2023 yılı sadece cumhuriyetimizin 100. Yılı değil, aynı zamanda Deniz Harp Okulu ve Lisemizin yani Bahriye Mektebimizin 250’nci yaş günüdür. 1770 yılında yaşanan Çeşme Baskınından 3 yıl sonra 1773 yılında kurulan Bahriye Mektebimiz (o zamanki adıyla Mühendishane-i Bahri-i Hümayun) bugünkü adıyla Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulumuz bu toprakların gördüğü en eski bilim yuvasıdır. İstanbul Teknik Üniversitesi de kuruluş tarihi ve merkezi olarak aynı tarihi ve Mühendishanenin teşkilini kabullenmektedir. Bahriye Mektebinin kurumsal dokusunda ve ruhunda sadece 250 yıllık geçmişin izleri değil, Toprak Gemi Anadolu’yu yurt edinen ve karacı müesses nizama rağmen yüzünü denize dönen nesillerin denizcileşme kararlılığı ve istenci de yansıtılır.
OSMANLI DONANMASININ MEKTEPLİ SUBAY İHTİYACI
Ordu ve donanmaya mektepli ve nitelikli subay yetiştirme ihtiyacı 1727’de Sultan III.Ahmet, 1734’te Sultan I. Mahmut ve 1759’da Sultan III. Mustafa tarafından teşebbüslerle denendiyse de her birinde yeniçerilerin ve gericilerle, taassup çevrelerinin baskıları nedeniyle başarı sağlanamadı. Ancak III. Mustafa son kez bu gidişe dönemin Kaptan-ı Deryası Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın katkıları ile son verdi. Sultan, Fransa’dan getirtilen müşavir mühendis Baron de Tot’tan bir matematik okulu kurmasını istedi. 1755-1776 arasında İstanbul’da kalan Baron, daha sonra hatıratını yayınladı.[1] Hatıratında Sultan Süleyman döneminden kalma mühendis ocağının ileri gelenleriyle ilk buluşmadaki şu anısı üzücü ancak ilginçtir: ‘’Kurulun reisine tevazuuyla sorduğum ‘’bir üçgenin iç açıları toplamının değeri nedir?’’ sorumu bana tekrar ettirdiler ve aralarında konuştuktan sonra içlerinden en cesaretlisi: ‘’Bu üçgene göre değişir’’ dedi. Tabi şaşırıp kaldım ve doğrusunu anlattım. Aslında hepsinin ilme karşı merakını teslim etmek gerekir. Nitekim hepsi de iyi ve dikkatli öğrenciler oldular. Üç ay sonra düzlem trigonometrinin esaslarını arazi üzerinde uygulayabiliyor, rota çizebiliyorlardı. Bu bilgilerin denizde pratik olarak uygulanabilmesi için Sultan ile mutabık kalmış ve iki Fırkateyni bu işe tahsis ettirmişti.’’
GELİŞME DÖNEMİ
Neticede Bahriye Mektebinin nüvesini teşkil edecek yapı 1773 yılında Kasımpaşa’nın Darağacı bölgesinde eski gemilerin çekildiği bir depo içinde Hendese Odası olarak kuruldu.[2] Sonraları sürekli yer değiştiren okul, Haliç ile Heybeliada arasında gitti geldi. 1784 yılında Kasımpaşa-Camialtı civarında birkaç odayı kapsayan yeni bir binada; 1822’de II. Mahmut döneminde Parmakkapı’daki bıçkıhane binasında; 1834-38 arasında Heybeliada Deniz Kışlası’nın içindeki Kalyoncu Köşkü’nde; 1851 yılına kadar Kasımpaşa’daki Cezayirli Gazi Hasan Paşa Konağında (bugünkü eski adıyla Deniz Hastanesi Binası) eğitime devam etti. En nihayet Sultan Abdülmecit döneminde 1851 tarihinde Heybeliada’ya taşındı. Donanmaya büyük önem veren Sultan Abdülaziz döneminde 1861 yılından itibaren okula alınan öğrenci sayısı artırıldı ve eğitim-öğretim hususlarında da gelişmeler kaydedildi. Okul 4 yıl idadi, 2 yıl harbiye, 2 yılı da eğitim gemilerinde olmak üzere 8 yıllık eğitim veren bir kurum haline getirildi.
