Gönlünü denizlere kaptıran Avukat Sena Demircan

İlkokuldaki 23 Nisan gösterisinde avukat cübbesini üstüne giyen Sena Demircan yıllar sonra hiç aklında yokken hatta işletme veya iktisat okuma hayaline sahipken tesadüfler zinciri neticesinde kendini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde bulur. Ardından Demircan’ın tabiriyle o an anlamasak bile hayatın bizler fısıldadığı sinyaller neticesinde uzmanlık alanını deniz hukuku olarak seçer. Böylece başlar Demircan’ın denizcilik serüveni…

Profesyonel iş hayatı ve eğitimi konusunda bilgiler vererek sözlerine başlayan Demircan Hukuk Bürosu Kurucu ve Yönetici Avukatı Sena Demircan, “Eskişehir doğumluyum ve ailemle birlikte hayatım hep bu şehirde geçti. Lise eğitimimi, köklü bir maarif okulu olan Eskişehir Anadolu Lisesi’nde tamamladım. Bu okulun ve yaşadığım çevrenin kişiliğimi şekillendirmede büyük rolü oldu, özellikle de insanlık değerleri açısından. Tatar bir ailenin kızıyım, oldukça modern bir çevrede, keyifli bir çocukluk ve gençlik geçirdim. Ardından yolum, hiç beklemediğim bir şekilde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne düştü. Denizcilikle ilgili hiçbir geçmişim veya bağlantım yoktu. Ailemde avukat da denizcilikle uğraşan da kimse yoktu. Hukuk fakültesini seçmem ve deniz hukukuna yönelmem, tamamen tesadüfler zincirinin sonucuydu” dedi. Esasen lise sonrasındaki hedefinin işletme veya iktisat okumak olduğunu söyleyen Demircan, “Ancak hayatın bize fısıldadığı bazı sinyaller vardır, o an anlamasak bile… İlkokuldaki 23 Nisan gösterilerinde avukat cübbesiyle yürümem gibi. Hukuk fakültesine girmem de tam bir sürpriz oldu. Sonuçları gazeteden öğrendiğimiz o günlerde, hukuk kazandığımı görünce şaşıranlardan biriydim. Başlangıçta mutsuz olsam da zamanla hukuk okumaktan büyük keyif aldım. Şimdilerde gençlere, “ya hukuk okuyun ya da tıp okuyun” derim; çünkü hizmet sektöründe asla bitmeyecek mesleklerdir” ifadelerini kullandı.

Deniz hukukuna adım atış: Bir faksın getirdiği fırsat

Deniz hukukuna yönelişinin Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tanıştığı ve sonradan meslektaşı olan Sinan Güzel sayesinde olduğunu söyleyen Demircan, “O zamanlar bilgisayar kursunda tanışmış, iyi arkadaş olmuştuk. Sinan mezun olduktan sonra İstanbul’a, bir hukuk bürosuna geldi. Ben ise fakülteden mezun olmaya hazırlanırken, İstanbul’da yaşama ve çalışma arzusuyla yanıp tutuşuyordum. O dönemde iş arama yöntemleri çok farklıydı; baro odalarındaki defterlerde iş ilanları olurdu. Oradan, fikri haklar üzerine çalışan bir büroda öğrenci stajyer olarak işe başladım. Yani deniz hukukuna doğrudan girmedim. Ankara’da deniz hukuku dersleri almış olsam da bu alan o dönemde Ankara’da pek popüler değildi. Prof Dr. Hakan Karan’dan aldığım ilk derste, “Hayatında deniz görmeyen var mı?” sorusu, o dönemdeki koşulları özetler gibiydi. Sena Demircan (2)İstanbul’daki fikri haklar alanındaki işim, uluslararası alanda çalışsam da beni sıkıyordu. Tam da bu noktada Sinan, bana deniz hukuku yapmamı önerdi. İngilizce kullanacağım büroların faks numaralarını verecekti. Ben de o numaralara özgeçmişimi faksla gönderdim. Birkaç büroyla görüştükten sonra Av. Mehmet Sıtkı Doğu ile çalışmaya başladım. Stajım bitmiş, avukat olmuştum ve adeta sıfır kilometre bir avukat olarak deniz hukukuna atıldım. Mehmet Bey’den sonra Ersoy Bilgehan Hukuk Bürosunda çalışmaya devam ettim. Yaklaşık 17 yıldır da kendi ofisimde, deniz hukukunun çeşitli alanlarında uzmanlaşarak mesleğimi sürdürüyorum” açıklamasında bulundu.

