Gazze ve Bir Toplumun Soykırım Psikolojisi

Bugün Gazze’de adeta naklen bir soykırım izliyoruz. Dünya daha önce de Soykırımlar gördü. Holocaust , Ruanda ,Saraybosna 20. yüzyılın en vahşi Soykırımları oldu. Maalesef insanlık tarihi boyunca da pek çok Soykırım örneği mevcut ancak 21 yüzyılda görsellerin bu kadar çok yaygın olduğu, kayıtların ve her türlü belgenin Sosyal Medya aracılığıyla bu denli yaygın olduğu bir Soykırıma birebir bu dönemde ilk kez dünya şahit oluyor. Böyle bir sürece belki İnsanlık Tarihi ilk kez İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği Soykırımla şahitlik ediyor.

Maalesef Batı toplumları gerek Ruanda da, gerek Saraybosna’da, gerekse Hocalı’da iş işten geçene kadar son derece kayıtsız kaldılar bu Soykırımlara Bu konuyu bir başka yazımda ele alacağım ancak ilk defa bir Soykırım karşısında insanlık çok önemli bir çoğunlukla tepki vermeye başladı ve hükümetlerine rağmen haklar insani değerler açısından tepkisiz kalmamayı , bu suça sessiz kalarak ortak olmamayı tercih etti ve bu konuda da tavrını açıkça ortaya koydu.

Sosyal Medya oldukça etkili bir araç, bilmediklerimizi görmediklerimizi duymadıklarımızı gözler önüne serdi, 7 Ekim 2023’ten sonra gelişen süreci hep birlikte izlemeye aldık. 7 Ekimde dünya halklarının büyük çoğunluğu İsrail’e destek verdi ancak ondan sonra gelişen tabloda bu destek öncelikle yerini sessizliğe , durumu kavrama ve anlama sürecine, akabinde de İsrail karşıtı ciddi bir tepkiye sebebiyet verdi. Holocaust ‘u zamanında çok incelemiştim.

İncelediğim boyutlardan bir tanesi de kurbanlardan ziyade bu fiili işleyerek çok vahşi bir Soykırım, bir Etnik Temizlik uygulayan bir halkın , yani Alman Halkının psikolojisine, toplumsal dinamiklerine yönelik olmuştu. Ben Sosyolog değilim ancak bir Filolog olduğum için toplumları evrak üstünde, kayıtlarla, belgelerle, yazılı evrakla mercek altına almak benim akademik uzmanlık alanım, dolayısıyla bu yöntemi izleyerek, yani evraklar, belgeler üstünden bir toplumu ve toplumsal süreçleri inceleyerek, toplumu mercek altına almak benim işim. Alman halkının uyguladığı Holocaust’da nasıl bir psikoloji içerisinde bulunduğunu kendimce çözmeye ve anlamaya çalışmıştım. Bu incelemelerim sırasında bir ilkokul matematik sorusunu hiç unutamadım, beni çok etkilemiştir bu soru.

Küçük yaşta çocuklara Alman Milli eğitim Bakanlığı’nın kitaplarında sorulan matematik sorusu şuydu; Bir zeka özürlünün devlete yıllık maliyeti şu kadar Marksa ve devlete bir işçi evini bu kadar marka mal ediyorsa, bu zeka özürlü insanlara harcadığımız para yerine kaç işçi evi inşa edebiliriz? Bir eğitimci olarak bu soruyu okuduğumda dehşete düşmüştüm. Bir toplumun bir Soykırım gerçekleştirebilmesi bir zihinsel, bir toplumsal ön hazırlık süreci gerektiren bir olgudur, toplumun ortak zihniyetinin bu Soykırımı yapmaya yönelik olarak şekillendirilmesi gerekir ve Almanya örneğinde olduğu gibi bu geniş çaplı olarak ancak ve ancak devlet eliyle yapılması halinde etkili olabilir ki nitekim Hitler Almanya’sında bu olmuştur. Almanların önemli bir çoğunluğu Yahudileri değersiz, insan olmayan, hatta kullandıkları ifade ile insan değil “Hamam Böceği” statüsünde gören, dolayısıyla yok edilmesi gereken bir ırk, bir cins , bir tür olarak değerlendiren bir anlayış ve algı noktasına gelmiştir, daha doğrusu sistemli bir şekilde getirilmiştir. Bugün aynı gözlemi maalesef İsrail Toplumunda da yapabiliriz.