33 YILLIK GERİLEME DÖNEMİ
II. Abdülhamit döneminde Bahriye Mektebi de donanma üzerindeki baskı ve gerilemeden payını aldı, müfredat son derece hafifletildi. Donanmadaki çürüme okula da yansıdı. 1890 yılında Japonya’da 540 öğrencinin kaybedildiği Ertuğrul faciası yaşandı. 1909’da V. Mehmet Reşat padişah oldu. Yeni padişah denizcileri seviyordu, hatta bahriye üniforması giyerek 7 Ağustos 1909 günü diploma töreni için adaya geldi. Bu dönemde ünlü deniz subayı ve eğitici İbrahim Aşki Bey’in nizamnamesi ile İngiltere Deniz Koleji esas alınarak, okul daha modern bir hale getirildi.
CEMAL PAŞA VE BAHRİYE MEKTEBİ
Balkan savaşı yıllarında, okulun mevcut eğitim sisteminde değişikliğe gidildi. Buna göre 4 yıl süreli Bahriye Mektebi’nden mezun olanlar, 1 yıl okul gemisinde “deniz talebesi” olarak, müteakiben 3 yıl donanmada “mühendis” olarak eğitim görüp daha sonra üsteğmen rütbesi ile asıl görevlerine başlamaktaydılar. 1 Ekim 1916 tarihinde makine subayı eksikliğini kapatmak için kurulan Çarkçı Mektebi de Heybeliada’ya nakledildi ve adanın tepesindeki eski Rum Yetimhanesi binasına yerleşti. Birinci Dünya Savaşı sırasında yöneticiler eskiye oranla bahriyeye daha çok ilgi gösterdiler. Bu kapsamda özellikle Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın önemli katkıları oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında okul binasında eksiklikler çıkınca okul geçici olarak adadaki Ruhban Okulu binasına dahi taşındı.
MÜTAREKE YILLARINDA BİLE KAPANMAYAN OKUL
Mondros mütarekesi sonrası işgal yıllarında Heybeliada ve Bahriye Mektebi zor günler yaşadı. İşgal donanmasında görevli Yunan Averof Zırhlısı adada okulun tam karşısına demirledi ve okula karşı silahlı atış eğitimleri bile yaptı. Ancak bu zorbalık ve işgalin şiddetine rağmen okul kapanmadı. İşgal yıllarında bazı yiğit öğrenciler milli mücadeleye katılmak üzere Yalova üzerinden Anadolu’ya geçtiler. Atatürk bu öğrencileri ve denizcileri kara savaşına sokturmadı. Zaferden o kadar emindi ki kuracağı yeni devletin bahriyesi için bu gençlerin savaşta kırdırılmaması için emir verdi. Bu denizciler Sovyetlerden gelen lojistik desteğin deniz ulaştırılmasında kullanıldı.
CUMHURİYET İLE YENİ BAŞLANGIÇ
Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından Tevhid-i Tedrisat yasasının kabul edilmesi, okulun Bahriye Mektebi ve İdadi (lise) olmak üzere ikiye bölünmesine sebep oldu. Bu ikili yapının bir ayağı olan Bahriye Mektebi, lise bölümünü Heybeliada’da bırakarak Divanhane olarak adlandırılan bugünkü Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binasına taşındı. (Bina 2000 yılından bu yana onarım halindedir. Akıbeti hakkında 23 yıldır resmî açıklama yapılmamıştır.) Kasımpaşa’daki okul yetersiz kalınca 12 Ekim 1930 tarihinde Deniz Harp Mektebi ve Lisesi adını alan okul yeniden Heybeliada’da eğitime başladı.
MERSİN’E TAŞINAN OKUL
II. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından savaş koşulları nedeniyle okul bu kez 1941’de Mersin’e taşındı. 1946 sonbaharına kadar burada eğitim-öğretimine devam edip daha sonra adaya geri döndü.
