Küreselci finans-kapital savaşa doymuyor

Ukrayna Savaşı devam ederken, ABD’nin İran ile Umman’da Nükleer Görüşmelerinin devam edeceğini deklare ettiği bir konjonktürde İsrail, 13 Haziran 2025 günü İran’a Uluslararası Atomik Enerji Ajansı (IAEA)’nın az bir oy farkı ile alınan İran aleyhindeki kararını gerekçe göstererek saldırdı. Diğer yandan ABD’nin bu saldırının olacağını bildiği ve destek verdiği halde diplomasi maskesi altında İran’a yanlış mesajlar verdiği ve İsrail’e taktik hatta stratejik sürpriz sağlaması için uygun ortam yarattığı ortaya çıktı. Böylece Gazze’de yaşanan yakın tarihin en büyük soykırımı ile Rusya Ukrayna savaşı devam ederken Batı Asya’da artık yeni ve büyük bir cephe daha açılmış oldu.

BU SAVAŞLAR NEDEN ÇIKIYOR VE NEDEN BİTİRİLMİYOR?

Görünürde temel neden jeopolitik olsa da en az onun kadar önemli ve hatta ikiz kardeşi olan ekonomik nedenler baskın faktörler arasında. Finans-kapital tarih boyunca barışın değil savaşların yanında yer almıştır. Zira sürekli genişleyen kazanç hedefiyle çalışırlar. Fabrikalar, silah üreticileri, bankalar yeni pazarlara, yeni ham madde kaynaklarına erişmek isterler. Lenin, finans kapitalin bu özelliğini “emperyalizm” aşaması olarak tanımlamıştı. Finans kapital dünya, sömürgeler, hammadde kaynakları ve yeni pazarlar için savaş çıkarmayı ilke edinmiştir. Böylece simbiyotik ilişki içinde bulunduğu hegemonlardan üretim fazlasını gerek borçlandırma gerekse yatırımlar aracılığı ile az gelişmiş devletlere yönlendirerek gerektiğinde askeri müdahale talep ederler. Bu durum hegemonların jeopolitik hedeflere erişimleri ile uyum içinde yürütülür. Jeopolitik ile finans- kapital vizyon uyum içinde çalıştığı sürece hegemon, küresel iradesini dayatmaya devam eder. Diğer yandan finans-kapital dünyası karşı karşıya kaldığı ekonomik krizleri aşma aracı olarak savaşı kullanır. Savaşlar ekonomik krizleri gölgelerken, ekonomi için yeni bir canlanma işlevi görür. Örneğin ABD, 1929 Büyük Buhranını, İkinci Dünya Savaşı ile atlatabilmişti. Askeri endüstri de savaş isteyen finans kapitalin öncü unsurlarındandır. Zira çok kazançlı bir sektör olduğu kadar, istihdama da büyük katkı sağlar. Dolayısı ile sürekli tehdit ortamının korunarak her daim düşman yaratılması ve savunma harcamalarının düzenli şekilde artması her zaman finans kapital için elzemdir. ABD’nin hegemonik düzeni özellikle İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra bu şekilde işledi. Başlangıçta Kore ve Vietnam’da kendi evlatlarının kanını kullanan ABD’nin finans-kapital emrindeki devlet yapısı 1973 sonrası mecburi askerlik sistemini kaldırdı ve çoğunluk vekalet savaşları üzerinden diğer millet ve örgütlerin ucuz kanını kullanmaya başladı. Finans kapital için insan hayatının hiçbir değeri yoktur. Zayıf ülkelerin yağmalanmasında önemli olan kazancın katlanmasıdır. Kazancın katlanması için milyonların ölmesinin değeri yoktur. Bugün de ABD, finans kapital ile ortak şekilde hegemonyasını devam ettirmeye yönelik olarak Avrasya’yı parçalı tutmak, kenar kuşak jeopolitiğinde baskın olmak, Çin ve Rusya liderliğindeki uluslararası ulaşım koridorlarını zayıflatmak, BRICS ve ŞİÖ gibi örgütlerin etkisini kırmak için sürekli savaşları destekliyor. Trump her ne kadar seçim süresinde bu hedeflerden vazgeçip içine kapanacaklarını ve ekonomilerini başta üretim ve ticaret gücü olarak tahkim edeceklerini söylese de bugün teslim olmuştur.

