Geçen hafta, “Sudan” ve Sudan gibi “vizyon eksikliği” sorunu yaşayan “Türkiye” dâhil tüm Batı Asya Denizleri kıyıdaşlarının, 2012 ve öncesi dönemde, emperyalizm karşısında kayıplara uğradıklarını yazmıştım… Güney Sudan’ın bağımsız bir devlet olarak Sudan’dan koptuğu 2011’in ertesi yılında, bu iki devletin feci bir ekonomik savaşa giriştiklerini, topyekûn savaşın eşiğinden döndükten sonra, daha ileri gidemeyip Eylül 2012’de geçici bir uzlaşı noktasına geldiklerini de okumuştunuz… Bu arada, emperyalizmin Batı Asya Denizleri’ndeki başvekili İsrail, Sudan’ın siyasi ve ekonomik zorluklarını fırsat bilerek HAMAS’a ve İran’a silah üretip depoladığı iddiası ile Ekim 2012 ayında büyük çaplı bir hava saldırısı düzenledi. İsrail savaş uçakları, Sudan’ın Hartum’daki Yermük Silah Fabrikası’nı hava saldırılarıyla imha etmişti. İsrail’in fırsatını yakaladıkça, Batı Asya Denizleri’nde zayıf düşen Müslüman ülkelere uyguladığı askerî yıpratma harekâtlarından birinin hedefi, 2012’de Sudan olmuştu. Anlayacağınız, emperyalizm, Sudan’ın ekonomik tükenişini, dolayısıyla da iç çatışmaya düşmesini hızlandırmak niyetindeydi.
Sudan’ı ekonomik tükenişe taşıyan öncelikli unsur, Güney Sudan’ın Sudan’dan koparak 2011’de bağımsızlığını ilan etmesiydi. Fakat, Güney Sudan, karaya kilitli bir devlet olarak doğmuştu. Bu nedenle, ekonomik tükeniş, Sudan’dan önce, Güney Sudan’da meydana geldi. Hatta, Güney Sudan’da 2013’ün başlarında başlayan şiddet olayları, Aralık 2013’te iç savaşa dönüştü. Emperyalizmin bağımsızlık için Sudan ile yarım yüzyıldan fazla bir süre ile savaştırdığı Güney Sudan, “evet artık bağımsızdı”, ama “jeopolitik güçsüzlük” nedeniyle ekonomi çarklarını döndüremediği için kanlı bir iç savaşa sürüklenmişti. Dahası, Güney Sudan’da 2014-2016 arasında yaşanan iç savaş ve yağmanın ardından kıtlık da baş gösterdi. Bazı tahminlere göre, 2013-2018 arasında, savaş, kıtlık, açlık veya salgın hastalık nedeniyle Güney Sudan’da en az 400 bin hayat yitip gitmişti. Bu durum, Sudan’ı da kötü etkiledi. Zira, iç savaş, Güney Sudan’ın Sudan’a yapacağı milyarlarca dolarlık borç ödemesinin aksamasına yol açmıştı. Güney Sudan’ın maddi-manevi çöküşü, küçülmekte olan Sudan ekonomisine yeni bir darbe daha vurmuştu.
HALK PATLAMANIN EŞİĞİNE GELDİ
Buna ilave olarak, ABD’nin “terör destekçiliği” suçlamasıyla Sudan’a yıllardır uyguladığı ekonomik yaptırımların sonunda felç ettiği ekonomiyi kurtarmak isteyen Sudan Hükûmeti, Eylül 2013 ayında, akaryakıt sübvansiyonlarını kesme kararını aldı. Fakat, işsizlik ve yoksulluk oranlarının zirvede olduğu Sudan’da halk, toplumsal bir patlamanın eşiğindeydi ve ülke genelinde bir gösteri dalgası yaşandı. Sudan’da şehir meydanları dolmuş, polisle çıkan çatışmalarda can kayıpları yaşanmıştı. “Arap Baharı” tarzı bir ayaklanmadan çekinen Sudan Devlet Başkanı El-Beşir, tüm kemer sıkma önlemlerini geri çektiğini açıklamak zorunda kaldı.
Süreğenleşen toplumsal olaylar karşısında polis ve ordu yetersiz kalınca Sudan Hükûmeti, “Cancavid” paramiliterlerini yani, Hızlı Müdahale Kuvvetleri’ni (RSF) yeniden desteğe çağırdı. 2003-2013 arasında Darfur’da insanlık suçları işleyen RSF adlı bu paralı milis ordu, 2013’ten itibaren neredeyse tüm Sudan’a yayılmış şekilde insanlık suçlarına yenilerini ekledi.
AB ÜZERİNDEN İLİŞKİ
Batı emperyalizminin insanlık suçlusu RSF ile ilk dikkat çekici bağı Avrupa Birliği (AB) üzerinden oldu. 2014 Roma AB Bakanlar Konferansı’nda başlatılan ve “Hartum Süreci” olarak da adlandırılan “Afrika Boynuzu Göç Rotası Girişimi” ile AB, Afrika’dan göçün önlenmesi ve yönetilmesi yükünün göçün kaynak bölgesinde kalması için 2015’te 2 milyar avroluk bir fon ayrılmasını kararlaştırmıştı. Afrika Boynuzu’ndaki ülkelere aktarılacak 2 milyar dolarlık bu fondan Sudan’ın payına düşen miktar ise, yaptırımlar gerekçe gösterilerek Sudan Hükûmeti’ne verilmedi; onun yerine “insanlık suçlusu” RSF’ye aktarıldı. Özetle, Sudan’dan kendisine göç almak istemediğini söyleyen AB, 2015’te, aktardığı yüzlerce milyon avroluk bir fon ile RSF’yi Avrupa menşeili ağır silahlarla donatmış oldu. Böylece, RSF’nin, gerektiğinde, emperyalizm ile de işbirliği yapabilecek gözü kara bir “savaş ağası” olduğu anlaşıldı. Avrupa’ya göçü önleme palavrasını bahane olarak kullanan AB ise, Sudan’da ordu ve polise alternatif bir silahlı milis kuvvetini, hem de gözünü kırpmadan insanlık suçları işleyen bir silahlı milis kuvvetini kendi eliyle silahlandırarak Sudan’da istikrarsız bir ortamın oluşmasını sağlamış oldu.