İkinci Dünya Savaşı Sonrası Dönem. ABD’ye yaklaşma sonucu 1948-1949 eğitim-öğretim yılında okulun adı Deniz Harp Okulu ve Koleji Komutanlığına dönüştüyse de 1954 yılında yeniden Deniz Harp Okulu ve Lisesi Komutanlığı oldu. Mevcut tesisler iki okulun gereksinimini karşılayamadığından Deniz Lisesi 1963 yılında adanın tepesindeki Çarkçı Okulu binasında eğitime başladı.
4 YILLIK AKADEMİK ÖĞRENİM DÖNEMİ
Deniz Harp Okulu’nda 1974-1975 eğitim-öğretim yılından itibaren 4 yıllık lisans seviyesi eğitim-öğretim sistemi; elektrik-elektronik, makine, yöneylem araştırması, kontrol sistemleri, gemi inşa, oşinografi, uluslararası ilişkiler bilim dalları çerçevesinde şekillendirildi. 1975-1976 eğitim-öğretim yılından itibaren Deniz Lisesi’nde yabancı dil ağırlıklı programa geçildi ve İngilizce dil eğitimi veren 1 yıl süreli hazırlık sınıfı açıldı. 28 Temmuz 1977 yılında yapımına başlanan Tuzla Deniz Harp Okulu tesislerinin tamamlanıp, 31 Ağustos 1985 tarihinde eğitime başlamasının ardından Deniz Lisesi, Deniz Harp Okulu’ndan boşalan tarihi tesislerde eğitim-öğretime devam etmeye başladı. Deniz Harp Okulu, 1991-1992 eğitim-öğretim yılından bu yana mühendislik çerçeve programını endüstri, elektrik-elektronik ve makine mühendisliği bilim dallarında uygulamaktadır. Deniz Lisesi’nde 1995 tarihinden itibaren fen derslerine ağırlık veren bir yapı oluşturuldu. 2005-2006 eğitim-öğretim yılından itibaren de liselerin dört yıla çıkarılmaları nedeniyle hazırlık sınıfı kaldırıldı.
15 TEMMUZ SONRASI
Deniz Lisesi 15 Temmuz 2016 hain FETÖ darbe girişimi sonrası çok yanlış bir kararla kapatıldı. Deniz Harp Okulu da yine yanlış bir kararla Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) adı altında kurulan sivil bir yapıya bağlandı. Bu hataların üzerine ayrıca askeri hastanelerin kapatılması Silahlı Kuvvetlerin 100 yıllık kurumsal yapısını derinden sarstı. Günümüzde bahriye ile bütünleşmiş Heybeliada’da Deniz Harp Okulunun Hazırlık Sınıfının bir yıllığına eğitim ve öğretim gördüğü bina mevcudiyetini korumaktadır. Deniz Harp Okulu Tuzla’da eğitime devam etmektedir.
TÜRK MODERNİZMİNİN İLK YUVASI
Bahriye Mektebimiz Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze modernizme açılan ilk bilim kapısı olma özelliği ile her koşulda toplumun gelişmesine hizmet ederek gerek Osmanlı imparatorluğu gerekse Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devletin denizcileşme süreciyle deniz gücünün oluşumu ve gelişme safhasında asli rol oynadı. Deniz subaylığı bilimselliği ve akılcılığı öne çıkaran bir meslektir. Denizde doğa, teknik ve personel disiplini olmazsa sadece iman gücü ve dua ile pervane dönmez, toplar ateşlemez. Bu nedenle kurulduğu 1773 yılından bu yana deniz subayının rehberi akıl, bilim ve gerçekçiliktir. Deniz Harp Okulunun 250 yıllık yaşantı süresi içinde yetiştirdiği kadrolar en karanlık koşullarda dahi idealist fedailer ve yiğit öncüler yetiştirdi.
EMPERYALİZMİN DAİMA HEDEFİNDEKİ OKUL
250 yaşındaki Bahriye Mektebi son 100 yılda yani cumhuriyet döneminde Türk deniz gücü tarihinin en büyük atılımını gerçekleştirmiş ancak bu atılım 100 yılın son çeyreğinde FETÖ ve işbirlikçilerinin tuzaklarıyla karşılaşmıştır. Yaşanan her türlü kumpas ve melanet ile geçmişe ihanet eden makam sahiplerine rağmen bu süreç Türk denizcisini asli rotasından çıkaramamıştır. Cumhuriyet Donanmasının temeli her zaman Cumhuriyetin mimarı Atatürk’ün devrim ve ilkeleri ile şekillenen rotaya sadık kalmış, deniz jeopolitiğini ve toplumsal gelişimi ilgilendiren her alanda vatana ve mavi vatana kapsamlı ve etkin katkı sağlamaya devam etmiştir.
