LOZAN KONFERANSI’NDA KIBRIS VE KIBRIS TÜRK BASININDAKİ YANSIMALARI 

ÖZET

Yeni Türk Devleti için I. Dünya Savaşı’nın galipleri ile hesaplaşma ve Misak-ı Milli sınırları içerisindeki yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığını Batılı Emperyalistlere onaylatma süreci olarak kabul edilen Lozan Barış Antlaşması, Kıbrıslı Türklerin de geleceğini belirleyen bir adım olmuştur.

Lozan’daki zorlu müzakereler sırasında yeni Türk Devleti’nin tam bağımsızlığını bile tanımak istemeyen devletlere karşı Kıbrıs gibi Misak-ı Milli sınırları dışında kalan topraklar için fazla bir şey yapılamamıştır. Ancak, Türkiye, Lozan görüşmelerinde adı geçen bölgelerde söz sahibi olmasını engelleyecek ifadeler bulunan 16. maddenin ilk şekline itiraz etmiştir. Türkiye, adalar hakkında ileride alınacak kararları peşinen kabulleneceğine dair bir taahhüde giremeyeceğini söyleyip, karşı madde tasarısı sunmuştur. Zorlu tartışmalar sonunda ilgili taraf olarak Türkiye bu yerlerin geleceği üzerinde söz sahibi olma hakkını karşı tarafa kabul ettirmiştir. Eğer 16. madde ilk şekli ile kalmış olsaydı, Kıbrıs sorununun tarihsel akışı değişecek, Ada büyük bir olasılıkla İngilizler tarafından Rumlara ya da Yunanistan’a verilmiş olacaktı. Türkiye’nin, 1955 yılındaki Londra Konferansı’na İngilizler tarafından çağrılması ve 1960 yılında kurulan Cumhuriyet’te Garantör Devlet olma hakkı da bu maddeye dayandırılmaktadır.

Bu çalışmada, Lozan’daki görüşmelerde Kıbrıs ile ilgili tartışmalar ile Lozan Barış Antlaşması’nın Kıbrıs Türkleri üzerinde yarattığı etki ve Kıbrıs Türk basınındaki yansımaları, İngiliz, Kıbrıs Türk ve Rum kaynakları da kullanılarak ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

Cyprus at the Treaty of Lausanne and its Appearance on the Turkish Cypriot Press ABSTRACT

The Treaty of Lausanne, which is regarded as a process for the Western Imperialists to ratify the sovereignty of the new Turkish state within the boundaries stated in the Turkish National Pact and for coming to terms on the new Turkish state with the victors of the First World War, was also a step in determining the future of Turkish Cypriots.

Territories outside the borders stated in the Turkish National Pact, such as Cyprus, were not discussed during the difficult negotiations in Lausanne, where other states did not even want to acknowledge the sovereignty of the new Turkish state. On the other hand, Turkey objected to Article 16 of the draft, which included statements that would prevent Turkey from having its say on territories that were being discussed during the negotiations in Lausanne. Turkey said that it would not make a pledge to accept the future decisions about the islands in advance, and proposed an amendment to Article 16 in turn. After some heated disputes, Turkey made the opposing party allow Turkey to have the right to comment on issues about these places as an interested party. If Article 16 of the draft had been accepted, it would have changed the historical development of the Cyprus problem. The administration of the island would most likely have been given to Greek Cypriots or Greece by the British. The facts that Turkey was invited to the London Conference in 1955 by the British, and that Turkey had a right to become a guarantor power when the Republic of Cyprus was established in 1960 are stemming from this Article.

By using British, Turkish Cypriot and Greek Cypriot references, this study aims to reveal the impact of disputes on Cyprus at the Lausanne Conference and the Treaty of Lausanne on Turkish Cypriots, and its appearance on the Turkish Cypriot press.

Genel

4 Haziran 1878’de, II. Abdülhamit’in onayıyla imzalanan ve Kıbrıs’ın yönetiminin İngilizlere devredilmesini öngören Türk-İngiliz Savunma Konvansiyonu, Kıbrıs tarihinin önemli kilometre taşlarından birini oluşturur. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında Ruslar karşısında zor duruma düşen Osmanlı’yı sözde koruma amacıyla devreye giren İngiltere, aslında artık terketmiş olduğu Osmanlı’yı koruma politikası yerine , 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren geliştirdiği “Doğu Politikası”na hizmet edecek ortamı şekillendiriyordu . Hindistan’a giden su yollarının denetimi ve Süveyş Kanalının açılmasından sonra Akdeniz’in güvenliği için Kıbrıs’ın elde tutulması, İngiltere için yaşamsal bir önem taşıyordu. .

İmza edilen antlaşma ile İngiltere Osmanlı Devleti’ne yardım ederek Asya’daki topraklarının geleceğini güven altına alacak, Osmanlı Devleti de Kıbrıs Adasının idaresini geçici olarak İngiltere’ye bırakacaktır. 1 Temmuz 1878’de imzalanan Ek-1 sözleşme ile de Kıbrıs’ın idaresinin İngiltere’ye geçici olarak bırakıldığı, İngiliz yönetimi altında bile Kıbrıs’ın egemenlik hakkının Osmanlı’ya ait olduğu açıkça belirtilmiştir .Ayrıca Anlaşmaya göre, Rusya işgal ettiği Batum, Kars ve Ardahan vilayetlerini Osmanlı’ya geri verdiğinde İngiltere de Kıbrıs’tan çekilecekti. Ancak Rusya’nın işgal ettiği topraklardan çekilmesine karşın, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne verdiği bu söz hiçbir zaman gerçekleşmedi . Dolayısıyla sebep her ne olursa olsun, Kıbrıs 1878’de Osmanlı Devleti tarafından İngiltere’ye verilmiş oluyordu.

I. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye karşı Almanya’nın yanında harbe girmiş olmasını gerekçe gösteren İngiltere, 5 Kasım 1914 tarihli beyanname ile Kıbrıs’ı ilhak ediyordu. Aynı beyanname Kıbrıs’ın İngiliz İmparatorluğunun bir parçası olduğunu ve 1878 Antlaşması’nın hükümsüz olduğunu da ilân etmekte idi . Böylece Osmanlı İmparatorluğu, ada üzerinde kısıtlı olan haklarını da yitirdi.

İngiltere I. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti ile savaş halinde olduğundan,Kıbrıs Türklerine kuşkuyla bakmış ve bu durum toplumda korkuya neden olmuştu.Buna karşın Kurtuluş Savaşı’na aralarında para toplayarak yardımda bulundular .Hatta, çok sayıda Kıbrıslı Türk savaşa katıldı ve üst düzey görevlerde bulundu .Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan başarı Kıbrıs Türklerinde sevinçlekarşılanmasına karşın, bu sevinç adanın Türk yönetimine devredileceği umuduylabütünleşemedi .

Lozan Konferansı Hazırlıkları

1922 yılında Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması üzerine, 6 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Lozan’da yapılacak barış görüşmelerine davet edildi.

İsviçre’nin Lozan kentinde yapılan konferansa TBMM Hükümeti’ni temsilen İsmet Paşa, Dr. Rıza Nur ve Hasan (Saka) Bey’ler katılmışlardır. Konferansa gidecek olan delegelerin bazı önemli vasıflara sahip olması gerekliydi. Her şeyden önce Türk heyetinde bulunacak kişilerin, Osmanlı İmparatorluğunu yabancı devletlere verilen tavizlerle yaşatmaya çalışan bir zihniyet içinde yetişmiş ve bu sistemi benimsemiş diplomatlar arasından seçilmemesi gerekliydi . Bu nedenle Mustafa Kemal, Türkiye’yi temsilen Lozan Konferansı’na gidecek olan heyetin başkanını bizzat seçmeyi uygun bulmuştur. Heyet başkanlığına, Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey’in istifa etmesiyle yerine geçen İsmet Paşa getirilmiştir . İsmet Paşa’yı da yeterli yabancı dili olmamasına karşın, özellikle kendisine çok yakın bir kişi olduğu ve sözünü dinleyerek görüşlerini savunacağını bildiği için tercih etmiştir . Dolayısıyla İsmet Paşa’nın Lozan’daki savunduğu görüşler, Mustafa Kemal’in yaklaşımlarını yansıtması bakımından konumuzla özellikle ilgilidir.

LozanKonferansı

Lozan Konferansı 20 Kasım 1922’de başladı. Görüşülen konular, bir imparatorluğun tasfiyesini ve yeni bir ulusal devletin kurulmasını kapsadığından taraflar arasında çok çetin mücadeleler oldu. Konferans’ta İtilaf Devletleri’nin temsilcileri masaya Sevr’in bir başka versiyonunu getirmeye ve Türk tarafına dayatmaya çalıştılar. İsmet Paşa liderliğindeki TBMM Heyeti ise, “Misak-ı Milli”yi, yani 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması’nın yapıldığı zaman mevcut olan sınırların korunmasını savunan bir görüşle müzakerelere başladılar.

TBMM tarafından Konferans öncesinde Türk Heyetine verilen 14 maddelik yönergede belirtilen iki kırmızı çizgiden birini oluşturan “Kapitülasyonlar” konusundaki görüş ayrılığı nedeniyle görüşmeler çıkmaza girince, 4 Şubat’ta konferans kesintiye uğradı. 23 Nisan 1923’te görüşmeler tekrar başladı ve 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması, “Misak-ı Milli” sınırları içerisindeki yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığını tanıyordu. Lozan’daki zorlu müzakereler sırasında yeni Türk Devleti’nin tam bağımsızlığını bile tanımak istemeyen devletlere karşı Kıbrıs gibi Misak-ı Milli sınırları dışında kalan topraklar için fazla bir şey yapılamadı ve TBMM Hükümeti’nin imzaladığı Lozan Barış Antlaşması’nın 20. maddesi gereği, Kıbrıs’taki İngiliz egemenliği hukuken de kabul edilmiş oldu .

Burada özellikle belirtilmesi gereken bir konu; bazı kesimler tarafından zaman zaman gündeme getirilen, “Yeni Türk Devleti’nin Lozan’da Kıbrıs’ı İngilizlere verdiği” şeklindeki haksız, yanlış ve önyargılı ifadelerin varlığıdır. Yeni Türk Devleti Kıbrıs’ı almamıştır ki, İngilizlere versin. Kıbrıs, zaten İngilizlere Osmanlı Devleti tarafından 1878’de verilmiştir. Alınmayan bir varlığın verilmesi de herhalde olası değildir. Yeni Türk Devleti, Lozan’daki zorlu müzakereler sonucunda Misak-ı Milli’de yer alan Musul, Kerkük gibi yerleri bile geri almayı maalesef başaramadı. Ancak, aşağıda da belirtileceği gibi, Kıbrıs konusunda özellikle 16. maddede yaptırmayı başardığı değişiklikle Kıbrıs’ın geleceği üzerinde söz sahibi olma hakkını karşı tarafa kabul ettirmiştir.

