Çekirdek donanmadan, MİLGEM donanmasına-III

Soğuk savaşın 1989’da bitmesiyle Türkiye yeni jeopolitik gerçeklikle karşı karşıya kaldı. NATO baskısı ile eski Varşova Paktı coğrafyasından 40 yıl ayrı tutulduktan sonra Adriyatik’ten Çin Seddine kadar uzanan geniş Avrasya’da eski akrabalarını ve aşinalarını buldu. Artık Donanmanın Soğuk Savaşta NATO tarafından kendisine biçilen görevleri dışında 1963 sonrası gelişen siyasi askeri konjonktür paralelinde odağa yerleşen Ege, Kıbrıs ve Akdeniz merkezli stratejik yönelişine yeni yaklaşımlar eklenecekti. Soğuk savaşta enerji toplayan Cumhuriyet Donanması artık açık denizlere çıkma aşamasına gelmişti. Ancak bu çıkış Ege ve Akdeniz coğrafyasında Türkiye’nin jeopolitik çıkarlarını korumasına engel olmamalıydı. Yunanistan her an için Ege Denizinde 12 mil karasuyu ilan edebilirdi. GKRY, Türkiye ve KKTC’nin jeopolitik çıkarlarına aykırı şekilde silahlanabilir ve Yunanistan ile ortak hareket edebilirdi.

100 YIL SONRA JAPONYA SEYRİ İLE BAŞLAYAN SÜREÇ

Ertuğrul firkateyninin 1890 yılındaki trajik seferinden 100 yıl sonra 1990’da ilk kez 3 yaşındaki TCG Turgutreis firkateyninin Japonya’ya gitmesi ve uzak doğuda liman ziyaretleri yapması donanmanın açık denizlere başarı ile yönelişinin ilk işareti oldu. Diğer yandan Ankara, 1991 yılında başlayan Yugoslavya’nın parçalanması ve Boşnak akraba ve dostlarımızın iç savaşta katledilmesine seyirci kalmış olmanın ağırlığı ile farklı düşünmeye mecburdu. Ancak donanma gerek silah gerekse sensör sistemlerinde pek çok alanda dışa bağımlıydı. Öncelikle dışa bağımlılıktan kurtulmak gerekiyordu. Savaş gemilerinin dizayn, tekne, silah, sensör, savaş yönetim sistemleri, ana/yardımcı makine sistemleri gibi alt alanlarında millileşme ve sonunda kendi savaş gemimizi en yüksek milli katkı payı ile yapmamız gerekiyordu.