BUGÜNKÜ FİNANS-KAPİTAL TABLOSU

2024 yılında dünya toplam ekonomik büyüklüğü, cari fiyatlarla 110 trilyon dolar olarak gerçekleşti. Reel ekonomilerin yarattığı bu değere karşılık 2024 itibarıyla, dünyada finans-kapital dünyasının faiz oranı türevleri (IRS), döviz türevleri ve emtia/hisseye dayalı türevlerin toplam kontrat değeri 730 trilyon dolar oldu. Somut varlıkların 40 katına, reel ekonominin 7 katına dayanan bu değerin sahipleri küresel finans kapital oligarşisidir. Bu büyük varlıkların büyük çoğunluğu Amerikan bankaları, Amerikan Blackrock, Soros Vakfı, gibi devasa finans firmaları, Rothschild & CoEdmond de Rothschild Grubu, tekno-feodal SpaceX, Palantir gibi firmalar ile Londra merkezli (City) finans devleri tarafından kontrol ediliyor. Geçmişte olduğu gibi finans kapitali kontrol eden dev firmalar ve çok uluslu şirketler hükümetler üzerinde büyük baskı uygulayabiliyor. Savaşa veya barışa demokratik yolla seçilmiş hükümetler değil bu yapı karar veriyor. Daha da kötüsü demokrasi söylemi altında özgür seçimleri savunan bu yapı hangi ülkede kimin iktidara geleceğine karar veriyor. Seçimleri parasal gücü ile etkileyebiliyor. Politikacıları satın alabiliyor. Darbe yaptırabiliyor. Bu yapının büyük bir çoğunluğu yüzyıllardır finans dünyasında etkili olan Yahudi kökenlilerden ya da Siyonizm’e sadık kişiler veya neocon (yeni muhafazakârlar) gibi gruplardan oluşuyor. Bu yapının sert gücü en üst basamakta kayıtsız şartsız birbirine bağlı olan Amerikan, İngiliz ve İsrail silahlı kuvvetleri ve istihbarat örgütlerinden oluşuyor. İkinci katmanda NATO Genel Sekreterleri kontrolündeki kademeli neocon tandanslı aşırı uçtaki NATO yapılanması (Fransa, Almanya, İtalya, Kanada, Yunanistan, Polonya, Romanya, Bulgaristan, 3 Baltık Cumhuriyeti, İsveç, Norveç ve Finlandiya) Hint Pasifik alanda ise Japonya, Güney Kore, Singapur, Filipinler, Avustralya, Yeni Zelanda yer alıyor. Siyasi payandalar arasında AB yönetim organları, çoğunluk demokrat partiye ve kısmen Cumhuriyetçilere mensup Amerikan neoconlarıSiyonistler ve Evanjelist’ler finans kapitalin ayrılmaz ve vazgeçilmez müttefikleri olarak sayılabilir.

TRUMP TESLİM OLDU

Her ne kadar Trump ve ‘’Önce Amerika’’ veya MAGA grubu iktidara geldiklerinde 36 trilyon dolar borç stoğu içinde, üretimde gerilemiş ABD ekonomisini toparlamak için finans-kapital çıkarları dışında yeni yol haritaları çizmiş olsalar da kendi iradelerini dayatamadılar. Ukrayna-Rusya savaşı veya Gazze soykırımını durduramadılar. Aksine İsrail’in azgın bir şekilde İran’a saldırmasını teşvik ettiler. Her alanda geri çekildiler. Trump seçim vaatlerinde söylediklerinin neredeyse tam tersini yaptı. Bu durum Vietnam Savaşını bitirme vaadiyle gelen üç başkanın da (JFK, LBJ ve Nixon) savaşa devam etmek zorunda kalmasına benziyor. Finans-kapital ABD’de seçimle işbaşına gelen başkanların seçilmesinde büyük rol oynuyor. Onların çıkarlarına hizmet ettikleri sürece sorun çıkarmıyorlar. Ancak başkanlar finans kapitalin çıkarlarına ve en önemlisi İsrail’in çıkarlarına aykırı rotaya girdiklerinde her şey olabiliyor. Zira finans kapitalin elinde sonsuz dolar gücü var.

