zamanlar Milli Orkestramızın solistiydi. Sonra sıkı arkadaş olduk. İzmir’e geldiğinde Urla’ya balık avlamaya giderdik. Festivallerde bazen aynı odayı paylaşırdık. Rakıyı çok severdi. İlk Antalya müzik şölenini yaptığımızda (1972) alfabetik sıraya göre sahne alacak son sanatçıydı.

Konser başladığında bir şeyi yokken, arka arkaya kadehleri yuvarlayınca sıra kendisine gelinceye kadar içkinin etkisiyle sızdı kaldı. Bir kova soğuk suyu başına boşalttık, sahne arkasında giydirdik ve zar zor sahneye çıkardık. Hasret ve Öyle sarhoş olsam ki’yi söyledi. Seyirci sahnede sallanan ve ayakta zor duran Tanju’yu rol yapıyor sanmıştı. Büyük alkış aldı.

Unutamadığım anılarımdan biri de Hasret teknesiyle 70’lerde İstanbul Boğazı’nda dolaştığımız gündür. Tanju Okan, Edip Akbayram, Zaliha, Ertan Anapa ve ben; bir çiçek dört böcek… Hey gidi günler hey! Tanju Ağabeyimin güzel ve güçlü sesi vardı, arkadaş canlısı, yakışıklı, bekârlık günlerimizdeki çapkınlık arkadaşımdı”

Manken Nur Erbay ile sekiz ay süren evliliğini Mayıs 1967’de yapar. Oğlu Tansu bu evliliktendir. Sigara ve alkole daha fazla bağlanır. Onlar Okan’ın gerçek dostu olmuştur. Okan bu durumu şöyle anlatır: “İstanbul’a geldikten sonra, iki kadeh ile akşamcılığa başladım. Gece hayatında olmam, hava güzeldi, yağmur yağdı, sıkıntılı günler, sıkıntısız günler bahanesiyle içmem sürdü. Giderek içki Tanju Okan’a, Tanju Okan içkiye yakıştırılır oldu” Mehmet Teoman: “İçki ona yakışıyordu, hayatımda içkinin bu kadar yakıştığı başka bir kişi görmedim” der.

Paris’te dört plak yapar (Barclay), ısrarlara rağmen orada kalmaz. Amerika (1963) ve Avrupa’da kendisini coşku ile karşılayan dolu salonlara konserler verdi. Aynı dönemde Uluslararası Dario Moreno ödülünü kazanır. Sezen Cumhur Önal onun kalitesini vurgulamak için: “Dünyaya biraz erken gelmişti. Şu dünyada, şimdi yaşasaydı, çok farklı eksenlerde, coğrafyalarda adımızı duyurmuş olurduk.” der.

Okan 1968’de Haydar Haydar ile dikkati çekti. 1971’de Benim de Canım Var ve Bir Falcı Vardı adlı çalışmasıyla geniş kitlelerce tanındı. 1972’de Darla Dirlada, 1973’te Öyle Sarhoş Olsam ki ve Koy Koy Koy ile beğeni topladı. Nilüfer ve Modern Folk Üçlüsü ile seslendirdiği Arkadaş Dur Bekle çok sevildi. 1974’te Şerefe ve Yıldönümü, 1975’te görkemli sesiyle harika yorumladığı unutulmayan şarkılardan biri de Kadınım idi. Yine 1975’te Benim Halkım, 1976’ta Kemancı, Dostlarım ve Kaderim gibi birçok parçasıyla şöhret buldu.

1964-1982 arasında yirmi filmde oynar. İlk filmi Cüppeli Gelin (1964) olup filmleri İnatçı gelin (1965), Berduş kız(1970), Ah Bir Zengin Olsam(1971), Cımbız Ali/ Yırtık Niyazi (1971), Gazap Rüzgârı(1982) ile devam eder.

Tanju Okan Hasret’ten sonra kendi adıyla özdeşleşen bir plak daha yapar. Kadınım, bu şarkı yıllar boyu sevenlerin gönüllerinden düşmez. Şarkı Tanju Okan’ın yorumu sayesinde unutulmayan klasikler arasına girer. Kadınım’ın hikâyesini Mehmet Teoman şöyle anlatır: “Sanıyorum 1973 yılıydı. Birkaç gündür Tanju’nun Bebek’teki evinde kalıyordum.

