Yarım yüzyıldır emperyal güçlerin rekabet sahası haline gelmiş olan Afganistan’dan öyle haberler ve öyle görüntüler düşüyor ki; tek küresel güç olarak gözüken Amerika’nın evrensel boyutta bu hakimiyetini ne kadar süre ile devam ettirebileceği zihinlerde soru işaretleri yaratıyor.
Afganistan’da yaşananlar, büyük devletlerin dümen suyuna girmiş ve ulus devlet anlayışını içselleştirememiş ülkelerin geldiği durumun tipik bir örneğidir.
Amerikalılar tarafından teçhiz edilen ve eğitilen Afgan Ordusu’nun, Taliban güçlerine bir kaç gün içerisinde teslim olması ise siyasi düşünceye alet edilmiş Irak, Libya ve Suriye Orduları’ndan hiçte farklı yanının olmadığıdır.
Bu yüzyılın tarihine kara bir leke olarak geçeçek savaşmayan insanların öldürülme ve kadınlara reva görülen davranış biçimi, şeriat özlemi duyanlara ders olacak niteliktedir.
Afgan yurttaşlarının uçak kanatlarında özgürlüğe ulaşma çabaları, insanın çaresiz kaldığında neler yapabileceğini gözler önüne sererken, Devlet Başkanı’nın fakir halkının parasıyla ülkesini terk etmesi oldukça tiksindiricidir.
Bir kez daha görülmüştür ki; kurumsallaşan zalimlik ve dayatmacılık temelinde yaşam hakkı sunan totaliter rejimler yalnızca kendilerinin sonunu hazırlamakla kalmıyor, halkını da felakete sürüklüyor.
SSCB’nin çöküşünden sonra yaratılan küresel iyimserlik, sadece ve sadece Batı Dünyası’nın refah ve bekasına hizmet etmiştir.
İlim ve bilim zemininden uzak İslam coğrafyası başta olmak üzere refah yoksunu ve gelişmekte olan ülkelere ise kan, ölüm, gözyaşı ve nefret tohumlarını ekmekten başka bir işe yaramamıştır.
Oynanan oyunsa, benzer senaryolar üzerine kurgulanmaktadır. Değişen sadece figürler.
Olmadı mı? Gelsin yerine yenisi…
Sözüm ona amaçlanan, demokrasi ve insan hakları…
Dayatılansa!..
Etnik çatışmalar, din eksenli mezhep kavgaları ve nihayetinde ülkelerin hem liderlerinin hem de halkının gözü önünde yok edilen yeraltı kaynakları ve zenginlikleri…
Böylesi olaylarda; Birleşmiş Milletler başta olmak üzere NATO, Avrupa Birliği ve konuya ilgi duyan devletler tarafından pek de eksik etmedikleri timsah gözyaşları ve gülermisin ağlarmısın tarzında açıklamaları…
Afganistan’ın inşa sürecine ve Taliban ile işbirliğine hazırlarmış!..
Gelinen nokta kimse kimseyi kandırmasın.
Afganistan yandı, bitti, kül oldu ve şimdiler de yerine “Afganistan İslam Emirliği” kuruldu.
Yıllardan beri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımayanların, yeni kurulan devleti en kısa sürede tanımaları ise şaşırtıcı olmamalıdır.
Afganistan’ı eski günlerine kavuşturacak olan laiklik temelinde yaşama azmi ve kararlığında bulunacak olan ön safta kadınıyla, Afgan halkının ta kendisidir.
Becerebilirler mi? Neden olmasın? Türk tarihine bakmaları yeterlidir.
20. yüzyıl, “Mega ölümler” yüzyılı geçmişti, tarih sahnesine…
Belli ki; umutlarla dolu olarak başlayan 21. yüzyıl, “Mega Göçler” olarak geçecektir, insanlık tarihine…
Sadece kıtalar arasında değil, yoksulluk ve zenginlik, özgürlük ve baskı arasına sıkışmış olan Türkiye, bölgede yoğunlaşan toplumsal çatışmaların yaşandığı bir merkezde her geçen gün önemini artıran ciddi risklerle karşı karşıya kaldığı bir süreçten geçmektedir.
Düzenli ve düzensiz yaratılan göç dalgası, Avrupa’nın güvenliğinden ziyade kendi insanımızın sosyo ekonomik, kültürel ve demografik yapısı ile kamu güvenliğine zarar vermemesi için hudutlarımızın ötesinde engellenmelidir.
İnsan haklarının korunmasını amaçlayan etkili bir göç stratejisi sadece ulusal değil, asgari paylaşım noktasında uluslararası bir sorumluluk taşıdığından Iraklı, Suriyeliler özelinde olduğu gibi Türkiye bu kez AB, ABD ve sözde müttefiklerinin oyununa gelmemelidir.
Yaşanan gelişmelerin çözüm noktası ümmetçilik, Avrasyacılık ve Atlantikçilik ekseninde olmayıp, tam bağımsız Türkiye iradesinden geçmektedir.
Son söz…
“Tarih ve coğrafya’yı bilenlerin bulunduğu yerde zaferler kanla değil, kalemle yazılır.”
İSMET HERGÜNŞEN