Pasifik krizi savaşa dönüşür mü?

Geçen hafta ABD Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti ABD ile Çin arasında yeni bir gerilimi tetikledi. Çin ile Tayvan arasında sırasıyla 1954-1958 ve 1996’da yaşanan krizlere böylece yenisi eklenmiş oldu. Tayvan’a Pelosi’nin uçağının inmesine fiilen müdahale etmeyen Çin’in daha sonra ada etrafında uzun süreli adeta abluka görüntüsü veren beş günlük (4-7- Ağustos) atışlı müşterek tatbikat icra etmesi gerçekte çok ciddi bir mesaj oldu. Çin istediğinde Tayvan’ın dış dünya ile irtibatını kesebilecek askeri yeteneğe sahip olduğunu bir nevi savaş provası ile ispat etti. Tayvan Çin’den 200 km., ABD’den ise 7,600 mil uzakta. Tayvan’a askeri müdahale ettiği takdirde ABD ve oluşturacağı koalisyon bugünkü nisbi kuvvet mukayesesi göz önüne alındığında Çin’i engelleyemez.

ÇİN’İN YENİ BEYAZ KİTABI

Diğer yandan tatbikat bitiminden 3 gün sonra  yani 10 Ağustos tarihinde Çin Devlet Konseyi Tayvan İşleri Ofisi ve Devlet Konseyi Enformasyon Ofisi, “Tayvan Sorunu ve Çin’in Yeni Çağda Yeniden Birleşmesi” adlı beyaz kitabı yayınladı. https://english.www.gov.cn/archive/whitepaper/202208/10/content_WS62f34f46c6d02e533532f0ac.html

1993 ve Şubat 2000’de de Çin hükümeti, Tayvan sorununu çözmek için temel ilkeleri ve ilgili politikaları kapsamlı ve sistematik bir şekilde açıklayan “Tayvan Sorunu ve Çin’in Yeniden Birleşmesi” ve “Tek Çin İlkesi ve Tayvan Sorunu’’ belgelerini yayınlamıştı. Yeni belgenin dikkat çeken kısmı başlığındaki Yeni Çağda vurgusudur. Yeni belge MS 230 yılından bu yana Çin’e ait olan adanın günümüze kadar geçirdiği evreleri özetleyerek sonunda hukuken ana karaya olan bağını ve bağımlılığını açıklıyor. Ada ile ana kara arasındaki ticaret hacminin 1978’de 46 milyon dolardan bugün 328 milyar dolarla 7000 kat arttığına vurgu yapıyor. Dokumanın son paragrafı ise öncekilerden farklı olarak büyük kararlılık sergiliyor: ‘’Önümüzdeki yol düzgün olamaz, ancak boğazın her iki yakasındaki yurttaşlar da dahil olmak üzere tüm Çinli kız ve erkek evlatlar tek yürek ve tek akılla çalıştıkları sürece, kesinlikle her türlü “Tayvan bağımsızlığı” ayrışmasını ve dış güç müdahale girişimlerini ezebilmeye muktedir olacağız. Uyanmanın görkemli gücü ile anavatanın ve ulusun yeniden birleşmesini desteklemek için mutlaka bir araya gelmeyi başaracağız. Anavatanın tam olarak yeniden birleştirilmesinin tarihi görevi yerine getirilmelidir ve gerçekleştirilecektir!’’

