İçinde Kur’an’ın indirildiği ve oruç ibadetinin de gerçekleştirildiği ramazan bayramınızı kutluyor; bu ayda anlayarak anadilde okunan Kur’an nedeniyle Kur’an Bayramı olarak da görüyor ve tüm okuyucularımın, milletimizin, dost ve arkadaşlarımın sağlık, huzur içinde bayramı geçirmelerini saygı, sevgi ve içtenlikle diliyorum.
Kur’an’ın Allah tarafından Son Elçi Saygıdeğer Muhammed’e indirilişinin en önemli nedenlerinden hem de öncelikli olanlarından biri kadın hak ve özgürlüklerini belirlemek ve ona toplumda lâyık olduğu önem, değer ve konuma insanlığın dikkatini çekmektir. Bunlardan sadece bir bölümü şunlardır:
– İnsanların kız çocuklarına karşı takındıkları soğuk, olumsuz tavır ve isteksizliği gidermek,
– Kadınlara karşı yanlış tavır ve davranışları ortadan kaldırmak,
– Kadın erkek arasındaki ayrımcılığı yok etmek,
– Kadını lâyık olduğu onurlu konuma yükseltmek,
– Erkeğin zulüm ve haksızlıklarına karşı korumaktır.[1]
1. Yaratılışta Kişinin Cinsiyetini Belirleme Allah’ın Takdirindedir
“Göklerin ve yeryüzünün hükümranlığı yalnız Allah’ındır.
– O, dilediğini oluşturur, dilediğine kız çocuk bahşeder,
– Dilediğine de erkek çocuk bahşeder.
– Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere eşleştirir.
– Dilediğini de kısır yapar.
Şüphesiz O, en iyi bilendir, çok güçlü olandır.” (Şûrâ/49-50)
Evrende mutlak egemenliğin Rabbimizde olduğunu vurgulayarak başlayan bu ayetler bağımsız bir necm/bölümdür.
Rabbimizin yaratma konusundaki mutlak hâkimiyeti, dilediğini dilediği gibi yaratması şeklinde tecelli etmektedir. Yaratılış yasasında insanların en çok ilgisini çeken konulardan biri, neslin devamını sağlayan çocuk sahibi olma, çocukların cinsiyetleri ve çocuk sahibi olamama gibi durumlardır. Rabbimizin bu konudaki uygulaması, O’nun tüm insanları kapsayan genel bir yasasıdır (sünnetullah). Bu yasanın işleyişine elçiler de dâhildir. Çünkü onlar da bu yasaya göre işlem görürler; kimisinin erkek çocukları, kimisinin de kızları olur, kimisi de diğer insanlar gibi kısır kalırlar. Nitekim Allah Elçileri tarihine bakıldığında, Elçi Lut’un sadece kızlarının olduğu; Elçi İbrahim’in oğullarının olduğu; Son Allah Elçisi Muhammed’in ise (a.s) Kasım, Tahir, Abdullah ve İbrahim adlarında dört oğlunun, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatma adlarında da dört kızının olduğu; Elçi Yahya’nın ise hiç çocuğunun olmadığı görülür. Elçi İsa da evlendi ve çocukları oldu. Bunun ayrıntısı ise bize bildirilmedi.[2]
“Ant olsun ki Biz senden önce de elçiler gönderdik. Onlara da eşler ve nesil (kız-oğlan çocuklar) verdik. Hiçbir elçi için Allah’ın izni /bilgisi olmadan herhangi bir alâmet /gösterge getirmek de yoktur. Her süre sonu için bir yazı vardır.” (Ra’d/ 38)
2. Allah, Yaratırken Önceliği Kız Çocuğuna Vermiştir
Kur’an’ın, kadın ile erkek arasında, tarihin her döneminde var olan haksız ayrımcılığı yerdiği ayetlerden ikisi yukarda görülen Şûrâ/49-50. ayetleridir.