Fikirlerine düşüncelerine son derece değer verdiğim, kendi ailesi de bir Auschwitz Toplama Kampı kurbanı olan ünlü Amerikalı Yahudi Siyaset Bilimci, Akademisyen, Yazar, Aktivist Norman Finkelstein bir ifadesinde şöyle diyor; Bugün uluslararası saygınlıkta olan Amnesty International ( Uluslararası Af Örgütü) Human Rights Watch ( İnsan Hakları İzleme Örgütü) gibi kuruluşların hazırladığı raporlara istinaden İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği eylem tam bir Soykırımdır. Bu bir “Devlet Projesi” değildir. Siz Netanyahu , Ben Gvir, Smotrich gibi isimlere bakmayın, bunlar sadece aktördür. Bugün Gazze’de gerçekleştirilen Soykırım bir “Devlet Projesi” değildir, maalesef bir “Milli Projedir”. Bakınız kamuoyu yoklamalarında İsrail toplumunun %42,5’u Gazze Halkının tamamen yok edilmesi gerektiğini ifade ederken %62,5 Gazze’de hiçbir biçimde masum tek bir kişinin bile olmadığına inanıyor . Dolayısıyla İsrail Toplumu Gazze Halkının tamamının yok edilmesinden yanadır. Bu sebeple de Gazze Soykırımı bir Devlet Projesi değil bir Millet Projesi’dir.” Norman Finkelstein’ın bu açıklaması son derece dikkate değerdir.

Bugün İsrail Toplumu sizlere sürekli olarak bölgedeki tek “Demokratik Devlet” oldukları iddiasında bulunacaktır. Her şeyden önce İsrail’de mevcut Aşırı sağcı yönetim sebebiyle uzunca bir süredir demokrasi ilkelerine oldukça aykırı pek çok uygulama yapıldığı gibi bir zamanlar, özellikle 90’lı yıllarda mevcut demokrasi kriterleri de her geçen gün değerini yitirmekte, yapılan yeni yasal düzenlemeler veya yasal düzenleme girişimleri ile İsrail artık demokratik bir ülke olmaktan uzaklaşmaktadır kaldı ki hiçbir demokratik ülkenin de Soykırım yaptığı görülmemiştir. Bu toplumsal dönüşüm bir günün işi de degildir. Sadece 7 Ekim’deki Hamas saldırısına bağlanamaz. Bu değişimin Sosyolojik köklerini oldukça merak ettiğim için kapsamlı bir araştırmaya da girdim. Sosyal Medyada onlarca genç İsrail Vatandaşının, IDF Askerlerinin verdikleri röportajlarda doğdukları günden itibaren, daha Anaokulundan başlamak üzere kendilerinin üstün bir halk olduğu inancı, Filistinlilerin insan dahi olmadıkları algısı ile yetiştirildiklerini, Filistinli çocukların öldürülmesine hiç itirazlarının olmadığını, tam aksi bu çocukların mutlaka öldürülmesi gerektiğini, bu çocuklar büyüyünce Hamas ve terörist olacaklarını düşündükleri için yok edilmeleri gerektiğini açıkça ifade ettiklerini de gözlemledim.

Gerek İsrailli gençlerin gerekse IDF Askerlerinin kameralar karşısında verdikleri bu açık beyanlar beni adeta dehşete düşürdü ve maalesef toplumun hangi yaş grubundan olursa olsun büyük çoğunluğunun da bu şekilde düşündüğünü, algılarının sistemli bir biçimde bu yönde olgunlaştığına şahit oldum ki bu durum insanlık adına son derece utanç verici bir durumdur. Ancak diğer yandan İsrail Halkının %37,5’luk bir kısmı da Gazze Soykırımına çok daha farklı yaklaşım gösteriyor. Sokaklarda bu Soykırımı protesto ediyor, kendi Hükümetlerine bu Soykırımı durdurmaları için çağrıda bulunuyor, kamusal alanda bu taleplerini dile getiriyorlar. Yıllardır İsrail Basınında çok yakın takip ettiğim bir gazete vardır. Bu gazete Haaretz Gazetesi. Haftada en az iki kez İngilizce yayınına en azından bir göz atarım. Haaretz son derece güvenilir , dünya çapında saygınlığı olan bir gazetedir. Eğer bir benzetme yapacak olursam Haaretz benim gençlik yıllarımdaki Cumhuriyet Gazetesidir. Haaretz Gazetesinin en saygı duyduğum Köşe Yazarı da Gideon Leyi’dir. Gidon Levy’ye ben “İsrail’in Uğur Mumcu’su” diyorum. Gideon Levy kendi ifadelerinde bugün İsrail’de kendisine bütün ekranların kapalı olduğunu, dünyanın pek çok televizyonundan çağrı aldığını ancak kendisinin İsrail Toplumuna sistematik olarak unutturulduğunu ifade ediyor.