ABD’NİN OYNADIĞI TAYVAN KUMARI VE EKONOMİK GERÇEKLER

Çin’in kararlılığı ve askeri gücünün üstünlüğünü ABD Bürokrasisi biliyor. Ancak Pelosi ve arkasındaki silah, finans ve neocon lobisi kumar oynuyor. Tayvan liderliğini ve Tayvan halkını Ukrayna modelindeki gibi kullanmak istiyorlar. Ancak Tayvan’dan Ukrayna çıkmayacağını bildikleri halde Çin’i kışkırtmaya ve gücünü ada üzerinde eritmeye teşvik ediyorlar. Çin’in askeri güce başvurmadan Tayvan ile tek ülke iki sistem prensibi ile Makao ve Hong Kong benzeri sistem kurması ABD’nin jeopolitik çıkarları ile uyuşmuyor. Diğer yandan Çin’in çoğu zaman gündeme gelen Pelosi’nin uçağının düşürülmesi gibi uç senaryolar ile ABD’ye saldırarak bir savaş başlatmayacağını da çok iyi biliyorlar. Bunun temel nedeni ekonomik. 2021 yılında Çin ve ABD arasında dakikada 1,24 milyon dolarlık ticaret gerçekleşti. ABD 2021 yılında Çin’e karşı 351 milyar dolar ticaret açığı verdi. Bu miktar 2022 yılında dakikada 1,3 milyon dolara çıktı. Ticaret açığı ise ilk altı ay için ABD aleyhine 200 milyar dolar oldu. Bugün ABD’de Walmart veya TJ Max gibi orta sınıfın alışveriş ettiği zincir mağazalarda satılan malların neredeyse %90’a yakını Çin malı. Yani Çin, iç istikrar ve ekonomik dengeler için ABD ile savaşı ve ilişkileri koparmayı tercih etmez. Unutmamak gerekir ki Çin dakikada 50 kişiden fazlayı orta sınıfa geçiren bir devlet. Diğer yandan Çin, üretim ve ulaştırma gücü ile küresel ekonomik dengenin anahtarı konumunda bir ülke. İstatistiklere bakalım. 2019 yılında küresel çapta limanlarda kabaca 800 milyon kutu yük (konteyner) hareketi yaşandı. Bunun 245 milyonu Çin kaynaklaydı. Yani her an için yaklaşık yaklaşık 20 milyon kutu yük taşıma kapasitesine sahip denizde hareket halindeki 5000 konteyner gemisinin yaklaşık 3’te biri Çin’den yük alıyordu. Dünyanın en büyük 15 konteyner limanının 8’inin Çin’de olması tesadüf değil. Çin ihracatının %96’sı mamul, %35’i yüksek teknoloji ürünü. İşin ilginci ABD’ye gelen konteynerlerin %40’ı Çin’den geliyor. Çoğunluk boş dönüyor.

ABD-ÇİN KARŞILIKLI BAĞIMLILIĞI

Kısacası Çin ile ABD arasındaki ilişkiler çok yüksek seviyede karşılıklı bağımlılık seviyesinde.  Rusya ile AB arasında da doğal gaz ve petrol üzerinden kurulan karşılıklı bağımlılık vardı. Ukrayna krizi ile bu bağ koptu. Ancak ABD ile Çin arasındaki ekonomik bağımlılık bu seviyenin çok ama çok ötesinde. Dakikada 1,3 milyon dolarlık ticaretten bahsediyoruz. ABD ile Çin arasında bugün silahlı bir çatışma başlamasının yaratacağı ekonomik depremin etkileri nükleer saldırı sonucu kazanan taraf olmayacağı gerçeğine benzetilebilir. Nasıl ki nükleer stratejide karşılıklı garantilenmiş yıkım (MAD – Mutually Assured Destruction) kavramı varsa Çin ile ABD arasında da Ekonomik MAD’den bahsedilebilir. Çin Amerikan savaşı sadece iki ülke dengelerini değil tüm dünyada tarihte önceden bu çapta örneği yaşanmayan tedarik zinciri ve arz talep dengelerini alt üst edecek sonuçlar doğuracaktır. Diğer yandan Tayvan’ın Çin’in ihtiyaçları dahil küresel çip arzındaki rolünün aksamasının yaratacağı sonuçlar da büyük fayların kırılmasına neden olacaktır.

EKONOMİ JEOPOLİTİK KADERİ SONSUZA KADAR ERTELEMEZ

Ancak durum ne olursa olsun her iki ülke jeopolitik rekabet çekim alanına girmiş durumda. Çin için son beyaz kitapta belirtildiği üzere Tayvan’ın anavatanla birleşmesi artık yakın dönem hedefler arasında. ABD için Çin geç kalmadan durdurulması gereken yükselen bir güç. Bugün Tayvan’a müdahale etse ABD ve ortakları sonucu değiştiremez. Diğer bir deyişle ekonomik ve askeri olarak yükselen bir güç, en önemli deniz alanı olan Pasifik Okyanusunda mevcut hegemona meydan okuyacak seviyeye gelmiş durumda. Çin, hegemonya veya dünya liderliği için açık bir iddiada bulunmuyor. Ancak ABD, yükselen Çin’i kendi kurduğu düzene tehdit olarak görüyor ve küresel liderlik mücadelesinde Washington Consensus ’un sarsıldığını görerek, ABD liderliğinin çöküşe geçmesini engellemenin yollarını arıyor. Ancak bunu siyasi ve ekonomik üstünlük ile sağlayamıyor. Asya liderliğindeki ŞİÖ, BRICS, Kuşak ve Yol gibi girişimlerin etkisini artırması, son Ukrayna krizinde ABD iradesinin NATO’nun konsolidasyonu dışında AB dışında dünyada dikkate alınmaması bu durumun tipik örneği. (Kış geldiğinde ve AB ülkeleri krizin gerçek yüzü ile karşılaştığında ABD’ye olan muhalefet AB’de de artacaktır.)