TRUMP’A LOS ANGELES AYAKLANMASI İLE ŞANTAJ

İsrail Başbakanı Netanyahu kendi siyasi geleceğini belirleyecek 13 Haziran 2025 İran saldırısından kısa süre sonra “Çok yaşa İsrail çok yaşa Amerika” diyerek Başkan Trump’a desteği için teşekkür etti. Trump da İran bölgedeki Amerikan hedeflerine saldırırsa ABD’nin kendini koruyacağını söyledi. Her ne kadar ABD Dışişleri Bakanı Rubio, Washington, bu sürecin tamamen dışında dese de daha sonra Trump’ın her aşamadan haberdar olduğu ortaya çıktı. Gerçekte Trump barış ve müzakere söylemleri ile İsrail’in saldırılarına bir nevi maskeleme yapmış oldu. İsrail’in İran’da kullandığı cephaneden, istihbarat, havada yakıt ikmali ve hava/füze savunma sistem desteğine kadar yanında olduğu biliniyor. Hatta haftalar önce İsrail’e 300 adet Hellfire füzesi gönderdiği ortaya çıktı. Diğer yandan Trump‘ın Mayıs 2025 ortasında Körfez ülkeleri ziyaretinde İsrail’e uğramaması Netanyahu ‘ya ciddi bir baskı mesajı olarak değerlendirilmişti. Ancak Trump Amerikan siyasetinde belirleyici rolü olan Siyonistlere karşı olan bu hamlesinin bedelini ülke içinde çıkartılan ayaklanmalarla ödedi. Görünen o ki Trump’ın Netenyahu üzerindeki baskısı Los Angeles’te başlayan anti ICE ayaklanmaları ve AIPAC’ın kongredeki maddi etkisi ile kaldırılmış durumda. Trump çok eleştirdiği Obama’nın Netanyahu’ya İran’a saldırı konusunda gösterdiği direnci gösteremedi. Bu süreçte Trump’a büyük parasal yardım yapan İsrail yanlısı finansörlerin rolü olduğu kadar Epstein dosyalarının da etkisinin olabileceği söylenebilir. Bu durum Trump‘ın gerçekte iddia ettiği gibi ABD siyasetinde güçlü olmadığını gösteriyor. Yeni seçim döneminde Trump’ın savaşları bitirme sözü verdiği seçmenlerin onu terk edeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Gerçekte İsrail, Trump’a ve MAGA grubuna çok büyük bir emrivaki yapmıştır. Trump artık istese de istemese de neocon ve siyonist siyasetin kölesi olmuştur. Bugünden sonra İran’ın karşı saldırıları, tırmanmanın şiddeti ile temposu Trump’ın siyasi geleceğini de etkileyecektir. Eğer İran Amerikan hedeflerine saldırır ve Amerikan can kaybı yaşanırsa bu durum Trump’ı ve MAGA grubunu zorlar. Tırmanma halinde Trump’ın prestiji sarsılabilir Eğer İran misilleme yapar ve Amerikalı kayıplar yaşanırsa, Trump bu süreçte ciddi itibar kaybına uğrayabilir. Bu durum finans -kapitalin umurunda olmaz. Kendi isteklerine cevap verecek yeni bir başkan bulunur. Savaş uzun süreli bir yıpratma savaşına dönüşürse, İsrail’de can kayıpları artmadığı sürece finans kapital İran’ın Belucistan, Kuzistan, Azerbaycan ve Kürt bölgelerinde ayrılıkçı hareketleri ve ayaklanmaları MI6, CIA ve MOSSAD koordinesinde başlatabileceğini düşünebiliriz.

