Savaşlar; ne kadar acımasız, ne kadar yıkım ve ölüm olsa da, yeterli derslerin çıkartılmadığı bir gerçek.
Fi tarihinden beri savaşların merkezinde yer alan Anadolu coğrafyasında, neler yaşanmamış ki…
Haçlı seferleri, İstanbul’un Fethi, cepheleriyle Birinci Dünya Savaşı, bir ulusun bağımsızlığının sembolü İstiklal Harbi, İkinci Dünya ve Soğuk Savaş dönemlerini içeren güç mücadeleleri ve daha nice olaylar…
Hakim olan düşünce; Türklerin yok edilmesi ve Çanakkale Boğazı-Marmara Denizi-İstanbul Boğazı’ndan oluşan Türk Boğazları merkezli dünya hakimiyeti…
Önce deniz sonra kara savaşları ile “Boğaz Harbi” müstesna yere sahiptir, destansı hikayesiyle…
“Nusret’in döktüğü mayınlar” ile “Bir ulusun kurtuluş umudu olmuş, ölümü göze alan” Mustafa Kemal ile özdeşleşen “Çanakkale Geçilmez” Türk tarihine altın harflerle yazılmıştır.
İngiliz Donanması’nın 3 Kasım 1914’te Çanakkale Boğazı’nı bombalamasıyla başlayan ve müttefik kuvvetlerin 9 Ocak 1916’da çekilmesiyle sona eren kara ve deniz savaşlarına verilen addır, “Çanakkale Savaşları”.
Fransa ve İngiltere’nin harp gemilerinden oluşan Birleşik Donanma, denizde bedelini Çanakkale Boğaz sularına gömülerek ve ağır hasar alarak ödemiştir.
Seddülbahir ve Arıburnu kıyılarına yapılan çıkartmalarla başlayan kara savaşlarında, Türkler’in ortaya koyduğu direniş ile dünya “vatan savunması” kavramıyla ilk defa tanışmıştır.
Donanmasızlıktan Ege Adaları’nı kaybeden, Balkan Harbi’nde yenilen Türkler için bir umut ışığı olmuştur, “18 Mart Çanakkale Zaferi”.
Yiğitliğin, cesaretin, ölümü hiçe sayarak savaşmanın teknolojiyi yendiği belki de ilk savaştı.
O günden bugüne; ne Loyd George vardır, ne Churchill ne de Rus Çarı Nikolay Romanov kalmıştır, hatırlananlar arasında…
Bu savaşta sadece emperyalizm yenilmemiş, sonucu Çarlık Rusya’sının yıkılmasına ve SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)’nin kurulmasına da tesir etmiştir.
1922 yılında SSCB’ye katılan Ukrayna’da günümüzde yaşananların nedeni, o günlere dayanmaktadır.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle birlikte, emperyalizmin her dönem hedefi haline gelmiş olan Türk Boğazları, bir kez daha dünya gündemine gelmiştir.
Son gelişmelerle Karadeniz’de pozisyonunu büyük oranda artıran Ruslar’ın, sadece sıcak denizlere inmek için değil güneyden kuzeye kuvvet kaydırabileceği tek su yoludur.
Üstün deniz gücüne sahip olan ABD başta olmak üzere bir kısım devletlerin de, Karadeniz’i istikrarsızlaştırmak için tek geçiş alanıdır.
Karadeniz’de halihazırda durum görece olarak istikrarını koruyorsa, bunu sağlayan Türk Boğazları’nın hukuki statüsünü belirleyen, boğazların rejimine ilişkin olarak geçerli olan tek belge, “20 Temmuz 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi”dir.
Her açıdan stratejik, siyasi ve ekonomik önemi haiz bir coğrafyayı ilgilendiren sözleşme, hem ülkemiz hem de Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin güvenliği için makul bir dengeye oturtulmuştur.
Sözleşmenin varlık, egemenlik ve güvenlik meselelerinde Türkiye’ye uluslararası platformlarda çok önemli ve tekrar elde edilmesi imkânsız gibi görülen önemli avantajlar sağladığını, Ukrayna Savaşı da göstermiştir.
Lozan Barış Antlaşması ve tamamlayıcısı Montrö Boğazlar Sözleşmesi, bölgemizde yaratılmak istenen “Barış İklimi”nin en önemli payandalarıdır.
Çanakkale Savaşları’ndan alınması gereken ders, ölümü hiçe sayarak karada elde edilen başarıları, deniz ile taçlandırmadığınız takdirde, elde ettiğiniz toprakların elinizden çıkması bir yazgıdır.
Çanakkale Zaferi’nin 107. yıl kutlamalarına denk gelen Cuma hutbesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı da; sonsuza kadar baki kalacak olan “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” ün ismini hayırla yad ederek, varlığını borçlu olduğu ve ülkenin kurucusuna vefa duygusunu göstermelidir.
Tabii ki; her ulusal ve dini bayramlarda da hatırlanacak şekilde…
Son sözse; “Maziyi tarihi ve coğrafi bakış açısıyla akıl ve bilim temelinde algılamak gerekir, ideolojik ve çağ dışı kalmış düşünce zemininde değil.”
İSMET HERGÜNŞEN