KNOX SINIFI FIRKATEYNLER

Türkiye soğuk savaşın sonunda kenar kuşak jeopolitiğinde kendisine ABD tarafından biçilen rolün dışına çıkma temayülü gösteriyordu. Bu kapsamda ABD ve İsrail jeopolitiği için büyük bir hedef olan, Irak topraklarında Kürt devleti kurulmasına karşı Ankara’nın durumu sertleşiyordu. 2 Ekim 1992’de TCG Muavenet muhribimizin Amerikan uçak gemisi USS Saratoga tarafından NATO tatbikatı sırasında vurulması ABD tarafından verilen dolaylı bir mesajdı. Ancak ABD ve güdümündeki NATO’nun güney kanattaki en önemli devleti Türkiye’yi kaybetme lüksü yoktu. Kaza olması imkansıza yakın bu olay üzerine ABD, Türkiye’ye jest yapmak ve ilişikleri sıcak tutmak üzere sekiz adet 1200 psi’lık kazan sistemine sahip, Knox” sınıfı fırkateynleri, 1993-1995 arasında Türkiye’ye verdi. 1987-89 model 4 yeni Alman dizaynı MEKO sınıfı firkateynden sonra Türk denizcisi 1970 model Amerikan firkateynlerini kısa sürede teslim alarak Türkiye’ye getirdi. Öyle ki 1995 Ocak ayı itibarıyla, sekiz fırkateyn de harbe hazır statüde idi. Bu kendi çapında bir rekordu. O kadar hızlı bir geçiş yaşandı ki örneğin TCG Zafer fırkateyni ABD’de Türk Sancağını toka etmesinden 9 ay sonra, 1994 Eylül ayında üzerinde AB 212 helikopteri ile NATO’nun Adriyatik’te STANAVFORMED görevine gönderilebilmişti. Knox sınıfı gemilerle birlikte Harpoon füze gücü ile Denizaltı Savunma Harbi gücümüzde ciddi artış oldu. Dolayısı ile Ege’de Yunan Donanmasına karşı nicel üstünlük sağlandı. Bu arada 16 Kasım 1994 tarihinde BM Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS III), yürürlüğe girecekti ve Yunanistan’ın o tarihten itibaren Ege Denizinde karasularını 12 mile çıkarma niyeti teoriden pratiğe her an geçebilirdi. Knox sınıfı 8 fırkateynin en azından 45 yaşındaki 13 muhribin 8’ini değiştirmesi ile Ankara rahat bir nefes aldı. 16 Kasım 1994 tarihinden sonra, Ege’de “12 mil endişesinin atlatılması, Kuvvet Komutanı Oramiral Vural Bayazıt’a alışılmışın dışında 3 yıl süren görev süresinin son yılında yapabileceklerine odaklanma fırsatı sunmuştu.

FFG7 SINIFI FIRKATEYNLER

1994 yılı sonunda, ABD, bu kez Türkiye’ye hizmet dışına çıkardığı biri soğuk gemi statüsünde, üç adet 1980 model Gabya sınıfı “FFG 7 (O.H.Perry)” sınıfı fırkateyni teklif etti. Bu gemilerin ilki (TCG Gaziantep) için 1995 Temmuz’unda ABD’ye personel gönderildi. Ancak 1995 Aralık ayında başlayan Kardak krizi nedeni ile üç geminin Türkiye’ye transferi Rum asıllı Senatör Sarbanes tarafından durduruldu. Uzun bir bekleme sürecinden sonra ancak 3 yıl sonra 1998 Mart ayı başında 3 gemi de Türkiye’ye geldi. Bu gemiler ile ilk kez SM 1 Standart Hava Savunma Füzesi ve tamamen gaz türbini ile tahrik edilen firkateynler donanma emrine girdi. Bu gemilerin sayısı 2002 Ağustos ayında toplam 8 olacaktı. Her yönü ile çok etkili savaş gemisi olan Gabya sınıfı firkateynlerin donanmaya etkin şekilde katılmaları donanmanın harekât temposu ve harekât çapını önemli ölçüde artıracaktı. Diğer yandan Deniz Kuvvetleri gemileri ABD’den aldığı şekilde kullanmıyordu. Gemilere modernizasyon projeleri uygulamayı ve savaş etkinliklerini artırmayı da başarıyordu.

