İran’ın karşılık vereceğini duyurmasıyla tırmanan gerilim ekonomiyi de etkiledi. Petrol ve altın fiyatları arttı.
Yaşanan gelişmelere ilişkin Türkiye Hayat ve Emeklilik A.Ş., “Ekonomik Araştırmalar Gölge Savaş Gerçeğe mi Dönüşüyor? Türkiye İçin Ekonomik ve Stratejik Yansımalar” başlıklı bir değerlendirme yazısı yayınladı.
Yayınlanan değerlendirme yazısı şöyle:
“Türkiye ve İran, iyi ilişkilere sahip olması gerektiği düşünülen iki komşu ülke. İki ülkenin büyüklüğüne baktığımızda, taraflara geniş coğrafî alanda iş birliği imkânı sunmakta. İran, Türkiye için Orta Asya’ya, Türkiye ise İran için Avrupa’ya açılan kapı olarak değerlendirilebilir. Fakat bugüne kadar her iki ülkenin de tam anlamıyla fırsatlardan yararlanamadığını söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz yıllarda yaklaşık 22 milyar dolara ulaşan ikili ticaret hacminin son yıllarda oldukça gerilediğini görüyoruz. Bu durumun temel nedenleri arasında İran’a uygulanan ambargoların ve Covid-19 pandemisi’nin olduğunu ifade edebiliriz.
Türkiye ve İran arasında, Tercihli Ticaret Anlaşması 1 Ocak 2015 tarihinden beri yürürlüktedir. Bu kapsamda; ülkemiz İran’dan 125 sanayi ürününde taviz almış olup, 140 tarım ürününde İran’a tercihli tarife uygulamaktadır.
İhraç ettiğimiz ürünlere baktığımızda makineler ve parçaları, plastikler ve çeşitli kimyasal ürünler, tarım ürünleri, metal cevherleri yer alırken, ithal ettiğimiz başlıca ürün grupların da ise petrol ve petrol ürünleri, doğalgaz, metal ürünleri, tarım ürünleri göze çarpmaktadır.
Son verilere baktığımız da ise ihracat rakamlarımızın 10 milyar doların üzerine çıktığını, ithalat rakamlarımızın ise 6 milyar dolar ile pozitif ticari ilişkiye sahip olduğumuzu söyleyebiliriz.
İsrail’in İran’a düzenlediği saldırının ardından Brent petrolün varil fiyatı %9,5 artışla 76,3 dolara yükselerek yaklaşık son 4 ayın en yüksek seviyesini test etti. 2 Nisan’da ABD Başkanı Donald Trump’ın karşılıklılık esaslı tarifeleri açıklamasıyla 58,2 dolara kadar gerileyen Brent petrolün varil fiyatı, ABD ve Çin’in Mayıs’ta geçici anlaşma imzalaması ile yükseliş eğilimine girmişti.
Petrol fiyatlarının yükselmesi, özellikle petrol ithalatı yüksek olan ülke ekonomileri için enflasyonist bir etkiye sebep olurken, büyümeyi baskılayıcı bir unsur olarak da öne çıkıyor. Türkiye ekonomisi özelinde, enflasyon üzerinde birçok faktörün etkisi bulunmasına rağmen ham petrol fiyatlarındaki artış da önemli bir konuma sahip. Ham petrol fiyatındaki artışın yurt içi yıllık enflasyon üzerinde etkisi %2-3 bandında.
Ayrıca, son dönemde gerileyen petrol fiyatlarının, cari açığı azaltıcı etkisi de bulunuyordu. Haziran’da yukarı yönlü ivmelenen petrol fiyatlarının bu seviyelerde kalıcı olması durumunda ise söz konusu durumun cari açık üzerinde de negatif yönlü bir baskı oluşacağı aşikar.
ABD tarafı için de ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell, bir konuşmasında ham petrol fiyatında varil başına her 10 dolarlık artışın enflasyonu %0,2 artırdığını ve ekonomik büyümeyi %0,1 oranında geriye götürdüğünü dile getirmişti.
Öte yandan, petrol fiyatlarının, tüketici enflasyonundan ziyade üretici enflasyonunu daha fazla etkilediği de unutulmamalıdır. St. Louis Fed’e göre, petrol fiyatları ile ÜFE arasındaki korelasyon 1970 ile 2017 yılları arasında 0,71’di. Bu oran, aynı dönemde petrol fiyatları ile TÜFE arasındaki 0,27 korelasyonundan çok daha güçlüdür.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bu yılın 2. Enflasyon Raporu sunumunda petrol fiyatlarına ilişkin beklentisini 2025 yılı için ortalama 76,5 dolardan 65,8 dolara düşürürken, 2026 için de 74 dolardan 60,6 dolara revize ettiğini bildirmişti.
Petrol fiyatlarının şimdiki seviyelerinde kalıcılık sağlaması durumu, TCMB’yi petrol fiyatına yönelik tahmininde yukarı yönlü bir revizyona gitmeye itebilir.
Ticaret güzergâhları
Unutmamak gerekir ki tarihteki büyük savaşların perde arkasında çoğu zaman ekonomik gerekçeler yer alır. Askeri gücün sürdürülebilirliği doğrudan ekonomik kapasiteye bağlıdır ve günümüzde bu gücü muhafaza etmek her zamankinden daha zordur.