Tanju iyi değildi. Sabahtan votka-vişne içmeye başlıyordu. Akşamları çalıştığı kulüplere ben götürüyordum. Dönüşte de işkembeciye uğradıktan sonra evine bırakıyordum. Sevgilisi Zerrin’in ailesi ikilinin ilişkisini onaylamıyordu, aile çok iyi bir aile idi ve Tarabya’da oturuyorlardı. Onları ayırmak için kızlarını Amerika’ya okumaya gönderdiler.

Zerrin ABD’ye tahsile gideli 1-2 hafta olmuştu. Yine öyle bir akşam Tanju’yu evine götürüp yatırdıktan sonra, o gün satın aldığım Serge Reggiani’nin yeni uzunçalarını pikaba koydum. “T’al’aird’unechanson” parçasından sonraki parçaya bir türlü geçemiyordum. Başa alıyor, tekrar tekrar dinliyordum. Öyle kendiliğimden kalem kâğıda sarıldım ve yazmaya başladım: “Eşyalar toplanmış seninle birlikte” satırlar kendi kendine dökülüyordu. Son satırı yazdığımda saat sabahın yedisi olmuştu. Yorgundum ve uyumak istiyordum doğal olarak. Ama bir türlü yatamıyordum. Dayanamadım, bir kahve koydum. Bir yudum almıştım ki bir fincan da Tanju’ya hazırladım ve başucuna iliştim. Uyandırdım horul horul uyuyan adamı. Doğruldu ve kahvesini içmeye, yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Banyoya yönlendirdim. O günlerde bir çocuk gibi itaat ediyordu aksi, inatçı adam. Çok kırılmıştı Zerrin’in gidişine.

Bir kahve daha tutuşturdum eline ve salona geçtik. Hiçbir şey söylemedim. Plağı koydum ve parçayı çalmaya başladım. Yazdığım sayfa elimde, perdesiz sesimle okumaya başladım melodinin üzerine. Henüz yarısına gelmiştim ki gözleri fal taşı gibi açıldı. Başından aşağı bir kova su dökülmüş gibi fırladı ayağa. Elimden kâğıdı aldı, gerisini okumaya başladı ve şarkıyı bitirdi. İkimiz de gözyaşlarımızı zor tutuyorduk.

Aynı gün Unkapanı’na plak şirketine gittik. Bir hafta içinde düzenlemesi yapıldı, stüdyoya girdik. Tanju’nun bir huyu vardı, söylediğini beğenmezdi. Üst üste şarkıyı okur, en sonunda şarkıyı bozduğu olurdu. Ben huyunu bilir buna karışmazdım. Tanju yine birkaç kez üst üste okudu parçayı. Yaz mevsimiydi, bir yandan terliyordu, hatta bir ara üstünü çıkardı. Ben ona çaktırmadan ilk okumayı sakladım. Ve sonunda o ilk okuma plağa kaydedildi”.

Tanju Okan’ın yükselişinde önemli payı olan sevgili Mehmet Teoman’ın kitabında Tanju Okan ile geçen günlerini şöyle anlatır: “Şarkı sözü yazmaya başladım. Tanju beni aldı karşısına bir gün, dedi ki “Mehmet, senin bana şarkı sözü yazman lazım.” “Nereden çıkartıyorsun, ”dedim. Benim böyle bir yeteneğim de yok, aklımda böyle bir fikir de yok. “Hayatımda böyle bir şey yapmadım,” dedim. Tanju, sen bana,” dedi, nitekim hakikaten de öyleydi.

“Gilbert Becaud’un, LeoFerre’nin, Aznavour’un, işte şunun bunun, Fransızca şarkılarını, hepsini çevirerek anlatıyorsun,” dedi. Böyle söylüyor, çünkü bütün sevdiğim Fransızca şarkıları, ona çevirdikçe, böyle böyle buluştukça, anlattıkça Tanju’ya, Tanju kafasında demiş ki “Bu, şarkı sözü yazsın abi. “Yahu saçmalama,” dedim. Neyse, derken beni Nino (Varon) ile tanıştırdı; o zaman Odeon’da NinoVaron, “Hemen Tanju Okan’a bunu yapıyoruz,” dedi. Odeon’un ( plak şirketi) sahibi Dani Grünberg müzik bölümünün başında; çok şeker biriydi oda, sonradan dost olduk. NinoVaron da yapımcıydı. Benim ilk kırk beşliğim 1975’te Tanju Okan’a yazdığım “Dans Ettiğin Kadar Dans Et, Şu Dünya Üstünde”dir. Derken, ”Aşkı bulacaksın ”diye de bir şarkı yazdım ona. Hep tabii aranjman (düzenleme) bunlar. Oğlum Ömer daha iki yaşında, o komik, kafes gibi yatağının içindeyken “Aşkı bulacaksın’ı ezberlemişti! Evde o kadar çalışıyoruz ki bir yandan. Şimdi oradan oraya bağlıyorum, Ömer 72’li; demek ki 73, 74’lere yakın Tanju Okan’a bazı şarkılar yazmışım.

