Her sabah İstiklal ya da Gençlik marşıyla uyanan bir vatanseverdi…
Vatansever bir deniz subayıyla tanıştığında kaderi de değişti.
Uluslararası görevlerde kendini kanıtlayan, Türk donanmasında geleceği parlak bir subayın eşi olmanın ağır yükünü omuzladı, yılmadı…
40 yıl düşünseler akıllarına gelmeyecek bir iftiranın içine düştüklerinde bile güçlü iradesini korudu…
Nereden bilebilirdim ki? Dedi ama yıkılmadı, umut kalesini teslim etmedi. Haklılığının verdiği güçle ilerledi.
Kumpas davalarında eşini sırtladı, kamuoyuna gerçekleri anlattı.
Silivri Cezaevi’nin kapıları onlar için özgürlüğe açıldığında yaşadıklarını haykırmak ve yaşadıklarından ders alınmasını istedi.
Verdikleri mücadele satırlara yansıdı, okuyucuyla buluştu…
Koramiral Kadir Sağdıç’ın fedakar eşi Selver Sağdıç yaşadıkları süreci ve kaleme döktüğü anılarını DENİZKARTALİ.COM’a anlattı.
BİR DENİZ SUBAYI EŞİNİN ANILARI- NEREDEN BİLEBİLİRDİM Kİ?
1- 1978 yılında kader çizginiz sizi bir donanma subayının eşi olmaya yönlerdi… Sizi tanıyabilir miyiz?
Çok küçük bir yaşta başlayan eğitim hayatım, ilk okuldan liseyi bitirdiğim güne kadar Kanada’da geçti. Çok iyi oturmuş seçmeli ders sistemi içinde geçen orta öğretim yıllarım, meslek olarak düşündüğüm Hukuk ve Muhasebe olan seçmeli dersleri, 4 yıl alarak liseyi tamamlamıştım. Türkiye özlemi olan bir anne ve baba ile büyüdüm. Küçük yaşta o zaman tam anlam veremesem de, rahmetli babam istiklal Marşı ve Gençlik Marşı ile her sabah bizi uyandırırdı. Annem de beni yetiştirirken, özgüven ve açık sözlü olmamı çok küçük bir yaşta bana kazandırdı. Benim gelişim çağımda Kanada’da okuyabilmek benim için bir şanstı. Çünkü o yıllar ifade özgürlüğü bu ülkede okulların içine kadar yansımaktaydı.
1978 yılında lise son sınıfta iken eşim Kadir Sağdıç ile ilk defa tanıştım. Eşim benden 8 yıl daha büyüktü. Onun Deniz Harp Okulu nezaketi ve olgun tavırları beni kendisine aşık etti.
2- Kadir amiralimizle pek çok yurt dışı ve yurt içi görevde bulundunuz. Aile yaşamınızı nasıl sürdürdünüz? Geleceği parlak bir subayın eşi olmanın sorumluluğu ve zorluklarını anlatır mısınız?
Eşim Kadir Sağdıç ile evlendikten sonra gençlik yıllarımızda gemilerin seyirleri ve nöbetleri çok olurdu. En çok hasret ve yalnızlık yaşardık. Tabi meslek, çocuklarımıza tek başımıza bakmak ve problem çözme yetisini biz Denizci eşlerine kazandırmıştı. Çocuklarımız çok küçükken lojmanda komşularımız ile aynı durumda olduğumuzdan dolayı aileler hep birbirimize destek olurduk. Gerektiğinde çocuklarımızı bırakıp, biz de görevli olurduk. Benim hem İngilizcem hem de Fransızcam olduğundan dolayı, çok genç yaştan itibaren yabancı misafirlerin eşlerine yardımcı olmuşumdur. Onların birçok gezi ve kültürel programlarına katılmış ve ağırlamışımdır. Görev olarak katılmış olduğum bu etkinliklerin bir kısmını kitabımda anlattım.
3- En zor ya da aklınızda en kalıcı görev yeriniz neresi oldu? Neden sizde iz bıraktı?
Bana birçok görev yeri olumlu ve bazen de olumsuz izler bırakmıştır, halen de yaralarımız var. Bunlar arasında sanırım en önemlisi eşim Koramiral rütbesinde Güney Deniz Saha Komutanlığı süreci olmuştur. Bir sabah gazetelere baktığımızda baş sayfada eşimle ilgili bilmediğimiz suçlamalar ve onur kırıcı yalanlar içeren resim ve manşetlerle karşılaştık. O süreçte bizim dışımızda, ayrıca tanıdığımız emekli Amiral ve muvazzaf subay ve Amirallerimizin tutuklanmasıyla başlayan, ardından eşimin tutuklanmasına varan olaylar silsilesi gelişti. Maalesef o günler her tanıdığımıza eşlerimizin masumiyetini anlatma zorunda kalarak, tarif edilemez stresler yaşadık.