Yat avukatlığı ve ticari davalar

Deniz hukukunda, özellikle de yat avukatlığı gibi spesifik bir alanda bilgi birikimi ve deneyimi edindiğini belirten Demircan, “Hem geleneksel deniz ticareti davalarında hem de yat hukukunda uzmanlaşarak bu iki alanı birleştirdim. Aslında işin özü hep aynı. Ancak tekne mevzuu kendi dinamikleri içinde biraz daha spesifik. Bizim serüvenimiz gemilerle başladı ve ticari bakış açımız bu alandan besleniyor. Dolayısıyla tekne konusunda da “kâr elde edebilir mi, zarar eder mi?” gibi sorularla, ticari bir gözle yaklaşıyoruz. Deniz ticareti hukuku ile yat hukuku arasındaki temel fark, bakış açısı farkıdır. Tekne sahibi, genellikle çok pahalı bir “oyuncak” satın alır. Bu, sadece alım maliyetiyle sınırlı kalmaz; bakım ve işletme giderleri de oldukça yüksektir. Bu satın alma işlemi tamamen keyif için yapılır. Bu yüzden tekne müvekkili, hukuki teferruatlarla ilgilenmek istemez; “Ne kadar ödemeliyim? Şu an alıyor muyum? Hangi bayrağı çekmeliyim?” gibi pratik sorulara odaklanır. Hukuki boyutlar, onlar için ön planda değildir. Malın durumu, KDV ödemeleri, bayrak seçimi gibi konular avukat tarafından yönlendirilmelidir” şeklinde konuştu. Sena Demircan (1)Demircan, “Gemi alım satımları ise yakıt, marina ve mürettebat gibi birçok operasyonel problemi barındırır. Tekne müvekkili sonuç ve keyif odaklıyken, gemi veya ticari tekne davalarında iş daha çok artı-eksi hesabı üzerine kuruludur. Biz, müvekkilin kazancını ve risklerini hesaplayarak doğru yolu gösteririz. Örneğin, bir armatöre geminin bayrağı konusunda doğrudan yorum yapmam; o zaten yolu bilir. Ticari alım satımlarda, dokümantasyonun doğruluğunu, borcun olup olmadığını kontrol ederiz. Ancak tekne alım satımında sorumluluğumuz daha fazladır; KDV avantajları, doğru bayrak seçimi gibi konularda detaylı yönlendirmeler yaparız. Tekne müvekkili daha rahattır, çünkü keyif için yatırım yapar. Hangisinden daha çok zevk aldığımı sorarsanız, gemi alım satımından daha çok zevk alıyorum. Daha detaylı, her türlü hesabı kitabı yapmayı gerektiren, yakıttan mürettebat değişimine kadar sürecin içinde olduğunuz, daha stresli ama aynı zamanda daha tatmin edici bir alandır” dedi.

Sigorta ve kazalarda önleyici hukukun rolü

Sigorta anlaşmaları ve deniz kazaları gibi yüksek risk içeren deniz ticaretinde avukatların önleyici ve koruyucu stratejileri nasıl geliştirdiklerini aktaran Demircan, “Türkiye’de avukat algısı genellikle ‘sorun çıktığında çözüm bulan sihirbaz’ şeklindedir. Oysa avukatın asıl rolü danışmanlık üzerine kuruludur. Yurt dışında insanlar imza atmadan önce avukatlarına danışır. Bizde ise sorun büyüdüğünde başvurulur. Bu nedenle, sözleşmelerde veya ihtilaflarda önlem almanın tek yolu, öncesinde danışmanlık hizmeti sunmaktır. Bir alım sözleşmesi yapılmadan önce incelenmeli ki, çıkabilecek ihtilaflar öngörülerek müvekkil doğru yönlendirilebilsin. Sigorta poliçelerinde de durum aynıdır. Gemilerde, kalifiye kadrolar poliçeleri inceleniyor ama teknelerde poliçe içeriği ve teminatlar bizim tarafımızdan detaylıca incelenmelidir. Böylece bir olay yaşandığında ne alınabileceği veya alınamayacağı netleşir. Bu işin ana fikri, avukatlığın temeli olan danışmanlıktır. Denizcilik fakültesi mezunları, alanlarına hâkim olsalar da bizden destek alırlar. Çünkü hukuk bir bakış açısıdır. Hukukta standart, sabit bir şey yoktur; olaylar yaşanmışlıklar ve mevzuat bilgisiyle harmanlanarak yorumlanır. Deniz hukuku yapan avukatın artısı, denizcilik erbabı kişilerle uzun yıllar çalışmanın ve çok sayıda olay yaşamanın getirdiği pratik tecrübedir. Bir dosyadaki teknik bilgi, hukuki bilgiyle harmanlanarak farklı bir bakış açısı sunar” ifadelerini kullandı.

