Necef – Kum Rekabeti ve Irak Şiiliği İç Çekişmesi
Geçmişi asırlara dayanıyor olmakla birlikte, son dönem Necef ile Kum arasındaki rekabetin şartlarını belirleyen faktörlerin başında Irak’ta Baas iktidarının, 1979 İran devriminin ve 2003 ABD müdahalesinin etkileri sayılabilir. Irak’ta Saddam ile birlikte Necef ve Kerbela’nın Şii politiğindeki gücü azalmıştı; Sünni aşiret köklerinden gelen bir isim olarak Saddam, Şiilerin gücünden çekiniyordu. Yani, Irak’ta Baas dönemi Necef için fetret devriydi. Buna bir de İran’da 1979’daki İslam devriminin yarattığı dinamizm eklenince Şiiliğin merkezi Kum’a kaydı. Şah dönemi baskı politikaları yüzünden İran’dan Irak’a yaşanan göç Saddam’la tersine dönmüştü. Ve Saddam, 2003’teki ABD işgaliyle devrilince Necef’e yeniden yükselme fırsatı verdi ve Irak’taki Şiilere iktidar yolu açıldı. İran’ın Şii dünyası üzerindeki egemenlik kurma çabasından bir hayli çekinen ABD’nin Irak’ta Şiilere yolu açması sürecin bir başka boyutunu oluşturdu. Özellikle Ayetullah Sistani’nin, 2003 Irak müdahalesi sürecinde ABD politikasının meşrulaştırılmasına yönelik adımları hep tartışma konusu da oldu. Hatta Donald Rumsfeld’ in anılarında 200 milyon dolarlık bazı akçeli ilişkilere kadar ifadeler dahi yer aldı. Gerçi Sistani cephesi bu bedellerin sivil toplum faaliyetleri çerçevesinde alındığını da kabul etti. Sonuçta, İran rejiminin Velayeti Fakih Doktrinini kabul etmeyen Sistani cephesi Irak Şiiliğinin önderi pozisyonunda iken İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in liderlik ettiği Kum havzası ise Irak, Lübnan, Filistin, Suriye, Bahreyn ve Yemen dahil Şiilerin yaşadığı her yerde nüfuz arayışına girmektedir.
Sonuçta HaşdiŞabi’nin iki Şii güç arasında çekişmelere sahne olduğu konusunda herkes aynı fikirdedir. Irak’ın Şii mercii Ayetullah Sistani’ye bağlı gruplar ile doğrudan İran dini liderliği etkisi altındaki gruplar arasında huzurlu bir birlikteliğin olduğu da söylenemez.
Yine de örgütün komuta kademesi, 80’li yıllarda yaşanan İran-Irak savaşında, İran saflarında savaşan Iraklılar arasından seçilmektedir ki İran’ın Orta Doğu’daki etkin ismi Kasım Süleymani ile birlikte Ebu Mehdi El Mühendis’in öldürülmesi olayı da bunun en önemli göstergesidir. Son tahlilde; İran’ın HaşdiŞabi’yi Lübnan’da Hizbullah’a benzer bir role büründürme çabası; bölgede son on yılda ortaya çıkan otorite boşluğunu kullanarak hem Irak siyasetini güç kullanma imkanlarına sahip örgütler vasıtasıyla şekillendirmeye yarayacak hem de bu yapıyı Irak üzerinden Suriye-Doğu Akdeniz hattına taşıyarak jeopolitik derinlik kazanacaktır. Tabi ki bu politikanın önünde Irak’ta hem ABD’nin hem de Irak’ın Arap eksenli yerel güç merkezlerinin, Suriye’de ise özellikle Rusya’nın bulunduğunu unutmamak gerekir.
Neden Sincar?
Yukarıda izah edildiği gibi İran;HaşdiŞabi içerisinde yer alan bazı örgütler üzerinden hem HaşdiŞabi’yi hem de Irak siyasetini belli sınırlar dahilinde de olsa etkileme gücüne sahiptir. Bu gücün aynı zamanda Suriye istikametine transferi de IŞİD ile sürdürülen savaş esnasında yine sınırlı bir şekilde de olsa sağlanmıştır. Suriye sahasında IŞİD unsurlarının temizlenmesi ile birlikte İran’ın iki farklı hat üzerinden Suriye’deki varlığını tahkim etme yoluna gittiği görülmektedir.
Bunlardan birisi güneydeki El Kaim (Irak) / Ebu Kemal (Suriye) sınır kapısıdır ki sınır kapısının her iki yakası daHaşdiŞabi bileşeni İran destekli grupların elindedir. Bu da İran’ın Lübnan’a ve özellikle zor durumdaki Hizbullah’a lojistik destek sağlayacak bir hat, bir karayolu hayali ile beraberdir. Ancak, Güneyde Suriye çölü alanına açılan bu kapının özellikle İsrail hava taarruzu riski taşıması bir handikaptır. Bu hattın şu an aktif olan diğer alternatifi ise Suriye sınırına yakın Sincar bölgesinin de duraklarından birisi olduğu Musul’un batısında yer alan Rabia sınır kapısıdır. Ülkenin Kuzey aksında kalması nedeni ile daha güvenli bulunan bu hat Tahran, Bağdat istikametini Suriye’nin de güney aksını kullanarak Doğu Akdeniz’e uzanan bir koridor olma niteliğini taşıyor. Bu hattın en Batı ucunda ise İran ile Suriye arasında mutabakat bulunan ve işletmesinin Tahran tarafından üstlenileceği Lazkiye limanı var. Ya da daha geniş bir perspektifle ifade edilecek olursa; Şii hilalinin Levant coğrafyasındaki inşası ilerliyor demektir.
