Dünyanın hiç bir ülkesi yoktur ki; kişilerin çevrelerinde cereyan eden olaylara kayıtsız kalmaları, onlardan etkilenmemeleri mümkün değildir.
Yıkanmaya çalışılan beyinlerle oluşturulmaya çalışılan kamuoyu çerçevesinde ucuz yollu kahramanlıklar, sözde komşu ve müttefikimiz olan bazı ülkeleri, ülkemiz aleyhine koşullandırmaktadır.
Gerçeklerle yüzleşmekten ziyade kafalarında oluşturdukları Türkiye şablonu dışında meydana gelen gelişmeler, ilgili ülkelerin özellikle de siyasi katmanlarında büyük rahatsızlık yaratmakta ve akıllara ziyan algılamalara yol açmaktadır.
Geçmişten gelen alışkanlıkları sürdürme çabasında olan bu ülkeler emrivakilerle hedeflerine ulaşabilecekleri yanılgısı içerisindeler.
Emperyalizmin siyasal, sosyal, askeri ve ekonomik sahada yarattığı bu politikayı, sadece coğrafyanın bir tezahürü olarak görmek en büyük hata olur.
Asıl garip olan, bitti zannedilen sömürgeciliğin tekrar ivme kazandırılmaya çalışılmasıdır.
Son bir kaç yıldır uluslararası sistemde tektonik değişimler yaşanmakta ve askeri gücün teknolojik açıdan üstünlüğü de arttırılarak, çatışmalara yeni boyutlar kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Üçüncü Dünya Savaşı çıkmasa bile bir sonraki savaşın nerede gerçekleşeceğini öngöremeyeceğimiz doğru. Ancak ülkelerin davranışları ve göndermiş oldukları sinyalleri de yok saymak en büyük yanılgıdır.
Ülkemize yönelik gelişmeler, bu yüzyılda da savaşmamızı zorunlu kılıyor.
- Etnik kökenli bölücü terör körüklenmekte ve desteklenmekte…
- Radikal dinci akımların himayesi altında tarikatlar ön plana çıkartılmakta…
- Sığınmacı hareketleri yeni bir boyut kazanmakta…
- İttifaklar çerçevesinde sınırlarımızın hemen ötesinde üsler kurulmakta, ağır silahlar ve askerler konuşlandırılmakta…
- Terör örgütleri ile işbirliği, etnik ve mezhepsel zeminde yeni devletçikler kurma çabaları…
- Yaptırımlar, örtülü ambargolar, dayatmalar ve ardı arkası gelmeyen oldu bittiler…
- Halkın alım gücünün düşmesi ya da bilinçli olarak düşürülerek itaata zorlanması…
Kabul etmek gerekir ki, ülkemiz haketmediği bir duruma sokulmak istenmektedir.
Tarihi biraz bilen her Türk, kolayca cevap verebilir bu soruya.
Gerçek nedenler, gaflet ve zaaftan istifade ederek politik ve maddi çıkarlardır.
Batı’nın yerleşik işbirlikçileri ile oynadığı oyunlar bitmeyecek gibi.
Bundan yüzyıl önce sahada başka aktörler vardı, şimdilerde başkaları.
Bir taraftan Atlantik yapı tarafından sınırlandırılmaya çalışılan bir Türkiye, diğer taraftan dışında bırakıldığı Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlamaya zorlanan istikrarsız bir Türkiye…
Son yıllarda algılama yetersizlikleri, süreçleri yönetme tutarsızlıkları sadece komşu ve müttefik ülkeler nezdinde değil ülkemizi yönetenlerce de açıktan açığa sorgulanmalıdır.
Çatışmalar ve istikrarsızlıklar içeren bölgede yer alan Türkiye, kendisine yönelik riskleri politik mülahazalardan öte dikkate almalıdır.
Küresel güçlerin peşinde izlenen politikaların, onca sorun yarattığı ve insanımıza aşırı zarar verdiği ortadayken, önceki politik ve askeri yanlışlıklardan mutlaka gerekli dersler çıkarılmalıdır.
Emperyal saldırılara ve ihanetlere karşı dünyada yaşanan değişim sürecini ölçülü ve doğru analiz ederek, dogmatik fikirlerle değil ülkenin kuruluş felsefesine uygun politikalar üretmek zorundadır.
Müttefik ve komşu ülkelerden de beklenen, sözde ya da görünürde değil iyi komşuluk ve dostluk ilişkileri ile andlaşmalara uygun davranış göstermesidir.
Son sözse; “Çağdaş tarihimizin en belirgin özelliği, Türk Ulusu’nun asla ve kat’a umutsuzluğa düşmeyeceğini göstermiş olmasıdır…”
İsmet Hergünşen