İRAN’IN TUTUMU VE SAVAŞIN DEVAMI

Diğer yandan bu saldırıdan sonra yaşanacaklar İran rejiminin geleceği açısından da çok önemlidir. Zira her zaman olduğu gibi Netanyahu, İran halkını yaptığı konuşmada ayaklanmaya davet ediyor. İran halkı geçmişte bu davetlere cevap vermedi. Aksine Amerikan ve İsrail düşmanlığı daha da arttı. Bu kez nükleer tesislere yapılan saldırılar aslında rejimin ve İran halkının itibarına da saldırıdır. Geçmişte yaşanan suikastlardan sonra bu kez de üst seviyede pek çok kişinin öldürülmesinin de etkisi ile bu durum İran rejimine olan bağı aksine güçlendirebilecektir. O nedenle İran rejimi halkın desteğini alarak bu saldırıyı varoluşsal bir saldırı olarak değerlendirip tırmanmayı arttırabilecek ve savaşı yayabilecektir. Daha da öte İran rejimi hayatta kalmak için şu andan itibaren nükleer silah üretimine yönelik tüm gayretlerini seferber edebilecektir. Diğer yandan Gazze soykırımı nedeniyle İsrail’in uluslararası arenada itibarı ve güvenilirliği ABD ve birkaç Avrupa ülkesi dışında tamamen yok olmuş durumda. İsrail gibi saldırgan ve hukuk tanımaz bir devletin söz konusu saldırılarının tek taraflı meşruiyet söylemlerine artık değer veren devlet olmaz. Rusya, Çin ve Küresel Güney’in İsrail saldırganlığına karşı tutumu da geleceğin belirlenmesinde belirleyici olacaktır.

İSRAİL EMRİVAKİSİ VE AMERİKAN JEOPOLİTİĞİ

Bölgesel ve küresel jeopolitik dinamikler artık altüst olmuştur.  İsrail’in İran’a düzenlediği saldırı yalnızca Orta Doğu’yu değil; kıtasal dengeleri, ABD–Rusya–Çin ilişkilerini ve “büyük güçler arasındaki küresel yarış”ı etkileyecektir. İsrail’in bu saldırısı ABD’nin Rusya ve Çin karşısında enerji toplamasına engel çıkaracaktır. Bu saldırı sonrası İsrail ve ABD siyasi ve askeri hedeflerini başaramazsa, İran-ABD çatışması başlarsa Çin ve Rusya’nın jeopolitik hedeflerine erişimi hızlanır. İsrail’i korumak için bölgede yığınaklanma yapması ABD’nin Pasifik harekât alanındaki güç dengesini altüst eder. Bu durum Avrupa ve özellikle NATO için çok büyük boşluk yaratır. Bu saldırı Pandora’nın kutusunu açmıştır. HamaneyNetanyahu ve Trump rejimlerinin geleceği artık tamamen Tahran’ın vereceği kararlara endekslidir. Tırmanma artar ve savaş yayılırsa İsrail ve ABD etkilenir. İran geri adım atarsa rejim çöker.

NATO’NUN SAVAŞ ARAYIŞI

Finans Kapitalin emrindeki NATO, savaşların devamını varoluşsal bir gereksinim olarak görmektedir. NATO’nun işlevi 1989 yılında Berlin Duvarı yıkılıp İki Almanya birleştiğinde bitmişti. Ancak tam aksi oldu NATO genişledi. Üye sayısı 16 devletten bugün 32 devlete çıktı. NATO Genel Sekreteri eski Hollanda Başbakanı Mark Rutte göreve geldiği 1 Ekim 2024 tarihinden bu yana NATO’nun düşmansız kalmaması için olağanüstü çaba harcıyor. Bugün için Rusya’nın NATO’nun en büyük düşmanına dönüştürülmüş olması dahi onun tatmin etmiyor. Hiç memnun değil. En büyük amacı NATO ile Rusya’yı nükleer silahların da kullanılacağı Üçüncü Dünya Savaşına sürüklemek. Kanada ve Avrupalı NATO devletlerinin savunma bütçelerini artırmaları için her türlü propaganda faaliyetini sınır tanımaksızın ve karşısındakileri neredeyse aptal yerine koyarak sürdürüyor. Pax Britannica’nın emperyalist akıl ve fikir deposu Chatham House’da geçen hafta bir numaralı Rusya düşmanı ve savaş çığırtkanı İngiltere Başbakanı Starmer’ın da mevcut olduğu ortamda şunları söylüyor: ‘’NATO’nun ekonomik büyüklüğü Rusya’dan 25 kat fazla…50 Trilyon dolar. Rusya’nın ekonomisi 2 trilyon dolar…Ancak Rusya bu ekonomik büyüklüğü ile NATO’nun ürettiği cephanenin 4 katını üretiyor… Halklarımızı güvende tutmak istiyorsak savunma harcamalarımızı milli gelirimizin %5’ine çıkarmak zorundayız. Bunu yapmamayı tercih edebilirsiniz ancak bu durumda da Rusça öğrenmeye başlasanız iyi olur.’’ NATO’nun maaşlı memuru hızını alamıyor ve ilave ediyor.  ‘’Rusya’nın ordusunu yeniden yapılandırıyor ve beklenenden çok daha hızlı silah üretiyor…Rusya NATO’ya karşı askeri güç kullanmaya 5 yıl içinde hazır olabilir.” 