4- Röportajımıza konu olan kitabınızın ismi çok anlamlı. Gerçekten nereden bilebilirdim dediğiniz anlar oldu mu? Bu ismin kitabınıza yüklediği anlamı anlatır mısınız? Neden bu ismi verdiniz?
Kitabımın birçok yerinde “nereden bilebilirdim ki” ifadesini kullanmış olduğumdan, kitabın ismi kendiliğinden oluştu.
En önde anlatmam gereken şey neydi? Biz eşler neler yaşadık ya çocuklarımız neler yaşadı. Emin olun ki bizler, Deniz Subayı eşleri gençlik yılarımızda, aile yaşantısında eşlerimiz olmadığı için onlarında evde görevlerini üstlenmiş olduk. Belki çok klişe bir laf olacak, fakat gerçekten Denizci eşleri her zaman hem resmi görevleri hem de taşınmaktan tutun, ev, çocuklar, her türlü yükü sırtlarına almışlardır. Ne için? Eşlerimiz vatan görevini huzur ve rahatlıkla yapsınlar diye. “Nereden bilebilirdim ki” tam da bu nedenden dolayı önemli. Bir Deniz Subayı Eşi olarak onurlandığımızı düşünürken, devletimizin içinde yuvalanmış bir kesim bu kadar mı onursuz olabildi! Eşlerimize, böylelikle bize, ailemize devlet eliyle kumpas kurulabiliyor!
Devlet bu kadar güzide askerini, bir savaşın yapamayacağını nasıl yapabildi? Çocuklarımız ve aileler Türk halkının kendi vergisiyle yetiştirdiği eşlerimiz ailelerinin başında olmadan çocukluklarını geçirdiler. Yüksek makamları işgal edenler bu büyük fedakârlıkları hiç mi düşünemediler? Bunların olacağını ‘Nereden bilebilirdim ki”. Tabi ki de, kitabın konusu yaşanmışlıklar. Birlikte olayları yaşadığımız diğer Subay eşleri de başlarına gelecekleri “Nereden bilebilirlerdi ki”.
İnan, kırk yıl düşünsek devletin bu kadar aciz kalabileceğini düşünemezdim.
5- Takvimler 15 Kasım 2013 tarihini gösterdiğinde ajanslar şu haberle çalkalanıyordu: “”Kafes eylem planı”, “Amirallere suikast”, “Gölcük’te ele geçirilen belgeler” ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) yöneticileri hakkındaki iddialara ilişkin dosyaların birleştiği, 5’i tutuklu 87 sanığın yargılandığı “Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmat” davasında, duruşmada kullandıkları ifadeler nedeniyle emekli Koramiral Kadir Sağdıç ve emekli Tuğamiral Mehmet Fatih Ilğar hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verildi.”
BU İFTİRAYI NEREDEN BİLEBİLİRDİNİZ Kİ?
Tüm bu kumpas davaların da dikkatimi en çok çeken şey dava isimleri oldu. Yurt dışında çok görünen bir şey, filmlerde ve yaşamda özel isimlendirilmiş davaların görüldüğünü biliyorum. Özel isimli üretilmiş bu davaların da gazetede ilk gördüğümüz sabah, bunun bizim ülke anlayışı olmadığı, dışardan kurgulanabileceği belliydi. Eşim ile koşarak ne olduğunu anlamak için bilgisayarın olduğu çalışma odasına gittik. İnternetin Google sayfasına sorgulatmıştık. Okudukça sok yaşadık… Ne büyük ve onur kırıcı bir yalan ile karşı karşıya kalmıştık. İşte tam o zaman anlaşıldı ki, “çuval” Deniz Kuvvetleriyle başlayarak tüm kuvvetlerin başına geçecekti. Aynen de öyle oldu, büyük bir cesaret ile kumpas genişletildi. Ne yazık ki bizlerin en büyük yaraları o günler başladı ve bu yaralar uzun süre taşıyacağımız izlere dönüştü.
6- Tutuklanmaya giden süreç nasıl ilerledi?