Bu ayetlerde altı çizilmesi gereken ifadeler şöyledir:
* Allah, mülkün sahibidir.
* Allah, dilediğini yaratır.
* Allah kişileri yaratırken önceliği kıza vermiştir (erkeğe değil).
Ayette, kimine kız, kimine erkek çocuk verilmesinin ilahi bir istek/irade sonucu olduğu vurgulanırken, bu takdirin yürürlüğe konulması süreci, “yaratma /halk” yerine “lütfetme, bağışlama /vehb” sözcüğüyle ifade edilmektedir. “Lütfetmek, ihsan etmek, değerli bir şeyi var etmek” anlamına gelen vehb kavramı, “yaratma”nın özel bir biçimi olarak, insan yavrusunun ilahi bir lütuf olduğunu veciz bir dille vurgulamaktadır. Ayrıca ilahi söz diziminde önce kız çocuğunun anılması, insanoğlunun kimi zaman yüzünü ekşiterek hoşnutsuzluk gösterdiği (Nahl/58) kız çocuğunun öncelikli bir lütuf olduğunu ima etmektedir. Böylece itilen, horlanan, soğuk bir tavırla karşılanan ve istenmeyen kız çocuğu, Allah tarafından ilk sırada anılmakla, hiç kimsenin sarsamayacağı, değiştirmemesi gereken bir önem ve mevki kazanmaktadır.[3]
“Ve onlar, Allah’a kızlar isnat ediyorlar. -Allah, bundan arınıktır.- Kendileri için de iştahlandıkları oğlan çocukları vardır.”
“Ve onlardan biri kız doğum haberi ile müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir.”
“Kendisine verilen haberin kötülüğü dolayısıyla toplumundan gizlenir; aşağılık ve horluğa rağmen kızı yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Dikkat edin, onların verdikleri hüküm /töreleri ne kötüdür!” (Nahl/57-59)
Esasen Şûrâ/49-50. ayetleri, Nahl/57-59 ile Zuhruf/16-18. ayetlerinin son hükmünü ortaya çıkarmaktadır.
“Yoksa O (Allah), oluşturduklarından kızlar edindi de oğulları size mi seçti?”
“Onlardan biri, Rahman’a (yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’a) yakıştırdığı /kız ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir. Ve o, yutkunup duran biridir.”
“-Süsler içinde; zengin, konforlu bir hayat sürerek tartışmalarda açıkça ortada olmayan, tezini savunamayan; bilgisiz, bilinçsiz, korkak erkek kişi mi bu saçmalığı ortaya atıyor? -” (Zuhruf/16-18)
3. Atatürk’ün Önünde Çözüm Bekleyen Üç Sorun
Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti’ni, kurucu değerleri üzerinden inşa ederken “kadın” konusunda evrensel boyutta neler yapmış olduğunu Batılı bir bilim kadını gözüyle ne kadar objektif ve gerçekçi bir şekilde ifade etmektedir, görelim:
“Hazreti Muhammed’in ‘Kadın Hakları’ konusundaki dev-rimleri nerede bitiyorsa, Atatürk orada başladı. (…) İsviçre Medeni Kanunu’nun kabulü ile kadını bağlayan zincirler düştü ve Peygamber’in tasarladığı kadın erkek eşitliği gerçekleşti.”[4] Prof.Dr. Vera Flory ELİZABETH
Milli Mücadele ile başlayan süreçte daha 1916’da “Kadın insandır ve aklı başındadır” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısında çözüm bekleyen üç önemli sorun vardı:
(a) Özgürlük sorunu,
(b) Kur’an kaynaklı olmayan yanlış bir din anlayışı,
(c) Kadın sorunu.
