Recep Düzgit’ten kılavuzluk ve römorkörcülük tartışmalarına net yanıtlar

Kılavuzlukla ilgili olarak kamuoyuna yansıyan birtakım açıklamalar oldu. Bu konuda görüşlerinizi alarak başlamak isterim.

Bilindiği gibi, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri, denizde gemilerin güvenli şekilde seyretmesi, manevra yapması ve can-mal-emniyetinin sağlanması için devletin verdiği önemli bir hizmettir. Bu hizmetler, Türkiye’nin deniz alanlarında ve özellikle Türk Boğazları’nda gemilere rehberlik yapar, olası tehlikeleri en aza indirir.

1993’ten itibaren özel şirketlere bu hizmetler için izinler verilmeye başlandı. Bu yüzden 1998’de bir yönetmelik çıkarıldı, ardından 2002’de yenisi geldi. Ama Danıştay 2002 yönetmeliğini yasal dayanağı olmadığı için iptal etti. Bu karara rağmen yaklaşık 16 yıl boyunca hiçbir izin ve düzenleme olmadan hizmet sunanlar oldu. Toplamda kesintisiz 24 yıl ve belirttiğim şekilde de 16 yıl boyunca hareket edenlerin, bugün usul ve yasaya uygun olarak hareket eden kuruluşlara karşı sarf ettikleri mesnetsiz sözler, yaptıkları haksız ve dayanaksız başvurular ve şikayetlere karşı elbette hukuki mücadelemiz sürüyor.

Sayın Düzgit, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin sunulmasında yeni ihale düzenlemeleri neler getiriyor?

Yeni düzenlemelerde ihale yöntemi olarak “Kamu Payı Oranı” üzerinden artırma esas alınmış durumda. Yani, hangi şirket daha yüksek kamu payı taahhüt ederse, ihaleyi o kazanıyor. Ancak bu yöntem, bazı önemli sakıncaları da beraberinde getiriyor. Çünkü üst sınırı belirlenmemiş olan kamu payı oranı ne kadar yükselirse, hizmeti verecek şirketin kârlılığı o kadar azalıyor. Bu da dolaylı olarak hizmet kalitesini ve çalışanların özlük haklarını olumsuz etkileyebilir.

Bu durumun denizcilik güvenliği üzerinde nasıl bir etkisi olabilir?

Hizmetlerin maliyet baskısı altında verilmesi, seyir emniyetini ve deniz güvenliğini tehlikeye atabilir. Daha az maliyetle daha çok kamu payı sunmaya çalışan şirketler, zorunlu yatırımları kısabilir, nitelikli personel çalıştırmaktan kaçınabilir ya da gerekli teknik altyapıya sahip olmadan hizmet sunabilir. Bu da can, mal ve çevre güvenliği açısından ciddi riskler doğurur.

Kılavuz kaptanlar açısından nasıl sorunlar doğabilir?

Kamu payı oranını artırarak ihale kazanmak isteyen şirketler, kâr marjlarını koruyabilmek için kılavuz kaptanların ücretlerini düşürmek, dinlenme sürelerini azaltmak veya daha uzun çalışma saatleriyle çalıştırmak zorunda kalabilir. Bu da hem çalışan hakları açısından hem de operasyonel verimlilik açısından kabul edilemez bir durum yaratır.

Teknik yeterlilik açısından bir değerlendirme yapar mısınız ? İhaleye katılacak firmalarda ne gibi şartlar aranıyor?

En dikkat çeken sorunlardan biri de teknik yeterlilikle ilgili bir kriterin neredeyse hiç olmaması. İhaleye katılacak bir firma, daha önce bu hizmeti hiç yapmamış olsa bile yalnızca belirli sayıda kılavuz kaptan çalıştıracağına dair bir taahhütname sunarak başvuruda bulunabiliyor. Hatta bu kaptanların sadece %20’sini temin edeceğini beyan etmesi yeterli görülüyor. Bu, denizcilik gibi son derece hassas ve uzmanlık gerektiren bir alanda büyük bir eksikliktir.

Römorkörlerle ilgili teknik gereklilikler ne düzeyde?

Mevcut düzenlemelerde römorkör filosuna ilişkin de ciddi bir boşluk var. Örneğin, manevra kabiliyeti yüksek, modern ve güvenlik sistemleri ile donatılmış römorkörler yerine, teknik yeterliliği belirsiz araçlarla da hizmet verilebilir hale geliniyor. Hâlbuki dünya standartlarında, özellikle yangın söndürme kapasitesi yüksek, çift uskurlu ve yüksek manevra kabiliyetine sahip römorkörler tercih edilmeli.

