TÜRK KADINI VE DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

I-) Dünya Kadınlar Günü
1. Tarihsel Gelişimi

Amerika Sosyalist Partisi, 28 Şubat 1909’da New York’ta bir “Kadınlar Günü” düzenledikten sonra, 1910 Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı her yıl bir “Kadınlar Günü” düzenlenmesini önerdi. 1917’de Sovyet Rusya’da kadınlar oy hakkı kazandıktan sonra 8 Mart orada ulusal bayram oldu. Kadınlar Günü, 1967’de feminist hareket tarafından benimsenene dek ağırlıklı olarak sosyalist hareketler ve komünist ülkeler tarafından kutlandı. 1975’te Birleşmiş Milletler tarafından kutlanmaya başlandı.
Günümüzde Dünya Kadınlar Günü bazı ülkelerde resmi tatildir, bazı ülkelerde ise büyük ölçüde görmezden gelinir. Bazı ülkelerde protesto günüdür, bazılarında ise kadınlığı kutlayan bir gündür.

2. Türkiye’de 8 Mart

Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında, iki komünist kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova’nın girişimi ile gerçekleştirildi. Bu tarihten sonra yıllar boyunca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmedi. 1975 yılında “Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı” ilan edildi. Türkiye de bu kapsamda yer aldığı için 1975 yılında Türkiye’de “Kadın Yılı Kongresi” gerçekleştirildi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün 1975 yılında kutlanmaya başlamasında İlerici Kadınlar Derneği’nin faaliyetleri de etkili oldu. Böylece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapalı ortamlardan sokaklara ve meydanlara çıktı. İlerici Kadınlar Derneği, işçi sınıfı ile kadınları bir araya getirerek haklarını aramaya çağıran bir sivil toplum örgütüydü. Kurulduğu andan itibaren kısa sürede yurt çapında 33 şube ve 35 temsilcilik aracılığıyla 15 bine yakın üyeye sahip oldu. “Kadınların Sesi” adlı yayın organı ile 35 bin kişiye ulaşabiliyordu.
12 Eylül Darbesi’nden sonra tekrar askerî cunta yönetimi tarafından dört yıl süreyle hiçbir kutlama yapılmasına izin verilmedi.
1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya devam edilmektedir. Bu yeni dönemin temel farkı, eskiden sadece sosyalist kesimin sahiplendiği bu günün artık hemen tüm kadın kuruluşlarının yanı sıra adeta resmi bayram gibi devlet yetkilileri ve kurumları tarafından da kutlanmaya, hatta şirketlerin de reklam ve pazarlama faaliyetleri ile buna katılmaya başlamasıdır. Öte yandan, günümüz Türkiyesinde 8 Mart’ı Komintern’in 1920’li yıllardaki “sınıfa karşı sınıf” politikalarının bir yansıması olarak adlandırıldığı şekilde, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlayanlar da olduğu görülmektedir.[2]

II-) Kur’an, Kadınların Hak ve Özgürlükler İçinde İnsanca Yaşamasını Sağlayacak İklimin Hazırlanmasını Önerir
1. Yaratılış Yönünden Kadın

Kur’an’ın indirilişinin birinci amacı kıyamete kadar her zaman ve mekândaki tüm insanlığa tevhit /tek Allah inancını önermek, yani onları her tür şirkten, nifaktan, küfürden, zulümden, hukuksuzluktan, adaletsizlikten kurtuluşun yolunu göstermektir. Hemen peşinden Kur’an’ın indirilişinin ikinci amacı, kadını yaşadığı ortamda olması gereken saygın düzeye ulaştıracak hak ve özgürlüklerinin tanınmasının önünü açmaktır. Bu manada Kur’an, kadını korumakta, onu yüceltmekte ve çağlar üstü haklara ulaştırılması gerekğinin hükümlerini getirmektedir. Bu duygu ve düşüncelerle dünya kadınlar günününde kadınlarımızın gününü en içten saygı ile kutluyorum.
Kur’an’da yaratılışla ilgili ayetler incelendiğinde kadın ve erkeğin; tüm insanların aynı yaratılışla yaratılıp (kadının, anne olma biyolojik donanım özelliği hariç) birbirlerinden hiç farkları olmadığı[1] görülür.
“O, sizi bir candan oluşturan ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yapandır. Ne zaman ki o, onu örtüp bürüdü, o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zamanki hanım ağırlaştı, hemen o ikisi Rablerine dua ettiler: “Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen, ant olsun ki kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız.” (A’raf/ 189)
“Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten oluşturan, ondan eşini oluşturan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. Ve Kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah’ın ve akrabalığın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.” (Nisa/ 1)