Lozan Barış Antlaşmasının Kıbrıs ile İlgili Maddeleri

Kıbrıs’ın geleceğini tayin eden maddeler, antlaşmanın 16. 20. ve 21. maddeleridir. Bu maddeler Lozan Tutanakları’nın Birinci Bölümü’nü oluşturan Siyasi Hükümler kısmının, Birinci Kesimi’nde Ülkeye İlişkin Hükümler başlığında yer almaktadır.

“16. madde – Türkiye işbu Andlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup gene bu Andlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda-ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar.

İşbu maddenin hükümleri komşuluk nedeniyle Türkiye ile ortak sınırı bulunan ülkeler arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılacak olan özel hükümleri bozmaz .”

16. madde, Yunanlılar tarafından, Türkiye’nin artık Kıbrıs’la hiçbir ilgisi kalmadığı,ada üzerinde hiçbir hakkı olmadığı konusunda bir delil olarak çeşitli zamanlarda ortaya atılmıştır. Oysa Türkiye, Lozan görüşmelerinde, kendisine dikte ettirilmeye çalışılan ve adı geçen bölgelerde söz sahibi olmasını engelleyecek ifadeler bulunan 16. maddenin ilk şekli olan “Türkiye işbu Andlaşmada açıkça belirtilen sınırlar dışında bulunan ve işbu Andlaşma ile üzerlerinde egemenliği tanınmış adalardan başka bütün öteki adalar üzerinde veyahut her ne şekilde olursa olsun bunlarla ilgili bütün hukuk ve iddialarından feragat ettiğini beyan eder. Bu arazi ve adalar üzerinde ilhak, istiklal veya herhangi bir diğer idare şekli hakkında ittihaz edilen veya edilecek olan bütün kararları kabul ve tasdik eder ” ifadesine itiraz ederek, bu arazi ve adalar hakkında ileride alınacak kararları peşinen kabulleneceğine dair bir taahhüde giremeyeceğini söyleyip, karşı madde tasarısı sunmuştur. Zorlu tartışmalar sonunda ilgili maddeye, “Bu arazi ve cezirelerin mukadderatı ilgililer tarafından tayin edilmiştir ve edilecektir” ibaresi eklenmiştir. Böylece ilgili taraf olarak Türkiye bu yerlerin geleceği üzerinde söz sahibi olma hakkını karşı tarafa kabul ettirmiştir . Eğer 16. madde ilk şekli ile kalmış olsaydı, Kıbrıs sorununun tarihsel akışı değişmiş olacak, Ada büyük bir olasılıkla İngilizler tarafından Rumlara ya da Yunanistan’a verilmiş olacaktı .

Türkiye’nin, 1955 yılındaki Londra Konferansı’na İngilizler tarafından çağrılması ve 1960 yılında kurulan Cumhuriyet’te Garantör Devlet olma hakkı da bu maddeye dayandırılmaktadır.

“20. madde – Türkiye, Britanya Hükümetince Kıbrıs’ın 5 Kasım 1914’te açıklanan ilhakını tanıdığını bildirir .” Böylece Türkiye’nin ilhakı tanıması ile 1950’li yıllarda Kıbrıslı Rumlar örgütlenip İngiliz yönetimine karşı şiddet eylemlerine başlayıncaya ve Yunanistan’la birleşmek isteyinceye kadar, Türk iç ve dış siyasetinde Kıbrıs diye bir sorun var olmadı . 20. maddede yer alan hüküm, ilk olarak 19. maddede belirtildi, ancak sonrasında oluşturulan 9 sayılı tutanağın Ek A kısmında bu hükmün ayrı bir maddede incelenmesi gerektiği eklendi.

“21. madde – 5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs Adasında yerleşmiş bulunan Türk uyrukları, yerel kanun uyarınca, İngiliz uyrukluğuna geçecekler ve bu yüzden Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Bununla birlikte, işbu Andlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak iki yıllık bir süre içinde, Türk uyrukluğunu seçebileceklerdir; bu durumda, seçme hakkının (drit d’option) kullanılmasını izleyen on iki ay içinde, Kıbrıs Adasından ayrılmaları gerekecektir.

İşbu Andlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinde Kıbrıs Adasında yerleşmiş bulunan ve yerel kanunun öngördüğü şartlar içinde yapılmış başvurma üzerine, İngiliz uyrukluğuna geçecek ya da geçmek üzere bulunacak Türk uyrukları da bu nedenle Türk uyrukluğunu yitireceklerdir.

Şurası kararlaştırılmıştır ki, Kıbrıs Hükümeti, Türkiye Hükümetinin rızası olmaksızın Türk uyrukluğundan başka bir uyrukluğa geçmiş olan kimselere, İngiltere uyrukluğunu vermeyi reddedebilecektir .”



Lozan Görüşmelerinin Kıbrıs Türk Basınındaki Yansımaları

Kıbrıslı Türkler, konferans süresince gelişmeleri yakından takip etti. Özellikle Musul, adalar, mübadele gibi konular daha çok dikkat çekti. Yapılan antlaşma, Türkiye adına sevinçle karşılanmasına karşın, Kıbrıs Türk halkı açısından durum farklıydı. Lozan’ın Kıbrıs hakkındaki kararı halk tarafından değişik şekillerde yorumlandı.