Ancak, burası Ortadoğu’dur, kusursuz işleyecek plan da yoktur. Olası İran, Irak ve Suriye hattının karşısında; en başta İran’ın Suriye’de ABD ve müttefiklerine karşı birlikte mücadele ettiği ve gelecekte Suriye’yi istikrarsızlaştıracağını düşünen Rusya bulunmaktadır. Diğer yandan İran’ın kollarının Irak’ta bile fazla uzadığını düşünen ABD İran’ı bir de Suriye’de görmek istemeyecektir. Zaten bütün bu on yıllık karmaşanın ardında yatan sebeplerden birisi de budur. İlaveten bölgesel rakibi İran’ın Türkiye’nin burnunun dibinden Akdeniz’e uzanmasını, bunu yaparken aynı zaman da PKK ile birlikte iş tutmasını görmezden gelmeyeceği kesindir. Bu durumda İran’ın nüfuzunun kırılması hem ABD’nin hem Türkiye’nin bölge politikasına uygundur. Hatta bu kadroya 2021 Mart başında SergeiLavrov’un çıktığı körfez turu ile daha belirgin hale gelen Rusya’yı da eklemek mümkündür. Ancak; İran karşıtı cephenin problemi ABD’nin PKK ile olan işbirliği gibi sahada farklı enstrümanlara yönelmeleridir.
2010’dan sonra Ortadoğu’da kartlar yeninden dağılırken masaya beklenmeyen birisi oturmuş, IŞİD’in yükselişi ile Irak’ın Kuzeyi bir defa daha etnik ve mezhep bazlı bir çekişmeye sahne olmuştu. Bu çekişme yine 1991 ve 2003 kırılmalarında olduğu gibi bölgede terör örgütü PKK’nın da alan kazanmasına Sincar alanına girerek, burayı Kandil benzeri bir üs bölgesine ve komuta merkezine dönüştürmesini sağlamıştı. PKK şimdi İran’ın yaptığı jeopolitik atağı yine aynı Kuzey aksı üzerinden Suriye’de bitişik PYD/YPG kuşağı ile birleştirecek adımların peşindeydi. Türkiye 2016’dan itibaren Suriye’nin Kuzeyine düzenlediği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları ile bu koridorun önünü Suriye’ alanında kesmiş olsa da Irak alanındaki kontrolsüz bölgede yaşanan gelişmelerden rahatsız. Şubat ayının başında Irak’ın Kuzeybatı istikametindeki PKK duraklarından Gara bölgesine operasyon düzenlemesi bu anlamda PKK’yı ürküttüğü gibi Irak hükumetinden daha çok İran’ı tedirgin etti. 10 bin civarında HaşdiŞabi unsurunun buraya kaydırılmasının ardında hem harekât ihtimaline karşı tedbir hem de bir gözdağı olduğu kesindir.
Bölgenin coğrafi ve siyasi şartları nedeni ile Kandil’e doğrudan bir operasyon yapması mümkün değilse de Suriye’nin Kuzey koridoruna müdahale etmiş Türkiye’nin yine aynı hat üzerinde 2019 yılı Mayıs ayından beri sürdürmekte olduğu Pençe operasyonları ile bu defa Irak’ın Kuzeyinde etkinlik göstermesi ve hatta kurduğu üsler vasıtasıyla kalıcı hale gelmeye başlaması sonuçta Sincar’da tansiyonun artmasına neden olmuştur.
Şimdi gerek İran ve gerekse de HaşdiŞabi içinde İran destekli Bedir Güçleri, Nuceba Hareketi gibi grupların Türkiye’yi ve Türkiye’nin olası bir operasyonunu hedef almasının arkasında Türkiye’nin İran’ın faaliyetlerini engelleyeceği yönündeki endişeleri vardır. Her ne kadar Türkiye’nin bölgedeki önceliği PKK varlığı olsa da Irak – Suriye hattına bir Türkiye müdahalesinin sonuçlarından birisinin de İran nüfuzunu kırma yolunda olacağı kesindir. Aslında Türkiye gerek Bağdat ve gerekse de Erbil üzerinde baskı kurarak 9 Ekim 2020 tarihinde Federal Hükumet ile Bölgesel yönetim arasında imzalanan ve Sincariçerisindeki PKK dahil tüm silahlı grupların Sincar’dan çıkarılmasını öngören Sincar anlaşmasını uygulatmak istiyor. Ancak, aradan geçen süre zarfında görünen ne Irak siyasetinin ne de Irak güvenlik altyapısının bunu gerçekleştirebilecek durumda olmadığıdır.
Son tahlilde Türkiye’nin doğrudan bir harekât planlaması yerine PKK varlığından rahatsız Bağdat ve Erbil’i de kapsayan üçlü bir mekanizma ile hareket etmek istemesi doğaldır. Türkiye’nin karşısındaki diplomatik zorluklara, sınırdan kuş uçuşu 90 km uzaklığa sahip Sincar alanının coğrafi zorlukları da eklenince sorunun çözümünde önceliğin bölgesel ittifaklara verilmesi doğaldır.
Dr. SELÇUK TEKİN ÖZER
1.https://www.yenisafak.com/dunya/sistani-abdden-rusvet-aldigini-itiraf-etti-2560478
2.https://www.trthaber.com/haber/dunya/suriyedeki-iran-milisleri-abd-ve-israilin-hedefinde-560093.html