2. Atatürk’e Göre Kadın Erkek Arasında Denklik Esastır

“Yaradan insanları iki cins olarak yaratmıştır: Kadın ve erkek… Fakat bu cinsler birbirinin tamamlayıcısı olmak üzere yaratılmıştır. Onlar ki ayrı ayrı hiçbir şeydir; fakat birlik halinde bir şeydir, çok büyük bir şeydir. Bütün insanlığın devam edebilmesinin kaynağıdır. Bir toplumun birbirine gerekli olan iki unsurudur. Bu iki unsur her yönden birbirinin yardımcısı, destekçisi, ortağı olmadıkça toplum tamam değildir. Ve onu oluşturan ve oluşturacak olan bütün kurtuluş orduları da yarımdır, zayıftır. Bu iki parça (kadın-erkek) her bakımdan birbiriyle denk olmak zorundadır. Aklın, mantığın, doğanın ve dinin emrettiği şey de budur. Birey olarak iki varlık arasında söz konusu olan bu denklik, toplumun geneli için de söz konusudur. Dolayısıyla kadınlarımız erkeklerimizle bilimde, teknikte, faaliyette denk olacaklardır, yani aynı olgunluk derecesine ulaşacaklardır. Biri diğerinde aşağı kalmaycak, yaşam ve faaliyette birlikte olacaklardır.”[3]

3. Kız Çocuğu Yüce Allah’ın Bir Lütfudur

Allah’ın, insanlık dünyasının davranışlarından hoş görmediği hatta en fazla gazaplandığı konuların başında, kişilerin kız çocuklarına ve kadınlara karşı takındıkları soğuk tavır, taciz, tecavü vb olumsuz davranışlardır. Bu yanlış davranışların düzeltilmesi bağlamında Kur’an’ın, kadın konusundaki konumunu doğru bir şekilde tespit eden Değerli Dostum Prof.Dr. Bayraktar BAKRAKLI’ya kulak verelim.
Kur’an’ın gönderilişinin ana nedenlerinden biri de şudur:
* Kadına karşı bu yanlış tavır ve davranışı ortadan kaldırmak,
* Erkek ve kadın arasındaki ayrımcılığı yok etmek,
* Kadını lâyık olduğu şerefli konuma yükseltmek ve
* Kadını, erkeğin zulüm ve haksızlıklarına karşı korumaktır.
“Göklerin ve yeryüzünün hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O, dilediğini oluşturur, dilediğine kız çocuk bahşeder, dilediğine de erkek çocuk bahşeder.”
“Yahut Allah, onları erkek ve kız olmak üzere eşleştirir. Dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz O, en iyi bilendir, çok güçlü olandır.” (Şura/ 49-50)
Kız çocuklarını ve kadını öne almak, onlara öncelik vermek bir sosyal âdet değil, aksine ilahi bir uygulamadır. Allah’a inananlar, kız çocuğunu bir lütuf olarak görmeli, bu tarz bir davranışın ibadet olduğunu bilmeli ve bu anlayışı yaymaya çalışmalıdır. Allah’ın lütuf olarak gördüğünü küçümseyen kişi Allah’a isyan etmiş olur. Kız çocuğunu lütuf olarak görmek bir şeydir ve lütuf olan varlık korunmalı, iyi yetiştirilmeli ve en üst düzeyde eğitimi çağdaş psikolojik ve pedagojik yöntemlerle yapılmalıdır.[4]
Şura/ 49’da geçen “dişi” sözcüğünün öne alınmasının bir nedeni, erkeğin ondan doğmasıdır. İlk insanın yaratıldığı “nefis” denen “cevher” de dişidir. Böylece, ilahi yaratışta, takdirin /kaderin ilk sırasını dişi almıştır. Dişiyi aşağılamak, ilahi takdirin benimsenmemesi anlamına geleceğinden, büyük bir günahtır.

