2021 yılı, Amerikalıların hiç ama hiç hatırlamak istemeyecekleri tarihi olaylarla dolu biryıl olarak kayıtlara geçecektir.
İlki, 6 Ocak tarihini 7’sine bağlayan kara gecedegerçekleşen baskın neticesinde, ABD Kongresi’nin acıklı hali.
İkincisi de; Afganistan’da yaratılan kaos ve kaçış.
İç ve dış politikada meydana gelen her iki olay ile bu krizleri yönetmekte alınan kararlar ve uygulamadaki tereddütler, ABD’nin gelecekte Amerikan toplumu ve dünya üzerindeki rolü ne olacaktır?sorusunu akıllara düşürmektedir.
Afganistan operasyonundaki belirsizlikler, Biden’in söylem ve eylemleri arasındaki tezatlığı ortaya koyduğu gibi kuşkusuz açıklamaları da çaresizlik içerisinde bulunan bir hegonomik güç görüntüsü vermektedir.
Güç kaybetmiş ve gerileme dönemine girmiş bir Amerika mı yoksa strateji değişikliğine giden bir Amerika mı?..
ABD’nin transatlantik ilişkilerini rahatsız edecek şekilde süreçleri yönetmedeki tutarsızlıkları, son yıllarda bazı müttefikleri tarafından da açıktan açığa sorgulanmaktadır.
Önceki ABD başkanı döneminde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un“NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” söylemi, halının altına süpürülmüştü.
Şimdilerde ise en dikkat çekici olanı Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın “Askerimizi herhangi bir yere göndermeden önce daha fazla siyasi tartışma yürütmeliyiz. Aksi taktirde başkan kim olursa olsun sadece Washington’un kararlarını uygulamamız tehlikesi doğuyor” açıklaması.
Selefi Donald Trump’tan farklı bir çizgide durduğu izlenimi vermeye çalışan ve açıklamalarında “ABD geri döndü”ifadesini sürekli kullanan bir Joe Biden.
G7 ülkeleri, NATO Liderler zirvesi ve AB ülke liderleriyle yaptığı görüşmelerde ortaya koymuş olduğu irade, belli ki en önemli müttefiki Almanya tarafından pek de kabul görmemiş.
Hal böyle olunca; ABD’nin Rusya siber hamlelerine karşı koyma ve Çin’in teknolojik ve ekonomik olarak büyümesine set çekme konularında, müttefikleriyle karar ve iş birliği içerisinde olduğunu söylemek oldukça zordur.
Her ne kadar Afganistan’dan çekilme kararı önceki başkan döneminde alınmış olsa da, bu kararın uygulanmasına hız veren Amerikan dış siyasetini yönlendiren Pentagon’un öngörüsüzlüğü mü? Ya da Joe Biden’in Wiladimir Putin’le yaptığı görüşme mi?
Tarihsel bir kavşak noktasında bulunan Amerika yönetiminin ulusal strateji konularında, dünya kamuoyu önünde sergilemiş olduğu beceriksizlik,ABD Kongresi, Temsilciler Meclisi ve iç kamuoyunda nasıl yankılacak? Önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Amerikan baskısı istikrarsızlık yaratmakta ve yıkıcı olmaktadır.
SSCB’nin yenilgisiyle sonuçlanan Soğuk Savaş dönemi sonrasında tek hakim güç durumuna gelen ABD’nin sicilinde oluşan kara noktalar nedeniyle, bundan sonraki süreçte tahripkar gücünü bir kılıfa uydurması eskisi gibi söz konusu olmayacaktır.
Dünya kamuoyu karşısına her fırsatta demokrasi ve insan haklarızemininde çıkan bir ABD’nin, geçmişten gelen alışkanlıklarıyla nüfuzunu artırma çabası içerisine gireceği ülkelerde, artık gerekli desteği bulamayacağı da apaçık ortadır.
Son 40-50 yıldır; Ortadoğu’da başlattığı, Karadeniz Havzasına sıçratmaya çalıştığı ve Kuzey Afrika ülkelerinde istikrarsızlık ve belirsizlik denklemi içersinde kan, gözyaşı, ölüm ve nefret boyutuna gelen politikaları nedeniyle, ABD’nin empati yaparak nerelerde ve nasıl yanlış yaptığını sorgulaması gerekmektedir.
ABD yaşanan gelişmelerden ders alarak, yeni stratejisini uluslararası ilişkilerde güven yaratmak ve Birleşmiş Milletleri tarafsız ve güçlü kılmak üzerine kurgulamalıdır.
Artık devir, zorlayıcı ütopyacıların tersine “In God We Trust” yazılı rezerv parası ile kuralı koyar devri değildir.
Geriye ne kalıyor?
Ne zaman ve ne için kullanacağı belli olmayan “Nükleer Silahları.”ile “Vekil Kıldığı Teröristler”
Son sözse; Stratejide öngörüsüzlük, taktik ve operatif kaos yaratır.
İSMET HERGÜNŞEN