Gazze’de yapılan Soykırımın zihinsel, düşünsel ve psikolojik kökenlerini araştırırken Gideon Levyi’nin Washington Report – Middle East Affairs Toplantısında yaptığı konuşmanın kaydına denk geldim. Bu kaydı önce transcript, yani yazılı metin haline dönüştürdüm, akabinde de bizzat kendim İngilizce’den Türkçe’ye çevirdim. Gideon Levy İsrail Toplumunun psikolojisini şu şekilde ifade ediyor; ” Benim kişisel gözlemime göre bugünlerde İsrail Toplumunun çekirdek ortak toplumsal değerlerini 3 veya 4 maddede sıralayabiliriz. Bakış açıma istinaden 3 veya 4 değer her şeyi açıklamaya yeter. Haydi yüzleşelim; Birincisi çok derin kökleri olan bir değer bu değer bizlerin “Seçilmiş Toplum” olduğumuz inancıdır. Hem dindarlar , hem laikler size bu iddiada bulunacaklardır öyle ki kabul etmeseler bile bu şekilde hissederler. Bu inancı veya değeri de uygulamak son derece kolaydır. Şöyle ki ; “Eğer ben Tanrı tarafından seçilmişsem, sen kim oluyorsun da bana ne yapmam gerektiğini söyleyeceksin? Sen kimsin ki , Uluslararası Toplum kim ki İsrail’e ne yapması gerektiğini söyleyecek ? Uluslararası Kanunlar ne ki? Bize bu kanunlar uygulanamaz, biz “Seçilmiş Toplumumuz”. Uluslararası Kanunlar yeryüzünde her yere uygulanabilir ama İsrail’e uygulanamaz çünkü anlamıyor musunuz, biz “Tanrının Seçilmiş Halkıyız”.”

Kökleri yine çok derin olan bir başka değer, bir başka inanç da “Biz kurbanlarız”. Sadece kurbanlar da değiliz, biz mevcut tek kurbanlarız. Hatta en büyük kurbanlar da biziz.” Ben tarihte hiçbir başka istilacının kendisini kurban olarak tanımladığını bilmiyorum. Burada Golda Meir’dan bir alıntı yapacağım. Bir keresinde şöyle demişti, çok iyi biliyorum geçen toplantıda da bu alıntıyı yapmıştım biliyorum, ama o kadar unutulmaz bir cümle ki bir kez daha bunu ifade etmek durumunda kalacağım. Bir defasında şöyle demişti ; “Arapları çocuklarını bize öldürtmek zorunda bıraktıkları için asla affetmeyeceğiz” . Bizler kurbanlarız , bizler onların çocuklarına öldürmek zorunda bırakıldık. Zavallı bizler! Biz kurbanlarız , hatta tarihin tek kurbanlarıyız , yine bize hiç kimsenin hiçbir şey söylemeye hakkı yok zira bizler tarihin tek kurbanıyız.” Tüm bunların dışında yine çok köklü bir üçüncü toplumsal değer daha var. Bu da yine çok derin kökleri olan bir değerdir ve belki anahtar değerdir. Herkes inkar edecek ama her İsrail’in tenini biraz kaşıyın, altından mutlaka bu çıkacaktır; ” Filistinliler bize eş değerde olan insanlar değildir. Bizim gibi değiller , çocuklarını bizim kendi çocuklarımızı sevdiğimiz gibi sevmiyorlar, hayatı bizim sevdiğimiz gibi sevmiyorlar. Bu anlayış İsrail Toplumunun kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş bir anlayıştır. Bu anlayış devam ettiği sürece hiçbir şey değişmeyecektir. İsrailliler Filistinlileri kendilerine eşit insanlar olarak görmedikleri sürece hiçbir değişiklik olamaz. Biz onlardan çok çok daha iyiyiz. Biz onlardan çok daha gelişmiş insanlarız . Biz onlardan daha fazla insanız.” Bu anlayış ve algı değişmediği sürece bizim bütün hayallerimiz ve tabii benim de bazı hayallerim var bir İsrailli olarak, bizim hiç bir hayalimiz asla gerçekleşmeyecek. Bu değerler sistemi ve anlayışımız değişmedigi sürece hiç bir hayalimiz gerçekleşmeyecek benim bakış açıma göre”

Gideon Levy’nin bu açıklaması İsrail Toplumunun maalesef geneline yönelik olarak son derece doğrudur, İsrail’de yapılan bütün kamuoyu yoklamaları da bu durumu teyit etmektedir. Kanaatimce Norman Finkelstein’ın Gazze Soykırımı’nın bir “Milli Proje” olması yolundaki tespiti de son derece yerinde ve doğrudur ve bu koşullarda toplumsal zihniyet değismediği sürece hiç bir barış planı da işe yaramayacak, Ortadoğu’da kalıcı bir barış asla sağlanamayacak, çözümsüzlük çözüm olarak kalacak, bundan da sadece ve sadece uluslararası silah tüccarları fayda sağlayacaktır.

Müge Ataman