4. İslam Tarihinde, Mill? Mücadele’de ve Bütün Yaşamda Kadınlar Erkeklerle Ortak Sorumluluk ve Görevde Oldular

Bunu en güzel, en gerçek ve en doğru şekilde Atatürk şöyle açıklamaktadır:
“İslam tarihine bakınız: Doğrudan doğruya Cenabı Peygamberimiz zamanında ve ondan sonra, daima kadınlar bilim ve erdem sahibi olurlardı. Kocalarıyla birlikte savaş meydanlarına, fazilet meydanlarına giderlerdi. O kadınlar ki, savaş meydanlarında erkekleriyle yarışmıştır. İslâmiyet zamanında kadınlardan çok büyük âlimler, şairler, yazarlar yetişti. Yeni Türkiye halkını oluşturan toplumun kadınları da; aynı zamanda kocalarına, erkeklerine yardım etmekte ve aynı şekilde vatan ve millet çalışmasında onlara en yüksek derecede destek olmaktadırlar. Özellikle Mill? Mücadele’de geçen üç buçuk yıl boyunca, erkeklerini orduya gönderdikten sonra sabanını eline alarak tarlalarını süren, bağını temizleyen, sütünü sağan, pazara giden ve en çok kağnısı ve diğer araçları ile cephane taşıyan kadınlarımız oldu. Dolayısıyla toplumun kuvveti için ve türlü yüksek maksatların elde edilmesi için erkeklerle beraber olması ve birlikte çalışması gereken, kadınlarımızdır. Genel olarak kadınlarımız bütün hayatta erkeklerle ortaktır.”[5]

5. Kur’an’a Göre Kadın ve Erkek Akıl ve Zihinsel Yetenekleri Yönünden Eşit Yaratılmıştır

Atatürk, “Kadın insandır ve aklı başındadır” demiştir.
Yüce Allah’ın yaratmış olduğu erkek, ne kadar insan ise, kadın da o kadar insandır. Öncelikle bunun altının çizilmesi gerekiyor. “Çok tanrılı ve çok karılı” toplumlarda kadının, insan olarak kabul edilmeyişi, erkeğin tutsağı /kölesi şeklinde muhatap alınması bu gerçeği asla değiştiremez.
Yaratan Allah, kadın ve erkeği iki amaç için yaratmıştır:
(1) Sadece Allah’ın buyrukları, talimatı, evrensel değerleri önünde boyun eğmek; her tür yardımı da sadece O’ndan istemek (Zariyat/ 56).
(2) Evreni ve insanı bir kitap gibi okumasını öğrenerek yaratılış yasalarını, doğanın kanunlarını keşfetmek; yeryüzünü mamur hâle getirerek yaşarken başkalarını da yaşatan uygarlık kurmak. Kısaca içindeki varlıkları ehlileştirerek evrene egemen olmak (Bakara/ 30).
Bu iki görev ve sorumluluğu yerine getirebilmesi için Yaratan Allah, kadını ve erkeği;
(a) Allah’a karşı aciz,
(b) Evrene karşı güçlü yaratmış, donatmıştır ki kadın ve erkek her biri;
– Allah’a karşı aczini idrak ederek sadece O’na boyun eğmeyi, teslim (İslam) olmayı başarabilsin.
– Evrene karşı gücünü ispat ederek bilim, yaşarken yaşatan bir uygarlık ve teknoloji üretmeyi gerçekleştirebilsin.
Yüce Allah, kadın erkek her insana;
* Beynin % 10’undan oluşan fücura yetenek (iblis),
* Beynin % 20’sinden oluşan duygusal beyin,
* Beynin % 70’inden oluşan takvaya yetenek (selim akıl) vermiştir.
Böylece Allah, kadın erkek her insanı,
– Hem olumsuzluğa /fücûra /şerre /batıla /şirke,
– Hem de olumluluklara /takvaya /hayra /hakka /tevhide yetenekli kılmıştır.
Kadın erkek her insanın beynindeki mantıklı düşünme yeteneği selim aklını (Neo-Korteks) doğru kullanabilmeyi ve evreni tanımayı /anlamayı öğreten kılavuz olarak da Yüce Allah, kitap /vahiy /Kur’an’ı göndermiştir.
Ayrıca kadın erkek her insanı irade sahibi kılmış ve bu dünyada özgür bırakmıştır. Hesap ve sorgulamanın öteki âlemde olacağını yasalaştırdığı için, bu dünyada dayatma /zorlama yoktur.
İşte akıl ve zihinsel yönden de “erkek ne kadar insan ise, kadın da o kadar insandır”[6] ifademizle anlatmak istediğimiz gerçek budur.

