
Kandilin Karamürsel Bey’in tersanesinden kalan belki bir elin parmaklarından az örneklerden birisi olması bakımından çok önemlidir. Denizden çıkarılan bu yağ kandili, zeytinyağı posası kızaklarda kullanırken kendisi de aydınlatma için kullanılırdı.
Bu kandili müzemize hediye eden Dr. Ergun Koçer’in kandil ile anısı

Dr.Ergun Koçer anlatıyor;
“1976-78 seneleri arasında İstanbul’da Lise öğrencisiyim. Yazları Karamürsel’ e geliyoruz. Anneannem Karamürsel’in Oluklu köyünden. Sahilde bahçe içeresinde bir evi vardı. Her yaz okul tatil olunca geliyor, okullar açılına kadar 3 ay orada kalıyordum.
Denize giriyoruz, etrafımız meyve bahçeleri, oralardan istifade ediyoruz. Keyfimiz yerinde.
Ancak sahilde sıralı taşlar hep dikkatimi çekiyor. Kıyıdan başlayıp denizin içine doğru giden sıralı taşlar var. Hep merak ediyorum. Arkada büyük bir arazinin içeresinde bir bağ evinde yaşlı bir adamcağız yaşıyor. Bir gün ona sordum.
-Bu taşlar nedir böyle? dedim.
-Burası eskiden tersaneymiş. Bak bizim altta küplerimiz var, zeytinleri burada stoklarız, ağızlarını kapatırız. Bunlar tersane varken yağ deposu olarak kullanılıyormuş biz onları denizden çıkardık burada kullanıyoruz. Âmâ tersaneden kalma çok fazla küp var. dedi.
Küpler o kadar büyük ki, içine girdiğiniz zaman ayakta durabiliyorsunuz. Kafanız küpün ağzında çıkıyor, bedeniniz içerde kalıyor.



Bundan sonra daha dikkatli incelemeye başladım. Kıyıda da bir sürü kırık küp parçaları var. Zamanla deniz onları aşındırıp sahile atmış. Ama hepsi küp parçası. Bir gün denizin içeresinde büyük bir küp parçası dikkatimi çekti. Belli ki onun altı var. Kumun içeresine gömülmüş vaziyette. Dalarak birazını temizledim, içeresinde simsiyah bir çamur var. Bunu çıkartmalıyız dedim. Kardeşim ve kuzenlerimle uğraştık ve nihayet çıkardık. İçindeki çamurla beraber kıyıya aldık ve yavaş yavaş içini temizlemeye başladık. Temizledikçe, bir baktım içeresinde Alaaddin’in sihirli lambasına benzer bir şey çıktı. Çok güzel bir kandil. Bu kadar uzun süre bunun nasıl bu kadar güzel kaldığını düşününce, içimde kaldığı siyah zeytin posasının artık kil haline gelmiş ve bunun oksijen ve tuzlu su ile temasını önlediğini anladım. Seneler içeresinde aşınmış ama bütünlüğünü hiç bozamamış.
Bu sefer etrafımdaki insanlarla konuşmaya başladım.
Osmanlı zamanından kalma bir tersanenin bulunduğunu ve bunun gibi çok kandil bulduklarını söylediler. Sonra araştırmaya başlayınca, oranın mevki olarak Karamürsel Paşa’nın 1324-26 yıllarında Kapatanı Deryalık yaptığı tersanenin yeri olduğunu anladım. Tersaneye ait olduğunu anladım. Daha sonra Kandili bir iki yere gösterdim, bunlarda çıkarıldığı söylediler. Peki dedim, Karamürsel Paşa tersanesi ile ilgili bir müze gibi bir şey var mı dedim. Yok sadece Atatürk’ün kaldığı bir ev, müze olarak duruyor dediler.
Çok şaşırdım, Romalılardan alınan Osmanlının ilk tersanesi ve 1320’ler Osmanlının Kaptanı Deryası Mürsel Paşa ile ilgili bir müze olması gerekir diye düşündüm. Sonra düşündüm, bu kandil nereye yakışır? Denizcilik Müzesi olan İlker Meşe’nin müzesine yakışır dedim ve teslim ettim”

Kara Mürsel Alp (d. Mürsel Alp), Türk denizci, amiral, Kaptan-ı Derya kimdir?
Savaşlarda gösterdiği kahramanlıklar sayesinde, gözü pek ve cesur anlamında “Kara” unvanıyla anılmıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında büyük gayretler göstermiş, Osmanlı Türklerinin ilk amirali, ilk gemi inşaat mühendisi olan Kara Mürsel Bey, Karamürsel’de bir deniz üssü ve tersane kurmuştur. Burada, oluşturduğu “İnce Donanma’yla denizlerde etkinlik göstermeye başlamıştır. Çektiri sınıfından olan “Gemisi’nin tasarımını yapmıştır (Özdemir, 2004).
Önceleri Karesioğulları’nın hizmetindeydi. Orhan Gazi’nin isteği üzerine, Osmanlı’nın hizmetine girmiştir. 1324 ya da 1326’da Karamürsel’i alarak Osmanlıların İzmit Körfezi’nin güney kıyılarına yerleşmesini sağladı. Fethettiği kasabaya da o dönemdeki geleneğe uyularak onun adı verildi. Kasaba, çevresiyle birlikte kaptanlık sancağı olarak örgütlendi ve yönetime Karamürsel Bey getirildi.
Aşık Paşazade tarihinde Kara Mürsel Bey ile ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir: “Karamürsel adında yiğit, cesur bir er vardı. İznik’i ona verdiler ve vilayetini tımar olarak bölüştürdüler. Tımar erlerini, İstanbul’dan çıkan gemiyi incitip, saldırmasınlar diye kenara getirdiler. “Kendisine tımar olarak verilen Karamürsel’in batısındaki Kavak Boyu Armutçuk Limanı’nda tersane kurarak gemi yapmaya başladı.
Kendi adıyla anılan hafif ve hızlı gemiler geliştirerek bir ince donanma kuran Kara Mürsel Bey, Marmara Denizi’ni denetim altına aldı. Filosuyla körfezin girişini tutarak Bizans’tan İzmit’e deniz yoluyla gönderilen yardımları kesti ve İzmit’in kısa sürede Osmanlıların eline geçmesinde önemli rol oynadı. Bir Derya Beyi, Kaptan-ı Derya ve ilk Osmanlı Türk denizcisidir. Bu yararlıkları dolayısıyla Orhan Gazi tarafından asıl adı MÜRSEL ALP iken kendisine “KARA” lakabı verilmiştir. Ayrıca İlk Osmanlı Türkleri Döneminde görülen bir eğilim gereği aldığı yöreye adından dolayı “KARAMÜRSEL” denmiştir.


Kara Mürsel Bey’in kabri, Karamürsel ilçesinde D-100 İzmit-Bursa karayolu üzerinde bulunmaktadır.
Vasiyeti
Osmanlı’nın ilk kaptan-ı deryasının vasiyeti şöyleydi;
“Ölünce beni öyle bir yere gömün ki sırtım dağlara dayansın, kucağıma denizi verin, daima donanma göreyim.”
Vasiyeti üzerine kendi adını taşıyan ilçenin çarşısında ve kurmuş olduğu tersanenin arka tarafında bulunan denize bakan bir yamaçtaki kabrinde yatmaktadır.
The post İlkfer Denizcilik Müzesi’ndeki kandilin hikayesi appeared first on Denizcilik Dergisi.
DENIZCILIK DERGISI – Haber Linkine Gitmek İçin Tıklayın !
DemirHindi
20 Haziran 2025 – 10:40