NATO 2025 LAHEY ZİRVESİNE HAZIRLIK

Belli ki Rutte’nin amacı 24-25 Haziran’da Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlenecek NATO zirvesinde, katılımcı 32 NATO üyesi devleti ABD dışındakilerinin savunma harcamalarını %5 seviyesine çıkarabilmeye ikna etmek. Başarılı olur mu? Çok zor. Rutte ve onun gibi Londra Finans Oligarşisi ile Amerikalı neocon temsilcilerinin argümanlarına ancak kendi halklarının çıkarları yerine bir avuç Batılı oligark ve neo/ziocon çıkarlarına hizmet eden Fransa, Almanya, İtalya, Kanada, Yunanistan, Polonya, Romanya, Bulgaristan, 3 Baltık Cumhuriyeti, İsveç, Norveç ve Finlandiya gibi devletlerin hükümetleri müspet yaklaşacaktır.

KORKU VE SAVAŞ TACİRLİĞİ

Rutte, son 3 yıldır ABD, AB ve Siyonizm kontrolündeki kolektif batı medyasının propagandasına dört elle sarılıyor. NATO’nun 1999 sonrası sınırsız genişlemesi ile bilerek düşmanlaştırılan ve Ukrayna üzerinden hamle yapmaya zorlanan Rusya’nın Avrupa’yı işgal edeceği korkusu üzerinden adeta üçüncü dünya savaşı tacirliği yapıyor. Ukrayna’daki savaşın uzaması için adeta dilencilik yapıyor. Avrupa son 80 yıldır ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında halkına refah ithal etti. Rutte, 80 yıllık alışkanlığın değişmesi ve Avrupa’nın ABD’siz kendi ayaklarında durması için şok tedavi istiyor. Şöyle diyor: “Her müttefik kendi payına düşeni yapmalı, çünkü ABD bu yükün fazlasını üstlendi. Avrupa ve Kanada daha fazla katkı sağlayacak, ABD ise NATO’ya olan kararlı bağlılığını devam ettirecek…Rusya, Çin teknolojisiyle ordusunu yeniden organize ediyor ve beklenenden çok daha hızlı silah üretiyor. NATO’nun bir yılda ürettiği mühimmatı, Rusya üç ayda üretiyor. Bu yıl 1500 tank, 3 bin zırhlı araç ve 200 İskender füzesi üretmesi öngörülüyor. Rusya, 5 yıl içinde NATO’ya karşı askeri güç kullanmaya hazır hale gelebilir. Kendimizi aldatmayalım, artık hepimiz doğu cephesindeyiz. Yeni nesil Rus füzeleri, ses hızının çok üzerinde seyrediyor. Avrupa başkentleri arasındaki mesafeler artık sadece dakikalarla ölçülüyor. Doğu ya da batı diye bir ayrım yok, sadece NATO var… Hava ve Füze savunmasında yüzde 400’lük bir artış gerekli. Rusya’nın Ukrayna’da gökyüzünden nasıl korku saldığını görüyoruz. Ordularımızın binlerce zırhlı araca, tanka ve milyonlarca top mermisine ihtiyacı var. Lojistik, tedarik, ulaşım ve sağlık desteği gibi destekleyici kapasitelerimizi iki katına çıkarmalıyız. Müttefikler daha fazla savaş gemisi ve uçak için yatırım yapacak. Örneğin, ABD’nin müttefikleri toplamda en az 700 F-35 savaş uçağı alacak. Ayrıca daha fazla insansız hava aracı (İHA) ve uzun menzilli füze sistemlerine yatırım yapacağız. Uzay ve siber yeteneklere daha fazla kaynak ayıracağız. Açık olan şu ki, yatırım yapmazsak ortak savunmamız inandırıcı olmaz.’’ Peki bu silahlar çoğunlukla nerden alınacak? Tabi ki ABD’den.

