Ekonomiden deniz ötesine

Önceden de yazmıştım. Denizci olmadan önce iki sene iktisat okudum. “ Sultanahmet İkdisadi Ticari İlimler Akademisi” ni 3. sınıfa geçtiğim sene bırakıp “YÜKSEK DENİZCİLİK OKULU” na zor bir sınavdan sonra giriş yaptım.

Çalışacağım firmaların ve en önemlisi önüm doğruyaymış. Çünkü benden ne muhasebeci, ne maliyeci, ne iktisatçı ne de bankacı olurdu. Ama iktisat, ekonomi konuları hep ilgi alanım içinde kaldı.

Bu konularda elime ne geçerse okudum, bilgilendim. Başta Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof.Dr. Oğuz Oyan hocalar her zaman rehberim oldular. Onlardan öğrendiklerim bana yön verdi. Katkılarından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Burada kendimce şunu anladım

“ İktisat kasvetli bir bilim”.

Osmanlı saltanatından Cumhuriyet rejimine geçerken iktisadi yönden bitik bir ortam vardı. Sömürülen köylüden, toprak ağalarının saltanatından başka ortada elle tutulur hiçbir olgu yok. Kapitilasyonlar tam bir sömürü ortamı. Avrupa 200 sene evvel “ sanayi devrimine” geçmiş, bizde sanayinin “S” si yok.

Türkiye Lozan Konferansında tam bağımsızlık istiyordu. Bunu için önce “ kapitülasyon” ların kaldırılması gerekiyordu. İngiltere ve özellikle Fransa karşı çıkıyordu.

Atatürk işte o koşullarda bir ekonomik kurtuluş savaşı başlattı. “İzmir İktisat Kongresi” 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihinde toplandı. Açılış konuşmasında Atatürk : “Tam bağımsızlığı sağlayabilmek için tek gerçek güç kesinlikle ekonomidir. Ekonomi savaşı sürüyor. Bunu kazanacağız.” demiştir.

Burada dikkat çeken denizcilikle ilgili tek bir satırın, görüşün bulunmaması. Toplantıya katılan yabancı misyondan Rus Büyükelçisi Aralov ve Azerbaycan Büyükelçisi ayrıca Aralov’un tercümanı İbrahim Abilov dur.

Görüşünü açıklayan Aralov: “Kongre küçük burjuvazinin gelişmesini öne çıkarıyor. İşçi, köylü ve emekçi için bir mesaj bulamadım” demiştir. (Kaynak: Kemal Anadol Kulağım Karadeniz’de romanı) Ayrıca yabancı misyon derken Rus ve Azerbaycan’dan başkası yoktur.

Atatürk, kongreden sonra denizciliğin ticaret içinde en büyük bölüm olduğunu açıklıyor ve kapitülasyonların Türk denizciliğine büyük yara açtığını söylüyor ve harekete geçiyor.

Büyük mücadele sonrası “1 Temmuz 1926 da Kabotaj Kanunu çıkarılıyor”. Türk karasuları sadece Türk milletinin ekonomik alanıdır. Bir devletin, kendi denizlerinde kendi gemilerinin ve gemicilerinin çıkarlarını koruma hakkıdır. Kanunun 1. maddesi Türk kıyılarında bir noktadan başka bir noktaya yük ve yolcu taşıma ticareti, kıyılarda, limanlarda kılavuzluk hizmeti ile tüm liman hizmetlerini yerine getirme hakkı Türk vatandaşlarına ve Türk bayrağına sahip gemilere verilmiştir. Kısaca “Kabotaj Kanunu” ülkenin çıkarlarını korumak, sömürülmesini önlemek için çıkarılmış yasadır. Türk karasuları bu kanunla millileştirildi.

Yakın zamanda kendi menfaatini ülke menfaatlerinin üzerinde tutan neo liberalizmin ürünlerinden ismini hatırlayamadığım hatırlamak da istemediğim eski liberal parti başkanı “ kabotaj da neymiş, çok saçma bir kanun” diyebildi.

Bu yazımda önemli bir konu olan “ Neo liberalizm” den konuşmak istiyorum.

  1. y.y. da tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte emeğin, emekçinin üretimi kapitalistlerin çıkarları yönünde yönünde ele alınmasıdır.

Sistemin fikir babası “ Adam Smith. Onu takiben David Ricardo. Öne koydukları : Devlet her şeyi yapamaz. Emeği, emekçiyi özel teşebbüse devredelim. Devlet vergi toplasın. Bunun neticesinde pragmatizm ortaya çıktı. Yani faydacılık,menfaatçilik. Her şey kapitalizmin yönüne doğru ayarlanacak. Bunun sonucu sorunlar yumağı oluşuyor.

Yalnız sorunları onları yaratanların mantığıyla çözemezsiniz.

Türk ekonomisi 24 Ocak 1980 de “ Özal doktrini” ile neo liberalizmle tanıştı. Aslında sistem 1970 yılında ortaya çıktı. Başta petrol krizi, enflasyon ve ekonomik durgunluk.

Sonuçta piyasa ekonomisine olan inanç. Yaşananlar, devlet müdahalesini minimumda tutmak. Deregülasyon yani ekonomik faaliyetlerin devlet tarafından denetlenmesinin ve kısıtlanmasının minimuma indirilmesi. Devlete ait işletmelerin özel sektöre devredilmesi. Uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ve küresel piyasaya entegrasyon.