Bunlar hepsi de birbirine bağlı, önceliklerine göre çözüm bekliyordu. “Kadın hakları sorunu” hem toplumsal, hem bireysel özgürlüklerin gerçekleşmesine, ayrıca yanlış din anlayışını sürekli kılan düşünce ve kurumların ortadan kaldırılmasını gerektiriyordu. Çünkü kadın konusu bunlarla iç içe ve doğrudan bağlantılıydı. Bu açıdan bakıldığında ülkenin ve milletin kurtuluşu için üç değer önceliklidir. Bunlar,
– Tam bağımsız özgür vatan,
– İstismara, Allah’la aldatmaya dayanmayan Kur’an kaynaklı bir İslam anlayışı.
– Tüm özgür insan hakları hukuki teminat altına alınmış kadın hakları.[5]
4. Atatürk’ün Kadın Konusundaki Bazı Özdeyişleri Ve Yaptıkları
“Bizce, Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi, bugün de, en saygın düzeyde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.”[6]
“Kadın varlığı, ulusun bin bir noktadan temelidir!”
“Artık, kadını süs tanımak fikrini tazelemek doğru değil!”[7]
“Erkeklere ilk öğüdü, ilk eğitimi veren ve onun üzerinde ilk analık egemenliğini ve etkisini kuran, kadındır.”[8]
“Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
“Pek yakın bir gelecekte, kadının her anlamıyla erkekle eş olacağı bir dünya doğacaktır.”[9]
CUMHURİYETİN ilânından itibaren Türkiye’de kadın erkek eşitliğine yönelik “Kadın Hakları” konusunda neler yapılmıştır?
Kadını, insan olarak kabul etmeyen bir zihniyetten,
* “Kadının insan olduğunu”,
* Ona, doğuşundan itibaren erkekler kadar liyakatli ve hak sahibi olduğu tüm insani, medeni, hukuki, sosyal, siyasal haklarını vererek
* Kadına layık olduğu konuma ulaştırmak Atatürk’ün önemle ve öncelikle ele aldığı konuların başında geliyordu.
Bu kadın hakları önce eğitim ve öğretim alanında verilerek kızların da erkek çocukları kadar “beyin eğitimi” ile zihinsel gelişme konusunda ve her tür bilim dalında eğitim, uzlaşma gibi konularda eşit haklara sahip olmasını gerektiriyordu. Öncelikle 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan yasalarla bu devrimin temeli atılmıştır.
Hukuki alandaki haklar konusunda ise, her şeyden önce 1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu’nun kabul edilmesiyle kadına en temel sosyal haklar verilmiştir.
Sıra siyasal haklara gelmişti.
1930 ve 1934 yıllarında kadınlara seçme ve seçilme hakkı da verilecek, böylece demokrasinin önkoşullarından biri daha gerçekleştirilmiş olacaktır.
Atatürk Türkiye’si, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verme konusunda Avrupa’da 7. dünyada 12. sıradaydı.[10]
Atatürk’ün “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler”[11] kitabında yer alan kadın haklarına yönelik düşünceleri şöyle özetlenebilir:
* Kadının siyasal yetersizliğine mantıklı bir neden yoktur.
* Erkeklere ilk öğüdü, ilk eğitimi veren ve onun üzerinde ilk analık güç ve etkisini kuran kadındır.
* Kadının genel ve siyasal görevleri yerine getirmeye yeteneği olmadığını kanıtlamaya imkân yoktur.
* Bugün çeşitli ülkelerde çok sayıda kadın milletvekili, bakan, elçi olmak hakkına sahip bulunmaktadır.
* Kadınlar ancak siyasi eğitime sahip oldukları zaman gerçekten özgür olduklarını hissedebilirler.
* Kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir. Çünkü demokrasinin mantığı bunu gerektirir.
* Aklı başında her birey kişiliğini koruma ve sürdürebilmek için bir siyasi iktidarla donanmış olmalıdır.
Çünkü, “KADIN İNSANDIR VE AKLI BAŞINDADIR”.
* Millet bireyleri birbirine danışmalıdırlar. Kadın milletin üyelerindendir.