SANAT, BİLİM VE SPORA KATKI
Bahriye Mektebinin bugüne kadar mezun ettiği tüm değerler sadece deniz kuvvetlerinin değil toplumun her türlü faaliyet alanında sanatta bilimde ve kültür hayatında da katma değer yaratmıştır. 1173’ten günümüze toplumca geçirdiğimiz her aşama Bahriye’nin yetiştirdiği şahsiyetlerden payını çokça almıştır. Bu şahsiyetler ve izler kurumsal genetik kodlarımızı etkilemiştir. Bahriye mektebimiz, asil Türk milletinin bağrından çıkarak yetiştirilen kadrolarla, Deniz Kuvvetlerimizin geleceğini şekillendirmiş, her sene vardiyayı teslim ettiği sınıflara, mavi vatanı ve Türk donanmasını emanet etmiştir.
TÜRKLERİN İLKLERİ VE BAHRİYE
Bahriye bir nevi Osmanlı aydınlanmasını başlatan ocak olmuştur. İlk sitim makinası, elektrik, telsiz ve ağır sanayinin gereği temel üretim araçları daima Bahriye sayesinde toplum ile tanışmıştır. Sadece denizlerdeki mücadelede değil, aydınlanma ve modernleşme gayretlerinde de aynı heyecan ve istek her zaman mevcut olmuştur. Aslında bahriye, küçük bir kesit olarak temsil ettiği toplumun daima çok ilerisinde olmuş, kendine has yaşam tarzı ve yetiştirdiği komutanlar, devlet adamları, bilim, sanat ve spor adamları ile toplumsal gelişimde her dönemde öncü olmuştur. Ufkun ötesini gören ve bir sonrayı yaşayan denizciler 1886 yılında Binbaşı Halil Develilioğlu’nun kumandasında İlk denizaltımız olan Abdülhamit’i hizmete sokarak dünya denizcilik tarihinde su altında ilk torpido atışını gerçekleştiren bahriye olarak tarihe geçmemizi unutabilir miyiz? (Ancak Sultan vesveseleri sonucu denizaltıyı hiç kullanılmamak üzere hizmet dışına çıkartmış, Binbaşı Develilioğlu hakkında soruşturma açılmıştır.) 1877 (93) Harbinde Karadeniz’de Ruslardan ele geçirilen Walter Whitehead torpidosunu tersine mühendislikle aynısını yapabilen bahriye subaylarımızı anmadan geçebilir miyiz? II. Abdülhamit döneminin baskı rejimine rağmen Britannica Ansiklopedisini bahriyeye getiren, Deniz Müzesini kuran, bugün Türkiye’de 3 ayrı yüzyılı görmüş, en eski düzenli dergi olan Deniz Kuvvetleri Dergisini ilk çıkaran Binbaşı Süleyman Nutku’ yu unutabilir miyiz? Balkan Harbinin en karanlık günlerinde Türk halkının kalbine ve ruhuna gurur getiren Hamidiye kruvazörü ve komutanı Rauf Orbay, Çanakkale’de destan yazan Nusrat Komutanı Yzb. Hakkı ve Mayın Grup Komutanı Bnb. Nazmi Bey, 1nci Dünya Savaşında Marmara’da Avustralya denizaltısı AE2’yi batıran Sultanhisar Komutanı Yzb. Ali Rıza; İngiliz Goliath zırhlısını batıran Muavenet-i Milliye Komutanı Yzb. Ahmet Saffet ve daha nice geç dönem Osmanlı denizcileri Bahriye Mektebinin sıralarından geçti. Hepsi Heybeliada’nın ekmeğini yedi, havasını soludu.