MİLGEM’İN (MİLLİ GEMİ) TOHUMLARI ATILIYOR

MİLGEM (Milli Gemi)’nin Tohumları Atılıyor. 15. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Vural Bayazıt Oramiral Necdet Uran’dan sonra kuvvet komutanı olarak 2 yıllık sürenin dışına çıkan ve 3 yıl görev yapan tek komutan olmuştu. Ege’de Yunanistan ile olası 12 mil krizine karşı tedbirlerini aldıktan sonra Cumhuriyet Donanmasının en büyük hedefi olan kendi gemisini kendi yapma hedefine yöneldi. Onun bu hedefini gerçekliğe dönüştürmede önemli rol oynayan karargahında Plan Prensipler Başkanı olarak görev yapan Amiral Mustafa Özbey bu hedefe yönelmenin yaklaşımını şöyle izah ediyor: ‘’MİLGEM projesi, bir gemi tasarım ve yapımı olarak görülürse, sanırım eksik bir değerlendirme yapmış oluruz. MİLGEM projesi aslında, üzerinde çok titiz çalışılmış bir strateji belgesinin ürünüdür. Stratejinin birinci ayağı, dış kredi ile projeyi finansal yönden tutsak eden yaklaşımdan, ulusal kaynağı tedarik amaçlı kullanma modeline geçilmiş olmasıdır. Böylece, gemi tipini dış krediye mahkûm olma sarmalından kurtarmış olduk. Stratejinin ikinci ayağı olarak, MİLGEM yalnız bir gemi inşa projesi olarak değil, gemide var olan tüm alt sistemlerin milli olarak yapımı şeklinde tasarlandı.’’ Diğer yandan 1993 konjonktüründe hayal edilen hedefte Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Deniz Kuvvetleri, askeri ve sivil tersaneler, üniversiteler, TÜBİTAK, TSK Güçlendirme Vakfına bağlı ASELSAN, HAVELSAN ve ROKETSAN gibi savunma sanayi şirketleri, Türk sanayi alt yapısı bütünleşik iş birliği şeklinde çalışmalıydı. Tuzla bölgesi başta olmak üzere sivil tersanelerin muharip ve yardımcı savaş gemisi inşa projelerine yaklaşımı soğuk savaş sonrası dönemde yavaş da olsa bir hareketlenme görmüştü. Bu kapsamda STFA Holding’in Sedef tersanesinde TCG Yarbay Kudret Güngör isimli açık deniz destek gemisi 1992 sonunda inşa edilmişti. Böylece Türkiye’de askeri standartlarda ilk büyük tonajlı geminin inşası başarılmıştı. Ancak diğer sivil tersaneler 90’lı yılların ortalarında savaş gemisi gibi son derece karmaşık; inşa ve teslim sorumlulukları yüksek NATO standartlarında olan çok pahalı muharip savaş gemilerini yapmaya henüz hazır değildi. Tecrübe, bilgi ve standardizasyon birikimine ihtiyaç vardı. Bunun için de prototip geminin Deniz Kuvvetleri tersanesinde yapılması şarttı. Ay sınıfı denizaltılar, Doğan sınıfı hücumbotlar ve MEKO sınıfı firkateynlerin Alman lisansı ile Gölcük/Taşkızak askeri tersanelerinde yapılıyor olması Deniz Kuvvetlerine beyaz ve mavi yakalı insan gücünde önemli bilgi ve tecrübe birikimi sağlamıştı. Bu arada 1990’lı yılların ortalarına doğru ABD’de gemi inşa ve yazılım/elektronik dallarında yüksek lisans öğrenimini tamamlayan Deniz Harp Okulu mezunu muharip deniz subaylarının sayısı 300’e erişmişti.  Ayrıca Yavuz ve Doğan sınıfı firkateyn ve hücumbotlarda görev yapan deniz subayları kullanıcı personel olarak Alman ve Avrupa sistemlerini eleştirecek duruma gelmişti. Açıkçası biriken enerji açığa çıkmayı bekliyordu.

BAŞBAKAN ÇİLLER’E YAZILAN MEKTUP

Oramiral Vural Bayazıt’ın görev süresinin sonuna doğru karargahının detaylı çalışması sonucu ortaya çıkardığı bir analiz HDW/Blohm Und Woss ve Lürssen  lisansları ile inşa edilen gemilerde Alman malzemesi yerine kullanılabilecek milli malzemeler tespit edilerek maliyetlerin azaltılabileceğini ortaya koydu. Bu şekilde firkateynlerde %20, denizaltılarda %25 ve hücumbotlarda %30 malzeme ve hizmet tasarrufu sağlanabileceği tespit edildi. Bu gerçek paralelinde 1993 yılından itibaren yapılan kurum içi ve kurum dışı çalışmalar ve toplantılar sonucu 1994 yılında milli imkanlarla askeri tersanede korvet boyutlarında milli bir keşif karakol gemisi yapılması Stratejik Hedef Planına (SHP) alındı ve aynı yıl Deniz Kuvvetleri Komutanı 28 Eylül 1994’te Başbakan Tansu Çiller’e mektup yazarak bu projenin büyük bir devlet projesi olması ve desteklenmesini istedi. Çiller 7 Ekim 1994’te karargâha gelerek bilgilendirildi ve onay alındıktan sonra proje MİLGEM adı ile başlatıldı. MİLGEM terimini ilk kez kullanan kişi Tümamiral Mustafa Özbey idi.