ABD, ÇİN’İ KITAYA GERİ İTMEK İSTİYOR

ABD’nin Asya’da siyasi ve ekonomik gerilemesini önlemesi, Çin’in çıktığı okyanustan kıtaya geri itilmesi için sadece askeri seçenek ortaya çıkıyor. Bu seçenekte nükleer seçeneği ayrı tutmak gerekiyor. Bu silahı iki tarafın da karşılıklı intihar kararı almadıkça kullanacaklarını sanmıyorum. Geriye konvansiyonel ve hibrid savaş seçeneği kalıyor. Ukrayna’da bu yaşandı. Ukrayna’daki savaş Zelensky Putin savaşından öte Biden Putin savaşı. Özü jeopolitiktir. Rusya’yı Karadeniz’den soyutlamak, Baltık ve Kuzey Denizinde kıtaya geri itmek için gönüllü ülke olarak Ukrayna kullanıldı ve Zelensky yaratıldı. Bu durum Rusya’nın enerji ve kan kaybı için kullanıldı ve kullanılmaya devam ediyor. ABD aynı stratejiyi Tayvan için kullanmak istiyor ama durum çok farklı.

ÇİN İLE REKABETTE DURUM FARKLI

ABD’nin kendi iradesini devam ettirebilmek için ekonomisinin bir yandan Çin ile rekabet etmesi diğer yandan da jeopolitik düzeni koruyacak askeri ve ekonomik enerjiyi üretmesi lazım. Silah sanayi bu konuda öne çıkıyor. Neocon’ların tutunduğu en önemli dal da bu. Savaşlar güçlü savunma sanayi olan ülkelerin kasalarını doldurur. ABD, soğuk savaş bittiğinde bu yoldan uzaklaşmıştı. İhtiyacı yoktu. Zafer kazanmıştı. Neoliberal kapitalist dünya her yerde genişliyordu. Sermaye birikimi had safhadaydı. Dünyanın en büyük firmaları ABD kökenliydi. ‘’Peace Dividend’’ (Barış Getirisi) altında küçülen ordu ve donanmasına rağmen rakipsiz askeri seçenek sadece etki alanlarını genişletmek, başta petrol ve doğal gaz olmak üzere kaynak zengini Irak, Libya gibi ülkelere çökmek için kullanılıyordu. Afganistan gibi Avrasya’nın merkezindeki bir ülkenin işgali ise Rusya ve Çin’i kuşatmak için aslen jeopolitik ama aynı zamanda ekonomik proje olarak öne çıkıyordu. Afganistan’da görev alanı olmadığı halde ABD, ISAF ile NATO’yu alan dışı kullanılmıştı.  Bu savaşlar Amerikan kasasını boşalttı. ABD’nin, Batı Avrupa dışında, Yugoslavya’nın parçalanması, NATO’nun genişlemesi gibi jeopolitik kazançları dışında zarar hanesi gittikçe büyüdü.

EKONOMİDE VE DENİZDE DEVLEŞEN ÇİN

Çin, ABD ile arayı 2000 sonrası açtı. Ekonomik büyümesini Almanya’nın aksine jeopolitik ve askeri gücüne de yansıttı. Zira hem nüfusu hem okyanusa çıkış yeteneğine sahipti. Kıtaya sıkıştırılmayı önlemesi gerektiğinin farkına vardı. Büyüyen ekonomik gücünü son 25 yılda deniz kuvvetlerine yansıttı. Donanması büyüme devam ediyor. Bugün 239’u ana muharip unsur olmak üzere 750’nin üzerinde savaş gemisine sahipler. Bu sayı ABD için 290’ı muharip 490 gemi civarında. Son 30 yılda her sene ortalama 5 civarında savaş gemisini (Uçak gemisi, denizaltı, firkateyn, muhrip) hizmete sokan Çin’in 1991 yılında yeni nesil modern av/bombardıman uçağı yokken bugün 1080 modern savaş uçağı var. Dünyada inşa edilen tüm gemilerin %50’ye yakını Çin’de üretiliyor. 102 milyon DWT toplam milli bayraklı tonaj ile dünyanın en büyük ikinci deniz ticaret filosuna sahipler.

