Türk adalet ve hukuk tarihinin yüz karası Balyoz davasının skandal gerekçeli kararının açıklandığı, 7 Ocak 2013 günü Yunan To Vima gazetesinde Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan edeceği haberleri yer aldı. Bunun arkası geldi. 20 Şubat 2013 tarihli gazeteler Başbakan Samaras’ın hızını alamadığını şu başlıkla ilan ediyordu: “İstediğimiz zaman MEB ilan ederiz.” Bu açıklamayı kimin yanında yapıyordu? O günlerde Yunanistan’ı ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın yanında. Hollande ne diyor? “Doğu Akdeniz’de doğal gaz yataklarının bulunması Yunanistan için de Avrupa için de fırsattır…Deniz Hukukunun üstün çıkacağına inanıyorum. Fransa bu yataklardan Yunanistan ile birlikte yararlanabilirse, bunu yapacaktır.”
Zor Anlarımızda Yunanistan Nerede? İşte Yunanistan’ın Atlantik dümen suyundaki hükümetinin ve Fransız ağabeyinin Syriza öncesi Ege ve Doğu Akdeniz’e bakışı. İki yıl içinde ABD kontrolündeki F tipi yapının planlayıp uyguladığı kumpas davalar üzerinden, en iyi 40 amiral ve 400’e yakın deniz subayını kaybeden Türk Deniz Kuvvetlerinin en zor günlerinde Yunan Başbakanın verdiği beyanat aslında sürpriz değil. Örnekleri tarihte vardır. Mondros ateşkesinden tam 5,5 ay sonra İngiliz hükümetinin açık destek ve yönlendirmesi ile Yunan Krallığı, Birinci Dünya Savaşı yorgunu Anadolu halkının en zor günlerinde Küçük Asya macerasına girişmiş ve Anadolu’yu kana bulamıştı. Bu macera Yunanistan’da başbakanlar, bakanlar ve bazı generalleri idam ettirecek derecede acı bir yenilgi ile sonuçlanmış, bu büyük zafer üzerinden genç Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Dememiz o ki, Yunanistan geçmişte Türkiye’nin zor anlarında hep fırsattan istifade etmeye çalışmış, ancak sonuçlar hep aleyhine olmuştur. Türkiye ise Yunanistan’ın zor anlarında hep yanında olmuştur. İkinci Dünya Savaşı ile Yunan İç Savaşındaki yardımları kim inkar edebilir? Yunanistan, Avrupa Atlantik yapının kuklası olarak hareket ettiği ve kaderini kuruluşundan itibaren velinimeti saydığı Avrupa’ya bıraktığı sürece dönem dönem büyük acılar çekti. Ekonomisini onların arzuladığı şekilde şekillendirdi. Denizcilik ve turizm sayesinde hizmet sektörü büyürken, yok denecek kadar küçük kalan sanayi, yerinde saydı. Zayıf bir ekonomi ile AB’nin avro bölgesine girince birkaç yıllık ‘dolce vita’ sonrası trajik çöküşle karşılaştılar. Halkı çok acı çekti.
Syriza Ezber Bozarken. Kilisenin anayasaya ‘Yunanistan’ın dini Ortodoks Hristiyanlıktır‘ maddesini koyduracak kadar güçlü, bir o kadar da zengin olduğu Yunanistan’da Syriza Partisi son 185 yılın tüm ezberlerini bozacak devrimsel bir enerji ile iktidara geldi. Liderlerinin parti programı içerik olarak geleneksel Yunan politikalarını yerle bir edecek potansiyele sahip. Örneğin tarihte ilk kez bir Başbakan, Ortodoks papazları reddederek göreve başladı. Parti programında kiliseye sağlanan ayrıcalıkların kaldırılacak olması, kilise ile devletin ayrılmasının sağlanması ve kilise taşınmazlarının kamu yararına kullanılacağının açıklanması da kiliseyi çok rahatsız edecek boyutlarda.
