İran’da doğan , Osmanlı Topraklarında gelişen yeni bir din ; Bahailik

Pek çogunuz yaklaşık 200 yıldır varolan bu yeni Semavî Dini duymuşsunuzdur, kulağınıza çalınmıstır ancak meraklısı haricinde çok az insanın bu inanç sistemi hakkında bilgisi vardır. Orta Dogu Cografyası ve bu Cografya’da yer alan 100 kadar Etnodinsel Grubu biraz aktarmaya çalıstıgım makalelerimde merkezi İsral’in Haifa şehrinde bulunan bu dine deginmeden geçmek olmazdı üstelik bizim tarihimizle bu kadar bağlantılı bir inanç sistemi. Bu topluluğu anlatmadan önce “Mesihlik İnancı” konusunda biraz bilgi sahibi olmamız gerekiyor.

Tüm Semavî Dinlerde insanlıgı kurtaracak bir “Mesih” beklentisi ve kavramı vardır. Bu kavram tarihsel olarak önce Yahudilik’de doğmuştur. “Mesih” sözcügü etimolojik olarak “Mesh Etmek” , yani “Yağlamak” sözcügünden dogmustur. Kutsal yağ ile yaglanmış, Tanrı’nın insanlığı kurtaracak , dünyaya gökyüzünden inişinden sonra, ki o güne “Kıyamet Günü” diyoruz, insanlığa bin yıl huzur, bereket, mutluluk getirecek Tanrı Elçisi’dir Teolojik kaynaklara göre. Yahudilik binlerce yıldır Mesih’in gelecegi günü bekler ve buna hazırlanır. Her Yahudi Kadını hamileliginde Mesih’i doğuracağı beklentisindedir. Mesih, Kudüs’de Zeytin Dagı’na inecek, İsrail Devleti’ni kuracak, Yahudileri Diaspora’dan (Sürgün) kurtaracaktır.

Nitekim bu inanç ve beklenti yüzünden İsrail nüfusunun yaklaşık %20’sini oluşturan, sizlere korkutucu gelen, Haredim denen siyah giyisili, lüleli saçlı Yahudiler İsrail Devletini kesinlikle tanımazlar zira “insan eli” ile kurulmuş bu devleti Tanrı’nın iradesine müdahale olarak kabul ederler. Yani kısaca mevcut İsrail Devleti bir anlamda Tanrı’ya şirk koşmaktır. Haredim denen bu kesim silah tasımaz, askere gitmez, zorunlu askerlikten de muhaftır. Ancak bugünlerde İsrail Devleti yeni bir yasa ile Haredimlere zorunlu askerlik hizmeti getirmeye kalktıgı için hepsi sokaklara döküldüler, İsrail Devleti Tarihi’nde ilk defa uygulanacak bu yasayı on binlercesi sokaklarda protesto ediyor ve polisin de çok sert tepkisi ile karşılaşıyorlar. Yahudi Toplumunda kendisinin Mesih oldugunu ilk iddia eden kişi Hz.İsa’dır. Hepimiz Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek öldürüldügünü biliriz de nedenini tam olarak bilemeyiz.

Hz.İsa kendisinin Kutsal Yazılarda bildirilen Mesih oldugunu öğretisi çerçevesinde duyurmuş, Yahudilik inanç sistemine ait kurallar bütününü söylemleri ile ortadan kaldırmış, bu inanç sistemine yeni kurallar bütünü getirmiştir. Bu sebeple de Yahudi Rahipler Kurulu, artık mevcut olmayan , Sanhedrin tarafından kafir ilan edilmiş, bu durum da çarmıha giden yolu hazırlamıştır. Yine aynı şekilde İslam inancında da “Mehdi” olarak ifade edilen Mesih anlayısı vardır ve inanca göre de beklenen Mesih Hz.İsa’dır. Hz. Muhammed veya her hangi bir başkası degil. Bu ön bilgilendirmeden sonra şimdi 1844 yılına, İran’ın Şiraz şehrine gidelim. Şii İran’da Seyyid Ali Muhammed adında bir din adamı , ki kendisine Farsça “Kapı” anlamına gelen “Bâb” da deniyor, kendisinin beklenen “Kaim”, “Mehdî” ya da “Mesih” oldugunu iddia ederek yeni bir dinsel öğreti sunuyor ve bu yeni inançla yaklaşık 20.000 kişiyi de peşinden sürüklüyor. Şii Mollalar bu inancı bir küfür olarak kabul ettikleri için Bâb’ı 1850 yılında Tebriz’de kurşuna dizerek idam ediyorlar.