Kıbrıs Türk basınında, konuyla ilgili 7 Nisan 1923’te çıkan haberde, 8 Mart 1923 tarihli Türk tekliflerine dair bilgi verilmektedir. Burada, Türkiye’nin barış isteğini herkese ispat ettiği, Avrupa’nın da aynı çabayı göstermesi gerektiği belirtilerek, Avrupa devletlerinin, Ankara’nın gereğinden fazla gösterdiği itilafperverlik sayesinde daha fazla kazanç elde etmeye çalışabileceği üzerinde duruluyor. Teklifte, Kıbrıs’la ilgili maddenin, halkın isteklerinden uzak olduğu vurgulanarak yaşanılan üzüntü dile getiriliyordu:

“….Dünyanın en büyük zaferlerini kazanacak derecede harikalar göstermiş olan Heyet-i Vekilemiz tarafından ahiren verilen bu ümide verdiğimiz teklifat maalesef misak-ı millimizin manasını hakkıyla tevaffuk etmemiş olduğundan emel-i millimiz de bi-hak tatmin edilmemiş oluyor!” Kıbrıslı Türkler tarafından kapılan bu ümitsizliğin nedeni, Türkiye’ye olan güvenleri ve Türkiye’nin kendilerine daha eşit yaşam koşulları sunacağına olan inancı olmalıdır. Kurtuluş Savaşı’ndaki yardımları düşünülürse halkın bu isteği gayet normal karşılanmalıdır.

Lozan Barış Antlaşması’nın Kıbrıs Türk Basınındaki Yansımaları

Lozan Barış Antlaşmasının imzalanması Kıbrıs’ta büyük sevinçle karşılandı. Antlaşmanın imzalandığını bildiren telgrafın ardından, adanın çeşitli yerlerinde kutlamalar yapıldı. Larnaka’da yapılan kutlamada büyük coşku vardı:

“…Şerefli bayrağımız dalgalanıyor ve halaskar kumandanlarımızın fotoğrafları çiçekler arasında kulüplerin balkonlarını süslüyor. Memlekette bulunan üç kulübün müdavimleri birleşerek alkışlar arasında büyük kıraathaneye gittiler.”

Mağusa’daki kutlamaları İslam müesseseleri, Türk ve esnaf kulüpleri düzenledi. Kışla meydanında yapılan kutlamada, Dava Vekili Mithat Bey bir konuşma yaparak, Türkiye’deki milli hareketin safhalarını anlattı. Türklerin çok önemli ve şerefli bir barış antlaşması imzalamalarına rağmen, Kıbrıs’taki İslam ahalisinin mağdur edildiği üzerinde durdu. Bu mağduriyetin doğal olduğuna da değinerek, Kıbrıslı Türklerin görevlerinin varlıklarını korumak olduğunu belirtti. Mağusa’daki etkinlikler ertesi gün de sürdü ve Mağusa Naib ve Katibi İbrahim Hakkı Efendi’nin duasıyla kurbanlar kesildi .

Kıbrıs Türk halkı, Türkiye adına antlaşmanın yapılmasını sevinçle karşılamasına rağmen kendi ihtiyaçlarını tatminden uzak olduğunu düşünüyordu:“Senelerden beri çektiğimiz sıkıntıları, akıttığımız gözyaşlarını kesinlikle değiştirmedi. Büyük ümitlerle sulhü bekleyenlerin yüzlerinde ümitsizlik ve yas görülüyor.”

Buna rağmen Türkiye’nin elinden geleni yaptığı söylenerek anavatana olan güven ve bağlılık ifade ediliyordu:“Bizi esaretten kurtarmak için canlarını esirgememiş dindaş ve kardeşlerimiz her türlü ihtimali hesaba katarken Kıbrıs Müslümanlarını da hesaba dahil ettiklerini biliyoruz. Ancak umduklarımız çıkmadı ve kurtuluş gününü göremedik. Bizim derdimize çare bulunamadı. Ancak elde ettiğimiz zaferlerden dolayı iftihar etmemek mümkün değil. Milletimizin meydana getirdiği bağımsız hükümet çok önemlidir. Lozan’da yapılan antlaşma hükümetimize doğrudan ulaşabilmek için önümüzdeki engelleri kaldırmamışsa da anavatanla aramızdaki istibdat zincirlerini koparabilmek için önemli bir durumdur. Milletimizin bu zaferi bize de buradaki dertlerimizin tedavisi için çalışmaya başlamak imkanını verdi. Kıbrıs ile Anadolu arasındaki din ve millet bağları koparılamaz. Bu bağlarımızı daha da kuvvetlendirmeliyiz ” ifadeleriyle, Türkiye’nin elinden geleni yaptığı söylenerek anavatana olan güven ve bağlılık dile getiriliyordu.

Kıbrıslı Türklerin de geleceğini belirleyen Lozan Antlaşması, İngiltere tarafından 6 Ağustos 1924 yılında tanındı ve bu tarihten iki yıl sonra 21. maddenin son bulacağı sık sık basın yoluyla halka hatırlatıldı. Bu tarihten sonra gelen başvuruların kabul edilmeyeceği belirtildi. Lozan, ada Türklerinin seçme hakkını kullanarak göç edebileceklerini öngördüğünden antlaşmanın onaylanmasından sonra Türkiye’ye yoğun göç faaliyetleri başlamıştı.

Bir kısım gazeteler, adadaki yaşamın Türkler için bittiğini belirterek Türkiye’ye göç edilmesini savunurken, bir kısmı ise Türkiye’ye ancak, adadaki Türk varlığını koruyarak ve güçlendirerek yardımcı olunabileceğini düşünmekteydi. Hakikat ve Doğru Yol gazetesi, adada kalacak olanları aşağılayıcı, kötü bir durumun beklediğini belirterek göç edilmesini savunmaktaydılar. Birlik gazetesi, Anadolu’ya göç edilmesine karşı olmakla birlikte, Kıbrıs Türk halkının bir birlik oluşturarak ve çok çalışarak adada tutunması gerektiğini savunuyordu.

