GÜN BUGÜNDÜR: KORKULARIMIZI YENELİM!

Korkmayanlar, sahtekârları en çok korkutanlardır…
Korku… Nice imparatorluklar yıkmış, nice toplumları susturmuş, nice zihinleri tutsak etmiş bir duygudur. İnsanlığın en eski silahı da, en derin yarası da odur. Korku, kirli düzenlerin en büyük dayanağı; korkusuzluk ise onların çöküşünün ilk işaretidir. Tarihe bakın… Yalanla, zorbalıkla kendine koltuk, kendine ikbal yaratanların en büyük korkusu hiçbir zaman para, makam ya da güç kaybetmek olmamıştır. Onların korkusu, halkın korkmamasıdır.

Bugün tam da böyle bir dönemin içinden geçiyoruz. Bir yanda hakikati çarpıtarak varlığını sürdürmeye çalışanlar, diğer yanda gerçekleri haykırma cesareti gösterebilenler… Ve işte o cesaret, sahtekârların uykusunu kaçıran şeydir. Çünkü çok iyi bilirler: Korkmayan insanların olduğu yerde yalan uzun süre ayakta kalamaz.

Yalan Üzerine Kurulu Düzenlerin En Büyük Korkusu: Halkın Uyanışı

Bugün memlekette ne olup bitiyorsa, anlayın ki hepsi aynı sebebe dayanıyor: Bir şeylerin değiştiğini görüyorlar. İnsanların artık eskisi kadar sessiz olmadığını, sorular sormaya başladığını, hak aradığını fark ediyorlar. Yığınların bir gün bir araya gelip “YETER!” diye haykırmasından ödleri kopuyor. İşte o yüzden saldırganlar, işte o yüzden öfkeli, işte o yüzden her eleştireni düşman ilan ediyorlar.

Çünkü bilirler:
Korku duvarı bir kez yıkıldı mı,
yalan imparatorlukları da yıkılır.

Bu yüzden çabalıyorlar.
Bu yüzden geceleri uzun, uykuları kısa.
Bu yüzden bağırıyor, tehdit ediyor, sindirmeye çalışıyorlar.

Ama boşa… Çünkü tarih boyunca hiç kimse, ezilen bir milletin uyanışını sonsuza kadar geciktirememiştir. Geciktirmiştir, evet… Ama hiçbir zaman tamamen durduramamıştır. Çünkü gerçek, er ya da geç, mutlaka ortaya çıkar!

Tarihin Sessiz Çoğunlukları ve Ayağa Kalkabilen Azınlıkları

Dünyanın her köşesinde, her çağında aynı manzarayı görürsünüz:
Çoğunluk susar, azınlık konuşur.
Çoğunluk korkar, azınlık direnir.
Çoğunluk bekler, azınlık yürür.

Sonunda tarihe geçenler çoğunluk değil; o cesur azınlıklar olmuştur.

Haksızlığa karşı tek başına şikâyet eden köylü kadın da, adalet için yürüyen işçi de, bir kitap uğruna zindana atılan aydın da hep o azınlığın içindedir. Onların büyük bir kısmı acı çekmiştir, bedel ödemiştir. İtibarlarıyla oynanmış, hedef gösterilmiş, yalnız bırakılmıştır. Ama gün gelip toplum doğrulduğunda, o bedel ödeyen cesur insanlar kahraman mertebesine yükselmiştir.

Bugün hâlâ adlarını saygıyla anmamız boşuna değildir. Çünkü insanlığın onuru, her zaman korkmayan yüreklerde yaşamıştır.

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenler ise tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmiştir. Onlar ne değer yaratmış, ne iz bırakmış, ne de bir milletin kaderine dokunmuştur. Korkaklık hiçbir toplumu yüceltmemiştir.

Yalancının Yüzüne Yalanını Söylemek

Bugün en çok neye ihtiyaç var biliyor musunuz?
Hakkı söyleyebilecek cesarete.
Yalancının yüzüne yalancılığını, sahtekârın yüzüne sahtekârlığını haykırabilme gücüne.

Çünkü en çok bundan korkuyorlar.
Gerçeğin yüksek sesle söylenmesinden.
Kitlelerin o sesi duymasından.
Korku duvarının çatlamasından.
İnsanların “Ben neden susuyorum?” diye kendine soru sormasından.