Diğer sektörlerde uygulanan ihalelerle karşılaştırıldığında nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Çok doğru bir soru bu. Örneğin, araç muayene istasyonlarıyla ilgili ihalelerde hem teknik yeterlilik hem de deneyim şartı açıkça belirlenmiş. İhaleye girecek firmaların en az 5 yıl tecrübeli olması ve en az 1 milyon araç muayene etmiş olması zorunlu tutulmuş. Ayrıca kamu payı sabit tutulmuş; yani yarışma işletme hakkı devir bedeli üzerinden yapılmış. Bu yöntem daha dengeli ve kamu yararını daha çok gözeten bir yaklaşım. Oysa kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinde ne teknik ne de finansal yeterlilik net ve yeterli bir biçimde tanımlanmış.

Bu şekilde yapılan ihalelerin uzun vadeli etkileri neler olabilir?

Bu yaklaşım uzun vadede hem hizmet kalitesinin düşmesine hem de sektör içinde güvenlik açıklarının büyümesine neden olabilir. Ayrıca çalışan haklarında ciddi gerilemelere yol açabilir. Römörkör hizmetlerinde oluşabilecek yüksek Kamu Payı oranları, izinleri 20 yıllığına alacak kuruluşlar için bir daha asla yeni inşa römorkör yapamama, eskiyen römorkörlerini yenileyememe sonucu doğuracaktır. Bugün 60 çeki gücünde ASD römorkörün maliyeti yaklaşık 7,000,000.EUR’dur. Kamu Payı oranları Kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri, can ve mal güvenliği açısından kritik öneme sahiptir. Dolayısıyla bu alandaki ihale süreçleri; kısa vadeli gelir artışı değil, uzun vadeli kamu yararı ve güvenlik esas alınarak yeniden şekillendirilmelidir.

Peki, son dönemde kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleriyle ilgili yapılan ihalelerde kamu payı oranları nasıl şekilleniyor?

Yapılan ihalelerde teklif edilen kamu payı oranları oldukça yüksek. Örneğin Aliağa için %89,75, Kocaeli 1 için %89,50’ye kadar çıkan oranlar görüldü. Bu rakamlar, şirketlerin brüt gelirlerinin çok büyük bir kısmını devlete bırakmayı teklif ettikleri anlamına geliyor.

Bu yüksek oranlar sektör açısından ne tür sonuçlar doğuruyor?

Kamu payı oranının bu kadar yüksek teklif edilmesi ilk bakışta devlete daha çok gelir sağlıyormuş gibi görünse de aslında hizmetin sürdürülebilirliği açısından ciddi riskler yaratıyor. Bu oranlarla çalışmak isteyen firmaların kâr marjı kalmaz, zarar ederler. Bu da maliyetleri kısmaya, dolayısıyla hizmet kalitesini düşürmeye neden olabilir.

Bu durumun deniz güvenliği üzerindeki etkileri nelerdir?

En temel risk, bu hizmetlerin doğrudan can, mal ve çevre güvenliğini ilgilendirmesi. Yetersiz ekipman, yetersiz personel veya eğitim eksikliği gibi sonuçlar doğurabilir. Bakanlığın kendi değerlendirmelerinde de örneğin Kocaeli–1’de teklif edilen kamu payının “asgari giderleri karşılamadığı”, “hizmetin sürdürülebilirliği açısından mümkün görünmediği” ve “seyir, can, mal ve çevre emniyeti açısından risk teşkil ettiği” açıkça ifade edilerek ihale Bakanlık tarafından iptal edilmiştir.

Bakanlık ihaleleri neden iptal etti?

Az önce de belirttiğim gibi, Ambarlı ve Kocaeli gibi bölgelerde yapılan ihalelerde teklif edilen kamu payı oranlarının, hizmetin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini imkânsız hale getireceği gerekçesiyle iptal kararı verildi. Bakanlık açıkça, bu kadar yüksek oranlarla hizmetin uzun vadede sürdürülemeyeceğini ve güvenlik açısından ciddi tehditler doğurabileceğini belirtti.

Anladığım kadarıyla, mevcut Yönetmelik uyarınca sürecin sürdürülemeyeceğini düşünüyorsunuz. Yönetmelikte yapılacak değişikliklerle ilgili genel önerileriniz nelerdir?

Sadece Yönetmelik değil, Kanun değişikliği de gerekebileceği görüşündeyim. Kamu payı oranlarının net olarak belirlenmesi, ihaleye katılacakların finansal ve teknik yeterliliklerinin sağlanması, hizmetin tekelleşmesinin önüne geçilmesi ve rekabetin artırılması gerekmektedir. Ayrıca, işletme hakkı devir bedelinin adil, şeffaf ve rekabetçi yöntemlerle belirlenmesi ile bu bedelin peşin tahsil edilmesi önemlidir. Bu adımlar hem kamu gelirlerini artıracak hem de hizmet kalitesini yükseltecektir.