ABD’NİN KÂBUSU DEVAM EDİYOR

Ekonomik büyüme ve donanma gücü kardeşliği ABD için kâbus bir senaryodur. ABD’de bu durum iki değişik karar karmaşası yaratıyor. Ekonomik rekabette avantaj için savunma harcamalarını azaltarak, gereksiz savaşlardan çekilmek, büyük iç ve dış borç yükünü azaltmak gerekiyor. Ancak bu durum başta ordu ve donanmanın küçülmesi ve askeri faaliyetlerin jeopolitik hedeflere yönelik kullanımının örselenmesini gerektiriyor. Bu durum silah sanayi için felaket demekti. Aynen bir ruh hastasının her ay ABD’de silahlı katliam yapmasına rağmen kişisel silahlanmanın önlenmemesi gibi (ABD’de 100 kişiye 120 silah düşüyor) silah sanayi de küçülemezdi. Hibrid veya konvansiyonel savaşlara, NATO’yu genişleterek yeni üyelere silah satmaya, modernizasyonlara ihtiyaç vardı. Bu durum neoconlar gibi jeopolitik fanatiklerin de işine geliyordu. Ancak Çin ve Rusya da boş durmuyordu. Hem ekonomik hem jeopolitik iş birliği neoconlar için kabul edilemezdi. Ukrayna krizi böyle pişirildi.

ABD GERİLEMESİ SAHADA ARTIYOR

Şu an itibariyle Ukrayna krizi nedeniyle Amerikan silah stoklarında tanksavar silahı olan Javelin’in kalmadığını açıklamam her halde durumu özetliyor. Neconlar ve jeopolitik okuma yapan realistler Amerikan liderliğinin özellikle donanma alanında çöküşe geçtiğini özellikle Obama döneminde açıkça dile getirmeye başladılar. Örneğin ABD eski Deniz Kuvvetleri Bakan Yardımcısı Seth Cropsey 2013 yılında yazdığı ’İmdat: Amerikan Deniz Üstünlüğünün Gerilemesi’’ başlıklı kitabı (Mayday,” The Decline of American Naval Supremacy”, Overlook, Duckworth, New York, 2013) ile yönetime ağır ve çarpıcı uyarılarda bulundu. Geçen hafta da ABD Savunma Bakanlığında 2009-2011 arasında Asya Pasifik’ten sorumlu Müsteşar görevinde bulunan E. Korgeneral Wallace Gregson ‘’Pasifik’te Savaşa Hazırlık için Zaman Azalıyor’’, başlıklı bir makale yazdı. (https://nationalinterest.org/feature/time-running-out-prepare-war-pacific-203982) Gregson makalesinde şöyle söylüyor: ‘’Artık “uyarı zamanında” değiliz. Hazırlık zamanındayız. Umarım dünya bunu zamanla anlar.’’ Makalede İngiltere ve ABD’nin İkinci Dünya Savaşına çok hazırlıksız girdiğini örnekleyerek o dönemde sadece Avustralya’nın Japon tehdidini doğru okuduğunu söylüyor.

ÇİN ARAYI AÇIYOR

Ben Gregson’a katılıyorum. ‘’Batı Pasifik’teki uyarı süremiz doldu’’diyor. Bunu 2013 yılından bu yana yazıyorum. Çin sadece donanma ve hava kuvvetlerini büyütmedi. Birinci ve İkinci Adalar kuşağında ciddi üslenme ve varlık gösterme (presence) olanağı elde etti. Sadece Güney Çin Denizinde suni adalar ve mevcut kayalıklara inşaatlar yaparak binlerce dönüm üs elde etti. Çin’in askeri teknolojide balistik füzeler ile hipersonik füzeleri geliştirmesi, CTOL Tipi uçak gemisi teknolojisine geçiş yapması, suni zekayı askeri alanda kullanmasıyla uzay, haberleşme ve uydu teknolojilerindeki kazanımları karadan deniz kontrolü mücadelesinde büyük avantaj sağladı. Böylece tarihte ilk kez Çin, okyanusta Amerikan iradesine meydan okuma aşamasına geçti.