Daha ilerisi özellikle şirketler ve yüksek gelirli bireyler için vergi yükünün azaltılması. Not: Seneler evvel Demirel hükümeti bakanlarından bir iş adamı “ Ben bu kadar insan besliyorum bir de vergi mi vereceğim” demişti. En önemlisi sosyal devletin görevi olan eğitim, sağlık gibi hizmetlerin kalite aranmadan özele devri. Bir yerde devletin esas görevinden uzaklaşması.

Ayrıca “ Neo liberalizm” “Globalizm”i ortaya çıkardı. Neticede : 1) Kapitalistlerin menfaati için hükümet düzenlemeleri 2) Yüksek kamu harcamaları 3) Uluslararası ticarette yüksek tarifeler 4) Zayıf ekonomik büyüme 5) En önemlisi yüksek ve engellenemez enflasyon. Bu sene Foça halk pazarında gezerken kuru bakliyat tezgahları önünde şaşırdım ve ceketimin düğmelerini ilikledim. Çünkü 10 sene önceki fiyatlar aklıma geldi.

Her şeyin ilerisinde bu sistem, fakiri daha çok fakir, zengini daha çok zengin yapan bir sistem. Sovyetlerin dağılması sonucu bu sistem küreselleşti ve en üst seviyeye ulaştı. Tekrarlayayım sistemin adı “Neo liberalizm”.

1970 lerin başında stajlarımızı D.B. Deniz Nakliyat gemilerinde yaptık. Sınıfımızda 17 Türk, 3 yabancı öğrenci mevcuttu. Hepimizin ideali Deniz Nakliyat gemilerinde çalışmaktı. Hepsi Y.D.O mezunu çok tecrübeli kaptanlar, iyi yetişmiş çalışkan zabitler ve üst seviyede bir çalışma ortamı. 1970 lerin sonlarında kargo, dökmeci, tanker yaklaşık 70 parça gemi ve çok önemli taşınmazlar. Bugün D.B. Deniz Nakliyat nerede? Hemen söyleyeyim neo liberalizmin dişleri arasında çiğnendi ve yutuldu. Ayrıca Deniz Yolları. Akdenizde ün yapmış yolcu gemileri. Neredeler ? Tersaneler, taşıtlar, antrepolar ve ve stratejik önemi olan limanlar    neymiş devlet elini ticaretten çekecekmiş.

İki liberal ülke Fransa, İtalya. Fransa’dan başlayalım. “Total” petrol şirketi. Devletin uhdesinde. 30 a yakın gemisini devlet çalıştırıyor. İtalya “ Agip” petrol şirketi. Tümüyle

devlete ait. 20 küsur petrol tankeri var. ayrıca “ Costa” yolcu gemileri. Devletin hissesi var. Bizde “Petrol Ofisi” vardı. Çok sayıda gemileri vardı. Neredeler?

Neo liberalizm; sermayenin yararına, burjuvanın yararına kanunlar, yönetmelikler çıkarır ve onlar için çalışır. Mesela : kabotaj kanununu delmek için ikinci sicil çıkardılar sonra aldı başını gitti. Devlet bankalarından kredi alıp gemiler aldılar. Bayrak kolay bayrak, personel ucuz yabancı personel. Kredi niye verildi? İstihdam için, ülkeye döviz gelmesi için. Nerede istihdam nerede döviz. Neyse …. Olur bunlar…

Burada bir çerçeve yaratılır ve o çerçeve korunur. Sistemde emekçinin, çalışanın adı yoktur. Onlar sadece sömürüye açık unsurlardır. Çalışan için öne çıkan piyasaların yani sermayenin her şeye karar vermesidir.

Yeniden denize dönelim. Denizcilik evrensel bir meslektir. Ciddi deniz ülkeleri kurumsallığın içinde kaldılar. Diğer taraftan deniz ülkesi gözüküp denize uzak yaşayanlarda bu kurumsallık yoktur. Misal son 20 senede yaşadığımız “KILAVUZLUK SİSTEMİ”.

Ben 42 senelik deniz hayatımın 27 senesini kılavuz kaptan olarak yaşadım. Kendi gerçeğimin, mesleğimin olması gereken gerçeği ile savaşmaktan yoruldum.

Sonuç: Neo liberalizmin yan ve gerçek unsuru “ Kassandra Sendromu” yaşadık. Yani geleceğin kötü ve sonuç olarak çaresizlik yaratacak olaylarını göz ardı eden,umursamadan bakan ve alay eden insanların sonunda uğradıkları neticeyi çaresiz ve üzülerek gördük. Bir yerde gördükleri “ kral çıplak”. Hepinize geçmiş olsun.

Yazımı Cahit Külebi’nin şiiriyle bitireyim. Bir rüzgar geçti buradan

Koştum ama yetişemedim. Oysa bize rüzgarlar yetişemiyor

Bize, topluma, bu tarifsiz gidişe….

Ama nereye, hangi doğru esen bir rüzgar bu. Orasını bilmek güç.

Denizlerin sokak çocuklarından Yani bir zamanlar kılavuz kaptandı.

Mehmet Ali Sökmen

The post Ekonomiden deniz ötesine appeared first on Denizcilik Dergisi.

DENIZCILIK DERGISI – Haber Linkine Gitmek İçin Tıklayın !
DemirHindi
6 Aralık 2025 – 11:47