KURTULUŞUN BAHRİYELİLERİ
Mondros mütarekesi sonrası işgal döneminde, İstanbul’dan Anadolu’ya kaçan bir avuç deniz subayı ve Türk denizcisi sayesinde, değişik tonajlarda toplam 200 küçük tekne ile Sovyetler Birliği limanlarından başta İnebolu olmak üzere Karadeniz limanlarına 300,000 ton harp malzemesi taşındı. Bu malzemeler sayesinde Kurtuluş Savaşı destanı yazılabildi. Alemdar, Gazal, Rüsumat römorkörlerinde ve daha nice çılgın Türk denizcisinin bulunduğu irili ufaklı onlarca teknede sadece kurtuluş savaşının harp malzemeleri değil, aynı zamanda Heybeliada Bahriye Mektebinde aşılanan akılcılık, yenilikçilik, yaratıcılık, bağımsızlık, hürriyet ve ulusal onur ateşi de taşındı.
CUMHURİYET DONANMASININ KURULUŞU
Cumhuriyet Donanmasının kuruluşu bugüne dek gelen yeni bir süreci başlatmıştır. Atatürk’ün direktifleri ile 1 Mart 1921’de kurulan Bahriye Dairesinin Cumhuriyet ilanındaki Reis’i Albay Abdürrahim Fevzi, donanmaya yayınladığı ilk prensip mesajında şunları söylemişti: “Hiçbir milletin Deniz Kuvvetleri bizim bugün içinde bulunduğumuz zorluklarla karşılaşmamıştır. Deniz Kuvvetlerimizin materyali bugün Abdülhamit istibdadının bıraktığı mirastan daha sönük ve daha azdır. Buna rağmen personelin subay kısmı en yeni bir donanmayı en üstün bilgilerle sevki idare edecek kifayet ve kabiliyettedir. Halen Deniz Kuvvetlerimizin kadrosunu teşkil eden subaylar Deniz Kuvvetlerini ve Donanmayı ölümsüzlük sırrına eriştirmekle mükelleftirler.”
YAŞANAN BADİRELER DONANMAYI YILDIRAMAZ
Cumhuriyet kadroları donanmayı ölümsüzlük sırrına eriştirmiştir. Atatürk’ün stratejik dehası ve öngörüsü olmasaydı bugünün donanmasına ve ölümsüzlük sırrına erişim mümkün olamazdı. Cumhuriyet Donanması bugüne kadar sayısız badire atlatmıştır. Maalesef içinde FETÖ’cüler başta olmak üzere pek çok çürük elma da barındırmış hatta Amiral de yapmıştır. 1999 Depremi; Kumpas Davalarla tasfiye dilen yüzlerce vatansever Atatürkçü Amiral ve subay; 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan asrın en büyük ihaneti FETÖ Darbe girişiminin yarattığı yıkım; Darbe girişimi sonrası kapatılan Deniz Lisesi ve Deniz Hastanesi ile Deniz Harp Okulunun Deniz Kuvvetleri bünyesinden çıkarılarak sivil üniversiteye bağlanması; Montrö ve donanma tarihine yakışmayan Sarıklı Amiral skandalı üzerine 104 Amiralin yapmış olduğu Basın Açıklamasından yaratılan kumpas dava ve hukukun siyasallaştırılarak itibarsızlaştırma kampanyasına dönüştürülmesi Türkiye’nin en nitelikli ve seçkin kurumlarının başında gelen Bahriyenin ve Bahriye Mektebinin 250 yıllık yaşam sürecinin önemli kayıpları ve acıları arasındadır. Tüm bu gelişmelere rağmen Bahriye kurumsal kimyasından sapma göstermemiştir. Zira kurucu babası Mustafa Kemal Atatürk’tür, kurucu ruhunun temeli uygarlık, akıl ve bilimdir. Donanmanın 1999 depremine, tüm kumpaslara, uğradığı kitlesel tasfiyelere, karacı baskısına rağmen genel ilerleme rotasından sapmayışı tuzlu suyun birleştiriciliği, doğanın gücünün acımasızlığı, teknolojide gerilemenin geri dönülmez sonuçlarının her seviyede kabullenilmiş olması ve Atatürk’ün çimentosu sayesinde olmuştur.