Hiç olmaması gerekenler oldu. Hep birileri ayılacak ve her şey düzelecek diye bekledik, çünkü yapılan sahtelikler zaten çok çabuk ortaya çıkmaya başlamıştı. Türkiye tüm kurumlarıyla üç maymunu oynuyordu, “görmem, duyman, söylemem”. Yazık ettiler, ülkeyi de maalesef yıllarca uyuttular. Acaba masumların yanında suçlu da var mı dedirttiler. Ta ki, yıllar sonra tekrar yargılanan “Balyoz” şüphelileri “beraat” edene kadar.
7- Bu memleketin vatanseverlerine yöneltilen bu alçak kumpasla nasıl mücadele ettiniz? Nasıl baş ettiniz bunca yalanla?
“Eşim, Balyoz Davasından tutuklanınca inanamadım, bu oynanan çirkin oyun çoktan bitmeliydi. Tabi önce şoku atlatmaya uğraşıyor insan. 12 saat uykusuzluktan sonra, kendi problemimizi çözme yetisi tekrar bizi uzun ve yorucu hak arayışı ve direnişe götürdü. Eşlerimizin bu sefer arkasında değil önünde hakkımızı arayacaktık. Tek amacımız bu olmuştu. Ne yapıp ne edip eşlerimizi haksız yere kaldıkları esaretten çıkartmak oldu.
8- ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, Beşiktaş Adliyesi (DGM), Teke Tek programı, Adalet Bakanlığı İmza Kampanyası, Gölcük mitingi, Sessiz Çığlık, Vardiya Bizde, Orgeneral Hilmi Özkök (Kasaptaki ete soğan doğramam) Zaman tünelinizde size neler hatırlatıyor?
Rahmetli Prof. Dr. Türkan Saylan ile tanışmıştım. Hiç unutamadığım, ölümünden önce kanser tedavisi görürken ansızın evine arama emirinin çıktığı gündür. Kendisi çok hasta olmasına rağmen tüm nezaketiyle ikinci kat camından ona destek için gelenlere el sallarken hiç gözümün önünden çıkmıyor. O resim karesi ömrümün sonuna kadar unutmayacağım bir resim karesi. Ne çok değer kaybetti bu toplum.
Orgeneral Hilmi Özkök ile eşim birçok kez çalıştı, Belçika’da NATO görevinde bulunmuştuk, kendisi Genelkurmay Başkanıyken eşim Yunanistan-Kıbrıs Daire Başkanıydı. Mahkeme süreci birçok kez kendisiyle görüşmüştüm. Tabi ilk kullanılan cümle birçok yanlış anlaşılmalara sebep olabilir ve oldu da. Sonradan yanlış anlaşılmaları kendisi basında düzeltme yolluna gitti. Bu konuyu daha ayrıntısıyla kitabımda yazmış bulunuyorum.
Biz eşler bir elin parmakları kadar başladığımız bu mücadelede, birbirimizi destekleyerek bir sonraki günü planlıyorduk. Birbirimizin zor günlerini birbirimizi teselli ederek ve çok çalışarak atlatıyorduk. Biz yapmamız gerekeni yapıyor ve bunu bir vazife görüyorduk.
9- İdil geldi hoş geldi (Kasım 2012) Kadir dedeyle ne zaman tanıştı İdil? Aileniz nasıl etkilendi? bütünlüğünüzü nasıl korudunuz? Sarp ve Hatice hangi şartlarda EVET dedi?
Çok ilginçtir, insan hayatında tam her şeyin artık düzelmez diye düşündüğü ve dipsiz kuyuya çekildiği bir zamanda, hayatına bir güneş doğuyor. Her yeri aydınlatıyor, küçük İdil tam da bunu yaptı.
Tabi olumlu izlerin ve anıların yanında çok olumsuz yaralar da beraberinde yaşadık. En küçük kıymetlimizi dedesine de yaşam sevinci götürsün diye, o karanlık soğuk cezaevi koridorlarını aydınlatarak geçiyordu küçük minnoşum.
Oğlumun düğününde de eşim olamadı.
Düğün öncesi kızıma ve oğluma ilk söylediğim şey “Bu düğün gelinimin de düğünü, düğün neşe dolu olmalı, düğünden sonra üzüntü ve hüznünü herkes kendi içinde yaşayacaktır zaten” demiştim. Herkes tebessümünü yüzüne yerleştirsin demiştim. Ben de o gün birçok kere gözyaşlarına boğulacağım diye çok korkmuştum, kendimi zor tuttum. En zor anım o gün oğluma “baba adınız” diye nikah memuru sorunca, nikaha gelen salonda tüm erkekler aynı anda “burada” diye bağırınca, gerçekten zor tutmuştum gözyaşlarımı. Hepimiz o gecenin olumlu ve olumsuz izlerini halen taşıyoruz.