Hakikat’te 25 Ağustos’ta yer alan haberde son hafta içerisinde Mağusa limanından 42 kişilik bir kafilenin göç ederek Mersin’e gittiği bildiriliyordu .

1924 yılında göç eden Türklerin bir kısmı Konya’ya gitmişlerdi. Ancak sözleşme ve kanundaki durum, zor durumda kalmalarına neden olmuştu. Bu konuyla ilgili olarak Hakikat gazetesinde 29 Eylül 1924 tarihinde çıkan haberde; İstanbul’dan geri dönen İskele Müderrisi Hulusi Efendi’nin izlenimlerine yer verilmişti. İskele’de Büyük Camii’de yaptığı konuşmada Hulusi Efendi’nin, buradan gidenlerin durumunun perişanlığından bahs ederek cemaat üzerinde kötü etki yaptığı belirtilmiş, halkta “mili hükümet” hakkında kötü bir izlenim uyandırıldığı ileri sürülmüştü:** “…Gönül arzu ederdi ki müderris fenalığından bahsederken köylü kardeşlerimizin ekonomik durumlarını ve iç siyasetimizi idare eden şahsiyetlerin takip eylemekte oldukları siyaset programının hakkımızda hayırlı olup olmadığından da bahs ederek, anavatana geçinmek için gerekli olanı temine koşan kardeşlerimizin gitmekte haklı olup olmadıklarını izah eylesin…”

Gazete, halkın kötü yaşayışları hakkındaki şikayetleri dinlenmeden “Şimdi gidilmemeli, zamanı değildir. Bilahare gitmek daha hayırlıdır.” demenin rehberlik olmadığını belirtiyor ve

Hulusi Efendi’yi halkı yanlış yollara sürüklemekle suçluyordu .

Birlik gazetesinin 14 Ağustos 1925 tarihli nüshasında “muhaceret vaziyeti” namıyla yazılmış bir makalede, Anadolu’nun sıtmalı olduğu işitilmekte olduğundan bahsederek Kıbrıs’tan hicret edecek Türklerin uyanık bulunmalarını tavsiye etmektedir. Bu haberi veren Hakikat, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti Kıbrıs’tan hicret edecek olan Türklere Anadolu’da sıtmalı mıntıkalar tahsis etmediği gibi sıtmalı gideceklerin tedaviyatı için acil tedbirler alınacağını belirtmektedir .

Türkiye Konsolosluğu, “Lozan Muahedesi gereğince hakk-ı hıyarını kullanarak Türkiye’ye hicret etmek üzere mürur tezkeresi alanlardan 12 ay ya da daha az müddet Kıbrıs’ta kalmayı arzu edenlerle Kıbrıs’ta ikamet eden ve muntazam pasaporta sahip olan bütün Türkiye tebaasının şehbenderliğe müracaatla tabiiyet alem ve haberi almaları lüzumu” verdiği gazete ilanıyla duyurmuştu .

13 Şubat 1926 tarihli Söz gazetesinin haberine göre; Türkiye Hükümeti, Anadolu’ya göç edecek olan Kıbrıslılara yardım etme kararını Kıbrıs’taki konsolosluğa bildirdi. Bakanlar kurulunun verdiği karara göre fakir olan göçmenlere devlet arazisinden tarla ve ev tahsis edilecekti. Söz, seçme hakkının sona ermek üzere olduğu bir dönemde “ana hükümetin” Kıbrıslılara gösterdiği şefkat ve ilgiye teşekkür ediyordu .

Söz gazetesinin 15 Mayıs 1926 tarihli haberinde; Türkiye’ye göç edenlerden gelen haberlere göre, hükümetin ilgili davrandığı, halkın rahatı için uğraşıldığını gösteriyordu. Göç, başlangıçtaki gibi gelişigüzel değil artık düzenli ve planlı yapılıyordu .

Türklerin, Lozan’ın yürürlüğe girişinden itibaren, iki yıllık süre içinde seçme hakkını kullanmaları gerekiyordu. Gazetelerde bu sürenin bitiş tarihine dair hatırlatıcı nitelikte haberler çıkmıştı.

Söz, 31 Temmuz 1926 “Lozan’ın Türk Cemaatine verdiği hakk-ı hıyar müddeti bir hafta sonra bitecektir.” diye ilan vererek Türkiye konsolosluğu ve mahalli hükümet bunu halka hatırlatmıştır .

Doğru yol, 21 Haziran 1926 tarihli haberde; “Lefkoşa Komiserliği tarafından 16 Haziran 1926’da yayınlanan bir bildiride halka, seçme süresinin son bulacağı tarih hatırlatılıyordu. Buna göre; 5 Kasım 1915’de Kıbrıs’ta yerleşik olarak İngiliz tabiiyetini kazanmış olan Türk tebaaları Lozan Antlaşması kararı gereğince 6 Ağustos 1926 gününe kadar seçme haklarını kullanmaları gerekiyordu .”