MİLGEM: ÇOK BOYUTLU VE ÇOK YÖNLÜ BİR PROJE

MİLGEM’in ana hedefi dizaynı, teknesi, silah, sensör, savaş yönetim sistemi, makine vb. sistemlerinin en büyük oranlarda milli katkı payı ile yapılmasıydı. Aksi takdirde Alman lisanslı inşa edilen gemi projelerinden farkı olamazdı. O nedenle önce platform odaklı planlamadan, yetenek odaklı planlamaya geçilmeli; harekât ihtiyaçları belirlenmeli, daha sonra mühendisler dizayn çalışması yaparak bu gemide kullanılacak sistemleri tanımlamalı ve konsept dizayn ortaya çıktıktan sonra geminin içinin doldurulacağı sistemler azami milli olanaklarla üretilmeli ve gemiye yerleştirilmeliydi. Bu çok ama çok zahmetli ve uzun bir süreçti. Deniz Kuvvetleri öncelikle kendi içinde dizayn ve ARGE yeteneğini geliştirmeli, Türkiye’nin milli gemiye katkı üretim ve lojistik kapasitesi ortaya çıkarılmalıydı. Zira bunu Deniz Kuvvetlerinden başka yapacak tek bir kurum yoktu. Bu zor sürece rağmen Oramiral Bayazıt milli gemi (MİLGEM) konusunda ısrarcı idi. Ancak Karargâh, geminin milli tasarım ve katkı oranının artırılması konularında gerçekçi yaklaşım içine girince, hedeflenenlerin elde edilmesinin pek de kolay olmayacağı ortaya çıkıyordu. Söz konusu dönemde karargâhta Tümamiral rütbesi ile Lojistik Başkanı olan Amiral Özden Örnek 1994 koşulları paralelinde bu konuda şunları söylüyordu: (Cem Gürdeniz, Hedefteki Donanma, Kırmızıkedi Yayınevi, 2013)  “Aslında MİLGEM’in, öncelikle dizaynının bize ait olması gerekirdi. Yani, Deniz Kuvvetleri mühendislerinin geliştireceği bir dizayna sahip olmalıydı. Bunun dışında radar, sonar, muhabere ve kripto sistemleri, elektronik harp, atış kontrol, savaş yönetim ve komuta kontrol sistemlerinde maksimalist bir yaklaşımla millileştirmeyi başarmalıydık. Ancak bunları 1995 yılının Türkiye savunma sanayi alt yapısı ve yetenekleri çerçevesinde başarmak imkânsız gibi görünüyordu. Henüz Araştırma Merkezi Komutanlığının ismi bile telaffuz edilmiyordu. Bu nedenle karargâh, MİLGEM adı altında aslında mevcut Alman temelli proje modellerine benzer modeller üretiyordu. Aradaki tek fark, gemilerin donatımında kullanılan sac, kablo, bazı elektrik sistemleri ve yaşam yerleri donatım malzemeleri ile seçilmiş gemicilik donanımlarının yurt içi piyasadan temin edilmesiydi. Bu haliyle MİLGEM hayal ettiğimiz gemi değildi.”   Bu tespit çok doğruydu. 2003 sonrasında MİLGEM’i gerçek anlamda hayata geçirecek ve haklı olarak MİLGEM’in babası ünvanını kazanacak 20.Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek, MİLGEM’in ilk aşamasının modern sensör ve silah üretimi ile savaş yönetim sistem yazılımlarına sahip olmaktan geçtiğini görüyordu. Benzeteme yaparsak, MİLGEM bir orkestranın uzun soluklu senfonisi idi. Ortada senfoninin henüz bestesi olmadığı gibi orkestranın birçok enstrümanı da yoktu. Beste yapılmadan önce orkestra tamamlanmalı, beste daha sonra yazılmalı ardından her enstrüman için partisyonlar hazırlanarak eser ortaya çıkarılmalıydı. 1994 yılında bu durumu gören ve yapılabileceğine inanan çok az kişi vardı. MİLGEM’in en önemli bacağı şüphesiz Deniz Kuvvetleri Araştırma Merkezi Komutanlığı (ARMERKOM) idi. Onun nasıl kurulduğuna bakalım.

