ŞİÖ’de okyanuslara/denizlere kıyısı olan iki ülke (Çin ve RF-Rusya Federasyonu), üç gözlemci (Pakistan, Hindistan ve İran) ve iki diyalog ortağı (Sri Lanka ve Türkiye) bulunuyor. Diğerlerinin okyanus ve denizlerde kıyısı yok. Ancak Kazakistan’ın Hazar’da kıyısı var.
ŞİÖ Bir Deniz İttifakıdır.
Deniz jeopolitiği objektifi ile bakıldığında ŞİÖ, Jeopolitik teorisyeni McKinder’inheartland(Kalpgâh)’ının kuzey ve doğu kıyılarını kontrol ediyor. Çin’in 14,500 km.,RF’nin37,500 km olmak üzere toplam 52,000 km. uzunluğundaki bu kıyı şeridi sadece Batı Pasifik havzasında, Güney Çin Denizinden, Bering Boğazına kadar (Kore Yarımadası hariç) kesintisiz bir kaplama sağlarken, kalpgâhın kuzeyini oluşturan Kuzey Buz Denizi (Arktika) kıyıları da Norveç Denizinden Çukçi Denizine kadar Rusya’nın kontrolünde bir kaplama sağlıyor. Kalpgâhın kuzey ve doğusundakibu devasa kıyı şeritlerinin 200 millik MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) sahası da kabaca 9 milyon km²’lik bir okyanus alanı yaratıyor. Çin’in kendi MEB’i içinde yabancı devletlerin askeri faaliyetlerine son derece kısıtlayıcı davrandığı -hatta izin vermediği- göz önüne alınırsa, söz konusu alanın önemi daha iyi anlaşılır. (Yakın geçmişte bir Amerikan Deniz Karakol uçağını (P3-C) bu saha üzerinde uçtuğu için zorla inişe zorlamış ve pilotu tutuklanmıştı.) Böylesine büyük deniz yetki alanlarının tarihte ilk kez bir ittifakın egemenliğinde olması, ŞİÖ’ye deniz perspektifinde büyük jeopolitik avantajlar sunuyor.
20’nci yüzyıl Atlantik; 21’nci Yüzyıl Pasifik’in. Denizde durum, Avrupa-Atlantik aleyhine dönüyor
Adını Atlantik Okyanusundan alan NATO’nun da bir deniz ittifakı olduğunu göz önüne alırsak, ŞİÖ’nün21’nci yüzyılda küresel ticaretin ana odağı olan Avrasya’nın Kuzey ve doğusunu kontrol eden deniz alanları ile 21’nci yüzyılın yeni bir deniz ittifakına dönüştüğünü ve Avrasya’nın batısındaki NATO’yu şimdilik askeri alanda olmasa bile, siyasi ve ekonomik alanda dengelemeye başladığını (İran ve Suriye krizlerinde yaşandığı üzere) söylemek yanlış olmayacaktır. Üstelik Hindistan, Pakistan ve İran’ın da gözlemci statüleri göz önüne alındığında Asya yüzyılı olduğu ilan edilen 21’nci yüzyılda ŞİÖ, kuşkusuz NATO’nun, daha doğrusu küresel egemen Avrupa–Atlantik yapının artık okyanuslarda da -daha doğrusu Amerikan jargonu ile (global commons) küresel müştereklerde- en büyük rakibi haline dönüşüyor. 2010 sonrası Obama’nın süratle ve Çin’i çok rahatsız eden“pivot” stratejisine yönelerek Asya Pasifik bölgesini, yeniden dengelemenin (rebalancing), ağırlık merkezi haline getirmesinin temelinde yatan gerçek budur. Tarihte ilk kez Pasifik’in Asya kıyıları Rus-Çin ortak etki alanına dönüşmüştür. Bu durumda bir ada devleti olan Japonya, Atlantik’te ABD karşısındaki Küba’nın durumuna düşüyor. Brzezinskidâhil, pek çok Amerikalı stratejistin ısrarla Rusya’nın 21’nci yüzyılda mutlaka Batı Bloka çekilmesi gerektiğini savunmaları ve Hindistan’ı ABD etki alanına almak için son yıllarda yapılanlar kimseyi şaşırtmamalı. Denizde durum gerçekten vahim.
ŞİÖ’nün denizci karakteri
ŞİÖ’nün denizci karakterinin jeopolitik ve jeoekonomik önemini biraz daha açalım. Ekonomik perspektifte Rusyave Çin’in egemen olduğu deniz alanlarının diplerinde yatan doğal gaz, petrol ve nadir metallerin (rareearthmetals) varlığı biliniyor. (ABD endüstrisinin 19 nadir metalde tamamen dışa bağımlı olduğu ve bunların 11’ininÇin’den ithal edildiğini de not edelim.)