Hakikat, 20 Haziran 1926; “Lozan Muahedenamesinin 21. maddesi gereğince bütün Kıbrıs Türklerine bahş edilen hakk-ı hıyar müddeti 6 Ağustos 1926 tarihinde son bulacağını ve Türkiye tebaası olmak için hakk-ı hıyarını kullanarak şehbenderlikten mürur tezkeresi alacakların mürur tezkerelerinin veriliş tarihinden itibaren 12 ay daha Kıbrıs’ta kalabilecekleri cihetle Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetini seçeceklerin 6 Ağustos tarihine kadar şehbenderliğe müracaatla mürur tezkeresi almaları ve bu tarihten sonra olacak müracaatların dikkate alınmayacağı ilan olunur .”

Söz’de 31 Temmuz 1926’daki habere göre; 31 Temmuz 1926’ya kadar seçme hakkını kullananların miktarı, aileleri de dahil olmak üzere 15 bine ulaşmıştı .

Adadan göç etmek için başvuranların sayısına dair Birlik’te 14 Ağustos 1926’da çıkan haberde, 6- 7 bin kişilik bir miktardan bahsedilmekte ve adada kalacak Türklerin 55 bin kişi civarında olduğu iddia edilmektedir: “… Sürenin bitiminden 2-3 gün evveline dair yapılan incelemeye göre, bu süreye kadar şehbenderlikten çıkarılan mürur tezkerelerinin adedi 3 bine bile ulaşmadı. Bu miktarın önemli bir kısmı aile için çıkarıldığından adada Türkiye şehbenderliği kurulduğu tarihten itibaren en fazla 6-7 bin kişinin Türk tabiiyeti için hakk-ı hıyarını kullandığı görülür. Bu miktar adanın Türk kitlesini sarsacak bir derecede değildir. Yani bu kişiler bir sene içinde Kıbrıs’ı terk etseler de adada 55 bin kişilik Türk kitlesi kalacaktır.” Birlik, göç etmek için müracaat edecekler arasında şimdiden bile pişmanlık baş gösterdiğini, çünkü bazı öğretmenlerin halkı kandırarak göç etmeye teşvik ettiği ileri sürülüyor: “…Çünkü bazı köylerde köy muallimlerinin şaşırtmasına kapılarak belge dolduran köylüler, aldatıldıklarını anlar anlamaz yaptıkları hareketten pişman oldular. Bundan dolayı hakk-ı hıyarını kullananların bir kısmının 12 ay zarfında adayı terk etmeyecekleri anlaşılıyor…” Lozan’a göre seçme hakkını kullananlar 12 ay içinde adayı terk edecekti. Birlik’e göre bu sürede bu şartı yerine getirmeyenler adada kalabileceklerdi:

Adada kalma taraftarı olan Birlik, Lozan’ın imza ve onaylanmasından sonra 63 bin kişilik Kıbrıs Türkü’nün maddi ve manevi büyük zarara uğrayarak bir kısmının adayı terk ettiğini, kalanların ise gidenler kadar yaşam mücadelesi vermek zorunda olduğu üzerinde duruyordu.

Doğru yol’da, 26 Ağustos 1926 tarihinde yayınlanan bir makalede; “Seçme hakkını kullanacaklar, 12 ay içinde adayı terk etmek zorundadırlar.” Bazı sabit fikirli insanlar bu açık ifadeyi değiştirmeye çalışıyorlar. “Halk, dolambaçlı fikirlerle, mugalatalarla hakikatten uzaklaştırılmak isteniyor.” denilerek memleketin sefalet ve felakete sürüklenmesinden, halkı yanlış yönlendiren Birlik gazetesi sorumlu tutuluyordu .”

Doğru Yol, aynı tarihte yayınlanan bir başka makalede; “6 Ağustos’tan sonra gideceklerin sayısının kesinleşmiş olması Türk hükümetinin planlı nakil işine girişmesini sağladı. Türk tabiiyetini kabul ederek Türkiye’ye göç edeceklere, “cumhuriyet hükümeti” tarafından bir vapur kiralanarak Kıbrıs’a gönderildiği müjdelenmektedir. Karpaz’dan hareket edecek olan bu vapur, çok kalabalık olan ilk muhaceret kafilesini nakledecekti. Bu kafile, Silifke’ye götürülerek orada iskân edilecekti. Gazetenin araştırmalarına göre, göç edecekler birleşerek kafile oluştururlarsa eşyalarıyla birlikte ücretsiz olarak nakilleri yapılacaktı. “Bu açıdan Türkiye Cumhuriyeti’ne minnettarız.”deniliyordu .

11 Eylül 1926 tarihli Söz gazetesinde Mehmet Remzi “Emr-i Vaki Karşısında” adlı makalesinde Lozan’ın imzalanmasında sonra Türklerin içinde bulundukları durumu anlatıyordu. “Türkler, antlaşmadan sonra oluşan yeni durum karşısında alacakları vaziyeti kararlaştırmak için cemaat olarak birlikte hareket etmeli ve gerekli çalışmaları yapmalıdırlar. Üç yıl önce söylenen bu düşünceler şimdi cemaatin karşısında bir sorun olarak duruyor. Geçmişi bilmeyenler, geleceği de göremezler”. Mehmet Remzi, Türk Cemaatinin süslü kelimelerle, yanlış ifadelerle kandırıldığı ve gerçeği görmesinin engellendiği üzerinde duruyordu.

Mehmet Remzi makalesini,“Kıbrıs Türklerinin köksüz bir ağaç gibi yaşayabileceğine inananların ve bunun için bizi ikna etmeye çalışanların, doğa kanunlarına aykırı olan bu görüşlerini kabul edecek kadar saf değiliz ” sözleriyle bitiriyordu.

Sonuç

Yüzyıllık sorunların çözüm merkezi olan bu konferans, yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığının onayı olmakla birlikte, Kıbrıs Türkü’nün geleceği üzerinde de büyük bir etkiye sahiptir.