RUTTE VE YANDAŞLARININ SAKAT AKIL YÜRÜTMESİ

Finans Kapital temsilcilerine göre soğuk savaşı ABD liderliğinde kazanan NATO, Avrupa güvenlik mimarisinde istediğini yapabilir. Onlara göre tek kurşun atılmadan Sovyetler çökertilmişse bunun devamı gelmeli ve Rusya da çökertilmeliydi. Hedef Rusya’yı Yugoslavya benzeri bir parçalanmaya zorlamak ve bu parçaları finans kapitalin batı merkezli ekonomik ve politik yapılarıyla bütünleştirmekti. Ancak bu plan başarılı olamadı. Zira nükleer bir devleti parçalamak kolay değil. Kuzey Kore yerinde duruyor. Rutte’nin en büyük hatası yetenek kıyaslamasını milli gelir üzerinden yapıyor olması. Kıyaslama doğrudan savaş yeteneği üzerinden yapılmalı.

UCUZ KAN VE NATO

2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’da özel askeri harekât (SMO) ile başlayan müdahalesi kolektif batıya yeni bir pencere açtı. Ucuz kan bulunmuştu. Ukrayna rejimi üzerinden Ukraynalılar ABD/AB jeopolitiğine ve finans kapitale hizmet edeceklerdi. ABD/AB Ukrayna’ya devasa bir silah ve mali yardım akıttı. Milyona yakın Ukraynalı genç öldü. Her ne kadar savaş Rusya ile Ukrayna arasında görünse de gerçekte kısmi NATO ve Rusya arasında halen devam ediyor. Kısmi NATO’dan kastım savaşın İngiltere, ABD, İtalya, Fransa, Almanya, Romanya, Polonya, 3 Baltık Cumhuriyeti gibi halen Londra finans oligarşisi ve ABD neo/Ziocon etki alanındaki hükümetlerin iradesi ile NATO oydaşması tam olmadan devam ettiriliyor olmasıdır. Eski NATO Genel Sekreteri Stoltenberg gibi Rutte de görev tanımına girmediği ve yetkisi olmadığı halde savaşın devamı için her türlü cambazlığı yapıyor ve NAC kararları olmadığı halde NATO içindeki elit karar verici devletlerin iradesini yansıtmaya devam ediyor. Türkiye Montrö Boğazlar Sözleşmesinin kendisine sağladığı jeopolitik kaldıraç sayesinde aktif tarafsızlığını koruyor. Ancak içimizdeki mandacılar sayesinde bu kaldıracın kaldırılması için her kolektif batının her türlü gayreti sarf ettiğinden kimsenin şüphesi olmasın. NATO, eski genel sekreter Stoltenberg’in ifadesi ile 1 milyarın güvenliğini sağlıyormuş. Yani geri kalan 7 milyar önemli değil. Örneğin Gazze’de yaşanan soykırım hakkında İsrail aleyhinde Rutte’den bir eleştiri duyamazsınız. Ya da geçen hafta yaşanan Doğu Akdeniz’in uluslararası sularında seyir serbestisinin İsrail Donanması tarafından önleyici abluka argümanı ile yok sayılması üzerine bir eleştiri duyamazsınız. Gerçekte NATO, 1 milyarın değil, %1’lik ABD/AB elitinin çıkarlarını koruyor. Zira bu elit küresel milli gelir toplamının yani 107 trilyon doların 7 katı (670 tn dolar) finansal fonları, borsaları ve para piyasalarını kontrol ediyor. NATO, bu çarkın savaş yaratma ve savaşları idame etme aracı. Sürekli tehdide ihtiyacı var. Rutte ne diyor: ‘’Örneğin, ABD’nin müttefikleri toplamda en az 700 F-35 savaş uçağı alacak. Ayrıca daha fazla insansız hava aracı (İHA) ve uzun menzilli füze sistemlerine yatırım yapacağız. Uzay ve siber yeteneklere daha fazla kaynak ayıracağız. Açık olan şu ki, yatırım yapmazsak ortak savunmamız inandırıcı olmaz.’’ Evet savaşlar askeri endüstriyel yapının hayat damarı. Rutte ve benzerlerine göre birileri ölmeli ki fabrikalar çalışsın. Savaşlar sonunda ucuz ham madde kaynakları finans kapital emrine girsin. Görünen o ki Trump gibi MAGA sloganı ile bu yapıya meydan okuyarak iktidara gelen bir Başkanın da savaşları durdurmaya gücü yetmiyor. Bitmek bilmeyen Vietnam ve Afganistan savaşları ortada. Savaşlar başkanlar tamam dediğinde bitmiyor. Oligarşik küresel finans kapital yapı ile savaş finansı ve endüstrisinin kararı ile bitiyor. Bir cephe kapanıyor diğeri açılıyor.