6. Kur’an’a Göre Kadın ve Erkeğin Eşit Hak ve Özellikleri Vardır

Kadın ve erkek her ikisi de “insan olma” özellikleriyle aynı hak, özgürlük, sorumluluk ve görevlere sahiptirler. Değerli Dostum Prof.Dr. Gazi Özdemir Bey, “Kur’an Kadını Koruyor” adlı önmli kitabında, Kur’an’a göre kadın erkek her iki cinsin sahip oldukları hak ve özellikleri maddeler halinde şöyle sıralıyor:
* Özgür iradeye sahip olmaları yönünden (Ahzap/ 72)…
* Kur’an, kadının da erkek gibi çalışmasını, kazancı ve mülk sahibi olmasını açıkça belirtmektedir (Nisa/ 82; Âl-i İmran/ 197; Nahl/97).
* Allah’a inanma ve tövbe etmeleri hakları ve mümin olmaları yönünden eşittirler (Tevbe/ 112).
* İbadet etme ve iyi amellerde bulunma hakları yönünden de eşittirler (Bakara/ 21; Nisa/ 124).
* Günah işleme ve sevap kazanma hakları (Tevbe/ 67, 71)…
* Cennet veya cehenneme gidecekleri yönünden eşittirler (Tevbe/ 68; Tevbe/ 72).
* Allah’ın cinsiyet farkı belirtmeksizin Nisa/ 1. ayetin ilk hitap sözcüğündeki gibi kadın erkek tüm insanları, özgür irade ve sorumluluk demek olan emaneti taşıyan birer halifesi, prototip görevlisi olarak yaratmış ve emanet sorumluluğunu hem kadın hem erkeğe vermiştir (En’am/ 165; Ahzab/ 73).
* Kadın erkek birbirleri için birer giysi/elbise olmaları yönünden de eşittirler (Bakara/ 187).
* Kadın ekindir/tarladır/kültürdür, erkek çiftçidir. Dolayısıyla birbirlerini tamamlayan, biri için diğerinin gerekli olduğu ikili durumundadırlar (Bakara/ 223).
* Kadın erkek okuma-öğrenme-öğretme, bilim, sanatsal faaliyetler yapma hakları yönünden de eşittirler (‘Alak/ 1; Zümer/ 9).
* Kur’an’a göre Allah’ın indirdiği bilinen kitapların hepsine veya birine ve bir Allah Elçisi’ne inancı olanlar arasında evlilik serbest kılınmıştır (Bakara/ 221; Nur/ 32).
* Vasiyet şahitliği ve boşanmak üzere olanları barıştırmada kadının, erkek ile aynı sayıda önerilmesi (Talak/ 2; Maide/ 106).
* Ailece yapılacak misafirliklerde kadın-erkek birlikte oturmak, yemek yemek sakıncalı bulunmamış ve haremlik-selamlık uygulaması önerilmeyip, şartlara göre hareket edilmesi istenmiştir (Nur/ 61).[7]