Ona şarkı sözü yazmam şöyle gelişti: “Tanju Okan benimle ilişki kuruyor, ben o zaman resepsiyondayım. Tanju geliyor, işte bazen üstünü başını değiştirmek için anahtar alıyor. Ona bir oda açıyoruz, orada değiştiriyor, roof’a çıkmadan, şarkı söylemeden evvel. Böyle böyle, Tanju ile yakınlaştık. “Sen neredensin? diye sordu bir gün. İşte ben Paris’te okudum, bilmem ne okudum. Derken Tanju da benim roof’ta şarkı söylerken ilgimi çekmeye başlıyor. Ben bazen aşağıda çalışmamı bitirdikten sonra çıkıyordum Tanju’yu dinlemeye.

Tanju şarkıcı olarak benim ilgimi çekiyor. Benim şarkıcılarla bir ilişkim yok o zamanlar. Tanju çok ünlü değil ama çok seviliyor. Esnaf çok seviyor, balıkçılar çok seviyor. Böyle de ilginç bir adam Tanju Okan! Sadece şarkıcı olarak gidip dinlediğim bir adam değil, herkesle arkadaşlık yapıyor, samimiyetle sohbet ediyor. Bizim de böylece sohbetimiz başladı. Sıcacık bir adam; evine mi ne davet etti, öyle bir şey oldu. Küçük Bebek’te oturuyor o zaman. Bebek’in yukarısı. Yelizler, birçok insan, Çiğdem Talu orada… Mehmet Ali Aybar’ın evi var orada. Böyle verimli bir yerde oturuyor. Annesiyle oturuyordu. Evinde bana Frank Sinatra’lar, İngilizce birtakım plaklar dinletti. “Ben hangisini söyleyeyim acaba sence?” diye inceden danışmaya başladı.

Ben de işte o sıralarda ona Fransız plakları getirmeye başladım. O meşhur Grundig pikaplarda plak çalıyoruz. Bir yandan da ben ona tercümeler yapmaya başladım. O da bana bir müddet sonra “Sen bana şarkı sözü yazsana,” dedi. (Teoman, age, s.86-88)Tanju çok ısrar etti benim şarkı sözü yazmam için, onun sayesinde üç kelime yazdığımda, ben sanatçı filan değildim. Benim şansım ilk şarkı sözlerimi Tanju gibi birinin söylüyor olmasıydı. Adam zaten tanınan biri, zaten çok güzel söylüyor ve benim şarkı sözümü söylüyor. Bana da tebrik geliyor.

Cenk Taşkan’la (MajakToşikyan) birlikte onun müziğine söz yazacağım veya ben söz yazacağım, üzerine onun melodilerini bulacağız şeklinde bir döneme geçtim. O kadar konsantre oldum ki Nükhet Duru’ya, Nükhet Duru’nun ilk çıkış zamanları. Tanju Okan darıldı mesela bana. Çok hassas bir adamdı zaten. Ve hiç ayrılmadığımız, gece gündüz birlikte olduğumuz bir insan. Neyse ki Zerrin ile evlenmişti. O ara ben koptum.

Eşim Fatma ile ayrılmamızın, Fatma’nın bunalmasının nedenlerinden biri de benim çok sık Tanju’yla beraber olmamdı. Gece mesela iş çıkışı Tanju işkembeciye giderdi. Arnavutköy’de. Nerede çalışırsa çalışsın, sonra işkembeciye giderdi. Bana telefon gelir işkembeciden, “Ağabey dökülüyor yine Tanju” diye. Ben Beylerbeyi’nden arabaya atlayıp Tanju’yu toparlayıp evine götürdüm. Disk kayması oldum hatta belim kaydı Tanju yüzünden o zamanlar. Çoraplarının içindeydi paraları, hep çorabının içine koyardı. Yahut işte kulüpten ayrılırken bunun çorabının içine koyarlar. Çok istismar edilmiştir Tanju maddi açıdan, çok! Onun için parası yoktu Tanju’nun doğru düzgün. Tanju’nun yerinde şimdiki şarkıcılar olmuş olsa milyarderlerdi.

