“Toprağına, denizine, bayrağına ve Ata’sına sadık evlatlar yetiştiren ve yetiştirecek tüm babaların “babalar gününü” kutlarım.
19 Mayıs 2013 tarihli Sözcü Gazetesi, çok önemli ancak çok da acı bir haber yaptı. Haberin başlığı “Ata’nın yatı Savarona, randevu evine döndü” idi. Gazete, Mustafa Kemal’in ismi ve ruhunu yok etmeye yeminli bir dönemin geldiği noktayı, 19 Mayıs gibi anlamlı bir günde bu haberle koyuyor, Ata ile özdeşleşmiş bir geminin içler acısı durumunu böylece kamuoyunun dikkatine sunuyordu. Bu olay, o asil geminin muhatap olduğu ilk aşağılama değildi. 3 yıl önce, 28 Eylül 2010 günü de gazeteler çarşaf çarşaf,“Antalya’daSavarona’ya fuhuş operasyonu” haberleri ile donanmıştı.
Gemilerin kaderi
Gemilerin de insanlar gibi kaderleri vardır. 28 Şubat 1931 tarihinde Hamburg Almanya’da Amerikalı bir işadamının kızı için inşa edilen Savarona Yatı, bir vergi problemi nedeniyle sahibi tarafından 7 yıl sonra satışa çıkarıldı. CHP’nin girişimleri ile Türkiye Cumhuriyeti tarafından Cumhurbaşkanı Yatı olarak kullanılmak üzere satın alınan Savarona’ya24 Mart 1938 tarihinde Türk sancağı çekildi. Artık onun klasik trajedyalara konu olacak hüzünlü hayatı başlamıştı.
Savarona, devrimlerin ve cumhuriyetin temsilcidir
Atatürk, Dolmabahçe açıklarında demirli Savarona’da 54 gün kaldı. 9 Temmuz 1938 tarihinde Savarona’da yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı onun son toplantısı oldu. 25 Temmuz 1938 gecesi ağırlaşarak, Dolmabahçe Sarayı’na geçti. Gemi, 1951 yılında Okul Gemisi olarak kullanılmak üzere Deniz Kuvvetlerine devredildi. TCG kimliğini alan TCG Savarona,1952 yılında Yunan kralını, 1954 yılında Yugoslav Devlet Başkanını, 1955 yılında Lübnan Cumhurbaşkanı ile Irak Kralını, 1956 yılında İran Şahını, 1957 yılında Alman Cumhurbaşkanını ağırladı.Bu arada dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı resmi ziyaret maksadıyla 1954 yılında Yugoslavya’ya, 1955 yılında Pakistan’a götürdü. Okul gemisi olarak da Deniz Harp Okulu son sınıf öğrencilerini her yaz açık deniz eğitimine ve Avrupa limanlarına götürdü. Bu şekilde, 1951-1986 arasında 4000’ e yakın deniz subayı adayı bu gemide eğitildi. Bir kuğu gibi, ziyaret edilen limanlara süzülen TCG Savarona ve üzerinde eğitim gören Deniz Harp Okulu son sınıf öğrencileri, Türkiye Cumhuriyeti’nin enerjisi ve Atatürk devrimlerinin gücünü yurt dışında gururla temsil etti.
Benim Savarona’nın güvertesine ilk kez ayak basmam, 1977 yılının 1 Temmuz şenliklerinde Moda Koyunda gerçekleşti. Deniz Harp Okulu ikinci sınıf öğrencisi olarak Denizcilik yarışmalarına katılmış, kazandığımız kupayı onun kıç güvertesinde almıştım. Gemi beni büyülemişti. Bir gemi bu kadar zarif ve asil görünüşlü nasıl olabilirdi? Kuğu gibi hatları ve zarif dış görünüşü aslında Atatürk’ün hayalindeki Cumhuriyetin bir nevi dışa vurumuydu. Beyaz bordaları, tik güvertesi, Savarona sarısı denilen renkle boyanmış bacaları, zarif pruva ve grandi direkleri ile Savarona adeta, “işte bu benim,Cumhuriyetin, gücünü yüce milletin başardığı Kurtuluş Savaşından, Karadeniz’deki nakliyat-ı Bahriye mucizesinden ve Türk devriminden alan asaletinin temsilcisiyim!” diye haykırıyordu. Milleti Ata’sına bu gemiyi hediye ettiğinde ve gemiyle ilk karşılaştığında, Acar motoru ile ilk kez Yeşilköy açıklarında ona yaklaşırken, yanındakilere dönüp “ne olurdu şu gemi birkaç ay önce gelseydi” demişti. Denizi, gemiyi ve hayatı çok seven biri için ne de doğal bir sözdü bu.