BAHRİYELİYE GÜVENEN ATATÜRK
Ulu önder Türk deniz subayının yüzyıllar içinde şekillenen karakterini, kurumsal aidiyetinin gücünü ve mücadele azmini görmüş, ona güvenmiş ve inanmıştır. Bu güven ve inanç olmasaydı, savaşlar yorgunu Türkiye Cumhuriyetinin zor şartlar altındaki bütçesinden bugünün yüz milyonlarca dolarlık tahsisatına eş değer yeni muhripleri İtalya’ya ve yeni denizaltıları Hollanda’ya ısmarlama emrini; Bu gemilere, Türklerin tarihinin en çetin hayatta kalma mücadelesi olan Kurtuluş Savaşının en önemli simgeleri olan Tınaztepe, Adatepe, Zafer, I’inci ve II’nci İnönü isimlerini göğsünü gererek verebilir miydi? Bahriye Vekaletinin teşkili, Gölcük’te yeni bir tersanenin kurulması ve Yavuz’un tamir edilmesi sürecini başlatabilir miydi? Atatürk’ün güvenine sadık kalan Türk denizcisi, Gölcük’te bataklıklar üzerinde tersane ve yeni bir üs kurabilmiş, 1886 yılındaki son denizaltıcılık tecrübesinden 42 yıl sonra Hollanda’ya ısmarlanan denizaltıları etkinlikle kullanabilmiş, Montrö Sözleşmesinin imzalanmasında gerideki sessiz caydırıcı güç olabilmiş; 1936 yılında donanmanın Malta ve Pire seyrinde Akdeniz’de yükselen bir güç olduğunu ispat etmiş; Atatürk devrimlerini bir yaşam tarzı olarak en kısa sürede benimsemiş ve benimsetmiştir. Gölcük’ten bir Yzb. Ata Nutku çıkmış, yaralı Yavuz’un havuzlanmasında üstün başarılar elde etmiş, İtalya’ya ısmarlanan muhriplerin teslim alınmasında görev almış, cumhuriyet tarihinin Deniz Kuvvetleri tersanesinde inşa edilen ilk gemisi olan Gölcük tankerini kızağa koymuş, başarıyla denize indirmiş ve daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi gemi inşa fakültesini kurabilmiştir. Genç cumhuriyet, çok kısa süreler içinde etkin bir donanmanın varlığının oluşturabilme ve bu varlığı güvenlik ve dış politika aracı olarak kullanabilme becerisini işte uygarlık merkezi, bu kutsal yuvanın yetiştirdiği liderler ve komutanlar ile başarabilmiştir.
UFKUN ÖTESİNİ GÖREN TÜRK BAHRİYELİSİ
Deniz Harp Okulumuz sadece cumhuriyet döneminde bugüne dek yaklaşık 12.000 deniz subayı temin etmiştir. Kurulduğu 1773 yılından bu yana yetiştirdiği deniz subayları ile Türk deniz gücünün bugününe şekil veren, aidiyetimizi, geleneklerimizi, vazgeçilemez değerlerimizi Cumhuriyet ve Atatürk değerleri ile sonsuza dek buluşturan, Türk denizcisine sahip olduğu yetenekleri ve onurunu daima yükseklere taşıma refleksini kazandıran bu ocaktır. Her sene mezun edilen bu değerlerin her biri sadece deniz gücümüze katma değer sağlamakla kalmamış aynı zamanda cumhuriyetimizin nitel ve nicel gelişimine insan ve devlet hayatını ilgilendiren her alanda katkı sağlamışlar iç siyasetteki her türlü engel ve kösteğe rağmen Atatürk’ün cumhuriyetini yüceltmişlerdir.
TARİHİMİZDE YER ALAN MEZUNLARIMIZ
Bahriye mektebinin sıralarından geçen, bu ocaktan feyz alan devlet adamlarımız 6’ncı Cumhurbaşkanı Amiral Fahri Korutürk, Başbakanlarımız Rauf Orbay ve Amiral Bülend Ulusu, Ulaştırma Bakanı Amiral Fahri Engin, bilim adamlarımız Salih Murat Uzdilek, Ata Nutku; Ressamlarımız Hikmet Onat, Ali Sami Boyar, Mehmet Ruhi Arel, karikatüristler, Mehmet Baha Bey, Ratip Tahir Burak, tarihçiler Saffet Bey, Mehmet Şükrü Bey, Haydar Emin Alpagut, Fevzi Kurdoğlu; Edebiyatçılarımız Mehmet Rauf Bey, Nazım Hikmet; Müzisyenlerimiz Durul Gence, Erkut Taçkın ve Erken Gürsal; Spor adamlarımız Hasan Fuat Kayacan, Nihat Bekdik ve Tevfik Böke ile hayatta olan ve olmayan daha nice değerler önünde saygıyla, minnetle ve vefa ile eğiliyorum.
