Zarf mazrufa göre mi?

Uluslararası topluluk ile devletlerin güvenliğinin, gücün örgütlenmesiyle çok sıkı bir ilişkisi vardır.

Varşova Paktı tarih olmuş, Bağımsız Devletler Topluluğu isminden öteye geçememiştir. NATO ise 76 yıldır ayaktadır.

Pakta alternatif olacağı ifade edilen Şanghay İş Birliği Örgütü (ŞİÖ), ne Rusya-Ukrayna ne İsrail-İran arasında süren savaşlarda etkin bir rol oynayabilmiştir.

Avrupa mevcut güvenlik ortamı, dünyada devam eden çok sayıda krizden sadece biridir.

Güvenlik Mimarisi’ni sorgulatan Ukrayna Savaşında ibre, hâlihazırda Rusya lehinedir. Rusya işgalinin Ukrayna sınırlarının ötesinde önemli yansımaları olmuştur.

Savaşın uzamasında ABD ve bazı NATO üyesi ülkelerin yadsınamaz rolleri bulunmaktadır.

Türkiye’nin barış ve istikrar ortamını yeniden tesis etme çabası olumlu karşılanmasına rağmen, henüz başarı sağlanamamıştır.

Orta Doğu’da devam eden gerilim ve savaşlar, Gazze başta olmak üzere zaten kötü olan insani durumu daha da kötüleştirmiştir.

İsrail ve İran arasındaki 12 günlük savaş, soru işaretleriyle geride kalmış gibi bir izlenim yaratırken; Donald Trump’ın krizi yönetme şekli ve aldığı kararlar, ABD iç siyasetinde tartışma konusu olacak gibi görünmektedir.

NATO’ya üye olan ülkelerin hiçbirinin, çevresinde devam eden savaşlar nedeniyle Türkiye kadar derinden etkilendiğini söylemek mümkün değildir.

Böylesine bir ortamda, 32 üyeli Liderler Zirvesi, Hollanda’nın Lahey kentinde yapıldı.

İran-İsrail arasındaki ateşkesin mimarı olarak zirveye katılan Trump’ın kişiliği, kaçınılmaz bir koşul olan “güç” faktörüyle birleşince, onun üst bakışının zirveye damga vurmuş olabileceği söylenebilir.

Avrupa’nın ABD’ye ihtiyacı sürerken; dayanışmayı artırmayı hedefleyen sonuç bildirisiyle “NATO her daim hazır” mesajı verildi.

Avrupa ve Kuzey Amerika’nın birbirine olan ihtiyaçları düşünüldüğünde, alınan kararların Avrupa Ordusu’nu oluşturma gayretlerini sekteye uğratması beklenmelidir.

Soğuk Savaş sonrası dönemin en önemli silahlanma adımı olarak değerlendirilen zirveye ilişkin açıklanan deklarasyonda şu hususlar yer aldı.

  • 5. maddeye bağlılık
  • 2035 yılına kadar, yüzde 3,5’i temel savunma gerekliliklerine olmak üzere savunmaya yüzde 5 harcama yapılması
  • Rusya’nın oluşturduğu uzun vadeli tehdit ve terörizme karşı güvenlik önlemlerinin alınması
  • Transatlantik savunma sanayi iş birliğinin hızla genişletilmesi
  • Ukrayna’ya destek sağlama taahhüdü
  • Müttefikler tarafından yapılan savunma harcamalarının hesaplanmasında, Ukrayna savunmasına yönelik katkıların dikkate alınması

Zirve öncesinde, NATO Genel Sekreteri ve İngiltere’den gelen açıklamalar, Türkiye ile iş birliğinin genişletilmesinin her iki tarafın çıkarları açısından önemli olduğunu vurguluyordu.

NATO’da kolektif yükün kendisine düşen kısmını en iyi şekilde yerine getirmeyi sürdüreceği mesajını veren Türkiye’nin, terörizm ve savunma sanayine yönelik hassasiyetleri, sonuç bildirisine yansıtılmış görülmektedir.

Zirvenin, Türkiye’nin savunmasını güçlendirmek için harp silahları ve araçlarının tedarikine nasıl bir çözüm getireceği ise ilerleyen günlerde görülebilecektir.

Mevcut güvenlik ortamında, savunma harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 5’i olarak belirlenmesi; yüksek seyreden enflasyonist koşullar altında Türkiye’yi oldukça zorlayacaktır.

Avrupa’nın güvenliğinin ön plana çıkartıldığı zirvede akıllarda kalan tek detay, olsa olsa ABD Başkanı ile Türkiye Cumhurbaşkanı arasındaki görüşmede yer alan zarftı.

NATO 2026 Liderler Zirvesi’ne Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı bilgisiyle yazıya nokta koyalım.

Son sözse; İttifaklar geçicidir. Ancak çevresindeki savaşlar Türkiye’nin Batı ittifakı içindeki yerini değişmez bir ağırlıkla korumaya zorlamaktadır.

İsmet Hergünşen