ABD, DENİZDEKİ BU MEYDAN OKUMAYA ZOR CEVAP VEREBİLİR

ABD için iki unsur öne çıkıyor. Donanma ve ittifaklar sistemi ile Çin’i durdurabileceklerini hesaplıyorlar. Ancak donanmasının mevcut durumu, yanına Japonya, İngiltere, Fransa, Güney Kore ve Avustralya Donanmalarını alsa bile yeterli değil. Büyük bir gemi inşa programı başlatmaları gerekiyor. Pearl Harbor sonrası yaşanan muazzam seferberliğin bir benzeri gerekiyor. Bugün durum tamamen farklı. Gregson makalesinde şunu yazıyor: ‘’Amerika Birleşik Devletleri gemi, uçak ve silah üretimini artırma yeteneğine sahip mi? Görünen o ki, ABD’nin Ukrayna’ya gönderdiği Stinger ve Javelin füzeleri ile havan ve roket sistemlerini dahi yerine koyamıyoruz. Fabrikalarda üç vardiya çalışacak eğitimli teknisyenlerimiz var mı? Yeterince genç erkek ve kadını askere alabilir miyiz? Mission Readiness’e göre, Amerika Birleşik Devletleri’nde, 17 ila 24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 71’i askerlik hizmetine uygun değil ve obezite gençlerin yüzde 31’ini isteseler dahi hizmet etmekten alıkoyuyor.’’  Gregson’un dikkat çektiği diğer alan ABD’nin lojistik sorunu. Bu konuda 22 Mayıs tarihinde yazdığım makalede sorunlu alanları detaylı yazmıştım.

Gregson da aynı sorun alanlarına vurgu yapıyor: ‘’Sırada lojistik yani Amerika Birleşik Devletleri’nden muharebe sahnesine kuvvetlerin ve savaş materyalinin getirilmesi, depolanması ve dağıtılması var.  Yakıt, yağ, su, yedek parçalar, teçhizat grupları ve gıda vaz geçilemez gereksinimlerdir. II. Dünya Savaşı’nın ilk günlerine bakmak yeterli olur…İleri harekât üslerimiz nerede? Savaş alanının yakınında yaralanan veya arıza yapan gemilerimizi ve uçaklarımızı nerede onaracağız? ABD Silahlı Kuvvetleri, yakıt ve mühimmat rezervlerini nereye yerleştiriyor? Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin ABD’ye bağımlı tutmaya çalıştığımız pek çok ülkeyi nasıl etkilediğiniz biliyor muyuz? Bu devletlerin birçok alana erişimimize izin vereceğinden ne kadar eminiz? Manevra yapan kuvvetler saldırıdan korunmalıdır. Örneğin amfibi nakliye araçları, hedef bölgeye doğru hareket ederken en savunmasız durumdadırlar…Kısacası ABD’nin önünde çok iş var. Amerika’nın gücü müttefiklerinde yatıyor, bu yüzden aktif hazırlık safhasında en büyük önceliği onların alması gerekir.’’ Bu satırların yazarı sıradan biri değil. ABD’nin eski yüksek bürokratı bir müsteşar.

ABD’NİN TERSANE SORUNU

ABD, gerileyen bir hegemon olarak denizdeki hazırlık safhasını henüz başaramadı. Soğuk savaş sonrası kapatılan donanma tersanelerinden geride sadece 4 tane kaldı. Soğuk savaş başında donanmanın 11 tersanesi vardı. 154 Sivil tersaneye sahip ABD’de savaş gemisi inşa eden 7 civarında sivil tersane var. Bu sayı Çin’de birkaç düzine. Ancak en kötüsü Amerikan gemi inşa planlaması. Tam anlamıyla felaket seviyesinde kötü durumdalar. Örneğin Ford tipi nükleer uçak gemisi ancak 20 yılda hizmete girebildi. LCS sınıfı kıyı savaş gemileri planlanan maliyetin 2 katı ile üretildi, sayıları yarı yarıya düştü ve fazla masraf çıkardıkları için bir kısmı erken emekli edildi. Ancak en kötüsü donanma ve sivil tersane sayısı o kadar az ki, yıl içinde 50 civarında gemi planlı bakım zamanları geldiği halde bakıma alınamadı. Bu vahim duruma rağmen ABD kongre baskısı nedeniyle gerek gemi inşa programları gerekse yeni tersanelerin aktivasyonu konusunda adım atmıyor. O nedenle acilen denizde yanlarında olacak ve Ukrayna gibi kendini feda edecek müttefik donanma gemileri arıyorlar. Akmasa da damlıyor. Örneğin AUKUS’a Yeni Zelanda’nın davet edilmesi için çaba sarf ediliyor. Ancak bu ülkenin sadece 2 firkateyni var. Hava Kuvvetlerinin savaş uçağı yok. Sadece ulaştırma ve deniz karakol uçakları var.

