MGK’da konuşulmayanlar

ABD’nin küresel liderlikten vaz geçme emareleri gösterdiği ve Avrupa’nın Güvenlik Eylem Planı (Security Action for Europe-SAFE) onayladığı bir dönemde, Türkiye etki ve ilgi alanı olarak gördüğü konulara yönelik bir MGK toplantısını daha geride bıraktı.

Doğaldır ki; bu toplantının ilk maddesi terör örgütlerine atıfta bulunmakla birlikte, farkındalık yaratan ikinci maddesi ise ¨Terörsüz Türkiye¨ hedefini içeriyordu.

Kırk yıldır süre gelen ve beka meselesi olarak görülen bölücü terör örgütü PKK’nın sonlandırılması, sadece ülkemiz için değil; İran, Irak ve Suriye’deki benzeri yapılanmaların önünü kesmesi açısından da bir fırsat olabilir.

Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” söyleminin en önemli paydaşı olan Türk Halkı’nın bir kez daha gösterdiği fedakâr davranış akamete uğratılmaz, içte ve dışta siyasi mülahazalara kurban edilmezse, süreç başarıyla sonuçlanabilir.

Bu arada; Irak bölgesel yönetiminden ve örgüt ile iltisaklı partinin açıklamaları ile sürece çomak sokma eğilimi gösteren kimi yerel yöneticilerin uygulamaları dikkatle izlenmelidir.

PKK’nın yan çizebileceği ve Suriye’de meydana gelebilecek olumsuzlukların sürece damga vurabileceği de göz ardı edilmemelidir.

Türkiye, Ukrayna Savaşı’nda Montrö Boğazlar Sözleşmesi çerçevesinde doğru bir yerde dururken, iç politik mülahazalarla İsrail ile ilişkilerini sıfırlaması Gazze Savaşı’nda inisiyatif kaybetmesine ve yanlış anlaşılmasına yol açmaktadır.

İsrail’in kontrol edilemez harekatları kadın çocuk, bebek yaşlı demeden soykırıma varırken; Batı alemi buna göz yummakta, Arap dünyası ise çaresizlik içinde kıvranarak hiçbir olumlu gelişme kaydedilememektedir.

Türkiye’nin yüksek perdeden yaptığı açıklamaların ise artık yankı bulmadığı bir gerçektir.

Bu noktada yapılması gereken; Azerbaycan’da kapalı kapılar ardında İsrail ile sürdürülen görüşmelerin alenileştirilmesi, hem Filistinlilerin geleceği hem de bölgesel istikrar açısından kritik önemi haizdir.

Son MGK toplantısında gündeme getirilmeyen konular da vardı.

KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti)’nin tanınmasına yönelik bir maddeye bildiride yer verilebilseydi, gaflet içindeki bir kısım Türki Devletlerin Güney Kıbrıs’ta elçilik açma girişimleri boşa düşürülebilir ve Türkiye’nin kararlılığı daha net bir şekilde ortaya konabilirdi.

Türk ve Yunan ilişkilerinde başlayan diyalog süreci, Yunan politikacıların ve ruhban sınıfının söylemleri ile üçüncü ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla yürütülen Türkiye aleyhinde sürdürülen diplomasiyle çelişmektedir.

Sınırlarımıza dayanan tatbikatlar ve AB fonlarını aşırı silahlanmaya ayırması dikkate alındığında, bu durumun iki ülke arasındaki sorunların çözümüne engel teşkil ettiğini içeren bir maddeye yer verilebilirdi.

Havaların ısınmasıyla birlikte, Türkiye’yi bekleyen iki temel sorun; yasa dışı göç ve orman yangınlarıdır.

Avrupa Güvenlik Mimarisi’ne bile dahil edilmeyen Türkiye ¨Geri Kabul Antlaşması¨ ile Avrupa’ya yasa dışı göçü engellerken, Türkiye’ye sadece Avrupalı bazı liderlerin gurur okşayan sözünden ve anılarında yer almaktan başka bir şey getirmemektedir.

Yasa dışı göç uygulamaları Avrupa’nın güvenliğini esas alan bir anlayışla değil, ülkemizin demografik yapısını korumaya yönelik olmalıdır.

Geçtiğimiz yıllarda, özellikle sahil şeridindeki yerleşim bölgelerinde sıklıkla meydana gelen yangınlar; ülkemizin süsü ve zenginliği olan ormanlarımızın, barındırdığı yüzlerce bitki ve canlıyla birlikte yok olmasına neden olmuştur.

Kamuoyunda farklı algılara neden olan bu yangınlara karşı yeterli ve gerekli önlem alınmaması, ciddi soru işaretleri doğurmaktadır.

Yetkililerden gelen hamasi açıklamalar ve timsah göz yaşları toplum nezdinde karşılık bulmadığı gibi, en büyük zararı yine halkımız ve köylümüz görmektedir.

Henüz zaman varken, ormanlarımızın korunmasına yönelik önlemlerin en üst düzeye çıkartılması, her Türk yurttaşının en büyük beklentisidir.

Son sözse; savaş istemiyorsan, ayakta kalmalısın.

İsmet Hergünşen