O ise dökülüyor, işkembeci topluyor parasını. Koyuyor oraya tekrar. Bundan dolayı ben Tanju’nun fahri menajerliğine başladım. İlk benim menajerlik konseptim Tanju’yla başladı. Sahneye hazırlanması, ceketini ütücüye göndermek, repertuvarını bugün şöyle oku, böyle oku şeklinde birtakım müdahil olmalar. Hep arkadaşlık ama hep arkadaşlık. Katiyen maddi bir şey yok. (s.106-107) Ben Tanju’nun sahnesinde, şarkılara göre ışıklandırmasında rol sahibiydim. Şarkıya göre, melodiye göre, ışığın başındaki arkadaşa rica ederek lokal aydınlatmaları yapıyordum, böylelikle sahne dünyasına geçmeye başladım. (s.246)

Tanju Okan’ın hayatında Urla’nın büyük bir yeri vardır. Annesi ve babası burada tanışmış, evlenmiş ve burada yaşamışlardır. Tanju Okan kendi sözleri ile Urla’ya yerleşmesini şöyle anlatıyor: “Sahne çalışmalarım devam ederken Eylül / Ekim’de Urla’ya (İskele) yerleşmeye karar verdim. Bebeklik ve çocukluk yıllarımda tamamen annem bana Urla’yı anlatırdı. İşte şöyle nergisler açar, adalarında sümbüller açar, dağlarında laleler açar, şöyle güzel, böyle güzel bir yerdir diye. Sonradan doğa sevgisi ve ailemin de orada uzun yıllar kalması, bende Urla’ya karşı bir zaaf başlattı. Biran evvel gidip yerleşeyim diye. Bir ev aldım ve oraya yerleşmeye karar verdim”

Denize olan merak ve sevgisi de bir tutkuya dönüşmüştü. İstanbul artık onu boğuyor, deniz ve toprak kokusu onu çağırıyordu. Kâmil Sönmez: “Tanju Okan usta bir avcıydı, usta bir denizciydi, usta bir şarkıcı idi. 1973’te kesin olarak Urla’ya yerleşti. Önce Hasret, sonra Kadınım teknelerini yaptırdı”

İki ayrı yaşamı vardı sanki. Müzik çalışmaları yanında balıkçı Hasan ile balığa çıkıyor, Avcı Erol ile ava çıkıyordu. 14 ay süren ikinci evliliğini Zerrin Doğan (bazı kaynaklarda Erdoğan) ile 1976’ta yaptı. Ancak bu evliliğini de sürdüremedi. Tanju Okan olağanüstü sesi yanında, sımsıcak dostluğu, parayı önemsemeyen kişiliği, esprili ve mütevazı yanıyla onu tanıyan herkes gibi yediden yetmişe Urlalıların kalplerini kazanmıştı. Urla eski Belediye Başkanlarından Av. Bülent Baratalı, Okan için şunları söyler: “ Çelebi tavırlı bir insandı. Balıkçı hemşerilerimizle, işçilerle, esnafla oturur yemek yer; peynir ekmek, helva ekmek, zeytin ekmek falan gibi. Bunlar umarsız ve çıkarsız ilişkiler olduğu için, ilişkileri her zaman samimi düzeyde kalmıştır. Çarşıya, pazara gidiyor, esnaf kahvesinde çayını içiyor, Malgaca pazarı girişindeki manava uğruyor, tuhafiyeci Ali’nin yanında soluklanıyordu”

1982’de alkolü de bıraktı. Urlalıların Tanju Babası burada çok mutluydu. Tanju Okan Urla sevgisini göstermek için 1989’da yerel seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Belediye Başkanlığına aday oldu. Ancak karşısındaki aday, yakın dostu Bülent Baratalı idi.

Baratalı: “Birbirimize kötü bir şey söylemeden dostluğumuz bozulmadan güzel bir seçim kampanyası geçirdik. Sonuçların açıklanacağı zaman onun yanına gittim. Sonuçları beraber değerlendirdik. Benim çok açık bir farkla kazandığım belli oldu, birbirimize sarıldık ve beni kutladı.”

Bu politika denemesinden sonra kendini tekrar müzik çalışmalarına veren Okan, yeni kasetinin hazırlıklarına başladı. Bu arada TV programları da yapıyordu. İlk uzunçalarından tam yirmi yıl sonra Tanju Okan 95 kaseti piyasaya çıktı.