ETKİ ALANI YEMEN’E KADAR GENİŞLEDİ
Başlıca kaynakları, Darfur’un yağmalanmasından elde edilen gelirler, Sudan Hükûmeti’nden alınan hizmet bedelleri ile AB fonları olan RSF; kurulduğu ilk günden itibaren, ağırlıklı olarak, Çad, Nijer, Nijerya, Libya, Mali ve diğer SAHEL ülkelerinden kiralanan milis savaşçıları kullanmıştır. RSF’nin etki alanı 2013’e kadar Darfur; 2013’ten sonra Sudan; 2015’ten sonra ise Sudan ve Yemen olmuştur…
“Yemen” dikkatinizi çekmiştir… Açıklayayım… ABD yaptırımları ve ekonomik kriz, Sudan’ı 2015’te -1990’lardan beri yakın ilişki içinde olduğu- İran’dan uzaklaştırırken; mali yardım alabileceği Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar ve Kuveyt’e yaklaştırmıştı. Aynı yıl, Yemen’de, tarafları; emperyalizmin Batı Asya Denizleri’ndeki vekillerinin desteklediği Sünni Blok ile emperyalizme direnen İran’ın desteklediği Şii Husiler (Ensarullah) arasında iç savaş başlamıştı. Bu nedenle, emperyalizmin sadık vekilleri olan Körfez Arap Devletleri’nin Yemen’de İran destekli Husilere karşı savaştırılmak üzere ucuz Sudan askerlerine gereksinimi vardı. Anlayacağınız, emperyalizmin bitmeyen yaptırımları, Sudan’ı, dolaylı olarak Yemen’deki emperyalist bir vekalet savaşına katılmaya zorluyordu. Sudan, kendine doğru gelmekte olan büyük bir iç savaşın ayak seslerine kulaklarını tıkarken, Yemen’de emperyalizmin başlattığı bir vekalet savaşının parçası olmuştu. Yemen’deki vekalet savaşına katılmaya, -“ücreti ödenmek koşuluyla”- RSF, gönüllü olmuştu.
TABUTTA GERİ DÖNDÜLER
İlginçtir, emperyalizmin vekili Körfez ülkelerinin vekili durumundaki Sudan Hükûmeti’nin vekili olarak RSF’nin Yemen’de, 2015-2018 arasında, Husilere karşı savaştırdığı 15 bin civarında milis askerden 4 bin 253’ü, Sudan’a “tabut içinde”, binlercesi de yaralı olarak dönebildi. Emperyalizmin yol açtığı ekonomik çöküntüyü aşmak isteyen Sudan, emperyalizmin lehine Yemen’de milis askerlerinin kanını pazarlamış idi; ama, kayıpların “makul” kabul edilemeyecek seviyelere ulaşması da dikkat çekiciydi. Bazı iddialara göre, Körfez Koalisyon Kuvveti komutanları, yakın muharebeye yalnızca Sudanlı milis askerleri sokuyordu. Fakat, asıl neden, bu değildi. Gerçekte, RSF, Yemen’e deneyimli milisleri yerine eğitimsiz, deneyimsiz ve çocuk milis askerleri; yani, savaşmaya hazır askerler yerine etten duvar olarak göndermişti. Bir çocuk, ne kadar savaşabilir ki? RSF, çocukları savaş alanına sürerek, işlediği çok sayıda insanlık suçuna bir yenisini daha eklemişti.
Yemen’deki vekâlet savaşına “çocuk milis askerleri” kasten ölüme gönderen RSF ve Sudan Hükûmeti, emperyalizm ve vekilleri tarafından -ekonomik anlamda- bir miktar rahatlatıldılar. 2017’de; Suudi Arabistan, Sudan’a 15 milyar dolarlık yatırım yapacağını; ABD ise ekonomik yaptırımları kaldıracağını açıkladı.
Sudanlı milis asker kanının karşılığı olarak; özellikle ABD yaptırımlarının kaldırılması için 2017’nin beklenmesi, Sudan’a tam olarak boyun eğdirmeyi hedefliyordu. Bu gecikme, ekonomik anlamda nefes alamaz duruma gelen Sudan’ın 2013-2017 arasında, kurtuluş reçetesi olarak “altın madenciliği”ni keşfetmesine yol açtı. Fakat, “altın madenciliği” furyası, başlar başlamaz Sudan Devleti’nin kontrolünden çıkarak insanlık suçlusu RSF’nin ve çok sayıda farklı aktörün kontrolünde “yağma” ve “kaçakçılık” alanına ve çok aktörlü bir karmaşaya dönüştü.
2017’ye gelindiğinde, emperyalizmin Yemen’deki denizaşırı çıkarlarına kanıyla canıyla hizmet eden duruma düşürülen Sudan, bir de kendini kural tanımaz “altın madenciliği”nin yol açacağı çok uluslu bir sarmalın içinde bulmuştu. Yasa dışı “altın madenciliği”ni kontrol eden insanlık suçlusu RSF’nin; denizlere çıkmak, yani jeopolitik gücünü kullanmak isteyen Sudan için daha büyük bir ayak bağı olacağı yıllara, haftaya devam edeceğiz.
Halil Özsaraç



