Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren yalnızca ulusal bağımsızlığın değil, aynı zamanda emperyalizme karşı verilmiş en önemli siyasal ve askeri mücadelenin mirasçısıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet, emperyalizmin tarihsel hegemonyasına ilk büyük yenilgiyi tattırmış, böylece yalnızca Anadolu’da değil, tüm mazlum milletlerde bağımsızlık mücadelesine ilham kaynağı olmuştur. Ancak aradan geçen yüzyıl, bu mirasın korunmasının ne kadar zor ve aynı zamanda hayati olduğunu defalarca göstermiştir.
Bugün Türkiye, yalnızca sınırlarının ötesinden gelen tehditlerle değil, aynı zamanda içerideki siyasal yapılar, ekonomik bağımlılıklar ve kültürel erozyon aracılığıyla emperyalist baskıların hedefi haline gelmiştir. Düşman hem sınırlarımızın dibinde, hem de içerimizdedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin dış politikada ve iç politikada karşı karşıya kaldığı tehditleri Atatürkçü perspektifle değerlendirmek, yalnızca güncel siyasal analiz için değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in geleceğini koruma sorumluluğu açısından da zorunludur.
Bu yazıda, Türkiye’nin mevcut siyasal yapısının emperyalizm karşısında nasıl bir konum aldığı, bu yapının Atatürk’ün bağımsızlık ilkeleriyle ne ölçüde uyuştuğu ve geleceğe dair muhtemel senaryolar tartışılacaktır.
Emperyalizm ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Felsefesi
Emperyalizme Karşı Mücadele
Atatürk’ün önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı, yalnızca askeri bir başarı değil, aynı zamanda emperyalizme karşı bir “varlık mücadelesi” idi. Bu mücadele, Batı’nın Osmanlı topraklarını paylaşma planlarını boşa çıkarmış, Sevr Antlaşması’nın yerine Misak-ı Milli sınırları içinde bağımsız bir devletin kurulmasına imkân tanımıştır.
Kemalizmin Temel İlkeleri
Atatürk’ün ortaya koyduğu altı ok; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık, yalnızca bir ideolojik çerçeve değil, aynı zamanda Türkiye’nin emperyalist müdahalelerden korunma zırhıdır. Bu ilkelerden uzaklaşmak, emperyalizmin yeniden nüfuz etmesine imkân tanır.
Günümüzde Emperyalizmin Yeni Stratejileri
Coğrafi Çevreleme
Türkiye bugün yalnızca sınırlarının ötesinde değil, sınırlarının içinde de ciddi tehditlerle karşı karşıyadır. Güney Kıbrıs, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeyi, Ege Denizi, Doğu Akdeniz ve hatta Romanya üzerinden NATO politikaları, Türkiye’yi çevreleme stratejisinin bir parçasıdır.
İç Politikada Bağımlılık ve İtaat
Günümüzde birbirine rakip görünen siyasi partilerin dış politikada emperyalizme hizmet eden benzer çizgiler izlediği görülmektedir. İktidar ve ana muhalefet partilerinin, farklı söylemlere rağmen aynı emperyalist merkezlere bağlılık göstermeleri, “hangi taraf kazanırsa kazansın emperyalizmin kazanacağı” şeklinde özetlenebilecek bir tablo ortaya çıkarmaktadır.
“Çözüm” Masaları ve İhanet Algısı
Son dönemde bazı çevrelerde “ihanet masası/komisyonu” olarak nitelendirilen süreçler, terörün ve bölücülüğün meşrulaştırılmasına zemin hazırlayarak emperyalist talepleri iç siyasete taşımaktadır. Bu masalarda hem iktidarın hem de muhalefetin temsil edilmesi, Türkiye’nin siyasal iradesinin bağımsızlığını sorgulanır hale getirmektedir.
Atatürk’ün Bağımsızlık Anlayışından Uzaklaşma
Milliyetçilikten Uzaklaşma
Atatürk’ün “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” ifadesi, yalnızca etnik bir vurgu değil, ulusal bütünlüğü sağlayan bir siyasal mottodur. Günümüzde bu ilkenin terk edilmesi ya da tabu haline getirilmesi, toplumsal çözülmeyi hızlandırmaktadır.
Ekonomik Bağımlılık
Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı, emperyalizme karşı en kritik savunma hattıdır. Ancak son yıllarda yabancı yatırım bağımlılığı ve dış borç sarmalı, ülkenin ekonomik bağımsızlığını zayıflatmıştır. Bu durum, siyasal kararların da dış merkezlere göre şekillenmesine yol açmaktadır.
Batı’dan Medet Umma Eğilimi
Bazı siyasal kadroların Batı’ya “bana destek verin, sizin isteklerinizi ben daha iyi uygularım” yaklaşımı, Türkiye’nin bağımsızlık felsefesiyle bağdaşmamaktadır. Bu durum, Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı verilen mücadelenin ruhuna tamamen aykırıdır.
Türk Milletinin Rolü: Sessizlik mi Direniş mi?
Bugün bazı kesimler “AKP gitsin, sonra CHP’yi hizaya sokarız” anlayışıyla hareket etmektedir. Ancak bu yaklaşım, siyasal yapının temelinde değişim olmadıkça emperyalizme karşı gerçek bir çözüm üretmemektedir. Milletin örgütlü direnişi, toplumsal bilinçlenme ve Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesine dönüş olmadan Türkiye’nin geleceği risk altındadır.
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün önderliğinde emperyalizme karşı kazanılmış tarihi bir zaferin ürünüdür. Ancak günümüzde hem dışarıdan kuşatma hem de içeriden teslimiyetçi siyasal kadrolar, Cumhuriyet’in bağımsızlık ruhunu tehdit etmektedir.
Siyasal iktidar ve ana muhalefetin emperyalizm karşısında ortak bir bağımlılık çizgisi sergilemesi, “hangi taraf kazanırsa kazansın emperyalizmin kazanacağı” gerçeğini pekiştirmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin geleceği, yalnızca iktidar değişimiyle değil, Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışına dönüşle güvence altına alınabilir.
Atatürk’ün ifadesiyle “Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.” Dolayısıyla ulusal bağımsızlığın korunması için Türkiye’nin kendi kaynaklarına yönelmesi, milli kimliğine sahip çıkması ve emperyalizmin dayattığı siyasi çözümleri reddetmesi zorunludur.
Eğer Türk milleti, bu gidişata “dur” demezse, gelecekte karşı karşıya kalınacak tablo çöküş ve yok oluş olacaktır. Buna karşı tek çıkış yolu, Atatürk’ün yolundan gitmek ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine yeniden sarılmaktır.
“Ne Mutlu Türk’üm Diyene”
Ünal Gül