NATO, her canlı sosyal organizma gibi hayatta kalabilmek için değişim ve dönüşüm süreçlerine giriyor. Tarihte NATO kadar sürekli olarak strateji, komuta yapısı ve kuvvet yapısı değiştiren bir silahlı güç olmadı. Soğuk Savaşta 16, bugün 28 üyesi olan NATO’nun özellikle 1990 sonrası değişim süreçlerinin temel nedeni, ABD vizyonu ve stratejilerine uyumlandırılma ihtiyacıdır. NATO, daima ABD Silahı Kuvvetlerindeki gelişmeleri izler. Önce konsept ve doktrinler, ABD Silahlı Kuvvetlerinde oluşturulur, daha sonra NATO’ya bu uygulamalar enjekte edilir. Örnekleri çoktur. 1991 yılında Birinci Körfez Savaşından sonra koalisyon savaşları çerçevesinde başarıyla denenen ‘birleşik (combined)’ harekat ile birlikte ‘müştereklik (jointness)’ ABD’de öne çıktı ve bir yıl sonra NATO’da yeni moda birleşik-müştereklik oldu. Yeni kurulan NATO acil müdahale görev kuvvetlerinin adı CJTF (Birlşeik-Müşterek Görev Kuvveti) oldu. Daha sonra ABD kontrolündeki 11 Eylül terör saldırıları ile küresel çapta savunmadan güvenliğe geçiş yaşandı ve bunu her alanda yönetebilmek için ‘dönüşüm-transformation’ kavramı ortaya çıkarıldı. NATO da derhal her alanda değişim ve dönüşümü gerçekleştirebilmek için 2004’te ABD-Norfolk’ta NATO Transformasyon Komutanlığını (SACT) kurdu.
NATO Varoluş Nedeni Arıyor. NATO bu gelişmeler kapsamında bir yandan da kendine yeni görevler aramaya devam etti. Zira eski “raison d’étre” ortadan kalkmıştı. Kuruluş sebebi ortadan kalkan bir organizasyonun devamını, NATO ileri gelenleri, ‘zafer kazanmış, kar eden bir şirketi neden kapayalım’ mantığı ile savunuyordu. Şirketin kar etmesi için yeni müşterilere ve yeni pazarlara, yani yeni üyelerle yeni tehditlere ihtiyaç vardı. NATO önce Barış İçin Ortaklık (PfP) süreci ile küreselleşmeye payanda oldu. Daha sonra Yugoslavya Krizi sayesinde ilk kez NATO ateş gücü Kosova krizinde kullanıldı. Daha sonra 11 Eylül saldırıları sayesinde terörle mücadele altında ABD topraklarında bile NATO görevlendirmeleri başladı. Akdeniz’de Etkin Çaba Harekatı ile terörist aramaya başladılar. (Ancak bir tane bile bulanamadı.) Daha sonra Afganistan’daki kara harekatı ISAF imdada yetişti. Ancak Afganistan görevi tam bir fiyasko ile sonuçlandı. 1 Ocak 2015 itibariyle NATO, Afganistan’daki muharip harekattan tamamen çekildi. Tam NATO işsiz kalıyor denilirken, bir anda Kiev kışkırtması sonucu Rusya’nın Kırım hamlesi, NATO’nun imdadına yetişti.
NATO’nun Finans Sorunu. NATO, Rusya’nın Kırım ilhakı sonrası, şimdi de Yüksek Süratli Müdahale Kuvveti (Ultra Rapid Reaction Force) kuruyor. Aslında NATO’nun mevcut kuvvet ve komuta yapısında acil müdahale güçleri var, ancak gerek hazırlık durumları gerekse kuvvet yapıları ile Kırım tipi bir müdahalenin NATO üyesi bir ülkeye yapılması halinde mevcutların yeterli olamayacağı değerlendirildiğinden yeni bir yapılanmaya gidiliyor. Ancak büyük bir sorun var. Kuvvetin finansı. Bu kuvveti kimler finanse edecek? Eylül ayında yapılan zirve sonrası, Rusya’ya karşı tehdit algılayan ülkelerde kullanılmak üzere kurulmasına karar verilen bu kuvvetin henüz bütçesi hazır değil. NATO’nun yıllardır en büyük sorunu bütçe. ABD ekonomisi 2008 krizi sonrası borç yükü altında kırılganlaştığından bu yana ABD, Avrupalı müttefiklerin savunma bütçelerini artırma ve dolayısıyla NATO bütçesine pay aktarmada öne çıkma taleplerini artırdı. Ancak son yapılan zirvede, Avrupalılar savunmaya ayrılan payda, milli gelirin yüzde 2’si hedefine ancak 10 yıl sonra erişebileceklerini ifade ettiler.