Burada özellikle bir kez daha ifade etmemiz gereken husus; TBMM Heyetinin Lozan’da Kıbrıs’ı verdikleri şeklinde önyargılı bir ifadenin yanlışlığına vurgu yapılması gereğidir. Misak-ı Milli dışında kaldığı için alınamayan ve 20. madde ile İngilizlere ait olduğu hukuken kabul edilen Kıbrıs konusunda, 16. maddede yapılan değişiklik ile gelecekte alınacak kararlarda üzerinde hak iddia edilmesi sağlanmıştır. Bunun sonucunda Türkiye, 1955 Londra Konferansı’na taraf olmuş ve akabinde 1960 Cumhuriyeti’nde de Garantör Devlet olma hakkını elde etmiş, dolayısıyla Adanın büyük bir olasılıkla İngilizler tarafından Rumlara ya da Yunanistan’a verilmesinin önüne geçilmiştir. Bir başka ifadeyle bugün burada var olmamızın dayanağı Lozan’dır.

Yeni kurulan bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti, ulusal bir devlet oluşturma yolunda Türk nüfusunu bir araya toplama çabası içerisinde olup Lozan’ın 21. maddesi gereği Kıbrıslı Türklerin göçünü teşvik etmişti. Bu dönemde pek çok kişi Kıbrıs’tan Türkiye’ye göç etti. Mustafa Kemal, göç edenlerin fazla olduğunu, adadaki Türklerin, kısa sürede orayı boşaltacaklarını görünce, geçici bir süre için göçün durdurulmasını sağlamıştı . Lozan sonrası başlayan göç devam etmiş ve adadaki Türk nüfusu ile Rum nüfusu arasındaki fark da gittikçe, Rumların lehine değişmişti.

Türkiye, büyük mücadeleler verilerek kurulmuş yeni bir devletti. Lozan sonrasında, kuruluşunu tamamlamaya çalışırken dikkatini kendi iç gelişmelerine yoğunlaştırmış ve 1955 Londra Konferansı öncesine kadar Kıbrıs’ı kendisi için bir konu görmemişti.

TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK

Kaynaklar



I. Süreli yayınlar
Ankebut
Ayın Tarihi
Doğru Yol
Hakikat
Söz
II. İnceleme yapıtlar ve anılar
A. Kitaplar
Gazioğlu, Ahmet C., İngiliz İdaresinde Kıbrıs (1878-1960) I, Statü ve Anayasa Meselesi, İstanbul, 1960.
Gazioğlu, Ahmet C., İngiliz Yönetiminde Kıbrıs II (1878-1952) Enosis Çemberinde Türkler, Lefkoşa, 1996.
Göktürk, Turgay Bülent, Türkiye’nin 1974 Öncesi Kıbrıs Politikası, Vizyonu ve Uygulamaları, Güneş Yayınevi, Gazimagusa, 2014.
Gönlübol, Mehmet, Cem Sar ve arkadaşları, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1973), Ankara, 1974.
Hakeri, Bener, 1878’de 1960’a Dek Kıbrıs Tarihi, Kıbrıs, 15 Mayıs 2009.
İsmail, Sabahattin; Birinci, Ergin; Atatürk Dönemi’nde Türkiye-Kıbrıs İlişkileri 1919-1938, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları, Lefkoşa, 1989.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VIII, TTK yay., Ankara, 1995.
Kızılyürek, Niyazi; Kıbrıs Sorununda İç ve Dış Etkenler, Işık Kitabevi Yay., Lefkoşa, 2001.
Meray, Seha L., Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler Yakın Doğu Sorunları Üzerine Lausanne Konferansı- Konferansdaki Görüşmelerin Tutanakları ve Belgeler (23 Nisan-24 Temmuz 1923), Paris Devlet Basımevi, 1923,
Ortaylı, İlber, İsmail Küçükkaya, Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı (1923-2023), Timaş Yayınları, İstanbul, 2012.
Sarıca, Murat, Erdoğan Teziç, Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1975.
Soysal, İsmail, Türkiye’nin Siyasi Andlaşmaları, C.1., TTK., Ankara, 2000.

B. Makaleler
Akın, Veysi, “Lozan Barış Antlaşması, Türkler”, Yeni Türkiye Dergisi,Ankara, 2002.
Arı, Kemal, “1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda Türk Kamuoyu ve Psikolojik Desteği”, Ulvi Keser, I. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu Sempozyum Bildiri Kitabı, Ankara, 2009.