DEĞİŞEN DENGELER

Tarihte finans kapital ve hegemonyanın iradesine meydan okuyan devletler oldu. En güzel örnek Türk Kurtuluş Savaşı ve Hindistan’ın Gandi liderliğinde bağımsızlığını kazanmasıdır. Bugün de dengeler hızla değişiyor. Rusya, Çin, Kuzey Kore, Venezuela, Küba ve İran bu arsızlığa karşı özellikle son yıllarda bir direnç cephesi oluşturdular. Bu arada Trump’ın da Kanada, Danimarka (Grönland) hakkındaki söylem ve eylemleri de NATO içinde ciddi kırılmalara sebep oluyor. Ancak finans kapitalin Trump’ı Los Angeles ayaklanması üzerinden terbiye etmesi ile NATO içinde kırılma yaratacak bu tip açıklamalardan özellikle İsrail İran savaşı sonrası dönemde kaçınacağını değerlendiriyorum.

HEDEF TÜRKİYE

İsrail jeopolitiğine ve küresel finans kapital çıkarlarına hizmet eden ABD neo/zioconları bugün için Trump ve MAGA Grubunu yenmiştir. Trump da artık İsrail ve neocon çıkarlarının bir kölesidir. 11 Eylül 2001 sonrasında İsrail, etrafındaki tüm devletler ona tehdit teşkil etmeyecek duruma getirilmişlerdir. Ancak İran farklıdır. Öncelikle Araplar gibi değildir. Kolay lokma olmayacaktır. Türkiye ise güneyinde Kürt devletinin kurulmasına engel çıkarmasıKKTC ile Kıbrıs’taki askeri varlığımız, Montrö Sözleşmesinin Karadeniz’de bize sağladığı egemenlik hakları ve Mavi Vatan tezleri ile neocon ve finans kapital dünyanın hedefindedir. Bugün için İsrail, ABD ve AB kontrolündeki finans kapital dünya İran’da bir rejim değişikliğini başarırsa bu enerjiyle ve yüksek moralle doğu Akdeniz’de şüphesiz Türkiye’ye yönelirler. Türkiye, İsrail ile arasındaki en önemli tampon devlet olan Suriye rejiminin çökmesi sonrasında İsrail (dolayısıyla Amerikalı neocon ve zioconlar) ile komşu olmuştur. Bu yalnızca coğrafi değil, stratejik bir kırılmadır. Bu durum, Türkiye’nin güney güvenlik doktrininin fiilen çöktüğünü gösterir. Bu süreçte maalesef ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet edilmiştir. İsrail, İran’a 13 Haziran günü 200 savaş uçağı ile saldırdı. Bu uçakların pek çoğu Suriye hava sahasını kullandı. Bu duruma biz katkı sağlamış olduk. Yarın öbür gün İsrail, Türkiye ile bir çatışma sürecine girerse Suriye hava sahasını engel tanımadan Türkiye’ye erişim için kullanacaktır. İsrail’in İran’a yaptığı gibi, Türkiye’ye de “önleyici saldırı” veya “rejim zayıflatma” senaryoları kurgulanabilir. Suriye’deki rejimin ve işleyen bir devletin sadece mezhepsel nedenlerle çökmesine destek veren iktidar ve muhalefetteki siyasetçiler dilerim bu tablodan ders çıkarıyordur. Aynı siyasetçi grubun 2004’te KKTC’nin ve adadaki askeri varlığımızın sonunu getirecek Annan Planına verdikleri destek de akıllardadır.

