Son günlerde kamuoyunda Karadeniz’de savaşan taraflar olarak Rusya ve Ukrayna arasında tarım dünya pazarına ulaştırılması ve satılması konusunda tartışmaları izliyorum. Görünen o ki gıda güvenliği konusunu gelecek yıllarda daha çok konuşacağız. Ama bugünkü Ukrayna veya Rusya tarım üretiminin bu hale gelmesi Sovyetler birliği dönemindeki bilimsel gelişmelere ve başarılara bağlıdır.
Aklıma Sovyet tarımına büyük katkılarda bulunmuş olan ama Stalin’in gazabına uğrayan Vavilov geldi. Vavilov, geçtiğimiz yüzyılın daily anlaşılamayan büyük tarım genetikçilerinden biridir. 1943 yılında Sovyetler birliği hasta hapishanesinde ölürken sadece 55 yaşındaydı. Esasen Avrupa’da hitler üstün ırk hayalleriyle insanlığı felakete sürüklerken Stalin ise Lysenko isimli şarlatan bir tarım genetikçisi ile Sovyet devrimine adeta genetik bir gerçeklik kazandırmaya çalışıyordu. Buna karşı olan ise Vavilov du. Çalışmalarında dünyada bulunan sekiz gen kaynağının merkezleri arasında yakın doğu ve Akdeniz’i de koyarken bu alanlar içinde Türkiye tam bir kesişme bölgesi oluşturuyordu. Yani Anadolu dünyanın en ünlü bitki genetik merkezlerinden biriydi. Kayısıdan incire nardan buğdaya yulaf dan soğana kadar bir çok tür yerli türlerdi. Bu gerçeklik ülkemizde çok uzun yıllar sonra anlaşılmaya başlandı.
Vavilov, birkaç Avrupa lisanı iyi konuşan, çalışkan ve disiplinli biriydi; ama Stalin’i desteklemiyordu ve zaten sorun burada başlıyordu. Çünkü bir çok Avrupa ülkesinden topladığı tohumların çaprazlanmasında ve seçiminde daha seçici davranırken, Stalin’in desteğini alan Lysenko tarımsal üretimi artırmak yanında yüksek verim vaad ediyordu. Üstelik politik iklim nedeniyle Stalin’in desteğini de almıştı. Biyo politik hırsları için zamanlama ve koşullar buna çok uygundu.
Vavilov ile Lysenko arasındaki savaş Lysenko kazanınca bu Vavilov’a hapishane veya hastane ile hapishane karışımı bir yerde cezasını çekmek yolu göründü. Zaman içinde Vavilov bir çok suçtan yargılandı. Bunlar arasında hibritleme, eski minder teorilerinin içinde boğulmak, faşistlerle işbirliği yapmak, sabotaj, devlet parasını gereksiz işlerde kullanmak, İngiltere için casusluk, savcı örgütlerle işbirliği ile Sovyet tarımını sabotaj da vardı. Nihayet 1940 yılında Ukrayna’da bir araştırma gezisi nde iken tutuklandığını öğrendi önce Moskova daha sonra ise Stratov hapishanesine takıldı.
1943 yılında ölene kadar orada kaldı. Araştırmalar sırasında 40 kadar ülkede bitki ve tohum toplayıp Enstitü ye getiren Vavilov ve öğrencileri ikinci Dünya Savaşı’nın en zor açlık çekilen günlerinde bile tohumları saklayarak korumasını bildiler. St. Petersburg’ta kendi adı verilen Enstitü de halen dünyanın en önemli bitki genetik metal yerlerini barındırır.
Bütün bunları neden yazıyorum? Sovyetler birliği nde tahıl üretiminde gelişme başlığıyla gibi bilim insanlarının derin acılarıyla gerçekleşti. Son ve kolhoz tartışmaları uzun. Süre devam etti. Şimdi Ukrayna’nın ürettiği gıda hammaddesinde dünya pazarlarına taşıyacak “taht koridoru” konusundaki anlaşmazlıkların çözümü konusu tartışılmaya başlandı.
Anlaşma olursa tahıl başta buğdayın nakliyesi Karadeniz ve Türk Boğazları’ndan geçerek dünya piyasalarına sunulacak, anlaşma olmazsa, dünyada fiyatlar artacak, genişleme olan ülkeler aç kalacak veya yetersiz beslenecek. Bu konudaki toplantılar ve tartışmalar devam ediyor. İşin merkezinde bu iki ülkenin görevlileri, Türkiye ve birleşmiş milletler uzmanları da var. Türkiye, coğrafi konumu gereği kilit ülke görevini yaparak küresel çapta gıda krizinin aşılması i̇çin uğraş veriyor. Bu tak-Shuiyan bir durumdur. Ancak bunun temelinde Mustafa Kemal’in stratejik Seka ve öngörüsü ile 1009 36 yılında imzalanan ve cumhuriyetin kazanımlarından biri olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi bulunmaktadır. Sözleşme, krediniz ülkelerini diğer ülkelerden ayrı bir yere koyarken Türkiye’nin güvenlik, denetim ve egemenlik haklarını da güvence altına almıştır. Her gemi Türk Boğazları’ndan geçerek Akdeniz’e inebilir ve karadeniz’e çıkabilir geçiş serbestir ancak denetleme görevi ve yetkisi Türkiye’nindir. Yani petrol tankeri gibi örneğin buğday gemilerinin geçişi de Avrupa ve Asya kıtasının Anadolunun içinden olacak.
Tabiyatıyla Sovyet devrimini yapan ve uzun süre birlikte olan bu iki ülkenin ürettikleri buğday, mısır veya ayçiçeği yağı vs nin dünya pazarlarına taşınması için birbirlerini suçlaması hazindir. Biz ise, Rusya’nın Sovyetler birliği döneminde bile boğazlardan üs istemesini aklımızdan çıkarmadan, jeopolitik önemimizi bilerek ama en önemlisi kendi ulusumuzun gıda güvenliğini de sorgulayarak bu krizi yönetebiliriz.
Prof. Dr. Bayram Öztürk