Gözümüzün Önündeki Görünmezler
Etrafımıza dikkatle bakalım. Günlük yaşamın karmaşasında, işyerinde, derneklerde, sosyal çevremizde, hatta aile içi bağlarımızda bile bazı insanlar vardır ki, ilk başta son derece sıcak, ilgili, hatta güvenilir görünürler. Onların ses tonları dengelidir, yüz ifadeleri dostçadır, konuşmaları iltifat doludur. Ancak zamanla bir şeylerin yanlış gittiğini sezeriz. O güvenli, dostça görünen yüzlerin ardında gizli bir soğukluk, samimiyetsiz bir hesap, çıkar odaklı bir plan saklıdır.
İşte o noktada sormamız gerekir: Kimdir acaba bunlar?
Samimiyet Testi: Gerçek Dostluk Nerede Başlar?
Samimiyet, insan ruhunun en kıymetli aynasıdır. Samimi bir insan, çıkar gözetmeden yaklaşır, dostundan fayda sağlamak için değil, birlikte büyüyebilmek için çaba gösterir. Fakat günümüzde bu tür insanlar azaldı. Özellikle yakın arkadaşı olmayan, yalnızlığı seçmiş ya da yalnız bırakılmış bazı kişiler, bu boşluğu manipülasyonla doldurmayı öğrenmiş durumdalar.
Onlar için dostluk, karşılıklı duygusal paylaşım değil; kullanışlı bir ilişki biçimidir.
Bu insanlar çıkarlarının olmadığı hiçbir ortamda kalmazlar. Samimiyetin getirdiği sorumluluğu değil, faydanın getirdiği konforu severler.
Yalnızlığın Zehri: Empati Yoksunluğu
Psikoloji bize şunu öğretir: İnsan, sosyal bir varlıktır. Samimi dostluk, yalnızca bir lüks değil, ruhsal bir ihtiyaçtır. Yakın arkadaşı olmayan bireyler, zamanla empati kurma yeteneklerini yitirirler. Karşısındakini anlamak yerine, onu çözülmesi gereken bir denklem gibi görürler.
Bu da beraberinde tehlikeli bir ruh hâlini getirir: Sosyopati.
Sosyopat kişi, duygusal bağ kurmaktan acizdir. Karşısındaki insanı bir özne değil, bir “araç” olarak görür. Bu yüzden onun için insan ilişkisi, duygusal bir alışveriş değil; bir kullan-at mekanizmasıdır.
Maskeler Balosu: Görünmek ile Olmak Arasındaki Uçurum
Bu tür insanlar oldukları gibi görünemezler. Çünkü gerçek kimliklerini sergilediklerinde, çevreleri tarafından hızla fark edilip dışlanacaklarını bilirler. Bu nedenle sürekli bir maske taşırlar.
Toplumda hangi değer saygı görüyorsa, o değerin taklidini yaparlar.
Atatürkçülük revaçtaysa Atatürkçü kesilirler, dindarlık ön plandaysa dindar görünürler. Ama her durumda inandırıcı bir sahne performansı sergilerler.
Bir tiyatro oyuncusunun aksine, bunlar sahneden hiç inmezler.
Sahte Kahramanlıklar: Başkalarının Emeğine El Koymak
En karakteristik özelliklerinden biri de emek hırsızlığıdır.
Bir başkasının yaptığı doğru işi, kendi başarısıymış gibi sunarlar.
Toplumsal hayatta bu tür örneklere sıkça rastlanır:
Bir proje fikrini çalan iş arkadaşı, bir yazının altına adını ekleten yönetici, bir sosyal etkinliği sahiplenip “ben yaptım” diyen sivil toplum figürü…
Hepsinin ortak noktası; kendine ait bir üretimi olmaması ama başkalarının üretimini kendi malıymış gibi gösterebilmesidir.
Bu da yalnızca bir kişilik zayıflığı değil, aynı zamanda etik bir çöküştür.
Yalanın Anatomisi: Müfterilik Sanatı
Kendilerini haklı göstermek için hiçbir sınır tanımazlar.
Gerçeği çarpıtmak, yalanı süslemek, iftirayı stratejik bir araç gibi kullanmak…
Tüm bunlar onlar için bir “kendini koruma mekanizmasıdır.”
Siz onların iç yüzünü fark ettiğinizde, sizi “karalamak” için inanılmaz bir hızla sahte hikâyeler üretirler.
Yalan söylemeyi alışkanlık hâline getirmiş bu kişiler, bir süre sonra kendi yalanlarına da inanmaya başlarlar.
