Deniz; özgürlük ve huzur kaynağıdır.
Mavi suların derinliği de denizden öte bir şeydir.
Mekanların en anlamlısı, en sessizi ve sonsuzluk duygusunun yaşandığı eşsiz güzellikte ve bir o kadar da endişe verici yerdir.
Deniz ve denizciler; şair ve yazarların eserlerinde sadık bir dost gibi yer bulmuştur.
“Mavi, bir renkten daha fazlası. Sonu olmayan gökyüzü, umut dolu bir deniz.” demiş, Cemal Süreya.
Yahya Kemal; “Hala dilimdedir tuzu engin denizlerin” diyerek doyamamıştır, eşsiz maviliklere.
Romantizm akımının öncü şair ve yazarlarından Victor Hugo’ya atfedilen söz de vardır.
Dünyada üç tür insan vardır. Yaşayanlar, ölüler ve bir de denizciler.
Nazım Hikmet bakın nasıl tanımlamış denizcileri, “Oğlumun Denizci olmasını isterdim” şiirinin berrak ve duygu yüklü dizelerinde.
Oğlumun karada kancıkça dövüşen bir bücür değil,
Denizde yüz be yüz dövüşen bir dev olmasını isterdim.
Denizin ortasında ise bu kez de dudaklardan dökülür, Emrullah Nutkunun “Gemicilik Opereti”.
Deniz coştuğu zamanda biz, geminin güvertesindeyiz
O hırçın dalgaları seyreder onların sesini dinleriz
Onlar bize diyorlar ki, ey gemici annenden
Sana selamlar getirdik, vatanın şen sahillerinden…
Mavi derinliklere yansımış hüzün dolu onca hikaye de vardır, yaşanmışlıklar içerisinde.
Türk Deniz Kuvvetleri tarihinde yaşanan iki denizaltı kazası.
Çanakkale Boğazı ve her ikisinin birbirine kavuştuğu yer mavi suların sonsuzluğu.
14 Temmuz 1942. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen hemen ortası…
Boğazdaki mayın manialarını kontrol etmek için dalan “Atılay Denizaltısı”.
38 mürettebatı ile dalış yaptığı yerden, bir daha su yüzüne çıkması mümkün olmamıştır.
Bir diğeri ise tüm kurtarma uğraşlarına rağmen, 11 sene sonra “4 Nisan” günü aynı sonla karşılaşan “Dumlupınar Denizaltısı”.
İsveç bandıralı Naboland Şilebi ile çatışması neticesinde, 81 denizci hayatını kaybetmiştir.
“Alo Dumlu” sesiyle özdeşleşen, çoğumuzun kulağının aşina olduğu “Ah bir ataş ver” iç yakan türküsüyle de simgeleşmiştir.
Denizin metrelerce altındayken bile “Vatan sağolsun” sözüyle veda etmiştir, sevdiklerine ve de ülkesine…
Dumlupınar şehitlerinin ardından Aşık Veysel’in yaktığı ağıt her dinlenişte yürekleri dağlar durur.
Denizaltı Dumlupınar kazası
Yayıldı aleme duyuldu sesi
Çanakkale şehitlerin türbesi
Geldi denizaltı şurada kaldı
Vay anam anam derdime yanam
Çatal yürek gerek buna dayana derde dayana
Memleket uğrunda can veren hasta
Vatan sağol demiş en son nefeste
Seksen bir kahraman aynı kafeste
Bir yolu çıkmadık derede kaldı
Vay anam anam derdime yanam
Çatal yürek gerek buna dayana derde dayana
Sadece Atılay ve Dumlupınar mı?
Ertuğrul, Refah, Üsküdar, Kocatepe, Muavenet ve daha niceleri…
Tüm ölümler ve sonlar gibi…
Bazen kelimeler yetmez ifade etmeye…
Acılar öyle büyüktür ki, sayfalarca anlatsanız da tarif edemezsiniz.
Yaşananlar çok hazin ve unutulmazdır.
Atatürk bir söyleşide, “Ben tarihi coğrafyadan öğrendim…” derken, ne kadar da haklıymış.
Deniz şehitlerimiz her türlü güzelliğin yaşandığı yerde bir coğrafya bir tarih olarak kalmıştır, vatan ve millet aşkıyla dolu olan denizcilerin düşüncesinde.
Her birini bilmek ve tanımak zorundasınız, “ananızın ak sütü” gibi giyilen bahriye kıyafeti içerisinde…
Son sözse; “Mavi suların derinliklerindeki şehitlerimiz, her daim tazimle anılacaksınız denizcilerin cesaret dolu yüreklerinde…”
İsmet Hergünşen