Son aylarda hızla zayıflamaya başlıyordu. 1995 Ağustos’unda yapılan Urla Bağbozumu Festivali’ndeki konserinde düşen pantolonunu tutarak şarkılarını söyledi. Aşırı kilo kaybı ile başlayan siroz hastalığı belirtileri ve kalp yetmezliği teşhisi ile yoğun bakıma kaldırıldı. Tanju Okan için uzun ve sancılı bir tedavi dönemi başlamıştı. “Bir yanlışlık olmalı, ben siroz falan değilim” dedi manevi annesi Zehra Karcı’ya. ( manevi kızları; Şükran ve Zerrin Karcı) Bir yanlışlık yoktu. Zehra Karcı: “Aslında bir yanlışlık yoktu. Sirozdu, bunu kabullenmedi, hiçbir zaman için. Zaten ölümü kendine kondurmadı hiç”

Aynı yılın Aralık ayında, doktorların ısrarı ile sol bacağı diz üstünden kesilirken de umudunu yitirmeyecekti. Okan, hayata olanca gücüyle bağlıydı. Tanju Okan o anki durumunu şöyle tarif ediyor: “Beni uyuşturdular, ekip hazır. Yalnız bu ekibin bir acayipliği var. Hepsinin gözlerinde bir damla gözyaşı. Bir ara dalıyorum, o sırada Urla yolunda arabadayım. Birden arabanın debriyajının olmadığını hissediyorum ve bağırıyorum: bu arabanın debriyajı nerede yahu? Saatler geçiyor, Bornova’nın tepelerinden gelen davudi sesli bir müezzinin saba makamından okuduğu ezan sesi ile irkiliyorum. (Y. Çınar). Hastane günleri oldukça sıkıntılı geçti. Tekerlekli sandalye ve tek bacağına alışmaya çalışıyordu.

Urla’yı özlemişti. Urla’nın havası suyu bambaşka. Martılar bile daha güzel uçuyor. Bekliyorum, bekliyorum ayağa kalkıp gezmeyi, ağ atmayı, olta atıp balık tutmayı… ( Y. Çınar, Yeni Asır, 7 Ocak 1996)

Urlalılar taburcu olurken Tanju Babalarını bağrına bastılar. Davul-zurna ile karşılanan Tanju Okan kısa bir süre sonra yeniden koma halinde hastaneye kaldırılacaktı. 25 Ocak 1996’da Tanju Okan İzmir’de sevgili dostları Sancar Maruflu, Necdet Karar ve Bülent Baratalı’nın düzenlediği bir konser verdi. Bu konser son konseri oldu. 15 Nisan 1996’da sanatçı dostları bir araya gelerek, Tanju Okan’la Gönül Gönüle adında bir konser düzenlediler. Onun şarkıları söylendi, bir an önce iyileşip sahnelere dönmesi için dileklerde bulunuldu. Bu konser Okan’la sanatçı dostlarının veda konseri olacaktı. Popsav’ın konserinden yaklaşık bir ay sonra Okan’ın hastalıktan yorgun düşen bedeni bir bahar öğleden sonrasında, daldığı ölüm uykusundan uyanamadı.

Dostları ve onu tanıyanlar Tanju Okan için şunları söyler:

Mehmet Teoman: “Hiçbir zaman, hiçbir şeye telaş etmezdi. Hiçbir başarının peşinde koşmazdı. Deyim yerindeyse rahat bir insandı. Tanju içinde çok büyük fırtınalar kopan bir insandı. Tanju Okan sabah kalkar içmeye başlardı. Başka bir şey Tanju’nun durumu. Çok hassas. Kimsenin tahmin edemeyeceği kadar hassas bir adamdı ve onu kaldıramadı. Tanju’yla oturup bu dünyanın bu halini konuşmuş değilim. O zamanlar bu tür görüşlerim yoktu herhalde. Ama sonradan düşündüğümde, niye öyle olduğunu, aramızdaki diyalogları filan düşündüğümde bu dünyaya ait değildi Tanju”

Osman Yağmurdereli: “İçki içti, sağlığını vurdu, ama bunu bilerek yaptı, şikâyetçi değildi. Erken öldü, bence mutlu da öldü.
Tansu Okan: “Dolu dolu yaşadığı söyleniyor. Demek ki iyi bir hayatı vardı, mutluydu. En azından istediği şeyleri yaptı”

