“Kral’ın teknesi” yeni sahibi ile ilk kez Ataköy parkurunda boy gösterdi… 56 ft’lik bu “dev”in yanında parkurun bir diğer “yenisi” First 30 “Şımarık” hayli “küçük” kaldı.… Emir İçgören, 9 yaşındaki oğlu ile “ortak” olduğu teknede birlikte yarıştı. Marmaris Kış Trofesi’nin şampiyonu Vakkorama II de Ataköy’deydi … Parkurların artık vazgeçilmezi olan “Balon Show”a da değinmeden geçmek olmaz.
14 yıllık aradan sonra yeniden Ataköy parkuruna gelmek yelkencilerden çoğu için “anıların tazelenmesi” demekti… Zira bir dönem Ataköy parkuru, TAYK Trofesi yarışlarında yoğunlukla kullanılıyordu. Sonra ansızın Caddebostan’a taşınan parkur, etkinliğe isim sponsoru olan GİSBİR yöneticilerinin talebi ile Ataköy’e geri döndü… “Burada kalır mı?” sorusunun cevabını zaman verecek.
“KRAL’IN TEKNESİ” İLE İLK YARIŞ
Bir süredir kullandığı Bolt 37’yi satan Mersin Yelken Akademisi’nin kurucusu Oytun Çalışlar, yerine İspanya Kıralı‘nın J&W 56 tipi Portekiz bayraklı Giuletta 2’sini koydu. Bu tekneyi “Kral”dan alıp İstanbul’a getiren Vedat Tezman, TP52’ye geçiş yaptıktan sonra Giuletta 2 boşa çıkmıştı. 56 ft’lik teknenin yeni adı “Mersin Yelken Akademisi”…
Böylelikle İstanbul‘daki yarış filosunda “İri Abi”ler olan 1.375 reytingli Orient Express VI (Farr 55 OD) ile 1.368 reytingli Team Acadia-Cheetah’dan (TP52) sonra aralarına 1.320’lik reytingi ile Mersin Yelken Akademisi de katıldı.
Bu yüzden TAYK, önümüzdeki ay yapılacak Deniz Kuvvetleri Kupası’nda “Maxi” sınıfını açtığını duyurdu.
Oytun Çalışlar, elden geçirdiği yeni teknesi ile ilk yarışına GİSBİR Kupası ile çıktı. Ancak “sıkıntılı” bir başlangıç oldu. Balon ve cenova mandarlarında yaşanan sıkışma nedeniyle ilk yarışa hayli geç başlayabildi. Balon kullanamadığı için günün ikinci yarışına girmedi.
Tekneye alışma sürecinde olduklarını, eksiklerini görebilmek için yarışa da antrenman niyetiyle katıldıklarını söyleyen Oytun Çalışlar, “Keyifli bir tekne aldığımıza inanıyorum. Denizdeki heybetli duruşu hoşuma gidiyor” dedi.
FİLOYA BİR FIRST 30 GELDİ
56 ft’lik bu devin yanında filoya “daha mütevazı” ölçülerde Beneteau First 30 tipi “Şımarık” eklendi.
İlk yarışına IRC2’de 1.040’lık reytingi ile Tezmarin adına ve Osman Can Erşahin dümenciliğinde giren “Şımarık”ta da ekip “alışma” ve “ısınma” süreci yaşıyordu. Dereceye şimdilik uzak kaldılar.
MIYC KIŞ TROFESİ ŞAMPİYONU İSTANBUL’DA…
Marmaris’te MIYC Kış Trofesi’ni şampiyonlukla noktaladıktan sonra İstanbul’a gelen Vakkorama II (Farr 40), bu kez Cem Hakko yerine Erhan Karaca dümenciliğinde yarıştı ve 3-3-2’lik derecesi ile IRC0 grubunda ikinci sıraya yerleşti.
OĞLU İLE “TEKNE ORTAĞI” OLDU
Emir İçgören, Zeypep Beşerler ile evliliğinden olan 9 yaşındaki oğlu Kerem için Robert de Liefde’nin “Jerapi” adı ile yarışan J/80 tipi teknesini aldı ve adını da “Jerem” olarak değiştirdi.
