SSCB’nin dağılması, Varşova Paktı’nın ortadan kalkması, iki Almanya’nın birleşmesi ve Avrupa’ya yönelik komünist tehdidin sona ermesi“Soğuk Savaş”ın sonunu getirmiştir.
Dünyanın rahat nefes aldığı bu dönemde, yaratılan “Barış İklimi”bölge ülkelerinin kendilerini daha güvenlikli ve ekonomik olarakdaha güçlü hissetmesine fırsat vermiş, ABDeskisi gibi Rusya’yı bir tehdit olarak algılamamıştır.
1994 yılında başlatılan “Barış için Ortaklık (BİO)”programı çerçevesinde, SSCB’den ayrılan devletlerin bir kısmının NATO ve AB’ye katılmasımümkün olsa da, Türkiye’nin hangi mülahazalar dahilinde AB’ye alınmadığı da Avrupa Siyaseti’nin başka bir kirli yüzüdür.
Sadece Türkiye ve bölge ülkelerinin değil dünya barışına da hizmet eden“Montrö Boğazlar Sözleşmesi”zemininde kıyıdaş 6 ülkenin katılımıyla ilk aktivasyonu 2001 yılında gerçekleşen çok uluslu deniz gücü Blackseafor (Karadeniz İşbirliği Görev Grubu) ile Karadeniz’in güvenliğinin geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Kapitalist ve sosyalist sistem mücadelesizaman içerisinde başka boyutlara evrilmiş, Rusya’nın eski gücüne ulaşma çabalarına paralel, rollerine ve etkinliklerine yenilik ve hareketlilik getirmiştir.
Orta Doğu ve Hazar bölgesindeki zengin petrol kaynakları, Karadeniz, Akdeniz ve Türk Boğazlarıüzerinde güç mücadelesi, etnik ve dini çatışmalar öncelikli ilgi alanı haline gelmiştir.
Baltık ülkelerinde ve Ukrayna’da ciddi Rus nüfusu, Gürcistan iç savaşı, Orta Asya da Rus kökenlilerin etnik ayaklanmaları, Ermenistan ve Azerbaycan çatışmaları Rusya ile bölge ülkeleri arasında sürekli gerilim yaşanmasına yol açmıştır.
Rusya’nın Kırım’ı kendi topraklarına kattığını ilan etmesi, sonrasındaDonbas’ta meydana gelen gelişmeler ve Rusya’nın yığınak yapması içinde bulunduğumuz günlerin en sıcak gelişmesidir.
Kaldı ki; o dönemin ABD Başkanı Barrack Obama’nın “ABD’nin Kırım nedeniyle Rusya ile savaşa girmeyeceğini” açıklaması da her daim anımsanmalıdır.
ABD önceliğinde 14 Haziran 2011’de NATO Liderler Zirvesi’nde ABD’nin önerisidoğrultusunda“Rusya’nın açıktan açığa hasım ilan edilmesi” akıllara Soğuk Savaş’ın yeniden başlayabileceğini düşürmektedir.
Krizleri fırsata çevirme üstadı ABD’ninKıbrıs’ın Rum kesimi dahil Yunan adaları ve Dedeağaç bölgesinde konuşlanması ve yığınaklanması ile müttefiklerinin tatbikat görüntüsü altında Karadeniz’de sancak ve varlık göstermesi Rusya tarafında“Düşmanca Niyet”olarak algılandığı gibi Türk kamuoyunda da endişelere yol açmaktadır.
Riga’da düzenlenen Dışişleri Bakanları toplantısı ardından NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Her iki ülkenin toprak bütünlüğü ve egemenliğine olan desteğimiz sarsılmazdır. İki ülkeye desteğimizi artırma taahhüdümüz devam etmektedir.”açıklaması krizin daha da derinleşeceğini göstermektedir.
Ha keza, ABD tarafından da benzer benzer söylemler dile getirildi.
Ukrayna ve Gürcistan’da,Romanya ve Bulgaristan gibi NATO üyesi olmak istiyor ve bu isteklerini açıkça ve sıkça dile getirmektedirler.
Jeopolitik ve ideolojik kaygıları nedeniyle Rusya’nın geçmişte olduğu gibi üyeliklere sıcak bakmayacağı bir gerçektir.
Nitekim,2008 yılında “Beş Gün Savaşı” olarak adlandırılan Rus-Gürcü Savaşı’nda Gürcistanve o anki lideri Mihail Saakaşvili’nin Batı Dünyası tarafındannasıl yalnız bırakıldığı, Ukrayna Lideri Volodimir Zelenski tarafındandikkate alınmalıdır.
Avrasya Kıtası’nın stratejik ve jeopolitik merkezinde bulunan Türkiye’nin NATO’da bulunması demek ne Rusya’ya karşı hasmane bir tutum içine girmesini gerektirir ne de Batı Dünyası’nın politikalarına hizmet etmesini dikte eder.
Ukrayna ile Türkiye ve Rusya ile Türkiye arasında son yıllarda her alanda geliştirilen ikili ilişkiler çerçevesinde, Türkiye’nin arabulucu ülke olma isteği bölgedeki tansiyonun düşürülmesine katkı sağlaması açısından olumlu karşılanmalıdır.
Son sözse; Blackseafor yeniden aktive edildiği takdirde Avrasya’nın barış iklimine olumlu katkı sağlanacaktır.”
İSMET HERGÜNŞEN