Deniz hukuku ihtilaflarının kapsamı ve uluslararası dinamikler

Deniz hukukunun içerisinde icra, ticaret, borçlar ve iş hukuku gibi birçok alanın karması bulunur diyen Demircan, “İcra avukatı değilim, diyemezsiniz, çünkü hayatımız icra dairelerinde geçer. İş dosyalarıyla da karşılaşırsınız ya armatör ya da gemi adamı tarafı olursunuz. Deniz hukuku ihtilafları sadece çatma, yük eksikliği veya kurtarma gibi konularla sınırlı değildir; çok geniş bir alanı kapsar. Her avukatın uzmanlaştığı alan farklıdır. Kimi alım satımlarda, kimi P&I sigorta davalarında daha uzmandır. Benim mesleğimin ilk yılları gemi üstünde geçti ve danışmanlık ağırlıklı çalıştım. Sonra dava ağırlıklı devam ettim. Şimdi ise kendi ofisimde, ağırlıkla alım satım işleri ile ilgileniyorum, özellikle tekne alım satımları konusunda yoğun çalışıyoruz ve bundan daha çok keyif alıyorum. Maritime Law Principles 1600X800Uluslararası deniz ticaretinde çoğu alım satım ve sözleşmenin İngiliz Hukuku’na tabidir. İngiltere’de tahkim seçilmesi de denizciliğin en iyi anlaşıldığı ve yorumlandığı hukuk biçimi olmasından kaynaklanır. Ancak bu bir zorunluluk değildir; Uzak Doğu ile çalışıldığında Japonya veya Hong Kong hukuku da tercih edilebilir. Önemli olan, olayın muhteviyatı ve taraflarına göre ihtilafların hangi hukuka ve nerede görüleceğine dikkat etmektir.

İki Türk arasındaki ihtilaflarda genellikle Türk Hukuku’nu kullanırız. Ancak Türkiye’deki yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle son beş yıldır tahkimi, özellikle de Türkiye’deki tahkim merkezlerini öneriyoruz. Tahkim, yargılamanın daha hızlı ve doğru ilerlemesini sağlar. Çünkü denizcilik hızlı ve sıcak parayla ilgilidir. On yıl sonra alınan paranın pek değeri kalmaz. 2008’de takibine başladığım bir dosyanın parasını geçen yıl tahsil ettim, süreç o kadar uzayabiliyor. Yabancı müvekkillerimize bu durumu anlatmakta zorlanıyoruz.

İstanbul ve İzmir’de ihtisas Mahkemelerimiz olsa da özellikle taşrada birçok Hâkim denizcilik konusunda uzman değildir. Bu da bilirkişi raporlarına bağımlılığı artırır. Deniz İhtisas Mahkemesi dışındaki yerlerde ne yazık ki bu bir sorun olmaya devam etmektedir” şeklinde konuştu.

Yat alım satımında dikkat edilmesi gerekenler ve bayrak sorunu

Yat alımında yabancı bir taraf varsa, alım satım sözleşmeleri ağırlıklı olarak İngiliz Hukuku’na tabi olur diyen Demircan, “Tekne alım satımında, alıcı bilinçli davranarak uzman bir avukatla çalışmalıdır. Bu durum son 10 yılın gelişmesidir; eskiden el sıkışarak yapılan bu işlemler, artık hukuki destekle daha güvenli hale gelmiştir. Yurt dışından getirilen teknelerin kayıt ve bayrak prosedürleri, gemilere göre daha karmaşıktır. Gemilerde yabancılar Türk bayrağına geçmekte sorun yaşamazken, ikinci el teknelerde bu süreç izne bağlı olduğu için zaman alıcı ve maliyetli olabilir. Keyif için alınan bir şeyde bu hengameye girmek zor gelir, ayrıca ek KDV yükümlülüğü de cabası. Bu yüzden ikinci el teknelerde Türk bayrağı pek tercih edilmez. Maritime Law