TÜRKİYE DERSLERİ

İsrail’in 13 Haziran 2025 saldırısı, bölge jeopolitiği ile diplomatik ve askeri dengeleri dramatik biçimde etkiledi. Bu karmaşada Jeopolitik pozisyonumuzu çok net belirlememiz gerekir. İran rejiminin geleceği tamamen İran’ın adımlarına bağlı hale geldi. Gerilim tırmanır ve geniş çaplı savaşa dönüşürse ABD ve İsrail sarsılır, İran geri çekilirse rejim çöker. Türkiye, bu karmaşada nerede duracağını açıkça belirlemelidir. Unutulmamalıdır ki İran’ın çöküşü, bir rejim değişikliğinden çok daha fazlasıdır. Bu, bir bölgesel direncin yıkılması, yani Türkiye’nin Suriye’den sonra jeopolitik tamponlarının sonuncusunun da ortadan kalkmasıdır. İran düşerse, Türkiye’nin çevresinde bağımsız bloklardan oluşan savunma hattı kalmayacaktır. Suriye zaten çöktü, Irak fiilen bölündü. İran sonrası sıranın Türkiye’ye geleceği mesajı artık bir komplo değil, bizzat bölgedeki dinamiklerin açık ifadesidir. Bu sadece İran’a değil, aynı zamanda finans kapital neocon hegemonya karşısındaki bağımsız savunma reflekslerine yönelmiş bir saldırıdır. İran bugün hedefteyse, yarın Türkiye’nin jeopolitik çıkarları ile tüm stratejik program ve gayretleri meşru hedef hâline getirilecektir. İran’ın çökmesiyle doğacak boşluk, İsrail ve ABD’nin yeni vekilleri tarafından doldurulacaktır. Türkiye bu süreçte edilgen kalırsa kendi çevresinde düşman bir kuşakla karşılaşacaktır. Pasif diplomasi ve “bekle-gör” refleksi, aktif kuşatma üretir. Türkiye, İran çöküşü sonrasında “sıradaki ülke” potasına girebilir. “İran Operasyonu” bağımsız savunma doktrinleri olan bütün bölge ülkelerine yöneltilmiş bir mesajdır. İran cevap veremezse çöker. Türkiye hazırlık yapmazsa sıradaki olur. Türkiye, milli gücünü stratejik etkiye dönüştürebilmelidir. Türkiye özellikle Stratejide zayıf bir ülke konumuna düşmemelidir. İsrail, meşruiyetini yitirmiş olabilir ama aktif strateji üretmesi ve hamle yeteneği ile fiilen etkinlik kuruyor. Türkiye, gücünü stratejik etkinliğe dönüştürmek için teknolojik, diplomatik ve askeri hazırlıklarını artırmalıdır.  Öncelikle ivedilikle iç barış ve istikrar sağlanmalıdır. İç siyasi hesaplaşmalar bir kenara bırakılmalıdır. “Terörsüz Türkiye” söylemi altında anayasa değişikliği ve LOZAN ruhunu zedeleyecek her türlü girişim ve söylemden kaçınılmalıdır. KKTC ile en kısa zamanda Monako Modeli bir bütünleşme modeline geçilmeli, adada süratle deniz ve hava üsleri kurulmalıdır. Güneydoğu Anadolu, Irak ve Suriye’ye yönelik yeni bir ordu kurulmalı ve Suriye’de YPG/PYD ve benzeri oluşumların bağımsız Kürt devletine yönelecek her türlü girişimine karşı gerekirse önleyici tedbirler alınmalıdır. Türkiye’de ABD, AB ve İsrail etki ajanlığına yönelik kısıtlayıcı tedbirler ivedilikle alınmalıdır. Bu çerçevede Rusya’da ve İran’da kamyonlarla gizlice ülke içlerine sokulan drone’lar vasıtasıyla uygulanan imha taktiklerinin Türkiye’de kritik üs, fabrika, stratejik mahaller ve komuta kontrol merkezlerine yakın bölgelerde uygulanmasının önlemleri şimdiden alınmalı ve kontrol tedbirleri alınmalıdır. Son sözümüz: ‘’Atatürk gibi düşünün ve uygulayın.’’ Unutmayalım ki 100 yıl önce finans kapital ve hegemonyanın en büyük sahibi İngiliz şımarıklığına Çanakkale’de; Kut Ül Amare’de, Kurtuluş Savaşında ve Lozan’da tokat atabilen ve asla sömürge olmayan tek ulus Türklerdi. 100 yıl önce başardık yine başarırız. Yeter ki Mustafa Kemal Atatürk’ün gemisine binin. 

Cem Gürdeniz