Arktik Okyanusu (Kuzey Buz Denizi) yeni çatışma alanı
Öncelikle küresel ısınma ile deniz ulaşımına açılan ve küresel çıkarların çatışma alanına dönüşen Arktik Okyanusuna bakalım. Buzulların erimesi sonucu çıkarılması olanaklı hale gelen bölgedeki hidrokarbon kaynaklarının, dünya rezervlerinin % 30, RF rezervlerinin % 80’ine yakın bir bölümünü oluşturduğu iddia ediliyor. 2010 yılında Rusya Başbakanı Medvedev, Arktik Okyanusu’nun 2020 yılı itibarıyla Rusya’nın ‘Ana Stratejik Kaynak Üssü’ olabileceğini ifade etti.Aynı yıl kutup tipi bir Rus süper tankeri, Kuzey Buz Denizini (Arktik Okyanusu) kullanarak, Avrupa’dan Asya’ya devrimsel nitelikte ilk petrol transferini gerçekleştirdi. Bu gelişmeler paralelinde, kendini denizlerin jandarması olarak kabul eden ABD’nin ulusal güvenlik direktifinde, “ABD’nin askeri ve ticari gemilerinin Arktik Okyanusu’ndaki seyir serbestîsinin korunmasına yönelik” bir direktifin yer alması sürpriz olmadı.Bu yeni enerji okyanusuna mücavir sınırı olan ABD ve Rusya dışındaki, Kanada, Norveç ve Danimarka gibi devletlerin de bu paylaşımdan şüphesiz pay alma mücadelesi başlamıştır.Her ne kadar son yıllarda piyasaya çıkan “shalegas-kaya gazı” denizlere yönelişi duraklatsa da jeopolitik çıkar çatışmaları bu duraksamadan etkilenmeyecektir. Diğer taraftan 2012 yılı içinde,Çin’in milli enerji firması CNPC’nin Rusya ile Arktik Okyanusunda ortak petrol/doğal gaz çıkarma projesi imzalaması ile Çin de, Kuzey Buz Denizinde bir aktör oldu. Bu durum ŞİÖ için önemli bir kazançtır.
Pasifik’teki Kardak İhtilafları
Kuzeyden doğuya dönelim. Çin’e ait Pasifik Okyanusu deniz yetki alanlarının diplerindeki zengin ve verimli stratejik kaynakların yüksek potansiyeli, Çin, Japonya, Güney Kore, Kamboçya, Filipinler, Endonezya, Tayvan, Malezya,Brunei ve Vietnam arasında bu bölgedeki egemenliği tartışmalı ada adacık ve kayalıkların varlığı üzerinden çok ciddi ihtilaflara neden oluyor. Bugün itibarıyla dünyada en yoğun deniz egemenlik sorunları,Güney Çin Denizinde yaşanıyor.Örneğin, Japonya ile Çin arasında Diaoyu/Senkaku adacığı sorunu silahlı çatışma riski yüksek bir sorun alanı olmaya devam ediyor. Sorun tabi ki bu ada ve kayalıkların karasal varlığı değil. Kontrol ettikleri kıta sahanlığı veya Münhasır Ekonomik Bölge’nin büyüklüğü. Türkiye’deki Kardak cahillerinin bu bölgeden biraz ders alması lazım. Düşünün Çin’in jeopolitik sorunlu komşusu Tayvan bile Senkaku/Diaoyukrizinde Çin’in yanında yer aldı. Pasifik’te çoğunluk egemenlik sorununun Çin ile olması ABD’nin karşı taraftaki ülkelere yaklaşmasının ve stratejik ilişki kurmasının alt yapısını oluşturuyor.ABD, böylece Çin’in bölgedeki baskısını bahane ederek yukarıda adını verdiğim tüm ülkeler ile ikili güvenlik ve işbirliği antlaşmaları imzaladı, bazıları ile ortak deniz tatbikatları yaptı. Çin bu durumdan o denli rahatsız oldu ki, ABD’ye “Diaoyu krizinde taraf olma” uyarısında bulunmak zorunda kaldı.
Dünya deniz ticaretinin yarısı ŞİÖ sularından akıyor
Şimdi de Asya’nın karalarından daha değerli hale gelen okyanus diplerinden deniz sathına çıkalım. Ama önce gölge CIA organı Stratfor’unkurucusu stratejist George Friedman’ın“Gelecek 100 Yıl” ve “Gelecek 10 Yıl” kitaplarında yazdıklarına göz atalım:
“Amerikan gücünün temeli okyanuslar. Okyanuslara egemen olması diğer devletlerin ABD’ye saldırmasını önlüyor, gerektiğinde ABD’nin müdahale etmesine imkân tanıyor ve ABD’ye uluslararası ticaretin kontrolünü veriyor. Küresel ticaret okyanuslara bağımlıdır. Okyanusları kim kontrol ediyorsa küresel ticareti de o kontrol eder. Amerika’nın görevi denizleri kontrol etmesini tehdit edecek meydan okuyucuların güçlenmesini engellemektir… ABD’nin fiziki güvenliğini sağlamak için dünya okyanuslarının üzerinde tam hâkimiyet ve uluslararası ticaret sistemi üzerinde kontrolü güvence altına almak esastır. ABD tüm okyanusları kontrol etmektedir. Tarihte hiçbir güç bunu yapamamıştır. Bu kontrol sadece ABD güvenliğinin temeli değil aynı zamanda uluslararası sisteme şekil verme gücünün temelini oluşturur. Eğer ABD onay vermezse hiç kimse denizlerde hiçbir yere gidemez. Günün sonunda dünya okyanuslarının kontrolünü sürdürmek ABD için en önemli jeopolitik bir hedeftir.”
