Hiç düşündünüz mü yağmur bir anda boşalmak yerine niye damla damla düşer?
Bulutlarda oluşan su damlacıklarının hacmi birbirinden farklıdır. Bu yüzden damlaların düşme seviyesi farklı olduğu için yağmur damla damla düşer. Bu evrenin kuralıdır. Ademoğlu da tanrı gibi tektir. Eşi, benzeri yoktur. Hiç bir kimse diğerine ne karakter ne de görünüş bakımından benzemez. Ancak, Ademoğulları yağmur gibi birleşerek bir büyük güç ortaya çıkarabilir.
Damlaya damlaya göl olur
Aka aka sel olur
Her çok azdan olur
Küçük şeyler birike birike büyük bir varlık veya sorun olur.
Söylenceye göre; bir buluttan bir damla yağmur denize düşmüş. Bu damla denizin genişliğini görünce utanmış. “Şu deniz denilen yerde ben kim oluyorum. Eğer gerçekten deniz buysa ben hiçim” diye düşünmüş. Damla böyle düşünürken sedefin biri onu duymuş, koynuna alıp seve seve beslemiş. Feleğin yardımı ile damla güzellere, sultanlara yakışan bir inci olmuş.
Damla bu yüceliğe kibri, gururu olmadığı için ulaşmış.
Yüce Mevlana bakın ne diyor:
“Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
Başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
İki büklüm gök kubbenin altında ne diye? “
Her damla önemlidir. Bir damla su değip geçmeyin. Deniz seviyesinde 5 mm çapında bir yağmur damlası saniyede 9 m hızla yere düşer. Çöle dönmüş toprağa tek bir yağmur damlasının düşüşü bile toprağı çatlatmaya, bağrındaki tohumu yeşertmeye yeterlidir. Toprağı yağmur yumuşatır, fidanı insan diker.
Bir damla deniz suyunda milyonlarca canlı bulunduğunu ve dolayısıyla okyanusların ağzına kadar hayat dolu olduğunu unutmayalım Bir damla sudaki canlıların bir görevi vardır. Yeryüzündeki mevcut oksijenin yaklaşık % 80’i bunlar aracılığı ile üretilir. Bir yağmur damlası yediğimiz balıkların besin kaynağıdır. Efesli Heraklitos yüzyıllar öncesi şöyle demiş : « Domuz için çamur saf sudan daha değerlidir. İster temiz ister çamurlu olsun balıklar için kurtarıcıdır. »
Ünlü şair Ömer Bedrettin Uşaklı « Deniz Hasreti » isimli şiirinde içindeki coşkuyu şöyle ifade ediyor.
« İçimde bir damla su deniz olup taşıyor
Çöllerde kalmış gibi yanıyor, yanıyorum.
Bütün gemicilerin ruhu sende yaşıyor
Başımda gökleri bir deniz sanıyorum. „
İlmi ile yücelmiş, ince, zarif, sevgi dolu yüreği ile herkese kucak açan, son derece sabırlı, adil, güzel ahlaklı kişilere „ ummanın eşiğinde derya olmuş“ denir. Halife Ömer bu tür insanlardandır. Dicle kenarında otlayan bir koyunu kurt kapınca ilahî adâlet onu Ömer’den sorarmış. Bir kadın ölse, yavruları kimsesiz kalsa sorumlusu Ömer’miş. Talihsizlik nedeniyle yere bir tek damla kan aksa, o kan damlası coşkun bir derya olup dalgaları ile Ömer’i yutarmış.
Yüce Allah’ın bir aciz kulu olan Ömer bu kadar ağır ve çeşitli mesuliyet yükünün altından sadece adâlet ile kalkabilmiş.
Gönül erenlerinin konuşmaları harfsiz ve kelimesizdir. Onlar hep ruhlarıyla konuşurlar. Birbirlerine dilsiz- dudaksız söz söylerler. Onlar arasında „sen“ „ben“ düşüncesi tamamen ortadan kalkmış ve sadece „biz“ kalmıştır. Erenler asla birbirleri ile çekişmezler. Birbirlerinin ışığını söndürmeye çalışmazlar. Çünkü; bahar yeşil ile savaşmaz, derya damlayı yutmaz, derya damlaya ölümsüzlük yolunu açar.
İnsan kişisel benliğine bağlı kaldığı sürece, bir zerre, bir damla, hattâ bir hiç olmadan kurtulamaz. Aksine benlik fânusunu taşa çalarak gönlünün enginliğinde başkalarıyla birleşip kaynaştığı ve kendi dar dünyasının dışında ayrı bir heyete ulaştığında ise, hemen bir güneş, bir umman ve bir kâinat hâlini alır. Birbiriyle birleşen yağmur damlalarının çağlayanlara dönüşmesi gibi onlarda âdeta bir ırmak haline gelerek sonsuzlaşma yoluna girer ve değerler üstü değerlere yükselir.
Yüce Mevlana bakın ne diyor :
“Şu beş duyudan, altı yönden,
Varını yoğunu birliğe çek, birliğe.
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur,
İnsanlara karıl, insanlara,
İnsanlarla bir ol.
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz.
Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dâne”
Kardeşlik denizinde bizim de bir damlamız olsun istedik! Ömer Bedrettin Uşaklı “DENİZ HASRETİ” adlı şiirinde hasretini dile getiriyor:
Gözümde bir damla su deniz olup taşıyor,
Çöllerde kalmış gibi yanıyor, yanıyorum.
Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor,
Başımdaki gökleri bir deniz sanıyorum.
Nasıl yaşayacağım ey deniz senden uzak?
Yanıp sönüyor gibi gözlerimde fenerin…
Uyuyor mu her gece sallanarak,
Altından çivilerle çakılmış gemilerin.
Sevmiyorum suyunda yıkanmamış rüzgarı;
Dalgaların gözümde tütüyor mavi yeşil.
İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları,
Ufkunda yükselmeyen güneşler güneş değil!.
Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden
Dağlardan ormanlardan sana akacak mıyım?
Ey deniz, Şöyle bir gün sana bakacak mıyım?
Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden..
İsmail Tosun Saral