ABD’NİN İTTİFAK ARAYIŞLARI

ABD, Ukrayna’da arzu ettiği sonuçları alamıyor. Bir yandan da Pasifik’te liderliği adım adım Çin’e kaybetmek istemiyor. G-20 ülkelerinin yarısının Rusya’ya yaptırımlara katılmadığı bir ortamda NATO’yu ve AB’yi itebildiği kadar itse de acilen yeni ittifaklara ihtiyacı var. 24 Haziran’da ABD liderliğinde açıklanan Mavi Pasifik girişimi ile Çin’in Müşterek Kalkınma Vizyonu Girişimine karşı hamle yapan ABD, ayrıca AUKUS’u genişletmeyi ve Çin’i denizden kıtaya hapsedecek çevrelemeyi hızlandırmayı hedefliyor. Geçen hafta Amerikan Dışişleri Bakan Müsteşarı Wendy Sherman’ın Yeni Zelanda ve Pasifik ada devletlerini ziyareti dikkat çekiyor. Görünen o ki, Yeni Zelanda’yı Anglosakson kulübü olan AUKUS’a  davet önemli. Daha sonra AUKUS’a Japonya ve Güney Kore davetleri ile karşılaşabiliriz. Fransız Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Vandier’in geçen haftaki açıklaması da gelecekte AUKUS’ta Fransa’nın da yer almak istediği şekilde değerlendirilebilir. Şöyle dedi: “Bir koalisyon halinde birlikte savaşırsak Çin donanmasına karşı kazanırız.” Fransızların kuruluşunda AUKUS’tan dışlanmasını ve Naval Group’un Avustralya Donanması ile yaptığı denizaltı anlaşmasının iptalini nasıl hazmetmiş olduklarını anlamakta zorluk çekeneler vardır herhalde.

KITAYA GERİ İTMEK ANCAK SAVAŞLA OLUR

Ancak jeopolitik teoride en zor olanı bir kez daha hatırlatalım. Denize çıkan bir kıta gücünü tekrar kıtaya itmek ancak denizde savaşla olur. Çin’in ABD liderliğindeki bu koalisyona karşı denizdeki güçlü durumu ABD’de yüksek bürokrasinin dikkatinden kaçmıyor. Çin istese yarın Tayvan’ı askeri güç intikali ile işgal edip, hükümeti değiştirebilir. Bu durum doğal olarak ABD ile aralarındaki dakikada 1,3 milyon dolarlık ticareti durdurur ve dünya ekonomi çarkına çomağı sokar. Bu durumda kartlar yeniden karılır ve yeni jeopolitik ve ekonomik düzen kurulur. Çin’in Tayvan Beyaz Kitabından anladığımız buna hazır oldukları. Yani Pasifik’te savaş olasılığın değil zamanın bir fonksiyonuna dönüşmüştür. Artık her güne farklı bir bakışla uyanmamız gerekiyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Pasifik’te Asya güçlerinin savaş durumunda kazanma şansı çok yüksektir. Türkiye bu yeni konjonktürü iyi kullanmalı, karaya itilmeye karşı çıkmalı; Kukla Kürt Devletinin kurulmasını önlemeli, bağımsız KKTC’yi dünyaya tanıtmalı; Mavi Vatan sınırlarını güvence altına almalı; Yunanistan kaynaklı Ege sorunlarını lehine çözmeli: Türk Devletler Topluluğu üzerinden akraba devletler ile ilişkileri geliştirmelidir. Bu jeopolitik hedefler üyesi olduğumuz NATO ve Atlantik sistem şemsiyesi altında asla başarılamaz. Yükselen Asya güçleri ile iş birliği ile gerçekleşir. Atatürk Asya gerçeğini 89 yıl önce görmüştü. 1933 yılında bir sabah Mısır Büyükelçisi’ne, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek söyledikleri ile bu temennisini bir kez daha hatırlatalım:

Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini, milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve iş birliği çağı alacaktır”. (Dünya gazetesi, 20. 12. 1954)

Cem Gürdeniz