Sorun da tam burada başlıyor. Pasifik ve Kuzey Okyanusunun çok büyük bölümü artık ŞİÖ kontrolünde. Özellikle Avrasya’nın doğusundaki Pasifik sularının küresel ticaret için önemine bir göz atalım. Dünyada 2011 yılında 48 bin gemi (1,5 milyar DWT) değişik 20 bin liman arasında 13 milyar ton yük taşıdı. Bu yüklerin yarısındanfazlası, Asya Pasifik bölgesinde taşındı. Yük yoğunluğunda dünyanın ilk 20’sine giren limanların 15’i, 5 milyar tonla Asya Pasifik’te. Bu yükün 3 milyar tonu,9 liman ile Çin’e ait.
Benzer şekilde 2011 yılında dünya üzerinde taşınan kutuyüklerin (container) en yoğun taşındığı merkez limanların (hub port) ilk 10’unun 8’i, 157 milyon kutuyükile Asya Pasifik’te. Bu limanların da 6’sı 114 milyon kutuyükile Çin’e ait. 1000 groston üzeri 3200 ticaret gemisine sahip Çin, ABD’nin aksine devasa ticaretinin % 90’ını kendi ticaret gemileri ile taşıyor. İşin ilginç yönü bu yüklerin neredeyse % 60’ı Japonya, ABD ve AB’ye yönelik.Yani bu akışıngelecekte Çin-ABD silahlı çatışması söz konusu olduğunda kesilmesi, en çok Avrupa-Atlantik yapının ekonomilerini etkileyecek. Belki,Friedman’ın dediği gibi dünya denizlerinde Amerikan jandarmalığı ile akışın kesilmesi askerler için kolay olabilir, ancak bu akışın kesilmesinin içerde yaratacağı ekonomik etkiler çok büyük olacaktır. Durum İkinci Dünya Savaşı öncesi Japonya’ya denizde abluka uygulamaya benzemiyor. Diğer taraftan bir kıta devleti olmasına rağmen, Çin denizcilik gücünü ilgilendiren her alanda kendine yeterli. Balıkçılıkta dünya birincisi. Küresel üretim ve avlamanın % 20 sine sahip. Dünyanın hızla küresel gıda krizine yöneldiği bir dönemde Çin’in denize ağırlık vermesi gıda güvenliği yönü ile dikkat çekici. Benzer şekilde Gemiinşada da 1250 tersane ile dünya birincisi. Küresel liderlik yolunun denizden geçtiğini İngiltere ve ABD sayesinde iyi öğrenen Çin, yakın tarihinin deniz ve denizciliksiyaseti bakımından en yoğun ve verimli dönemini yaşıyor. Benzer durum RF için de geçerli.
ŞİÖ’nün denizlere yönelişinin geri dönüşü yok
Diğer taraftan Çin’in geniş deniz yetki alanlarında başta Tayvan ve Diayou/Senkaku sorunları olmak üzere karmaşık ve çok sayıda egemenlik ihtilaflarına sahip olması da denize yönelişini kamçılıyor. Bu sorunları ancak deniz gücü ile çözeceğini ve karşısına ABD Deniz gücünün çıkacağını biliyor. Ancak bu gücü,kendi olanakları ile dengeleyebileceği zamanın gelmesine kadar ŞİÖ içinde Rus teknolojisi ve Rus donanması ile işbirliği ve dayanışma içine girmesi gerçekçi bir beklenti olacaktır. 2012 yılından sonra tüm donanmasının % 60’ını Asya Pasifik havzaya kaydırma kararı alan Obama yönetiminin “Pivot” stratejisi paralelinde Singapur’dan, Avustralya’ya; Vietnam’dan Kamboçya’ya yayılmasının hız kazandığı bir dönemde, yakın geçmişte yaşanan Çin-Rus ortak deniz tatbikatlarının sayı ve kapsamının artması şaşırtıcı olmayacaktır. Ortaya çıkan yeni durumun stratejik deniz boyutunu başka bir makalede tartışacağız.
Cem Gürdeniz