“Çağdaş bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir.”[1] ATATÜRK
1. Milli Egemenlik, Cumhuriyet ve Demokrasi
Emperyalizmin tarihsel dünya egemenliği planının gerçekleştirilmesi bağlamında çıkarılan I. Dünya Savaşı sonrasında, Türklüğün ve İslamlığın tarihin arşivine kaldırılması anlamındaki Sevr Anlaşması uygulamasına karşı; 20. yüzyılda en olumsuz, yetersiz koşulllarda, Misakı Milli sınırları içinde tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak üzere Müdafaayı Hukuk için Kuvayı Milliye ile karşı çıkan ve bunu zaferle taçlandıran en başarılı tek dünya lideri dehâ sahibi kişi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, İngiliz egemen emperyalizmi kendi müttefikleriyle birlikte tümünü hezimete uğratarak yenen özgürlük ve tam bağımsızlık mücadelesindeki strateji ve uygulamaları, yöntemi günümüzde de gelecekte de hem ülkemiz hem diğer milletler tarafından örnek alınacak nitelikte geçerliliği olan müstesna bir emsaldir. Mustafa Kemal, zaferden sonra hem Türkiye Cumhuriyeti’nin hem mazlum milletlerin kurtuluş mücadelelerinde öncü, kılavuz, yol gösterici olmuştur. Özgürlük ve tam bağımsızlık için O’nun oluşturduğu mücadeleyi örnek alan elliden fazla ülkenin kurduğu “ulus devletlerin” de “kurucu baba”sı Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Böylece demokrasi içinde kalkınarak varlıklarını sürdürebilen ulus devletler dünya düzeninde yeni bir denge unsuru ouşturmuşlardır.
Atatürk’e göre “Milli egemenlik bir ulusun kendi yazgısına bizzat egemen olmasıdır”. Atatürk’ün bağımsızlıktan ve cumhuriyetten de anladığı buydu.
Yine Atatürk’e göre Cumhuriyetçilik, devlet yönetiminde millî egemenliği, millî iradeyi ve özgür seçimi kabul eden ilkedir. Atatürk, cumhuriyet yönetiminden, geniş olarak “demokrasiyi” anlıyordu. Bu konuda, Cumhuriyet’in onuncu yılında şunları söylemişti:
“Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe koymalıdır.”[2]
Ayrıca 1930 yılında Atatürk şöyle demişti:
“Demokrasi ilkesinin en çağdaş, en mantıklı uygulamasını sağlayan hükümet şekli Cumhuriyet’tir.” [3]
Atatürk’ün cumhuriyet sistemiyle, geniş anlamıyla demokrasiyi düşünüp anladığını gösteren belge “Medeni Bilgiler” kitabıdır. Bu kitap ilk kez Prof. Afet İNAN tarafından “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adıyla 1930 yılında yayımlandı. Milli Eğitim Bakanlığı kararıyla 1931 yılında ortaokul ve liselerde ders kitabı olarak okutulmaya başlandı. Bu kitabın büyük bir bölümünün Mustafa Kemal Atatürk tarafından yazıldığı belgelenmiştir.[4]
2. Atatürk Devrimi’ni Belirleyen Temel İlkeler
“Milli egemenlik ilkesi, hilafetsiz bir Türk Cumhuriyeti ile en sağlam şekline ulaştırıldı.”[5]
“Hilafet, geçmişin bir rüyası olup zamanımızda gereği yoktu.”[6] ATATÜRK
Milliyetçilik, milli egemenlik, tam bağımsızlık, cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, devrimcilik, laiklik, bilimcilik, çağdaşlık ve ahlak ilkeleri… Bunlar 1931 yılında 6 ok olarak sistemleştirilmiştir.
Bunların birincisinin cumhuriyetçilik olması, çok anlamlıdır. Çünkü siyasal iktidar ve hâkimiyet sorunu, devrimin temel sorunudur. Cumhuriyet Devrimi, saltanat ve hilafete son vererek, uzun süredir devam eden çelişmeyi köklü bir çözüme kavuşturmuştur. Padişahın iktidarını sınırlamak yerine, bu iktidar toptan ortadan kaldırılmış ve milli egemenliğin paylaşılamayacağı ilkesi getirilmiştir.