İsrail ve İran arasında savaşa dönüşme potansiyeli taşıyan mevcut çatışmaya, sadece jeopolitik bir gerilim olarak değil, aynı zamanda küresel ekonomik dengeleri etkileyen bir unsur olarak da bakmak gerekir. Bu noktada, Çin’in 2013 yılında başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi (Belt and Road Initiative) dikkat çekici bir perspektif sunmaktadır. Tarihi İpek Yolu’nu modern altyapı projeleriyle yeniden canlandırmayı amaçlayan bu girişim; ulaştırma, enerji, iletişim ve lojistik ağlarını kapsayan dev bir ekonomik strateji olarak tanımlanabilir. Günümüzde yaklaşık 146 ülkenin bu girişime dâhil olması, Çin’in küresel etkisini artıran önemli bir unsur haline gelmiştir.
Ancak trilyon dolarlık bu dev projenin tanıtılmasından sonra, güzergâh üzerindeki stratejik ülkelerde meydana gelen siyasi ve askeri istikrarsızlıklarda gözle görülür bir artış yaşanmaktadır. Hindistan ile Pakistan arasındaki askeri gerilimler, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ çatışmaları, Kızıldeniz’deki Husi saldırıları ve son olarak İsrail ile İran arasında yaşanan çatışma; bu istikrarsızlık dalgasının parçası olarak değerlendirilebilir.
Özetle; Kuşak ve Yol Girişimi sadece bir altyapı yatırımı ya da ekonomik entegrasyon projesi değildir; aynı zamanda küresel güç mücadelesinin yeni cephesidir. Bu güzergâh üzerinde artan çatışmalar, yalnızca yerel siyasi sorunların sonucu değil, aynı zamanda büyük güçlerin nüfuz mücadelesinin birer yansımasıdır. İsrail-İran hattındaki gerilim de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Ekonomik çıkarların, enerji güvenliğinin ve ticaret yollarının yeniden şekillendiği bir dünyada, bölgede yaşanan her çatışma küresel dengeleri doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle jeopolitik gelişmeleri sadece askeri dinamiklerle değil, aynı zamanda ekonomik arka planla birlikte okumak büyük önem taşımaktadır.
“2 ülke ile olan ticaret hacmimiz 15 milyar TL seviyesinde”
Orta Doğu’da yaşanan birçok gerilimin sonrasında İsrail ile İran arasında yaşanan gölge savaş yerini gerçek bir çatışmaya bıraktı. 31 Temmuz 2024 tarihinde İsrail’in İran’da Hamas liderine düzenlediği saldırının üzerinden henüz 1 yıl bile geçmemesine rağmen 2. bir saldırı ile karşı karşıyayız. Siyasi açıdan bakacak olursak uzun bir süredir Gazze konusunda küresel çapta tepki alan İsrail, batı ülkelerinin ortak tehdit olarak gördüğü ülkelerin başında gelen İran’ı karşısına alarak Gazze’ye ilişkin tepkileri azaltabileceğini düşünme ihtimali de göz önünde bulundurmak gerekebilir.
Türkiye bölgedeki en güçlü aktör olması ve bugüne kadar sürdürdüğü barışçıl politikalarla tansiyonu düşürmeye çalışsa da bölgedeki anlaşmazlıklar ve krizler maalesef son bulmadı. Son açıklanan verilere göre, iki ülke ile olan ticaret hacmimiz 15 milyar TL seviyesinde olmakla birlikte artan gerilimin devam etmesi durumunda bu alan bir miktar zarar görse de ülkemiz açısından zorlayıcı olmayacaktır.
Enerji fiyatlarının artması ve enflasyonla olan mücadeleye zarar verme potansiyeli bizim için en önemli unsur olarak göze çarpıyor. Özellikle Brent Petrolün son ay %15 seviyesinde artış göstermesi enerji ithalatçısı ülkeler açısından önemli bir maliyet artışı anlamı taşıyor. Burada arz konusunda oluşabilecek olası problemler de alternatif kaynaklara yönelme ihtiyacını arttırabilir. Bu anlamda Türkiye’nin son dönemde enerji tarafında attığı önemli adımlar ve Azerbaycan, Rusya ile olan pozitif ilişkilerin elimizi rahatlatacağı görüşündeyiz.
Kısaca arz tarafında bir sıkıntı yaşamayacağımızı ancak sürecin uzaması ve tansiyonun artma potansiyeli ile birlikte yüksek enerji fiyatlarının enflasyona 2 ila 3 puan arasında yukarı yönlü etki edeceğini düşünüyoruz.
Diğer bir taraftan yaşanan gelişmeler, dış ticaret ve cari denge üzerinde negatif yansımalar oluşturabilir. Sürecin uzaması ve yüksek enerji fiyatlarında kalıcılık yaşanması senaryosunda sıkı para politikasının bir müddet daha devam edeceğini düşünüyoruz.
Bu çerçevede sabit getirili varlıkların önceliklendirilmesi gerektiğini düşünmeye devam ediyoruz. Risk profillerine göre sepetlerde ortalama %60 sabit getirili TL fonlar, %20 hisse ağırlıklı fonlar ve hedge (korunma) amaçlı %20 emtia ya da döviz ağırlıklı varlık dağılımının görece pozitif ayrıştırabileceği kanaatindeyiz.”
7DENİZ
7DENIZ – Haber Linki İçin Tıklayın !
DemirHindi
13 Haziran 2025 – 17:25