Ön bilgilere göre Norveç, Almanya ve Hollanda kara gücüne kuvvet sağlayacak ülkeler arasında görünüyor. Polonya da kuvvetin komuta ve kontrol unsurlarına ev sahipliği yapmayı planlıyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bu kuvvet ve unsurlarını Soğuk Savaş sonrasında müşterek savunmaya yapılacak en büyük takviye olarak nitelendirdi. Görevinin başında henüz üçüncü ayını dolduran yeni Genel Sekretere göre, bu kuvveti oluşturmak NATO’nun birinci önceliği. Kırım sonrası yapılan açıklamalara göre NATO sadece ittifak üyelerinin güvenliğini değil aynı zamanda Avrupa’da istikrar ve dengenin de garantisi olmayı hedefliyor, ancak NATO’da kimse Kiev olaylarında yaşandığı üzere bu istikrarı kimin bozduğunu sorgulamıyor.
NATO Kışkırtmaya Devam Ediyor. Diğer yandan, Rusya’nın faaliyetlerine karşı Obama ve diğer NATO üyesi devletlerin liderleri NATO Harbe Hazırlık Eylem Planını onayladı. Bu planla ittifak yetenekleri artırılırken, bu yeteneklerin somut ve gözle görülür olması ile Rusya’nın caydırılması planlanıyor. Ancak yeni müdahale kuvvetinin henüz hangi ülkede konuşlanacağı da belirlenmiş değil. Gözle görünen caydırma paketi kapsamında ayrıca Rusya’ya yakın ülkelerde NATO üyelerinin tahsis edeceği ve rotasyonla görevlendireceği deniz hava ve kara unsurlarının konuşlandırılması da planlanıyor. Örneğin 2004 yılında Baltık Cumhuriyetleri NATO üyesi olduğunda, bu ülkelerin hava sahasını Türk savaş uçaklarının da yer aldığı NATO güçleri korumuştu. Geçtiğimiz haftalarda da Estonya, Letonya ve Litvanya’nın hava sahasını Portekiz ve İtalyan savaş uçakları korudu. NATO plana göre aynı zamanda Rusya ile sınırdaş NATO ülkelerinde yakıt ve cephane stoklamasına başlayacak. Bu arada tatbikat sayısında da büyük artış yaşanıyor. 2014 yılında Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinde 200 civarında NATO tatbikatı yapıldı. Geçen ay içinde eski Sovyet Başkanı Gorbaçov NATO’nun genişlemesi ve Rusya sınırlarındaki bu çılgın gidişatı tehlikeli görmüş olmalı ki, Alman Der Spiegel Dergisine verdiği bir röportajda Avrupa’da nükleer savaş tehlikesinden bahsetti. Bu makaleyi, geçen yılın 17 Mayıs 2014 tarihli Mavi Vatan yazısının son paragrafını tekrarlayarak bitireyim.
Rusya Kışkırtılmamalıdır. Kırım/Ukrayna krizinde yaşananlarla, 2008 Gürcistan krizinde yaşananlar arasında hiç fark yoktur. Batı önce halkları Rusya’ya karşı kışkırtıyor, sonra Rusya müdahale edince de “bak gördünüz mü” diyor. Şimdi, Ukrayna’dan sonra benzer kışkırtmaları Baltık Cumhuriyetlerinde yapacaklardır. İşaretleri vardır. NATO, kendine yeni tehdit yaratmak ve Afganistan’da bitirmek zorunda kaldıkları savaş sonrası, Baltık Cumhuriyetleri üzerinden Avrupa’da Soğuk Savaşı başlatmak için umalım ki yeni kışkırtmaları teşvik etmez. İsveç ve Finlandiya’yı NATO üyeliğine zorlamaz. Umalım ki, Rusya NATO üyesi olan ve NATO toprağı kabul edilen üç Baltık Cumhuriyetinde Kırım ve Gürcistan benzeri kışkırtmalara, aynı şekilde cevap vermez.
Cem Gürdeniz