7. Atatürk’ün, “Mill? Türk Kadını” Kimliğini Oluşturma Çabaları

Türk kadınlarının bilim, ahlâk, sosyal konular, siyaset ve ekonomide erkeğin yanında eşit şartlarla yer almasını hukuken sağlayan Atatürk, “Millî Türk Kadını” kimliğini oluşturma çabalarına ağırlık vermiştir.
“Kadın varlığı milletin bin bir noktadan temelidir.”
“Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir” diyen Atatürk’ün, kadın haklarıyla ilgili görüşlerini şu şekilde değerlendirebiliriz:
– “Millî kimliğe sahip,
– Erkekle her alanda eşit Türk kadınını simgeleştirmek.
– Eğitimli,
– Ülkesi ve ailesi için çalışan,
– Milliyetçi ve medeniyetçi,
– Taklitçilikten uzak Türk kadını anlayışı yerleştirmek ve
– Kadına saygın bir konum kazandırmak.
– Batıda kadınlara tanınan hakların Türk kadınına da tanınmasına özen göstermek.
– Türk kadınlarının batılı kadınların sahip olduğu mevkiin üzerinde yer almasına gayret etmek.” [8]

8. Atatürk Devrimin Hedefi Olan “Türk Kadınının Yeteneklerini Açığa Çıkarılmasını Sağlamak” Günümüzün En Önemli ve Güncel Acil Rahmani Görevlerindendir

Türk kadınının yeteneklerinin açığa çıkarılmasının hedeflendiği devrimler yapılırken şu amaçlar belirlenmiştir:
* “Çağdaşlaşırken kadına kendi değer yargılarını kaybettirmemek;
* Millî bir kimliğe sahip kılmak,
* Kadını eğitmek ve
* Bilinçli olarak toplum hayatına katmak;
* Saygın bir konum kazandırmak;
* Kadını iyi eş, iyi anne, iyi vatandaş olmaya özendirmek;
* Vatanın geleceğinde önemli bir güç haline getirmek;
* Kadın erkek eşitsizliğini gidermek.”
Kadın hakları başta olmak üzere her alandaki devrimlerde bu dönemde Türk toplumuna yönetici kadro ve aydınlar tarafından batı örnek gösterilmiştir. Toplumun çağdaşlaşmasını sağlamak için;
– İslâmiyet öncesi Türk tarihinde kadının yeri ve sahip olduğu haklar ön plana çıkarılırken,
– Kadını kısıtlayan sosyal âdetler ve
– Dinî baskının eleştirisi yapılmıştır.
– Kadın erkek eşitliği gerçekleştirilmeye çalışılmış,
– Kadının sosyal hayata katılması sağlanırken,
– Kadının amaç dışı kullanılmasına karşı çıkılmıştır.
– Ucuz iş gücü,
– Ahlak dışı hareketler ve oluşumlar,
– Sokak gösterileri toplumun o günkü anlayışa ters düşen, aşırı sayılan istekleri de zaman zaman önlenmiştir.[9]
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün;
“Ey Kahraman Türk Kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın” ifadesi, günümüzde yeniden Cumhuriyetin kurucu ayarlarına dönüş özelinde gerçekleştirilmesi gereken erkekler için öncelikli, önemli, insani ve çağdaş bir görevdir.
Nisa/ 34’de de toplumdaki mutluluğun, huzurun, sevgi ve barış içinde yaşamanın yolları açıkça gösterilmektedir.

SEDAT ŞENERMEN

Kaynakça
[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya_Kad%C4%B1nlar_G%C3%BCn%C3%BC
[2] Hakkı YILMAZ, Kur’an’a Göre Kadın (İslam Dininde Kadın), İzmir, www.istekuran.com ; www.tebyinulkuran.com ; www.iştekuran.org
[3] Prof.Dr. Cihan DURA, ATANAME, İstanbul, Doğu Kitabevi ve Nergiz Yayınları, s.623.
[4] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Din ve Kadın, İstanbul, 2015, Düşün Yayıncılık, s.13, 15.
[5] Prof.Dr. Cihan DURA, ATANAME, s.624.
[6] Sedat ŞENERMEN, Atatürk ve Türk Kadını, İstanbul, 2018, Nergiz Yayınları, s.11-12
[7] Prof.Dr. Gazi ÖZDEMİR, Kur’an Kadını Koruyor, İstanbul, 2015, Şira Yayınları, s.96-116.
[8] Leylâ KAPLAN, Cemiyetlerde Ve Siyasî Teşkilatlarda Türk Kadını (1908-1960), Ankara, 1998, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, s.173.
[9] Bernard CAPORAL, Kemalizm’de Ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını (1919-1970), İstanbul, 1999, Cumhuriyet Yayınları, s.652.