YAZGEM (YAZILIM GELİŞTİRME MERKEZİ) KURULUYOR

1993 yılında kökleri Ege Gözetleme Projesi adı altında on yıl öncesine kadar giden Uzun Ufuk Projesi yeni bir çerçeveye oturtulmuştu. Proje İTÜ SAV (İTÜ Araştırma Vakfı) ve Deniz Kuvvetleri ortaklığında yürütülen ilk büyük çaplı ARGE projesi olarak başlatıldı. İlk kez Deniz Kuvvetleri geleneksel savaş gemisi bakım onarım faaliyetleri dışına çıkarak sivil bir üniversite ile çok kapsamlı iş birliğine girerek teknoloji üretecekti. Bundan önce Deniz Kuvvetleri ilk kez 1970’lerin sonunda SAPAN projesinde TÜBİTAK MAM ile iş birliği yapmıştı. Projenin amacı Ege’de azami oranda deniz taktik resim kaplamasını sağlamaktı. Ancak proje hedefleri istenen seviyede ilerlemiyordu. Diğer yandan Soğuk savaş biterken modern donanmalar yazılımlarda daha pahalı SMR (Safety Managed Runtime) sistemlerinden ticari olarak çok daha ekonomik ve erişilebilir COTS (Commercial Off-The-Shelf) VME (Versa Module Europa) yazılımına geçiyordu. Deniz Kuvvetlerimiz bu gelişmelere kayıtsız kalmayacaktı. 1992 yılında Gölcük Tersanesi 160 APGE Müdürlüğünde görev yapan Yk. Mühendis Binbaşı Kubilay Tok’un dönemin Kuvvet Komutanı Oramiral Vural Bayazıt direktifi ile bu alanda çalışma yapmak üzere ABD’ye gönderilmesi ve dönüşünde VME teknolojisindeki gelişmeleri APGE’de temel projelerde hayata geçirmeleri sonuçları bugüne yansıyacak çağlayan etkisini yarattı. O sırada Donanma Kurmay Başkanı olan MİLGEM projesinin gelecekteki mimarı Tümamiral Özden Örnek de bu gelişmeler üzerine APGE’ye tüm gücü ile destek vererek projelere katkı sağladı. Kader ağlarını örüyordu. 1993 yılında az sayıda mühendisle faaliyet gösteren APGE yeni sorumluluklarla karşılaştı. Knox (Yeni Tepe) sınıfı firkateynlere Link 11, yeni tip savaş yönetim sistemi konsolu ve Elektronik Harp kütüphanesi ihtiyacı; Alman/ Lürssen lisansı ile Taşkızak ’ta inşa edilen 7./8. Yıldız sınıfı hücumbotların TACTICOS savaş yönetim sistemlerinin test ve bakım sorumluluklarının devralınması ile Almanya ve Türkiye’de inşa edilen MEKO TRACK II A (Barbaros sınıfı) firkateynlerin savaş yönetim sistemlerinin idamesinin sağlanması başlıca projelerdi. Tüm projeler için mühendislere, bütçeye ve yeni organizasyona ihtiyaç vardı. Alman lisansı ile yapılan her gemi için sözleşmelerde savaş yönetim sistemlerinin yazılımı talep ediliyordu. Bu yazılımların kaynak kodları verilmiyordu. Firmalar bu yazılımları çok sayıda klasörlerde yazılı olarak veriyordu. Halbuki bu istek bilgisayar yazılımı ortamında karşılanabilmeli ve kaynak kodlarına erişim sağlanabilmeli ve gemilerin görev zamanında karşı karşıya kalınacak yazılım sorunlarına müdahale edilebilmeliydi. Bu amaca yönelik olarak 1993 yılında Hollanda Thomson CSF/HSA firmasına Yıldız Sınıfı Hücumbot personeli ile TACTICOS kursuna birlikte gönderilen APGE mühendisleri verilen eğitimi yetersiz bularak daha ileri yazılım destek kursu talep ettiler ve bu eğitim alındı. 