Bir dönem, Türk bayrağına geçişi teşvik eden bir mevzuat vardı ve birçok tekne Türk Bayrağına geçmişti. Ancak bu teşvikler kalkınca, KDV yükümlülüğü ve yurt dışı satış zorlukları nedeniyle Türk Bayraklı tekne sayısı azaldı. Gönlümüz tüm teknelerin Türk Bayrağı çekmesini ister. Avrupa’da bazı ülkeler, vatandaşlarını kendi bayraklarına teşvik etmek için kolaylıklar sağlıyorlar. Örneğin Almanya’da 24 metre altı tekneler için online tescil imkanı var. Bizde ise ikinci el tekneler için izin, uzun süreç ve maliyet, vatandaşları yabancı bayraklara yöneltiyor. Polonya bayrağı gibi, tek seferde harç ödenip ömür boyu geçerli olan bayraklar tercih ediliyor. Bu durum, özellikle dokümantasyonu eksik tekneler için cazip hale geliyor. Biz müvekkilleri, ‘beyaz bayrak’ olarak değerlendirilebilecek, daha muteber yabancı bayraklara yönlendirmeyi tercih ediyoruz. Mevzuatta yeni düzenlemeler yapılırsa, Türk bayrağının avantajları (marina bağlama, tonoz gibi) daha cazip hale getirilebilir. İnsanlar, Türk bayrağını tercih etmek isterler, ancak dezavantajların minimize edilmesi gerekir” ifadesinde bulundu.

Alım satım hataları ve sektörün geleceği

Alım satımlarda yapılan en sık hataların hala el sıkışarak güvene dayalı işlemler yapılmasından kaynaklandığını vurgulayan Demircan,” Dünya değişiyor, bu güven çerçevesinde işlemler ne yazık ki artık kolay değil. İhtilafların çoğu buradan doğar. Oysaki bir avukat kanalı ilei takip edildiğinde, bu hatalar önlenebilir. Avukatların yanı sıra, teknik uzmanların (özellikle teknelerde iyi bir sörveyörün) kalifiye olması, evrakların eksiksiz olması önemlidir.

Gemideki ihtilaflar ticari risklerle ilgiliyken, teknelerde kişisel tutkular ön plana çıkabilir. ‘Alacağım, illaki alacağım’ diyen bir çocuğun oyuncağına bağlılığı gibi, bazen göz hiçbir şeyi görmez. Bu da bize ihtilaf olarak döner. Ancak genel olarak, gemilerde daha çok ihtilaf yaşanır, çünkü her adım para demektir. Teknelerde ise genellikle bir orta yol bulunur, kimse tahkim sürecini ve masraflarını istemez. Uzlaşma, her iki taraf için de sıcak paranın önemini yüksek olduğu için en iyi çözümdür” dedi.

Çevremizdeki ambargolar ve yaptırımlar, denizcilik sektörünün geleceğini nasıl etkileyeceğini ve hukuki açıdan ne gibi değişiklikler öngördüğünü aktaran Demircan, “Şahsen politik yaptırımlara inanmıyorum; bunların dünya ticaretini sekteye uğratmasını egosantrik buluyorum. Ancak ne yazık ki dünya böyle bir dünya ve biz de buna göre hareket ediyoruz. Türkiye’nin yaptırım uygulanan ülkelerin ortasında yer alması hem şans hem de şanssızlık. Bu ülkelerle süregelen ticaretimiz nedeniyle, yaptırımlardan zarar görmeden nasıl hareket edebileceğimiz konusunda müvekkilleri uyarıyoruz. Bu politik yaptırımlar devam edecek gibi görünüyor ve bu da hukuki alanda yeni zorluklar getirecek” şeklinde konuştu.

Mesleki zorluklar ve kişisel düşünceler

Demircan, “Meslek hayatımın en zorlayıcı davaları diye spesifik bir şey söylemek zor. Yargılama aşamasında, Mahkeme koridorlarında karar beklerken veya duruşma beklerken karnımızı ağrıtan, strese sokan çok dosya var. Meslekte 20 yılımı doldurmuş olmama rağmen, hala Mahkemeye gittiğimde karnıma ağrılar girer, “Acaba ne karar çıkacak?” diye. Bu stres, mesleğin ayrılmaz bir parçası olmaya devam ediyor” dedi.

Kaynak: 7DENİZ DERGİSİ

7DENIZ – Haber Linki İçin Tıklayın !
DemirHindi
10 Temmuz 2025 – 17:15