Dünya Rusya-Ukrayna krizine odaklanmış durumda.
Küresel düzeni tehdit eden olayınjeopolitik, sosyo-ekonomik ve ideolojik boyutları var.
Haddızatında,etnik kökeni Rus olmayan halkın oluşturduğu 22’si cumhuriyet 85 federe yapıya bölünmüş Rusya Federasyonu’nun parçalanma korkusu var.
Soğuk Savaş döneminde küresel jeopolitik denge ABD/NATO-SSCB/Varşova Paktı iki kutuplu idi.
Sovyetler Birliği’nin çöküşü Avrasya’nın merkezinde jeopolitik bir boşluk yarattı, ABD liderliğinde NATO “Tek” bir kutup olarak kaldı.
Nükleer Gücü olan Rusya’nın ajite edilmemesi için ABD/NATO stratejisini değiştirdi.
Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” teziçerçevesinde, özetle dünyayı üç din şemsiyesi altında “Hıristiyan/Musevi-Müslüman-Konfiçyus (Çin)”çatışmacı rotaya soktu.
Buna göre birinci şemsiye BATI, gevşemeden yeni tehdit olan diğer iki şemsiye ile mücadele edecekti.
Bu tez üzerinden;
– Sessizlik politikasıyla Rusya’yı fazlaca ürkütmeden Doğu Avrupa Ülkeleri’nin NATO ve AB’ye alınmasısağlandı.
– BOP üzerinden 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi ve Büyük İsrail ile etrafında yumuşak yastık devletçikler oluşturma girişiminde bulundu.
– Pasifikte’de Çin ve Kuzey Kore’yi tehdit olarak tanımlattı.
Komünizm sonrası dönemde siyasal, ekonomik ve özgürlükler bağlamında; kapitalizm ve liberalizmi merkeze alan “Renkli Devrimler”baskı aracı olarak kullanıldı.
SSCB’in dağılmasıkomşuları üzerindeki tehdidi kaldırmıştı.
Kendisinden ayrılan devletler, ABD yardımı ile kendi sınırları çerçevesinde Rusya’nın sınırları da belirlenmişti.
Baltık ülkelerinden başlayarak Belarus-Ukrayna-Romanya-Bulgaristan birinci hatta, Polonya-Çekya-Slovakya-Macaristan ikinci hatta tampon devlet görevini üstlenmişlerdir.
Ancak; Belarus’un son zamanlarda Rusya ile siyasi ve askeri işbirliği bir “tampon devlet” olmadığı görüntüsü vermektedir. Bu arada Bulgaristan’a da dikkat!..
Güneyde de Türkiye, İran ve Pakistan yeni tampon devletlerle karşı karşıya geldi.
ABD tarihinde ilk kez bir taraftan Çin sınırına, diğer taraftan Avrasya’nın güney sınırı olan İran’a kadar nüfuz etme imkanı bulabilmiştir.
1992 yılında Batı ile Rusya arasında Barış için Ortaklık (BİO) projesi ile ortam yumuşatılsa da, Kafkasya’da şiddet olayları baş gösterdi.
Bu günlerde Avrupa’nın doğusundan Çin, Japonya, Kore ve Avustralya’ya uzanan bölge hem ABD ve hemde Rusya’yı tehlikeli bir girdabın içine çekebilir.
Rus stratejisinin tarihte en büyük özelliği yayılma politikası ve stratejinde hiç bir değişiklik olmaması ve Rus siyasi iradesinin askeri stratejiye sürekli etki etmesi ve politika aracı olarak kullanmasıdır.
Batı’ya güvenmesinin neticesinde oldukça mevzi kaybetmiş bir Rusya hem güvenlik ve hem de enerji kaynaklarını kontrol etmek için yakın geçmişte yaptığı hataları tekrar etmek istemiyor.
Putin’in işbaşına gelmesinden sonra jeopolitik ve ideolojik kaygıları nedeniyle Rusya’ın uyguladığı politika, Sovyet dönemi politikalarla büyük bir benzeşme göstermektedir.
Toparlanma emareleri veren Rusya, milliyetçiliğinde etkisiyle eski şaşalı günlerine kavuşmak için hamle üstüne hamle gerçekleştirmektedir.
Amaçlanansa; Rus kontrol ve nüfuz alanlarını genişletmek ve en uygun yolla kudretini artırmak…
NATO Gücü’nün hakkını veren ve kendi Nükleer Gücü’nün de farkında olan Putin’in, “Ukrayna NATO’ya katılırsa ve Kırım’ı yeniden almaya çalışırsa, Avrupa ülkeleri Rusya ile galibi olmayan bir savaşa girmiş olacak” açıklamasınasıl bir endişe içinde bulunduğunun bir göstergesidir.
Nitekim tatbikat görüntüsü altında çepeçevre saran Rusya’nın askerlerini çekmesi söz konusu olsa bile Ukrayna’ya saldırması her zaman olasılık dahilinde görülmelidir.
Parçalanma aşamasına getirilmiş Gürcistan, Kırım’ın ilhakı, Kazakistan’a girişbenzer düşüncenin ürünüdür.
Bu ülkelerde ciddi Rus nüfusunun olması da, Rusya’yı bir noktada mecbur bırakmaktadır.
Batı Dünyası, dün Gürcistan’da olduğu gibi Ukrayna geriliminde sözlerinin ötesine geçemediği ve Kazakistan’a müdahale olma şansı bulamadığı gibi Rusya’nın manevra sahasını genişletmesine yardımcı durumuna düşmüştür.
NATO dışındaki Ukrayna, hem Kırım’ın ilhakındaki ve hem de Rus-Gürcü Savaşı’ndaki AB/ABD/NATO’nun sessizliğini ve çaresizliğini dikkate almalıdır.
Pek tabii ki, Kazakistan’da devam eden huzursuzlukları da…
Son sözse; Rusya eylemde, Batı söylemde…
İSMET HERGÜNŞEN