SYRİZA’nın siyasi zaferi Ege ve Doğu Akdeniz’de yeni bir başlangıç olmalıdır. Başbakan Tsipras’ın seçim öncesindeki vaatleri arasında yer alan bazı hedefler, savunma ve güvenlik politikalarında ciddi değişikliklere neden olacaktır. Bu vaatlerden bazıları şöyle: Askeri harcamalar kesilecek; Avrupa ile yapılan anlaşmalar referanduma götürülecek; Yunan askeri birlikleri Afganistan ve Balkanlardan çekilecek ve kendi sınırlarının dışında hiç bir yerde Yunan askeri kalmayacak; Yunanistan’daki tüm yabancı askeri üsler kapatılacak; NATO dan çıkılacak; İsrail ile işbirliği kaldırılacak; Türkiye ile istikrarlı anlaşmalar için müzakere yapılacak.
Bu ideal politik hedefler, eğer reel politik hedeflerle örtüşür ve Tsipras Avrupa-Atlantik yapının tehdit ve şantajlarına direnebilirse, Avrupa’da her geçen gün gelir dengesizliği ve istikrarsızlık yaratan neoliberal sistemin gölgesindeki siyasi-askeri konjonktür, ciddi değişim geçirecektir. Bu arada NATO’dan çıkmayı düşünen Tsipras’ı ABD’nin Chavez ya da Morales’leştirmesinin de olası olduğunu vurgulayalım.
Ve Tavsiyeler. Öncelikle Tsipras’e geçmiş dönem Yunan siyasetçilerin içerde sıkıştıkları anda başvurdukları, Türk düşmanlığına sarılmamasını tavsiye ediyoruz. Zira bu siyaset sonuç getirmiyor. Bu yeni dönemde Syriza, özellikle Ege ve Akdeniz’de kriz potansiyeli yüksek kronikleşmiş jeopolitik çıkar çatışmalarında, Türk-Yunan ilişkilerine yeni bir başlangıç yaratma potansiyeline sahiptir. Bu kapsamda Syriza ve Tsipras’a tavsiyelerimiz şunlardır: Türkiye Yunanistan’ın Egedeki 3 millik karasuyunu 6 mile çıkarmasına 1936 yılında ses çıkarmadı. Bir gecede Ege’deki karasularınızı iki katına çıkardınız. Sizden önceki hükümetlerin 1982 sonrası karasularınızı tekrar iki katına çıkarma sevdasından gelin siz vaz geçin. Türkiye artık Ege’de açık deniz alanlarında bir milim taviz verecek durumda değildir. Kardak benzeri ada, adacık ve kayalıkların statüsü için adalet divanına gidelim. Daha sonra gelin kıta sahanlığını ve münhasır ekonomik bölge sınırlarını müzakere edelim. Sizin tabirinizle gri bölgeler sorunu çözüldükten sonra Ege’de sınırlandırma kolay olacaktır. Ege’de buna rağmen anlaşmazlık devam eder ve çözüm sağlanamazsa açık deniz alanlarında ortak doğal gaz ve petrol arayıp eşit olarak paylaşalım. Doğu Akdeniz’de AB kuklası Güney Kıbrıs’ı frenleyin. Geçmiş hükümetlerinizin de destek verdiği hukuksuzluklarına ortak olmayın. Bu arada Meis Adasının Doğu Akdeniz’deki MEB sınırlandırmasına etkisini öne çıkaran tezinizden vaz geçin. Dünyada örneği yok. Küçücük Meis ile koskoca Anadolu’yu Antalya Körfezine hapsedemezsiniz. Adaların silahlandırılması, Arama Kurtarma Bölgeleri, FIR sorunu gibi diğer sorunlar müzakerelerle çözülebilir. Sizler Atlantik sisteme meydan okuyarak iktidara geldiniz. ABD, AB ve kilise etkisini reddederek seçimleri kazandınız. Yeni paradigmanız, bugüne kadar Yunan hükümetleri tarafından sürekli göz ardı edilen Türkiye’nin gerçekçi jeopolitik çıkarlarını dikkate alarak, karşılıklı işbirliğini güçlendirmelidir. Ege ve Akdeniz’de ABD ve AB dayatmaları dışında hakkaniyetli çözüm alternatifleri yaratabilme fırsatını iyi kullanmanız gerekir. ABD ve AB’yi arkanıza alarak eski geleneksel gerilim politikalarına devam etmenizin size jeopolitik bir getirisi olmayacaktır. Ezber bozmanın zamanı çoktan geldi.
Cem Gürdeniz