Bu noktada artık sadece başkalarına değil, kendilerine de zarar vermeye başlarlar.
Korkaklık ve Paranoya: Arkasına Bakmadan Yaşayamayanlar
Bu tip insanlar her adımlarında tedirgindir.
Kendileri herkesi kullanmaya alıştıkları için, herkesin de onları kullanacağını zannederler.
Bu yüzden arkalarına sürekli bakarlar.
Dostlarına değil, gölgelerine güvenirler.
Kendilerini savunma refleksiyle yaşarlar, çünkü içlerinde derin bir korku taşırlar: Gerçeğin ortaya çıkma korkusu.
İşte bu yüzden, bir ömür boyunca “yakalanmama” telaşıyla yaşarlar ama sonunda mutlaka yakalanırlar. Çünkü hakikatin gücü, maskenin ömründen uzundur.
Akıllı Sanan Aptallar: Zekâ ile Kurnazlık Arasındaki Fark
Bu insanlar kendilerini çok zeki sanırlar.
Oysa zekâ, uzun vadeli doğruları görme yeteneğidir; kurnazlık ise kısa vadeli çıkarları hesaplama becerisi.
Gerçek zekâ dürüstlüğü seçer; çünkü bilir ki doğruluk en uzun vadeli kazançtır.
Kurnazlık ise kısa bir süre parlayabilir ama sonunda kendi çelişkisine yenilir.
Bu yüzden, kendilerini “zeki” zanneden bu insanlar aslında en saf hâliyle akılsızlık sergilerler.
Gerçek İnsanların Sessiz Cezası
Gerçekten düşünen, üretken ve onurlu insanlar bu tipleri fark ettiklerinde onlarla tartışmazlar.
Çünkü bilirler ki tartışmak, onların kurduğu oyunun bir parçası olur.
Bunun yerine sessizce uzaklaşırlar.
Bu uzaklaşma, bir tür cezadır. Çünkü bu tür insanlar ilgisizlikten beslenemezler.
Onların yakıtı “dikkat”tir. Dikkat çekemedikleri yerde, hızla sönmeye başlarlar.
İşte bu yüzden, bazen en büyük ceza konuşmamak, yok saymaktır.
Toplumsal Ayna: Neden Bu Kadar Arttılar?
Bugün bu tür karakterlerin artışının ardında toplumsal bir yozlaşma da vardır.
Modern çağ, bireyselliği yüceltti; ama bu bireysellik zamanla bencilliğe dönüştü.
İletişim araçları gelişti ama insanlar arasındaki bağ zayıfladı.
Herkes kendi vitrininin peşine düştü.
Bir fotoğraf, bir paylaşım, bir etiket… Gerçek ilişkilerin yerini sanal izlenimler aldı.
Ve işte bu ortam, “maskeliler” için cennet oldu.
Çünkü herkes kendi rolünü oynamaya o kadar alıştı ki, kimin gerçek kimin sahte olduğunu ayırt etmek neredeyse imkânsız hâle geldi.
Ruhsal Çürüme ve Umut
Bu tablo karamsar görünse de, umut hâlâ vardır.
Çünkü her dönemin kendi karşı gücü de vardır.
Sahte dostlukların, çıkar ilişkilerinin ve yalanların hüküm sürdüğü bir çağda gerçek samimiyet, bir tür direniş biçimine dönüşür.
Birine içten bir “nasılsın?” diyebilmek, bir başkasının emeğini takdir edebilmek, bir dostu elinden tutmak…
Bunlar artık sıradan erdemler değil, ahlaki birer devrimdir.
Kimdir Acaba Bunlar?
Bu sorunun cevabı aslında çok basit:
Onlar bizim aramızda yaşayan ama aramıza ait olmayanlardır.
İnsanın insana değer verdiği, emeğin kutsal sayıldığı, dürüstlüğün ödüllendirildiği bir toplumda bu tür insanların yeri yoktur.
Ama biz gözlerimizi kapattıkça, onlar var olmaya devam edecekler.
O yüzden çevremize bir kez daha dikkatle bakalım.
Yakın arkadaşı olmayan, dostluk kuramayan, sürekli menfaat arayan, başkalarının emeğiyle övünen insanlardan uzak duralım.
Çünkü insanı asıl yıkan, düşmanları değil; dost kılığındaki sahte dostlardır.
Ve unutmayalım:
Gerçek dostluk, maskesiz insanlarla kurulur.
Ünal Gül