Mehmet Emeç: “Tanju Okan ile görüşmüşlüğümüz, konuşmuşluğumuz vardır. 1996’da ameliyat oldu. Urla’nın kurtuluş günü olan 12 Eylül’de ve Bağbozumu şenliklerinde verilen konserlerin değişmez sanatçısı idi. Bu konserler için para almazdı. Urla Belediyesi’nin gençlik kolları ile ilgiliydi. Malgaca Pazarı girişinde tuhafiyeci Ali vardır. Oraya bir sandalye atar, orada otururdu. Mehmet (lakabı Şeytan Mehmet) ile de arası iyiydi. Pazarda dolaşır, girişte sağ tarafta bulunan manavdan alışveriş yapardı. Rahatsızlığı esnasında Urla Belediyesi onunla ilgilendi. Bu esnada başkan Bülent Baratalı idi. Onun için Amerikan Kültür Derneği’nde bir konser düzenlendi. Onun adına, anısını yaşatmak için, ses ve yat yarışları yaptık. Oğlu Tansu Okan her seferinde “babamın adını kullanamazsınız diye” noterden bize protesto çekerdi. Çok değerli, ilginç bir sanatçımızdı”

İbrahim Orhon: “Uzunada’da Haziran 1972 ile Eylül 1974 arasında Astsubay olarak görev yaptım. Tanju Okan’ın Ada Komutanı Albay Mesut Yardımcı ile arası iyiydi. Bir akşamüstü Tanju Okan, Hasret adlı teknesi ile adaya geldi. Teknenin içinde yirmili yaşlarda manken gibi üç kız vardı. Teknelerini Tolos Limanındaki küçük iskeleye bağladılar. 1973 yazı olabilir. Sanıyorum Urla İskelesi’ndeki Nebioğlu Tatil Köyü’nden gelmişlerdi. Adadaki subay, astsubay subay gazinosuna davet edildi. Personel eşlerini de yanında getirdi. Bir masa donatıldı. Masada hatırladıklarım; Yüksel Hanhan, Ferruh Evren, Halil Arıöz’dü. O gece Tanju Okan birkaç şarkı söyledi, eğlence yemek güzel gidiyordu. Bu arada komutan ile Tanju Okan arasında bir tartışma yaşandı. Tanju Okan içkiyi fazla kaçırmıştı. Ben de bayağı içmiştim. Müsaade istedim ve masadan ayrıldım. Hatta o gün maaşımı almıştım ve bir arkadaşımın maaşı da bendeydi. Maaşları koyduğum ceketi de masada unuttum. Allahtan ertesi gün ceketime kavuştum. Ayrıca, İzmir Fuarı zamanı adaya geldiğini duyardım”.

Yıldız Güzen: “Tanju Okan adadaki lojmanımıza gelir babamı sorardı. Babamla tanışıyorlardı. 1973 yılı olabilir. Bulldog cinsi bir köpeği vardı. Bizim de kurt köpeklerimiz vardı. Açık kahverengi şortu ve üstündeki tişörtü halen gözlerimin önündedir. Komando Astsubay Şükrü Kesici ile rakı masaları kurardı. Daha sonra Şükrü Amca emekli olunca Çeşmealtı’nda görüşmeye devam ettiler. Karısı bu masalardan hoşnut değildi ”.

Ümit Parnas: “Tanju Okan, şarkı söylediği dönemde tatillerde ve İzmir Fuarı zamanı Uzunada’ya balık tutmaya gelirdi. 1972-1975 arası teknesinde yaşıyordu. Bugün Urla İskelesi’nde restoranların bulunduğu yerde teknesini bağlardı. Teknesine kediler girer çıkardı. Adada yaz aylarında yapılan sünnet düğünlerinde birkaç kere şarkı söyledi. İskelede bir kadının bir meyhane vardı. Oranın müdavimiydi”