Bu arada bütün takipcilerine de son derece vahşi bir Soykırım yapılıyor. Bab’ın yerine Mirzâ Hüseyin Ali, diger bir deyişle “Bahaullah” geçiyor. Bu yeni dinsel ögreti ile başa çıkamayan Şii Yönetim Osmanlı ile görüsmelere başlayıp bu insanları o gün Osmanlı yönetiminde bulunan Bağdat’a sürgüne gönderiyor. 1863’de Bağdat’da Bahaullah kendisinin peygamber olduğunu, artık beklenem Mehdî Çağ’ının geldigini, bu çağda dünyanın barış ve huzur içinde yaşayan tek bir vatan olacağını ilan ediyor. Bir süre faaliyetlerine Bağdat’da devam eden Bahaullah bir süre sonra Osmanlı Yönetimi’ni de rahatsız etmeye başlayınca kendisini kontrol altında tutmak amacıyla önce 4 ay İstanbul’a akabinde 5 yıl Edirne’ye sürgüne gönderiliyor. Edirne Sürgünü’nün ardından da bugün İsrail’in bir şehri olan, Osmanlı’nın sürgün şehri olan Akka’ya gönderiliyor ve orada da ölüyor. Bugün mezarı da Akka yakınlarındaki Behci’dedir.

Bahaullah yaşamının tam 40 yılını Osmanlı Topraklarında gecirmiş ve Bahailik Osmanlı Topraklarında kök salmış bir Semavî Dindir. Bugün Bahailik Dini’nin merkezi Bab’ın Makamı, Babî Dininin kurucusu ve Bahailik Dininde Bahaullah’ın müjdecisi olan Bab’ın naaşının da bulunduğu bir yapıdır; İsrail, Hayfa’daki bu Makam, Bahailer için Bahaullah’ın Akka’daki Makamından sonra dünya üzerindeki en kutsal ikinci noktadır. Kermil Dağındaki tam konumu 1891 yılında bizzat Bahaullah tarafından en büyük oğlu Abdülbaha’ya belirtilmiştir. Planlarını Abdülbaha’nın yaptığı bu yapı birkaç yılın ardından torunu Şevki Efendi tarafından tasarlanıp tamamlanmıştır. Haifa’da bulunan bu yapıya “Yüce Adalet Evi” deniyor ve aynen Vatikan’da oldugu gibi bu merkez Bahailik İnancı’nın tüm idari , finansal vs her türlü örgütlenmesini dünya geneli yönetiyor. Bahailik’de ruhban sınıfı yok.

Seçimle başa gelen ve 9’ar kişiden oluşan meclis üyeleri her kademede, mahalli, ulusal, dünyasal her işi yönetiyor. Teolojik bir hiyerarşi söz konusu degil. Hz. Muhammed’in son peygamber oldugu inancı yok. Bahaîlere göre Tanrı sürekli olarak yeni peygamberler ve emirler iletmeyi sürdürüyor. Bu sepeple de namaz, oruç gibi dinsel uygulamalar olsa da hiç birisi kalıcı degil, sürekli olarak güncellenen uygulamalar. Dünya ve bütün inanç biçimleri ile barışık, yayılmacı ve şu anda dünyanın en hızlı yayılan dini. Bugün dünyada 10 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 10.000 Bahai var. Gerek Birleşmiş Milletler gerekse Türkiye Cumhuriyeti bu dini yasal bir din olarak kabul ediyor. Bahailik’in esasları ise kısaca şöyle ; 1. Tanrı’nın Birliği ; Tüm yaradılışın tek bir kaynağı vardır. 2.Din Birliği : Tüm ilahî dinler aynı kaynaktan gelir 3. İnsanlıgın Birligi : Bütün insanlar eşittir. Etnik çesitlilik zenginliktir. Dinin amacı ise dua ve tefekkür aracı ile Allah’ı tanımayı ve sevmeyi ögrenmek. Bahailer özel giyisiler giymiyorlar, laik giyisiler giydikleri için de toplumda hiç dikkat çekmiyorlar Bulundukları ülkelerin tüm yasalarına uyum saglıyorlar. Baha Mabedi’ne Arapça’da “Allah’ın zikrinin doğuş yeri” anlamına gelen Maşrıku’l-Ezkâr denir. Bunlar 9 köşeli yapılardır.

Burada tefekküre dalarlar. Dünya’nın çeşitli yerlerinde bu mabedlerden vardır. Kutsal Kitapları Kitab-ı Akdes’dir ve en az 15.000 sayfalık bir külliyatları vardır. Türkiye’de Edirne ve Bahaullah’ın evi kutsaldır. Ülkemizde Bahai mezarlıkları da vardır. Hayfa’daki Bahai Metkezi’ne 1994 yılında ilk kez gittigimde Merkez’in bahçelerine hayran kaldım. Adeta tarihte “Babil’in Asma Bahçeleri” diye geçen bahçelerde oldugum hissine kapıldım. Çesitli teraslardan oluşan bu bahceler sanırım dünyanın en güzel bahçeleri. Merkez içinde bulunan Bab’ın makamı ince işçilikli bir mimari harihası.

Makama gittigimde oradaki görevliler tarafından önce milliyetim soruldu. Bu soruya ilk anda anlam veremezem de bir süre sonra görevlinin elinde Türkçe bir yayınla gelmesi beni hem sasırttı hem de bir anda, hic beklenmedik bir anda Türkçe bir yayın bulmak da beni mutlu etti. Bu kitapçık sayesinde de epey bilgim arttı bu inanç sistemi hakkında. Tanıstıg tüm Bahailer de son derece düzgün, medenî, saygılı ve tamamı laik insanlardı. Dünyanın en geç İlahî Dini de oldukça ilginç geldi bana Orta Dogu Coğrafyası’nda.

Müge Ataman