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1931 Programı, Cumhuriyetçilik ilkesini şöyle tanımlar: “Fırka, Cumhuriyet’in millî hâkimiyet mefkûresini /ülküsünü en iyi ve en emin surette temsil ve tatbik eden devlet şekli olduğuna inanır. Fırka bu sarsılmaz kanaatle Cumhuriyet’i tehlikeye karşı her vasıta ile müdafaa eder.”[7]
Atatürk düşüncesinin ve Cumhuriyetçiliğin temel ilkesi “Halkçılık”tır. Aslında Mustafa Kemal’in açıkladığı ilk resmî program “Halkçılık Programı” adını taşır. Bu programda Milli Egemenlik ilkesi ortaya konmuş, Meclis’in tartışılmaz iktidarı öngörülmüştür. Bu ilkenin amacının emperyalizm ve kapitalizmden kurtulmak olduğu da belirtilmiştir.
Mustafa Kemal, halkçılığı “halk hükümeti” biçiminde siyasal demokrasi olarak anladığını, daha önce Melis’in 12 Temmuz 1920 günkü oturumunda belirtmiştir: “… bugünkü varlığımızın esas mahiyeti milletin genel eğilimlerini ispat etmiştir, o da Halkçılıktır ve Halk hükümetidir. Hükümetlerin halkın eline geçmesidir… İdareyi halka teslim etmek için çalışalım.”[8]
Halkçılık, şekillenmekte olan yeni bir ideoloji idi. Mustafa Kemal bakın bunun için ne diyor: “Bizim bakış açımız ki Halkçılıktır, kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır.”[9]
Atatürk’ün önderliğinde adım adım gerçekleştirilen “Türk Aydınlanma Hareketi”, aslında Türk toplumunun çağdaşlaşma ve laikleşme hareketidir. Bu da devletin, hukuk sisteminin, eğitimin ve kültürün laikleşmesinde görülür.
Devletin laik yapıya kavuşması; dine (mezhebe, mezhep fıkhına /ilmihâline) dayalı devlet modelinin terk edilmesi, “ulusun kaderinin /geleceğinin kendi tarafından belirlenmesi” ve “egemenliğin bir soya /aileye değil, halka dayandığı” ilkesinin benimsenmesidir. Saltanatın ve halifeliğin kaldırılması, Cumhuriyet’in ilanı ve 1920 koşullarına göre çağdaş, ilerici bir anayasanın yapılması laik, çağdaş bir devletin kuruluşunun temellerini oluşturmuştur.
Atatürk’ün önderliğinde sağlanan dönüşüm ve Türk aydınlanması laik ilkelere dayalı olarak dört koldan yürütülmüştür:
* Devletin Laikleşmesi (saltanat ve hilafetin kaldırılışı, laik esaslara dayalı Cumhuriyet’in kuruluşu);
* Hukukun Laikleşmesi (mezhebi şeriat /fıkıh esasına dayalı hukuk sisteminin kaldırılışı ve çağdaş hukuk sisteminin kabul edilişi);
* Kültürün Laikleşmesi (türbe, tekke ve zaviyelerin kapatılması, “Harf Devrimi’nin” ve “Kadın Kakları’nın” kabul edilişi);
* Eğitimin Laikleşmesi (Eğitim Birliği Yasası’nın /Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edilişi) gerçekleştirilmiştir.[10]
3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen yeni eğitim yasası, yepyeni bir eğitim sistemi öngörüyordu. Bu, Atatürkçü eğitimin temel ilkeleri şöyle özetlenebilir:
– Eğitim ulusal olmalıdır.
– Eğitim bilimsel olmalıdır.
– Eğitim laik olmalıdır.
– Eğitim karma olmalıdır.