C. İnternet
Yılmaz, Ahmet, “Barış Andlaşması (Traile de Paix), Lozan, 24 Temmuz 1923”, http://kisi.deu.edu.tr//yilmaz.ahmet/ikinci_donem_makale/01_lozandan_ cumhuriyete /03.pdf, (Son Erişim Tarihi: 13.02.2016), s. 6.
Barlas, Mehmet, “Lozan’da Verdik Londra-Zürih’te Garantör Olduk”, Sabah, 6 Ocak 2010, http://www.sabah.com.tr/yasam/2010/01/06/lozanda_verdik_ londrazurihte_ garantor_olduk? fihojsiaynkskbjj, (Son Erişim Tarihi: 13.02.2016).
Bu makale, Akdeniz Karpaz Üniversitesi tarafından 12-14 Nisan 2016 tarihleri arasında Lefkoşa/KKTC’de gerçekleştirilen “Tarihte Kıbrıs” konulu I. Uluslararası Akdeniz Karpaz Sempozyumu’nda sözlü olarak sunulmuştur.
Ahmet Gazioğlu, İngiliz Yönetiminde Kıbrıs II (1878-1952) Enosis Çemberinde Türkler, İstanbul, 1996, s.11.
2 Kemal Arı, “1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda Türk Kamuoyu ve Psikolojik Desteği”, Ulvi Keser, I. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu Sempozyum Bildiri Kitabı, Ankara, 2009, s.193.
3 İngiliz Başbakanı, 5 Mayıs 1878’de Kraliçe Victoria’ya gönderdiği yazıda şöyle diyordu: “Eğer Kıbrıs, Bab-ı Ali tarafından Majestenize verilirse ve aynı zamanda, İngiltere, Türkiye ile Asya’daki Türk topraklarının Ruslardan korunmasını garanti eden bir savunma anlaşması imzalarsa, İngiltere’nin Akdeniz’deki gücü kesinlikle artacak ve Majestelerinizin Hint İmparatorluğu son derece kuvvetlenecektir.” Gazioğlu, a.g.e.; s.11-12.
4 Arı, a.g.m.,s.194.
5 Gazioğlu (II), a.g.e.; s.17.
6 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.VIII, TTK yay., Ankara, 1995, s. 72-76.; Arı, a.g.m., s. 194.
7 Niyazi Kızılyürek, Kıbrıs Sorununda İç ve Dış Etkenler, Işık Kitabevi Yay., 2. B. Lefkoşa 2001, s. 33,37
8 Hikmet Öksüz, “Lozan’dan Sonra Kıbrıs Türklerinin Anavatan’a Göçleri”, Tarih ve Toplum, C. 31, S. 187, Temmuz 1999, s. 36.
9 Sabahattin İsmail; Birinci, Ergin; Atatürk Dönemi’nde Türkiye-Kıbrıs İlişkileri 1919-1938, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları, 1. B., Lefkoşa 1989, s. 42-47
10 Öksüz, a. g. e, s. 36
11 Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası, Ankara, 1987, s. 48.
12 Veysi Akın, “Lozan Barış Antlaşması, Türkler”, Yeni Türkiye Dergisi,Ankara, 2002, s. 308.
13 İlber Ortaylı ve İsmail Küçükkaya, Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı (1923-2023), Timaş Yayınları, İstanbul, 2012, s.75
14 Ahmet Gazioğlu, İngiliz İdaresinde Kıbrıs (1878-1960) I, Statü ve Anayasa Meselesi, İstanbul, 1960., s. 30-31.; İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasi Andlaşmaları, C.1., TTK., Ankara, 2000, s. 99; Ayın tarihi, Sayı: 267, (Şubat 1957), s.230-31.
15 Ahmet Yılmaz, “Barış Andlaşması (Traile de Paix), Lozan, 24 Temmuz 1923”, http://kisi.deu.edu.tr //yilmaz.ahmet/ikinci_donem_makale/01_lozandan_cumhuriyete/03.pdf, (Son Erişim Tarihi: 13.02.2016), s. 6.
16 Murat Sarıca, Erdoğan Teziç, Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1975, s. 6.
17 Gazioğlu, a.g.e., 1960, s. 32-33.
18 Bener Hakeri, 1878’de 1960’a Dek Kıbrıs Tarihi, Kıbrıs, 15 Mayıs 2009.
19 Yılmaz, a.g.m., s. 6.
20 Mehmet Barlas, “Lozan’da Verdik Londra-Zürih’te Garantör Olduk”, Sabah, 6 Ocak 2010, http://www.sabah.com.tr/yasam/2010/01/06/lozanda_verdik_londrazurihte_garantor_olduk?fihojsiaynkskbjj, (Son Erişim Tarihi: 13.02.2016).
21 Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler Yakın Doğu Sorunları Üzerine Lausanne Konferansı- Konferansdaki Görüşmelerin Tutanakları ve Belgeler (23 Nisan-24 Temmuz 1923), Paris Devlet Basımevi, 1923, Takım 2, Cilt 1, Kitap 1, s. 128.
22Ankebut, 7 Nisan 1923, No: 131
23Hakikat, 4 Ağustos 1923, No: 146, “Mağusa’da Sulh Şenlikleri”
24Hakikat, 6 Ekim 1923, No: 154, “Sulh ve Biz”
25Hakikat, 25 Ağustos 1924, No:198
26Hakikat, 29 Eylül 1924, No: 203
27Hakikat, 24 Ağustos 1925, No: 248
28Hakikat, 23 Teşrin-i Sani 1925, No: 257
29Söz, 13 Şubat 1926, No: 227, “Heyet-i Vekilenin Kıbrıslılar Hakkındaki Mühim Bir Kararı”
30Söz, 15 Mayıs 1926, No: 239
31Söz, 31 Temmuz 1926, No: 249
32Doğru yol, 21 Haziran 1926, No: 310, “Muhaceret Hakkında Hükümet İlanı”
33Hakikat, 23 Haziran 1926, No: 284; Türkiye Şehbenderliğinin verdiği bu ilan birkaç defa gazetede yayınlanmıştı.
34Söz, 31 Temmuz 1926, No: 249
35Doğru Yol, 26 Ağustos 1926, No: 315, “Lozan Muahedesi’nin 21. maddesi”
36Doğru Yol, 26 Ağustos 1926, No: 315, “Bir Tebşir”
37Söz, 11 Eylül 1926, 6
38YURDAKUL, Şevket; “Atatürk Kıbrıslıları ve Kıbrıs’ı Çok Severdi”, Kıbrıs Dün-BugünYarın,