* Cumhuriyetimizin siyasal rejimi eşitlik ilkesine dayanır. Seçim sandığı önünde oy vermekte okuyup yazması olmayan ile bir devlet adamı eşittir. Kadın niçin bu eşitlik dışında tutulsun?
* Kadında adalet duygusu vardır. Kadın tutumludur, barışseverdir. Milli emek ve gayrette kadının payını değersiz görmek hakkı kimseye verilmemiştir.
Atatürk’ün gerçek demokrasiye katkısının en açık kanıtlarından birisi, O’nun “kadın hakları devrimi” idi.
– Kadın erkek eşitliğinin olmadığı,
– Kadınların toplumsal yaşamdan,
– Siyasal yaşamdan dışlandığı bir toplumda gerçek demokrasinin kurulması olanaksızdır.
Kadın erkek eşitliği mücadelesi,
* Hem demokrasi,
* Hem laiklik mücadelesidir.[12]
Laiklik mücadelesiydi, çünkü yüzyıllar boyunca dünyada kadın, sözüm ona dinsel nedenlerle toplumsal ve siyasal yaşamdan dışlanmıştı. Kadınların toplumsal ve siyasal yaşama katılması, her şeyden önce kadını bağlayan dinsel zincirlerin kırılmasına bağlıydı.
“Kadın konusunda atak olalım…”
“Onların düşünme yetilerini, beyinlerini önemli bilimlerle, fenle süsleyelim. Erdemi, bilimi, sağlıklı biçimde açıklayalım. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim.”[13]
5. Yaratılışları Aynı Olan Kadın Ve Erkek Hitapta, Hukukta, Sorumlulukta Eşittir Ve Birbirlerinden Farkları Yoktur.
‘Yaratan’a göre kadın ve erkeğin ‘hukukta ve sorumlulukta eşitliği’ konusu Kur’an ayetlerinde nasıl anlatılıyor görelim:
“Şüphe yok ki
* İslâm dinine giren erkekler ve İslâm dinine giren kadınlar,
* Mümin erkekler ve mümin kadınlar,
* Saygıda duran erkekler ve saygıda duran kadınlar,
* Doğru erkekler ve doğru kadınlar,
* Sabreden erkekler ve sabreden kadınlar,
* Huşulu erkekler ve huşulu kadınlar,
* Sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar,
* Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar,
* Irzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını muhafaza eden kadınlar,
* Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar;
Allah, onlar için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır.” (Ahzab/35)
“Ve erkekten veya kadından, kim mümin olarak düzeltmeye yönelik işler yaparsa, artık işte onlar, cennete girerler. Ve hurma çekirdeğinin sırtındaki çukur kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisâ/124)
Bunun üzerine Rableri onlara karşılık verdi:
“Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun -ki hepiniz aynısınızdır- çalışanın amelini kaybetmem. O nedenle, göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır.” (Âl-i İmran/195)
“Kadın erkek, mümin olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz.” (Nahl/97)
“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde hoş meskenler vaat etti. Allah’ın rızası ise daha büyüktür. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir.” (Tevbe/72)
Kuran’ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu ayette olduğu gibi Allah’ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı ayetler de mevcuttur.
“Ve Allah’ın bazınıza, diğerlerinizden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Ve Allah’ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir.” (Nisa /32)
Ayetlerde görüldüğü gibi Yüce Allah, kadını dini ve aklı kısa veya noksan biri olarak yaratmamış, onlara Allah’a kulluk /ibadette de erkekle eşit olarak yükümlülükler vermiştir. Nitekim kadınların erkeklerden az akıllı olduğu bilimsel de değildir. Böyle bir iddia, İslâm’ın bilimsel olarak dışlanmasına, gözden düşürülmesine yönelik olarak ortaya atılmış olmalıdır. Allah tarafından kadının dininin ve aklının noksanlığı ifade edilmezken, bilimsel olarak da böyle bir gerçek yok iken, maalesef Peygamberimize fatura edilmiş yalan rivayet /söylentilerle kadınların aklının ve dininin noksanlığı Müslümanlara dayatılmıştır.