– Eğitim uygulamalı olmalıdır.[11]
Laik eğitim, temelleri mezhebçi fıkıh /ilmihâl anlayışına dayanmayan bir eğitim sistemidir. Prof. Dr. Tarık Zafer TUNAYA’nın belirttiği gibi: “Laik eğitim, dinden emir almayan düşünce ve davranış sürecidir. Laik eğitim; dogmatik değil, akılcı ve bilimsel eğitimdir.” Tarık Z. Tunaya ekliyor: “Öğretimin laikliği, kapılarını bilimsel düşünceye açması gereken bir sistemin kurulmasına dayanır.”[12]
Günümüz için Cumhuriyeti oluşturan temel değerler açısından durum değerlendirmesi yapılacak olursa, Cumhuriyetin ulusal ilke ve değerlerin tümünün askıya alındığı görülecektir. Ülkemiz yirmi birinci yüzyıl akıl, bilim, idrak ve entelektüel düzeyinde yeniden Cumhuriyetimizin kurucu âyarlarına dönmek ihtiyacındadır. Ülkemizin en temel sorunu budur. Ki bu sorumluluk DEMOKRASİ, HUKUK ve ADALET için milletçe birleşmek, bütünleşmekle, ortak toplumsal aklı harekete geçirmekle, “yurta barış dünyada barış” ikliminde oluşturmakla gerçekleşir. Önümüzde herkesi bekleyen acil ve ulusal yurttaşlık görevi budur. Yöntemi, ilkesi de yine Atatürk’ün gerçekleştirdiği Cumhuriyetçilik temelinde, devlet yönetiminde millî egemenliği, millî iradeyi ve özgür seçimi kabul eden ilkedir. Çünkü Atatürk’ün söylemiyle:
“Türk Milletinin karakterine ve âdetlerine en uygun olan yönetim, Cumhuriyet yönetimidir”.[13]
SEDAT ŞENERMEN
Kaynakça
[1] Prof. Afet İNAN, Atatürk’ten Hatıralar, Ankara, 1950, s. 251; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 2007, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, s.186; Alev COŞKUN, KEMALİZM Aydınlanma Devrimleri Nedir? Ne Değildir?, İstanbul, 2019, Cumhuriyet Kitapları, s.41.
[2] Prof. Dr. A. AFETİNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara, 1959, Türkiye İş Bankası Yayını, s.251.
[3] Prof. Afet İNAN, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara, 1969, Türk Tarih Kurumu Yayını, s. 410-411.
[4] Prof. Afet İNAN, Atatürk’ün ölümünün 25. ve daha sonra 30. yılında Atatürk’ün el yazılarını “Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Bu Konudaki El Yazıları” adıyla yayınlamıştır. (Ankara, 1969, Türk Tarih Kurumu Yayını). Bkz. Alev COŞKUN, KEMALİZM Aydınlanma Devrimleri Nedir? Ne Değildir?, s. 42.
[5] ATATÜRK’ÜN Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, (1917-1938), (Derleyen: Nimet ARSAN), Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, 1964, s. 531
[6] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, (Derleyen: Nimet UNAN), Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, s.107; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.183.
[7] Doğu PERİNCEK, Kemalist Devrim 3, Altı Ok, İstanbul, 1999, Kaynak Yayınları, s.27.
[8] Alev COŞKUN, KEMALİZM Aydınlanma Devrimleri Nedir? Ne Değildir?, s.44.
[9] Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ, 1945, c. I, s.87, 97-98.
[10] Prof.Dr. Özer OZANKAYA, Türkiye’de Laiklik ve Atatürk Devrimlerinin Temeli, İstanbul, 2000, Cem Yayınevi, s.28-29.
[11] Mahmut ADEM, Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız, İstanbul, 2000, Cumhuriyet Kitapları, s.16; Alev COŞKUN, KEMALİZM Aydınlanma Devrimleri Nedir? Ne Değildir?, s.60.
[12] Prof.Dr. Tarık Zafer TUNAYA, Batılılaşma Hareketleri, İstanbul,1999, s.49-51; Alev COŞKUN, KEMALİZM Aydınlanma Devrimleri Nedir? Ne Değildir?, s.60-61.
[13] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c. III, s.74.