10- Sevincinizi paylaşmak isteriz… Silivri- 19 Haziran 2014
“Sonunda eşlerimizin özgürlüğünü kazandıran o çok beklediğimiz gün gelmişti. Mutluluğumuza nazar değdi. Çaycı tepsiyle çay dolaştırırken göğsümden aşağı bir tepsi kaynar çay döküldü”
Kaynar suyun acısını unutturan Balyoz Davası’nda Hak İhlali gününü anlatır mısınız?
Evet … O günle ilgili çok şey söyleyebilirim. En önemlisi eşlerimizi sevinçle almaya gittik, belki yıllarca ilk defa Silivri Cezaevine koşa koşa gitmiştik. Onları alıp evlerimizde tekrar aile bütünlüğüne kavuşacaktık. Bir basın mensubu bana mikrofon uzattı, mutluluğumuz her halimizden belliydi. ‘’Eşlerimizi almaya geldik’’ demiştim ‘’bitti artık’’ diye ekledim.
Beş dakika geçmedi bir tepsi dolu kaynar çay üstüme devrildi. Üstüm batmıştı, fakat günün heyecanından ilk başta hiç acı duymuyordum. Üstümün berbat oluşu beni daha çok üzmüştü. Dünürüm arabada yedek bluz ve mont olduğunu söyleyince çok sevinmiştim. Hemen değiştirdim. Yaşadığım heyecan acımı unuturdu, ama eve varınca cildimde nasıl yaralar açıldığını ilk defa gördüm. Haftalarca yanık acısı çekmiştim. Tabi sonunda iz bırakarak o acımda dindi.
11- Görmezden gelemeyeceğimiz bir hak ihlali daha… 4 Nisan 2021… Karadeniz’in barış denizi olmasını sağlayan Montrö’yü savunan 103 amiralin yargılanması…
Neler yaşadınız? Kadir Amiral neler yaşadı?
Tabi mesleklerinde kendilerini yetiştirmiş insanların kendi konularında fikirlerini paylaşmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Aslında demokratik ülkelerde bu teşvik de edilir. İşin acı tarafı devletin içinde liderlerden ve aday olabilecek liderlerden çok yersiz yorumlar geldi. Bazı Muhalefet liderlerinin de Montrö anlaşması önemini bilmiyorlarmış gibi ileri geri konuşmalarını izledik. Onlar Montrö anlaşmasının önemine sahip çıkmak yerine, Amirallerin fikirlerini beyan etmelerine kıyamet koparıyorlardı.
Ayrıca, üniforma üzerine cüppe giyen görevdeki Amiral konusu vardı. Ülke ve Türk Silahlı Kuvvetleri FETÖ terör örgütü kumpasları yaşamadı mı? Peki, 15 Temmuz darbesi yaşanmadı mı? Güzel ülkemize halen ne yapılmaya uğraşılıyor ?
Tabi sen misin ismini yazdıran, 10 seçilmiş Amirale piyango çıktı, eve baskın araması, stres, Amiralleri nezarete almaları, ardından yurtdışı yasağı, ev hapsi, elektronik kelepçe, hak kayıpları … Halen de uğraşıyoruz. Nasıl bir iştir bu ?
12- Serbest duygularınız, sormadığımız ve söylemek istedikleriniz… eksik kalmasın dedikleriniz
Bu kitabı yazmamın nedeni geçmişi unutmadan aktarmak içindir. Halen ceza evinde çok ileri yaşta, komutanlar, insanlar, bir inat uğruna tutuluyor. Artık keyfi haksızlıklar ve eziyetlerin olmadığı bir Türkiye dilerim. Halen kaybetmekte olduğumuz ve geçmişte kaybettiğimiz çok değerli insanlarımız için tarihe not düşmek önemliydi, bu hepimizin de görevidir. Ben kumpaslar sürecinde görevimi tamamlamış oldum. Geleceğe umutla bakarken, geçmişi de yaşananları da unutmayalım. Ben şahsen ülkem adına her şeye rağmen halen umutluyum.
Gökhan Karakaş {Milliyet}
DENIZKARTALI Haber Portalı – https://camlimaniakademi.com/2024/03/12/zordur-deniz-subayinin-esi-olmak-nereden-bilebilirdi-ki/