Kamu payı oranları konusunda ne tür bir düzenleme öneriyorsunuz?

Bölgelerine göre işlem hacmi göz önünde bulundurularak azami olarak, Kılavuzluk hizmetlerinde gayrisafi hasılatın %45’inin, römorkörcülük hizmetlerinde ise %35’inin Kamu Payı olarak alınması sektör tarafından makul görülmektedir. Bu oranların üzerine çıkılması, hizmetlerin sürdürülebilirliği ve güvenliği açısından risk yaratabilir. Nitekim Bakanlık da bu görüşlerle iptal kararları veriyor.

Teknik yeterlilik konusunda nasıl bir kriter öneriyorsunuz?

İhaleye katılacak firmaların en az 5 yıl boyunca ilgili hizmet sahalarında faaliyet göstermiş olmaları ve son 5 yılda toplamda en az 5.000 gemiye hizmet verdiklerini belgelemeleri gerekmektedir. Böylece hizmetlerin kalitesi ve güvenliği garanti altına alınabilir.

Taahhütname uygulaması ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Çalışanların işverenle rekabet etmeme yükümlülüğüne ilişkin noter onaylı taahhütname uygulamasının sona erdirilmesini öneriyorum. Bu uygulamanın da hukuka aykırı olmasının yanında, çalışma barışını olumsuz etkilediği düşünüyorum.

Teminat tutarları hakkında öneriniz nedir?

Geçici teminatın, ihale sahasındaki yıllık gayrisafi hasılatın 20 yıllık toplamının %3’ü, kesin teminatın ise %6’sı oranında belirlenmesi önerilmektedir. Böylece finansal yeterlilik sağlanarak hizmetlerin kesintisiz devamı temin edilir.

İşletme hakkı devir bedeli konusunda ne tür değişiklikler öneriyorsunuz?

Mevcut kanun değişmediği takdirde, devir bedelinin adil, şeffaf ve rekabetçi bir şekilde belirlenmesi için ilgili kanunda da değişiklik yapılmasını öneriyoruz.

Son olarak, Kocaeli-2 Bölgesel Hizmet Sahası kılavuzluk ihalesiyle ilgili sektörel basında gündeme gelen bazı tartışmalar var. İhale sonucunda en yüksek ve ikinci en yüksek teklif sahipleri elenirken, üçüncü en yüksek teklif sahibine ihalenin verildiği iddiaları gündemde. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Evet, Yönetmeliğin ilgili maddelerinde, ihale üzerinde kalan isteklinin gerekli şartları taşımadığı ya da sözleşme imzalamadığı durumlarda, ihale ikinci en yüksek teklifi veren istekliye bırakılacağı, eğer iki isteklinin de şartları sağlamadığı anlaşılırsa ihale iptal edileceği öngörülüyor.

Basında yer alan haberlerde, Kocaeli-2 Bölgesel Hizmet Sahasında, en yüksek ve ikinci en yüksek teklif sahiplerinin elenip, üçüncü en yüksek teklif sahibine ihalenin verildiği iddia ediliyor. Yakın zamanda bu iddiaların doğru olup olmadığını hepimiz öğreneceğiz.

Kanaatimce bu tür konularda şeffaflık ve hukuka uygunluk esas olmalıdır. İhale süreçlerinin yönetmeliğe tam uyum içinde yürütülmesi, sektörde güvenin korunması açısından son derece önemlidir. Bakanlığımızdan bu sorulara açıklık getirmesi beklenmektedir.

Sonuç olarak; hiçbir kimse, kuruluş bu konuları dile dahi getirmezken temsil ettiğim kuruluş olarak 2017 yılında Bakanlığa yapmış olduğumuz yazılı başvuruda gerekli emniyet şartlarını sağlanmak kaydıyla, Kamu Payının arttırılması ya da İşletme Hakkı Devir Bedeli belirlenmesi yönünde öneri ve bu önerinin dayanağı olan çalışmaları sunmuş olduğumuz herkesin hatırlarında iken, bugün kalkıp samimiyetimizin sorgulanması, hem de bu sorgulamanın bu hizmetleri bugünlere kıyasla çok geniş hizmet sahalarında kesintisiz 24 yıl veren, bu 24 yılın 16 yılı boyunca hiçbir izin ve düzenleme olmadan hizmet sunanlar tarafından yapılmasının abesle iştigalden öte bir anlam taşımadığında tereddüt yoktur.

7DENIZ – Haber Linki İçin Tıklayın !
DemirHindi
13 Ekim 2025 – 14:02