19 Ekim 2025 KKTC Seçimleri: Türk’ün Ada Üzerindeki Egemenlik Mücadelesi

Kıbrıs meselesi, yalnızca Doğu Akdeniz’deki küçük bir ada parçasının paylaşımıyla ilgili bir ihtilaf değil; Türk milletinin tarih boyunca verdiği bağımsızlık, egemenlik ve varlık mücadelesinin devamıdır. 2025 yılının 19 Ekim Pazar günü gerçekleştirilecek olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimleri, bu mücadelenin yeni bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Bu seçim, yalnızca bir devlet başkanının seçimi değil; Kıbrıs Türkü’nün “Türk olarak kalma” iradesinin oylanacağı bir referandum niteliği taşımaktadır.

Tarihsel Arka Plan: 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ve Çöküş Süreci

Kıbrıs’ta 1960 yılında Londra ve Zürih Antlaşmaları temelinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk ve Rum halklarının siyasal eşitliğine dayanan bir ortaklık devletiydi. Bu antlaşmalar, adanın bağımsızlığını sağlarken, Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’a da garantörlük hakkı tanımaktaydı. Ancak bu ortaklık yapısı uzun ömürlü olmadı.

Cumhuriyetin daha ilk yıllarından itibaren Enosis (Yunanistan’a ilhak) hedefiyle hareket eden Rum liderliği, Türk toplumunu devletten dışlama çabalarına girişti. 1963 yılında Makarios’un “13 Madde” önerisiyle başlayan süreç, Türklerin siyasal varlığını ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Ardından yaşanan Kanlı Noel katliamları, Türk toplumunun güvenliğini tehdit etmiş, binlerce Kıbrıs Türkü göç etmek zorunda kalmıştır.

1974 Darbesi ve Türk Barış Harekâtı

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni fiilen ortadan kaldıran gelişme, 15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası’nın emriyle Nikos Sampson liderliğinde gerçekleştirilen darbe olmuştur. Bu darbe, adayı Yunanistan’a bağlama girişimiydi. Bu noktada, garantörlük hakkını kullanan Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlatarak adadaki Türk halkının varlığını koruma altına almıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu müdahalesi, uluslararası hukuk açısından meşru bir adım olmanın ötesinde, Türk milletinin insani ve tarihsel sorumluluğunun bir tezahürüydü. Bu harekât sayesinde adada yeni bir denge tesis edilmiş, Kıbrıs Türk halkı güvenli bölgelere yerleşmiş ve Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluş süreci başlamıştır.

1976–1983 Dönemi: Federe Devletten Bağımsız Cumhuriyete

Harekâtın ardından 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti kurularak Kıbrıs Türk halkının siyasal örgütlenmesi yeniden şekillenmiştir. Bu yapı, aslında iki toplum arasında kalıcı bir çözüm zemini oluşturmayı hedefliyordu. Ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu, Türk toplumunu kendi kaderini belirlemeye yöneltmiştir.

Bu çerçevede, 15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, oy birliği ile aldığı kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) ilan etmiştir. Bu karar, self-determinasyon hakkının doğal bir kullanımıdır ve uluslararası hukuk açısından meşru bir egemenlik ilanıdır. KKTC, bu ilanla birlikte, Türk milletinin ada üzerindeki siyasi egemenliğini ve varlığını tescil etmiştir.

19 Ekim 2025 Seçimleri: Tarihin Kavşağında Bir Karar

Aradan geçen 42 yılın ardından, 2025 seçimleri yalnızca bir lider seçimi değil, bir varlık seçimi olarak görülmektedir. Çünkü seçim kampanyalarında dillendirilen federasyon önerileri, adadaki Türk varlığının geleceğini doğrudan tehdit etmektedir.

Kıbrıs Türk halkı, 1974 öncesinde yaşadığı saldırıları, baskıları ve katliamları unutmamıştır. Bu tarihsel hafızaya rağmen, federasyon vaatleriyle oy istemek, en hafif tabirle gaflet, hatta bazı yorumlara göre ihanet olarak nitelendirilmektedir.

Kıbrıs’ta yaşayan genç bir Türk’ün sözleri bu durumu çarpıcı biçimde özetlemektedir:

Kıbrıslı Türk’ün federalcilere oy vermesi, bazı Irak Türkmenlerinin Barzani’ye oy vermelerinden farksızdır.”