KUMPAS ŞEHİTLERİMİZ
Bir deniz gücünün oluşum, gelişim ve kullanımında sözün bittiği yer, o gücün ulusal irade altında bağımsız bir şekilde kullanımı ve o güce hayat veren gemiyi, silahı ve materyali ulusal imkanlar ile üretebilme yeteneğini kazanabilmektir. Cumhuriyet Donanması soğuk savaş sonrası ulusal savunma sanayiinin gelişmesi için büyük gayretler sarf etti. Başta merhum Oramiral Özden Örnek sayesinde MİLGEM sınıfı korvetlerin ilki TCG Heybeliada yüzde 67’ lik ulusal katkı payı ile 27 Eylül 2011 sonrasında Türklerin deniz tarihinin en parlak sayfasında yerini aldı. Arkası geldi. Özden Örnek Amiralin ivmelendirdiği uzun soluklu süreç olmasaydı günümüz savunma sanayinde Türkiye bu kadar hızlı yol kat edemezdi. Türk Savunma Sanayinin lokomotifi Osmanlıdan bu yana daima Donanma olmuştur. Daima Bahriye Mektebi olmuştur. Bu büyük başarı maalesef Balyoz ve diğer isimli kumpas davalar ile cezalandırıldı. Amiral Özden Örnek, Amiral Soner Polat ve Amiral Cem Çakmak, Albay Murat Özenalp Balyoz kumpasının şehitleri olarak Bahriye Mektebinin tarihinde yerlerini aldılar.
DENİZ LİSEMİZ MUTLAKA AÇILMALIDIR
15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan FETÖ darbe girişimi Bahriye Mektebinin yani Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi ikilisinin bir kanadını kopardı. Gerek kumpas davalar gerekse 15 Temmuz darbe girişimi Askeri liselerin ve Harp Okullarının özellikle 2002 sonrası dönemde FETÖ’nün kuluçka alanı olduğunu ortaya çıkardı. Bu okulların FETÖ’nün insan gücü kaynağına dönüşmesini önleyemeyen, kendilerine yapılan pek çok müracaatı incelemeye bile almayan son 20 yılın yüksek komutanlığı da devletin aymazlık içinde bulunan diğer aygıtları gibi bu tablodan tarih önünde sorumludur. FETÖ bahanesi ile 250 yaşındaki Deniz Harp Okulumuz bugün en büyük denizci kaynağı Deniz Lisesinden koparılmıştır. 14 yaşındaki bir gencin denizi kalbi, aklı ve ruhu ile sevmesiyle başlayacak uzun bir meslek yolculuğu artık 18 yaşına çekilmiştir. Ağaç yaşken eğilir. Denizcilik hangi alanda ve seviyede olursa olsun sevgiyle ve tutku ile bağlanılacak bir meslek grubudur. Deniz Lisesi yeniden açılmalıdır. Sultan Abdülaziz döneminden 2016’ya kadar var olan Deniz Lisesi tedrisatı tekrar Türk gencini donanmaya hazırlamalıdır. İki dünya savaşına, mütareke ve işgal dönemine dayanabilmiş bu yuvayı 15 Temmuz ihanetine kurban etmeyin. ABD, Rusya, Fransa ve pek çok ülkede lise seviyesinde ‘Donanma Hazırlık Okulu‘’ statüsü altında örnekleri olan Deniz Lisesini korumak Cumhuriyet tarihinin yanısıra Osmanlı deniz tarihine de sadakattir. Tarihe sadakat de millete sadakattir.
Cem Gürdeniz
[1] Memoirs of the Baron De Tott on the Turks and the Tartars, Vol. 1 of 3. (Forgotten Books)
[2] Fahri Çoker, Deniz Harp Okulumuz, 1773, Deniz Kuvvetleri Basımevi, 2006.