1994 yılına gelindiğinde Gölcük Tersanesine bağlı faaliyet gösteren 160 APGE Müdürlüğünün tersane dışına çıkarak bağımsız bir yapıda YAZGEM Yazılım Geliştirme Merkezi olarak kurulmasına karar verildi. Ancak bunun somutlaşması için insan gücü ve tecrübe birikimine ihtiyaç vardı. Bu gelişme üzerine HSA/Thomson- CSF (Sonradan THALES) firması ile yeni bir sözleşme yapılarak 6 Ekim 1994 tarihinde Deniz Kuvvetlerinin 11 yüksek mühendisi Hollanda’ya 14 aylık yazılım geliştirme eğitimine gönderildi. Bu gruptan bazı mühendisler Almanya’da inşası tamamlanan MEKO TRACK IIA sınıfının ilk firkateyni TCG Barbaros’un savaş yönetim sistemlerinin testlerine katılarak çok değerli tecrübe kazanımları ile firmalara karşılaşılan sorunlarla ilgili değerli geri besleme sağladılar. Mühendislerimiz o kadar hızlı tecrübe ve bilgi birikimine sahip olmuşlardı ki firmanın yazılımındaki hataları bulacak kadar üst seviyede müdahale edebilmişlerdi. Gerek kurs gerekse teslim testleri sonrası kendine güveni tamamlanan Gölcük Tersanesi 160 APGE Müdürlüğü, 1996’da 10 seçkin mühendisle YAZGEM’e dönüştü. Bu grup daha sonra Yeni tepe sınıfı (Knox) firkateynler için Kalyon 5 (K5) komuta kontrol konsollarının yazılım ve donanım sürecini başlattılar. Prototipi üretip, daha sonra sanayinin iş birliği ile seri üretim modeli seçildi. Bu süreçte ASELSAN başlangıçta ortak olarak seçilse de firma daha sonra karar değiştirerek çekildi. K5 konsolları daha sonra Thomson CSF-HSA ve HAVELSAN ile ortak üretildi. 1998 yılına gelindiğinde Knox sınıfı firkateynlere K5 konsolu montajı tamamlandı. YAZGEM’de 1997 yılında ayrıca SHM (Savaş Harekât Merkezi) simülatörü donanım ve yazılım süreci başlatıldı. Diğer yandan 1993’ten bu yana devam İTÜ-SAV ile devam eden Uzun Ufuk projesi tıkanıp, somut bir sonuç vermeyince proje sorumluluğu, 1997 Haziran ayında 16.Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya tarafından komutanlığının son aylarında tamamen Deniz Kuvvetlerine ve YAZGEM’e devredildi. YAZGEM, 1998’de Uzun Ufuk projesinin önemli bir parçası olan helikopterler ile taktik bilgi aktarımı için Link 11 projesine başladı. Aynı yıl donanmaya taze kan getirecek Gabya sınıfı (FFG7) firkateynler katılmaya başladı. Sahip oldukları 1970’lerin UYK 7 Savaş Yönetim Sistemi günümüz ihtiyaçlarını karşılamıyordu. YAZGEM’e yeni projeler çıkıyordu.