Bu yüzden baskıları artırıyorlar.
Bu yüzden korkutmaya çalışıyorlar.
Bu yüzden hak arayan herkesi hedef gösteriyorlar.

Ama artık korkmasın kimse.
Çünkü milletimiz, tarih boyunca en zor zamanlarda bile susmamış, dirayet göstermiş bir millettir. Bugün de farklı olmayacak.

Memleket Düşmanlarının Maskesi Düşüyor

Bugün öyle bir dönemden geçiyoruz ki, Türk milletine düşmanlık edenler artık kendilerini saklayamıyor. Sahte vatanseverler, sözde milliyetçiler, makam hırsıyla gerçeği eğip bükenler, doğruyu söyleyenlere iftira atanlar… Hepsi bir bir ortaya çıkıyor.

Korkmayın!
Memleketin sahibi onlar değil,
milletin kendisidir.

Unutmayın:
Vatanı sevmek, yalnızca slogan atmak değildir.
Vatanı sevmek, gerektiğinde
yalanın karşısında dimdik durmaktır.
Adaletsizliğe karşı söz söyleyebilmektir.
Korkmadan yürüyebilmektir.

Bugün bu memlekete en büyük zararı verenler, dışardan gelen düşmanlar değil, içeride saklanmış, Türk milletine kötü kader biçmeye çalışan sahtekarlardır. Bunlardan korkmayın. Çünkü onların gücü, bizim suskunluğumuz kadardır. Biz konuştukça, onlar zayıflar.

Atatürk Korksaydı, Biz Var Olamazdık

Bu cümlenin ağırlığı büyüktür.
Bugün rahat nefes alabiliyorsak, özgür bir vatanda yaşıyorsak, kendi bayrağımız göklerde dalgalanıyorsa, bunun tek sebebi vardır:
Bir adam korkmadı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir milletin kaderini sırtına yüklerken hiç kimsenin gücüne güvenmiyordu. Elinde ordu yoktu, silah yoktu, para yoktu… Ama yüreğinde korku da yoktu. Yalnızca inancı vardı: “Millet, bağımsızlığına layıktır.”

O korksaydı,
O bir adım geri atsaydı,
O “boyun eğelim” deseydi…

Biz bugün burada olmazdık.
Ne bu vatan olurdu, ne bu bayrak, ne de bu özgürlük.

Şimdi düşünün:
Bizim korkumuzun, Atatürk’ün cesareti karşısında anlamı var mı?
Bugün susmanın, yarın yaşayacağımız acıların bedelini kaldıracak gücümüz var mı?

O hâlde yol belli:
Cesaret bulaşıcıdır, korku da öyle. Hangisini yayacağımıza biz karar vereceğiz.

Gün Bugündür: Korkularımızı Yenelim

Bugün artık bir eşikteyiz.
Artık suskunluğun bir erdem olmadığını, “bana dokunmayan yılan” anlayışının toplumu çürüttüğünü, korkmanın kimseyi kurtarmadığını anlamamız gerekiyor.

Korkmamak demek, saldırmak değildir.
Korkmamak demek, kavga etmek değildir.
Korkmamak demek,
hakikatin yanında durmaktır.

Kimse sizden dağları devrimenizi istemiyor.
Ama herkes, en azından kendi gerçeğinin arkasında durma cesaretini gösterebilir.

Bugün korkularımızı yenmenin vaktidir. Çünkü korku bizi zincirler; cesaret ise özgür kılar. Bir milletin ilerlemesi, ancak cesur yurttaşlarla mümkündür.

Yalanın karşısında durmak cesarettir.
Haksızlığa “yeter” diyebilmek cesarettir.
Korkuyu yenmek cesarettir.
Ve bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey, işte bu
cesarettir.

Unutmayın:
Biz bir milletiz.
Bizim bir tarihimiz, bir onurumuz, bir liderimiz, bir yolumuz var.

O yol, korkunun değil; cesaretin yoludur.
O yol, suskunluğun değil; gerçeğin yoludur.
O yol, sahtekârlığın değil;
Atatürk’ün yoludur.

Yaşasın cesur yürekler!
Yaşasın hakikati haykıranlar!
Yaşasın Türk milleti!

Ne Mutlu Türk’üm Diyene!
Ünal GÜL