Federasyon Söyleminin Arka Planı: Avrupa Birliği Fonları ve Dış Etki

Son yıllarda adada artan “federal çözüm” kampanyalarının önemli bir kısmı, Avrupa Birliği fonları, STK hibeleri ve Batı destekli medya projeleri tarafından desteklenmektedir. Bu projeler, “barış” ve “birlik” söylemleriyle sunulsa da, özünde Türk askerinin adadan çekilmesi, garantörlük sisteminin kaldırılması ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki etkinliğinin zayıflatılması hedeflerini taşımaktadır.

Dolayısıyla 2025 seçimleri, yalnızca Lefkoşa’daki yönetimi değil, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin varlığını da oylayacaktır. Adada Türk askerinin varlığı, yalnızca Kıbrıs Türkü’nün değil, aynı zamanda Türkiye’nin jeopolitik güvenliğinin de garantisidir.

Rum/Yunan Egemenlik Hayali: Tarih Boyunca Tek Taraflı Emeller

Kıbrıs adasında tarihin hiçbir döneminde tek başına Rum egemenliği olmamıştır. Ada, Hititlerden Osmanlı’ya, İngiliz sömürge dönemine kadar çok uluslu ve çok kültürlü bir yönetim geleneğine sahip olmuştur. Rum/Yunan ikilisinin “Enosis” hayali, bu tarihi gerçekliği yok sayarak adayı Yunanistan’a bağlama çabasından başka bir şey değildir.

Bugün federasyon önerileri, bu tarihsel projenin modernize edilmiş halidir. “İki toplumlu, iki bölgeli federasyon” formülü, görünüşte eşitlik iddiası taşısa da pratikte Türklerin azınlık statüsüne indirgenmesi anlamına gelmektedir.

Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Jeopolitik Konumu

Kıbrıs, yalnızca tarihsel bir mesele değil; enerji hatlarının, deniz yetki alanlarının ve bölgesel güç dengesinin merkezinde yer almaktadır. Türkiye’nin “Mavi Vatan” doktrini çerçevesinde yürüttüğü enerji ve güvenlik politikaları, Kıbrıs’taki Türk varlığıyla doğrudan bağlantılıdır.

Bu nedenle, Kıbrıs’ta Türk egemenliğinin zayıflaması, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin geri çekilmesi anlamına gelir. 2025 seçimleri bu açıdan, Türkiye’nin bölgesel kaderini de etkileyecek stratejik bir dönüm noktasıdır.

Türk Askerinin Varlığı: Barışın ve Güvenliğin Teminatı

Bazı kesimler, federasyonun ön şartı olarak Türk askerinin adadan çekilmesini savunmaktadır. Oysa Türk askeri, Kıbrıs’ta işgal gücü değil, barış gücüdür. 1974’ten bu yana adada tek bir çatışmanın yaşanmamış olması, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığının barışın gerçek teminatı olduğunu kanıtlamaktadır.

Bu gerçeğe rağmen, Türk askerinin çekilmesi yönünde propaganda yapanlar, ya tarihten habersizdir ya da yabancı çıkarların gönüllü sözcülüğünü üstlenmişlerdir.

Kıbrıs Türk Halkının Tarihsel Sorumluluğu

Her seçim bir tercihtir; ancak 19 Ekim 2025 seçimi, tarihsel bir sorumluluk seçimidir.
Bu seçimde verilecek oy, yalnızca bir cumhurbaşkanını değil,
bir milletin geleceğini belirleyecektir.

Bu noktada, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın yıllar önce söylediği şu söz, bugün her zamankinden daha anlamlıdır:

Bağımsızlık diyorum, anlıyor musunuz? Devletim diyorum, anlıyor musunuz?”

Bu çağrı, Kıbrıs Türkü’nün bağımsızlık ruhunun özetidir. Denktaş’ın bu sözü, yalnızca bir politik mesaj değil; bir varoluş manifestosudur.

Kıbrıs, Türk milletinin tarihsel şuurunun bir parçasıdır. Adada Türk varlığı, yalnızca coğrafi değil; kültürel, stratejik ve milli bir meseledir. Federasyon adı altında Türk varlığını eritmeye, egemenliği paylaşmaya ya da garantörlüğünü kaldırmaya yönelik her girişim, Türk milletinin bağımsızlık ilkesine aykırıdır.

Rauf Denktaş’ın sesi, bu seçimlerde yeniden yankılanmalıdır:

Bağımsızlık diyorum, anlıyor musunuz? Devletim diyorum, anlıyor musunuz?”

19 Ekim 2025 seçimleri, bu bilincin yeniden teyit edileceği bir tarih olacaktır.
Kıbrıs Türkü’nün görevi, tarihten aldığı emaneti korumak ve
“Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünün anlamını gelecek nesillere taşımaktır.

Ünal Gül