Yarış kaydında “Emir&Kerem İçgören” yazdığı için “ortak” oldukları anlaşılan Emir İçgören, oğlu Kerem’i ilk kez bu yıl Komodorlar Kupası-1’de yarıştırdı ve ağırlıklı olarak dümeni de ona tutturdu. Ameera Sailing Team’in “en küçük üyesi” şimdi büyük bir ciddiyetle babasından yarış tekniklerini öğreniyor ve deneyim kazanıyor.
GELELİM “BALON” MESELESİNE…
Uzun zamandır yarışlarda dikkatimizi bir parkurda yaşanan “balon karmaşası” çekiyor… Bu artık öyle bir hale geldi ki, rüzgarın 20-25’lerde deği, 8-10 knot gibi düşük hallerinde bile ortaya çıkıyor. Ekiplerin çoğu, tekneyi en yüksek hıza ulaştıran balonla bir türlü “anlaşamıyor” ve adeta onunla bir “kavga” halinde…
Geçmişte ağırlıklı olarak simetrik yelken kullanılırken, günümüzde gönder, alt baskı, üst baskı gibi karmaşık donanımlardan kurtulabilmek ve işi daha “kolaylaştırmak” için çoğu teknelerde yapılan tadilatlarla asimetrik yelkene geçildi. Özetle “eski usulde” ciddi bir manevra gerektiren “kavança” artık rüzgaraltı kontra değiştirmeyi de tramola gibi basit bir hale indirgedi…
Ama gelin görün ki, asimetrik donanımın sağladığı kolaylık, balonun indirilmesi ve toplanmasına yansımadı…
Çoğu teknede “ya inmezse”, “ya suya giderse” endişesi hakim… Bu yüzden de belki farkında değilşler ama teknenin yarış performansı olumsuz yönde inanılmaz etkileniyor.
Örnek vermek gerekirse…
Orsa-pupa rotalı bir şamandıra yarışının pupa kolunda balonun şamandıra dönülürken mayna edilmesi gerekiyor. Bu teknenin ulaşabildiği en yüksek hızda orsaya dönerek rotaya girmesini sağlıyor. Ama görünen bunun tam tersi…
Şamandıraya kadar “direnen” tekne sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ama aralarındaki bazıları da balon mayna edilirken “kafayı açma” gibi bir alışkanlık edinmişler. Bu belki balonun daha kolay inmesini sağlıyor ama tekne hızını düşürüyor.
Çoğunluk ise “aman dönüşte sıkıntı yaşamayalım” kaygısından olsa gerek, şamandıraya 6-8 tekne boyu kala balonunu indirmeyi tercih ediyor ve yine belirgin şekilde “hız kaybı” yaşanıyor.
Yarışan bir teknenin derece sıralamasında 1-2 saniyelik zaman dahi önemli iken, burada süre “cömertçe” tüketiliyor.
Öte yandan son birkaç yıldır balonu rüzgar üstünden alınması da “unutulmuş” gibi… Peel‘den söz etmiyoruz bile…
Konuyu teknik ayrıntılara boğmadan basitçe ele almak gerekirse, temelde balonun inmemesi piyanonun, inen yelkenin toplanamayıp suya gitmesi ise başüstünün sorunu… Sorunun kaynağını belirleyip, antrenmanlarla çözüm üretilemediği takdirde kimse kusura bakmasın bir yarış yarış olmaktan uzaklaşıp, yelkenle seyir yapmaya dönüşüyor…
GİSBİR Kupası’nda bu gibi sahnelere oldukça sık rastladık. Hele sonuncusunda “yolun tıkanması” yüzünden ortalığın “pazar yerine” döndüğüne tanık olduk.
Yazı: TurkSail / Serdar BAPOĞLU
Fotoğraflar: Orkun Acar BAPOĞLU
TURKSAIL Haber Linki İçin Tıklayın !
DemirHindi
17 Haziran 2025 – 22:55