Gerçek öyle değildir. Gerçek olan Atatürk’ün şu söylemiyle, kadının olması gereken yere işaret ettiği şekildedir:
“Ey Kahraman Türk kadını,
Sen yerde sürünmeye değil,
Omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın…”
Çünkü aileyi kuran, yürüten neslin mimarı Türk kadınıdır. Türk kadını olması gereken yerde değilse, Türk ailesi çöker. Düşmanların kadın ve aile konusundaki bu niyet ve davranışlarını yine bir Batılı bilim insanı şöyle ifade ediyor:
“Dünyanın en sağlam aile ocağı doğdu ve bu varlık hiçbir milletin tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı inşa etti. Türk milletinin aile nizamını elinden alınız geride çok bir şey kalmaz.” Prof. Gaston Jezz[14]
SEDAT ŞENERMEN
Kaynakça
[1] Bayraktar BAYRAKLI, Din Ve Kadın, İstanbul, 2015, Düşün Yayıncılık, s.13.
[2] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.4, s.106.
[3] Bayraktar BAYRAKLI, Din Ve Kadın, s.14-15.
[4] H. Fethi GÖZLER, Atatürk İnkılâpları, Türk İnkılâbı, İstanbul, 1985, s.45.
[5] Sedat ŞENERMEN, Atatürk Ve Türk Kadını, İstanbul, 2018, Nergiz Yy., s.18.
[6] Perihan Naci ELDENİZ, TTK Belleten, Cilt: XX, Sayı: 80, Ankara, 1956, s.740.
[7] Müjgân CUMBUR, ATATÜRK’ÜN El Yazısıyla Kadınlar Hakkında Düşüncesi, Türk Kadını Dergisi, Sayı: 6, 1966, s.19.
[8] A. AFETİNAN, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara, 1969, TTK Yayını, s.89.
[9] A. AFETİNAN, Atatürk’ten Hatıralar ve Belgeler, Ankara, 1959, Türkiye İş Bankası Yayınları, s.58.
[10] Türkiye; Yeni Zelanda, Avustralya, ABD, Kanada, Güney Afrika Cumhuriyeti, Finlandiya, Danimarka, İzlanda, Rusya, Avusturya, Almanya ve İngiltere sonra; Fransa (1944-1945), Belçika (1944), İtalya (1946), Japonya (1945), Çin (1947), Hindistan (1950), İsviçre (1971)’den önce kadınlarına seçme ve seçilme hakkı vermişti. (Bkz. S. MEYDAN, Akl-ı Kemal, İstanbul, İnkılâp Yayınevi, s.462; S. MEYDAN, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, İstanbul, 2017, İnkılâp Yayınevi, s.412.
[11] Mustafa Kemal ATATÜRK, Medenî Bilgiler Türk Milletinin El Kitabı, (Atatürk’ün yazılarından yayına hazırlayan: Afet İNAN), (Günümüz Türkçesi: Neriman AYDIN), İstanbul, 2008, Toplumsal Dönüşüm Yayınları. Bu kitap;
(1) Öğretmen Afet İNAN tarafından hazırlanan “Vatandaş İçin Medenî Bilgiler” ile (2) Şirketler ve Bankalarla eski Kapitülasyonlar, siyasi partiler ve aile konularını içeren ve Recep PEKER tarafından yazılan kitabı da içermektedir.
[12] Sinan MEYDAN, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, s.413; Sedat ŞENERMEN, Atatürk Ve Türk Kadını, s.14-15.
[13] Afet İNAN, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN Karlspad Hatıraları, Ankara, 1983, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s.43.
[14] H. Fethi GÖZLER, Atatürk İnkılâpları, Türk İnkılâbı, s.45.