Ahmet Enser: Tanju Okan’ın eşi Zerrin Hanımın erkek kardeşi Galatasaray’da kaleci idi, sarışındı. Tanju Okan’ın çevresinde yiyici, dalkavuk çok kimse vardı. Zerrin Hanım bu insanlarla çok uğraştı. Bizim aile o sıralar Urla İskelesi’nde manavdı. Adı “Şen Manav’dı, karakolun tam karşısındaydı. Okan’ın arkadaşı sanatçılarla ava giderdik. Bunlardan biri Menteş’e olmuştu. Şakir Öner Gülhan’ı iyi hatırlıyorum. Bizim Evrenkaya’da bahçemiz vardı. Onlara orada karı-koca masa kurardık. Taze, sebze meyve ikram ederdik. Bir keresinde 15 kiloluk bir karpuz kesmiştik, kendisi hayret etmişti. Karcı ailesi pideci idi. Son zamanlarında ondan hiçbir şey beklemeden ona baktılar, çok emekleri vardır. Okan sevilen bir insandı, herkese iyilik yapardı. Belediye başkanlığını kaybetti. ( SHP 5.073 oy, ANAP 3.361 oy). Uzunada’da domuz vururdu. Menteş’deki askerlere TV alırdı, onların ihtiyaçlarını karşılardı. Ona herkes ona “Baba Tanju” derdi. Her zaman beraberdik, ben içki sofralarında yer almazdım. Bizim bahçeye gelince babam tavuk keser, onlara hazırlardı. İskelede herkes onu severdi. Oğlu bir kez İskeleye geldi. Tanju Okan’ın evinin yanında Gönül Yazar’ın anne ve babası otururdu. Yazar onlara gelirdi. Fuar zamanı Nebioğlu Tatil Köyü sanatçı dolardı. Onlara babalık eder, denize götürür, teknesi ile gezdirirdi. Bir nevi ev sahipliği yapardı. Beyaz bir Mercedesi vardı. Araba ondan çok çekti, içip direksiyona otururdu. Onunla her yere, dağa, taşa giderdi.

Mehmet Gülten: Tanju Okan ile hatıralarım oldu. Çok iyi bir arkadaşımdı, benim için çok değerli bir ağabeydi. Eşi Zerrin Hanımı hiç görmedim, sadece adını duyardım. Bir ara içiyorduk, kendisi eşinden ayrılma konusuna girdi. “Ben eşimi bırakmadım, sebep olan bu içkidir, beni haklı olarak bıraktı” dedi. Onunla iki kere balık avıma gittim. Gittiğimiz yer Menteş’ti. Yanımızda Ali ve Mustafa Bey vardı.

Görevli subaylar bize kahvaltı verdiler. Okan akşamdan alkol almıştı. Arabası ile dışarı çıkıp küçük bir rakı aldı geldi. Mezesiz onu içtik. Ancak hiç balık tutamadan geri döndük. Okan, oradaki askerlerin yiyecek, içecek ve sigara vb. alırdı. Onlara maddi yardımlarda bulunduğunu duyardım. “Kadınım” teknesi İskele’deki barınakta bağlıydı. Balıkçıların yatağı olmuştu.

Balıkçılar onunla balığa çıkar, mazotunu bitirir tekrar yerine bağlarlardı. Teknenin bakımı yapılamıyordu, bu böyle sürmez, tekneyi satalım dedim kendisine. “Ne yaparsan yap” dedi. Kuşadası’ndan iki kişi geldi, 500 TL’ye tekneyi sattık. Hatta tekne isminden K ve N harfi yerinde yoktu. Tanju Okan’ın evinin yanında Gönül Yazar’ın annesi ve babası yaşardı. Annesinin adı Zeynep, babasının adı Zeki idi. Rahmetli olduğu gün Gönül Yazar gelmişti. Zeynep Hanım, Okan vefat ettiğinde bu durumu Kanal D’ye bildirmişti. Doktoru vardı adı Hüseyin Arı idi. Ona şöyle dediği duyduk: “Ver bir sigara, al bacağımı”. Fuar zamanı Nebioğlu Tatil Köyü’nde kalan sanatçılara tekne turu yaptırırdı. Urla’yı Türkiye’ye tanıtan kişi Tanju Okan’dır. Urla halkı buna nankörlük yapamaz. Bunu canla başla söylüyorum. Şakir Öner Gülhan’ın Urla’ya geldiğini hatırlıyorum. İstanbul’da yaşayan iri yarı- kumral bir kadın vardı. Her sene ölüm yıldönümünde iki tepsi börek ve ayran gönderirdi. Hayır diye çarşıda dağıtırdık. Okan’ın vefat ettiği gün oğlu Tansu Emlak Bankasından aldığı emekli maaşı 28 TL’yi çekmişti. Ben vefat ettiğini kardeşimin telefonu ile öğrendim. Hemen eve gittik, evi anacık babacık günü olmuştu. Uzunada’ya Tanju Okan ile iki kere deniz vasıtası ile gittik. Orada balık tutmuştuk.