ARMERKOM (ARAŞTIRMA MERKEZİ KOMUTANLIĞI)

Yeni inşa edilecek bir savaş gemisinin maliyet dökümünde savaş yönetim sistemi yazılım ve donanımı önemli yer alır.  1998’e gelindiğinde bir savaş gemisinin en önemli unsurlarından birisi olacak Savaş Yönetim Sistemi yazılım ve donanımları ile milli imkanlarla yapılacak sensör ve destek sistemlerinin geliştirilmesi için yazılım, elektronik harp ve akustik alanlarda farklı araştırmalar yapan mühendis ve araştırma grupları Gölcük’te 30 Ağustos 1998’de kurulan ARMERKOM’da tek çatı altına birleştirildi. ARMERKOM hızla gelişen dijital teknolojiye dünya ile uyum sağlayacak süratte kısa sürede adapte olabildi ve çoklu bilgisayar sistemlerine sahip VME formatta ethernet tabanlı ağlara uyumlu yazılımlar geliştirecek duruma geldi. Başlangıçta Thomson /CSF-HSA firmasının yazılımı kullanılmıştı ancak ARMERKOM artık kendi yazılımlarını yazacak duruma gelmişti. Komuta Kontrol, Link ve atış kontrol yazılımları yazılabiliyordu. 1998’de TÜBİTAK ile ortak Denizaltı Taktik Simülatör projesi başlatıldı. Aynı yıl daha sonra ilki Gabya sınıfı firkateynlerde kullanılacak GENESİS (Gemi Entegre Savaş Yönetim Sistemi)’nin temeli olan MİLKON (Milli Konsol) projesi başlatıldı. İlk ara katman yazılımı bu projede başarıldı. 1999’dan itibaren de Knox (Yeni Tepe) sınıfı fırkateynler, hem Link 11 hem de K5 konsolları üzerinden yeni komuta Kontrol sistemlerine kavuşmuşlardı.

GENESİS DOĞUYOR

MİLGEM’in eğer bir ruhu varsa, o savaş yönetim sistemiydi. Onun temeli GENESİS (Gemi Entegre Savaş Yönetim Sistemi) idi. Bu proje başlangıçta SHM simülatör projesi olarak başlatıldı. Projenin savunma sanayi için en önemli başarılarından biri SHM konsollarının, bir mock up-donanım benzetimi”nin özel sektör tarafından üretilmesiydi. TÜBİTAK desteği ile daha sonra bu “mock up” üzerinden alternatifler üretildi. Ara katman yazılım desteği devam etti. Bütün bunları yaparken aynı zamanda tüm modern platformların savaş yönetim sistemi” yazılım bakım desteğini de sürdürdü. Bu çalışmalar geleceğin en önemli projesi olan “GENESİS” alt yapısını oluşturdu.  Gerek Uzun Ufuk proje yazılımlarının 1997’den sonra YAZGEM’e verilmesi gerekse K5 projesinin yabancı ortakla başarıyla bitirilmesi artık tamamen milli olanaklarla yeni bir savaş yönetim sitem yazılımının projelendirilmesine yol açıyordu. GENESİS, MiLGEM’in en önemli kilometre taşı olarak yola çıkmıştı. Bu arada Deniz Kuvvetlerinde 1997 yılında kurulan APGE Başkanlığına bağlanan ARMERKOM belki de Deniz Kuvvetleri tarihinin en önemli dönüm noktalarından birini oluşturuyordu. Teknolojide kendi kendine yeterlilik ve yaratıcılık temelli, yeni teknolojilerin Cumhuriyet Donanmasına transferi süreci 20’nci yüzyıl bitmeden donanmanın doğduğu yerde başlatılıyordu. (Yazı Dizisi Haftaya Devam edecek.)

Cem Gürdeniz