Savarona, Müze Yapılmalıydı
Gemi, 3 Ekim 1979 sabahı Heybeliada açıklarında demirliyken bir sabotaj sonucu kısmen yandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Amiral Fahri Korutürk’ün özel direktifleri ile Gölcük Tersanesinde süratle tamir edildi. 1981 yılından sonra tekrar okul gemisi görevlerini yerine getirmeye başladı. Ancak makine/elektrik sistemlerindeki ağır malzeme yorgunluğu nedeni ile dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından 27 Temmuz 1986 tarihinde hizmet dışına çıkarıldı. O sene, genç bir üsteğmen olarak, geminin Dolmabahçe önünde kıçtankara edilip, Deniz Müzesine bağlı bir “gemi müze” olması için“Savarona Müze Yapılmalıdır” başlıklı bir makale hazırladım ve Deniz Kuvvetleri Dergisine gönderdim. Zira bugün olduğu gibi,o gün de TCG Hamidiye ve TCG Nusret gibi geçmişteki kahraman savaş gemilerimize nasıl kıydığımızı, onları müze olarak koruyamadığımızı düşündükçe, utanıyordum. Savarona’ya kıyılmamalıydı. Savarona bir müze olarak, adına ve ruhuna uygun onurlu bir ayrıcalıkla korunmalıydı.
Makalem o dönem yayınlanmadı. Yayınlanmadığı gibi, neredeyse ceza bile alıyordum. Dönemin yüksek rütbeli Amiralleri TCG Savarona’yı Kültür Bakanlığına, yangından kaçırır gibi devretti. Bu karara kimse itiraz etmedi. Kültür Bakanlığının bu gemiyi Maliye Bakanlığına devredip oradan da sökülmek üzere MKE’ye devredildiğini duyduklarında o gemide pek çok anısı olan ve bu karara tepki göstermeyen amiraller ve bahriyelileracaba üzülmediler mi? Geminin son anda bir iş adamı tarafından hurda fiyatına 49 yıllığına kiralandığında, aslında kiralananın ya da satılanın Atatürk’ün denizdeki manevi varlığı olduğunun farkına varamadılar mı? Bu soruları yıllarca kendime sorup durdum. Gemiyi kiralayan armatörün “gemiyi büyük masraflarla yenileyerek kurtardım” argümanı ise o gemi Savarona ismini taşıdığı ve adı kirli haberlerle aşağılandığı sürece geçerli değildir. Savarona’nın son yıllarda düştüğü acıklı durumun devam ettirilmesi, maalesef deniz tarih bilincimizin de hiç oluşmadığının somut bir göstergesi oldu. Artık bu gidişe bir son verilmelidir. Halen Savarona, 2035 yılına kadar Maliye Bakanlığı ile bir armatörlük firması arasında imzalanan protokol gereği kiralanmış statüdedir. Ancak protokolde, geminin “Atatürk’ün şahsında somutlaşan isminin,manevi kimliğine uygun olmayan davranışlar içinde kullanımını yasaklar” koşulu vardır. Bu koşul ihlal edilirse protokol feshedilir. Deniz Kuvvetleri, 2007 ve 2009 yıllarında bu koşulun işletilmesi için ki kez girişimde bulunduysa da, İstanbul Valiliği, geminin kullanımına yönelik denetlemelerin sonunda, gemiyi “kusursuz” bulduğundan bu konu kapanmış oldu.
Savarona müze olmalıdır.
Savarona’nınkira protokolü sırf 2010 yılında Antalya’da yaşanan skandal nedeniyle, feshedilmelidir. Böylece Savarona, bir daha seyir yapmamak üzere dünyanın sayılı en büyük 10 ticari yatı listesinden de çıkarılabilir.O listede durdukça, Atatürk’ün yatında ağırlanma hedonizmi ile hareket eden görgüsüz jet-set zenginleri, geminin manevi şahsiyetini kirletmeye; armatör de “ne yapayım gemiyi idame edebilmem için para kazanmam ve kiralamaya devam etmem gerekiyor” demeye; bizler de medyada her yaz Savarona’da skandal partiler ya da fuhuş baskını haberlerini okumaya devam ederiz. Daha da kötüsü, bu gemi seyir yaptığı her an, her gemi gibi kazaya uğrama ve karaya oturma riski ile karşı karşıya kalmaya devam edecektir. Bu kadar kıymetli 75 yaşındaki bir teknenin daha fazla risk altına girmesine ve isminin lekelenmesine artık izin verilmemelidir.
Onun yeri, Ata’sını son terk ettiği Dolmabahçe Sarayı olmalıdır. Sarayın yanına yapılacak bir parmak iskeleye aborda/kıçtankara edilerek, Türk Denizcilik Gücünü ilgilendiren (Donanma hariç) tüm diğer alanların (deniz ticareti, balıkçılık, gemi inşa, deniz sporları, deniz turizmi vs) temsil edileceği sabit bir “Türk Denizcilik Müzesine” dönüştürülmesi gerekir. Zira Türk sivil denizciliğinin henüz kapsamlı bir müzesi dahi yoktur.
Cem Gürdeniz