Süleyman Çınar (Kerem Kaptan): Tanju Okan dört dörtlük bir insandı. Doğayı, denizi, alkolü severdi. Arkadaşlarına önem verirdi. “Ben büyüğüm, ben sanatçıyım” demezdi. Ben ne yersem o da onu yerdi, alçakgönüllü, gönlü zengindi. Kadınım teknesini Urla İskelesi’nde Abdullah Çobanoğlu Usta yapmıştı. Eşi Zerrin Hanım ona sormuş: “Alkolü mu? Yoksa beni mi? tercih ediyorsun” diye. Alkolden başka kimseyi tanımam, o benim dostum demiş. Bunun üzerine boşandılar. Okan ile çok günlerimiz geçti. Uzunada’ya domuz avına Kadınım teknesi ile giderdik. Ege Üniversitesi Hastanesi’nde bacağı kesildiğinde, bir geçmiş olsun defteri açılmıştı, orada 15.000 imza olduğunu hatırlıyorum. Komando Şükrü Astsubay da onu tanırdı. Bir gün eşim Tanju Okan’a “eşimi baştan çıkaracaksın” diye sitem etti. O da sakin bir şekilde “neden böyle söylüyorsun yenge, ben onsuz yapamam” demişti. Çok değerli birisiydi.

Tanju Okan kendini şöyle tanımlıyor: “Benim hayatım boyu, ihtirasım olmadı, küçük şeylerle mutlu oldum. Her şeye razı oldum, küçük şeylerle mesut olmayı öğrendim. Bir gün derlerse ki “Bir Tanju Okan vardı” benim için en büyük mutluluk kaynağı o olacaktır”

Söylediği şarkılar unutulmadı aksine giderek daha da çok dinlendi, hatırlandı. Okan doğayı özellikle denizde olmayı çok sevdi. Okan’ı tanıyan herkes her şeyden çok onun şakacı yanını özlüyor. Okan hayatı boyunca herkese hoşgörüyle baktı. Aşk acılarına bile gülerek yaklaştı. Ölümünden iki gün önce yapılan röportajda geleceğe dair planları için: “iyiyim, 10-15 gün sonra denize açılmayı planlıyorum” diyordu. Okan sonsuzluğun denizlerine açılmıştı. Bir mayıs günü sevenlerinin omuzlarında o sevdiği Urla’sında, çok sevdiği annesinin yanı başına defnedildi. Urlalılar halen onu çok özlüyor. Ölümünden sonra Bir Zamanlar ve Best of Tanju Okan adlı iki albümü yayınlandı.

Bugün Urla İskelesi’ndeki Tanju Okan Parkı’nda onun heykeli var. Ben ise onu, deniz kıyısındaki eski evinin bahçesindeki çınarda görürüm. Ne zaman oradan geçsem, Türk müziğinin çınarından gözümü alamam. Güçlü sesi kulağımızda, bir zamanlar dillerden düşmeyen şarkıları dilimizde, sıra dışı yaşamı belleklerde onu çok mu çok seviyoruz. Biz Urlalılar Tanju Babamızı çok özledik, onun denizin kucağındaki eski evinin önüne, onun hatırasını yaşatmak için, bir plaket koyulmasını arzu ediyoruz.

Önemli not: Bu yazı ilk defa VourlaMag-3, sayı 31’de Ekim 2022’de yayınlanmıştır.

Saygılarımla

Uluç Hanhan

Kaynaklar :

GEÇMEN, İsmail Ragıp, Bir Hasret Öyküsü, Belgesel, Renkli, Türkçe, TRT 2, Yapım tarihi: 2000, yayın tarihi 23 Mayıs 2000
SOLMAZ Metin, Mehmet Teoman, Anılar saçılmış odaya, her yere, Anason İşleri, İstanbul, 2021
HANHAN Uluç, Bir Zamanlar Uzunada, 2. Baskı, İzmir, 2019
https://www.turkpopmuzik.net/sanatci-tanju_okan-369
https://www.yeniasir.com.tr/sarmasik/yazarlar/ali_kocatepe/2014/05/18/tanju-okansiz-18-yil
https://dergiurla.com/urlanin-mavi-gozlu-devi-tanju-okan/, Ebru Büyükkaya, 30.09.2021
https://groups.google.com/g/merakediyorum/c/n8vl9J6ZEJQ?pli=1
https://www.biyografi.info/kisi/tanju-okan

The post Bir Tanju Okan geçti Urla İskelesi’nden appeared first on Denizcilik Dergisi.

DENIZCILIK DERGISI – Haber Linkine Gitmek İçin Tıklayın !
DemirHindi
10 Nisan 2025 – 15:04