MAVİ VATAN’A SALDIRMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ-III

27 Haziran 2021 tarihli Mavi Vatan köşesindeki yazımda E. Büyükelçi Sayın Fatih Ceylan’ın 21 Haziran 2021 tarihinde, Ankara Politikalar Merkezi’nde yayınladığı, “Sadece mavi vatan üzerinden mi seyrüsefere çıkacağız? Yeşil, gök ve gri vatanlar nerede?” başlıklı yazıya kısa bir değerlendirme yapmıştım. 28 Haziran 2021 tarihinde bu yazı ile ilgili olarak bana e posta ile erişen ve Sayın Ceylan’ın makalesine görüş üreten Y kuşağı iki genç doktora öğrencisi Deniz Güler ve Ersin Elikoğlu’nun makalelerinden Deniz Güler’in makalesini köşeye taşımıştım. Bu kez Ersin Elikoğlu’nun makalesini köşeye taşıyor ve seriyi sonlandırıyorum.

DOKTORA ÖĞRENCİSİ ERSİN ELİKOĞLU’NUN MAKALESİ

İlk etapta makalenin başlığı analitik olmaktan uzaktır. Mavi Vatan, sadece üzerinde seyrüsefer edilecek bir alanı ifade etmemektedir. En azından Mavi Vatan’ın maddi boyutu eksik, manevi boyutu ise hiç idrak edilememiş görünmektedir. Takiben; denizlere hakimiyet fikri muhakkak ki değişime ve evrime uğramıştır, her şeyden evvel dünya değişmiş, yapı değişmiş, teknoloji çığır aşmış, askeri strateji temelde aynı gibi görünse de taktik seviyesine kadar revize olmuştur.

Tam da buradan hareketle, Mavi Vatan doktrini safi askeri strateji ile ilişkili olmayıp, siyasal coğrafyanın tüm unsurları ile le alınması gereken ve “mekan algısının” göz ardı edilmemesi gereken bir doktrindir. Türkiye için doktriner bir “denizcileşme” öngörmektedir. Donanma’nın niceliksel yükselişini değil ülkenin Grand Stratejisi’nin denizlerle bütünleşmesini amaç edinmektedir.

Mavi Vatan kavramının temelinin 2000’li yıllarla atıldığının sanılması talihsizliktir, dayanaktan ve hayatın olağan akışına uygunluktan uzaktır. Aksine kökeni ve fikriyatı çok daha eskilere dayanan, Cumhuriyet Türkiye’sinin temellerinin atıldığı, bağımsızlık ateşinin yakıldığı, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emrinin verildiği anda Mavi Vatan fikriyat olarak doğmuştur. Öyle ki; Akdenizli Türk’ün denizle buluşması, prangalarını koparıp, muhasır medeniyet yoluna koyulması demektir. Akabinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün öngörüsü ile Donanma teşkil edilmesi şeklinde uyanan Türk denizciliği, Atatürk döneminden sonra duraksamalar yaşasa da Cumhuriyet Donanmasının evlatlarının ocağı Deniz Kuvvetleri bu meşaleyi günümüze değin taşımış, Anavatan’ın ihtiyacı ve jeopolitik gerçekler ışığında ülke denizcileşmesi için durmaksızın çalışmıştır.

Daha da detaylı anlatmak mümkün olsa da kısa ve öz olmak maksadıyla; 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası yaşanan gelişmeler, Türk devletini kendi milli imkanları ölçüsünde savunma sanayine yöneltmek zorunda bırakmıştır. Mavi Vatan kavramının fikri çıkış noktası Cumhuriyet’tir, uygulama ve milli imkanlarla vücut bulma noktası da Türk Deniz Kuvvetleri’dir. Dolayısı ile “Kuvvet Milliyetçiliği” gibi akademik öznellikten yoksun, ne olduğu belli olmayan söylemler kulağa garip gelmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde sivil yahut resmi bir başka kuruluş yoktur ki Deniz Kuvvetleri kadar yenilikçi ve yaratıcı olsun. 1991 yılında Uzun Ufuk Projesi, takiben 1993’te K-5 (GENESİS’e vizyon olarak öncü oldu), 1994 yılında Yazılım Geliştirme Merkezi (YAZGEM), 1996’da Araştırma ve Proje Geliştirme (APGE) Başkanlığı, 1998 itibarıyla Araştırma Merkezi Komutanlığı (ARMERKOM) ile ülkemizin savunma sanayi altyapısına büyük katkılar sağlandı. Yukarıda bahsi geçen GENESIS ve Uzun Ufuk Projeleri doğrudan ya da dolaylı olarak Ada Sınıfı Korvetlerimize (MİLGEM) de artı değer sunmuştur.

Öte yandan Deniz Kuvvetleri Beyaz Kitabı 1997 yılında yayınlandığında Soğuk Savaş sonrası dönemin şartlarına Kuvvet olarak hızlıca adapte olup, “Açık Denizlere Doğru” mottosu ile vizyon ortaya koymuş, takiben 2006’da Amiral Cem Gürdeniz’in söylem olarak Mavi Vatan’ı ortaya çıkmış ve 2015 yılında “Mavi Uygarlık Türkiye Denizcileşmelidir” isimli kitabı ile de doktrine edilmiştir. Aynı yıl Deniz Kuvvetleri’nin yayınladığı bir diğer Beyaz Kitap olan “Türk Deniz Kuvvetleri Stratejisi” isimli belge, Türk dış politikası ve denizciliği için kavramsal ve kurumsal açıdan önemlidir, alternatifleri de herhangi kurum ya da şahısça yayınlanmamıştır. Gönül ister ki; Türk Dışişleri ya da ilgili diğer kurum ve kuruluşlar da bu kadar aktif ve üretken olabilsin.

Elbette, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının katkı ve çalışmalarına saygısızlık etmek en son istenecek şey olsa da hantal kaldıkları ve statik oldukları gözlemlenmektedir. “Kuvvet Milliiyetçiliği” dedikleri şey her nedir bilinmez ama rekabetin olmadığı yerde kalite de tarafgirlik de ol(a)maz.

Tarih, Mavi Vatan gibi Grand Stratejilerin eleştirilip, taşlandığı pek çok örneği ile sabittir. Her ne kadar Mavi Vatan bir çeşit donanma, kuvvet planlama stratejisi ya da askeri strateji olmasa da kavramın idrak edilmesinde karşımıza çıkan en büyük engel / sorun, Mavi Vatan kavramının adeta deniz gücü stratejisi ya da daha basit şekliyle deniz yetki sahalarına dair bir yaklaşım olduğu kanısının zihinlerde yer edişidir. Mavi Vatan öncelikle bir denizcileşme stratejisidir. O sebeple Gri Vatan, Yeşil Vatan vb. bazı söylemler ile denk olabilecek kavramsal temelde değil, bu kavramların da doktrinleşmesi için teknik fayda sağlayabilecek bir ekoldür. Bir nevi ast üst ilişkisi kurmak gerekirse Mavi Vatan stratejik seviye, bahse konu diğer “Vatan”lar taktik seviyedir.

“Özellikle geçmiş yüzyıllara nazaran, askeri stratejinin evrimi ve gereklilikleri müşterek harbi öngörmekte, kuvvet planlamaları bu minvalde dizayn ve revize edilmektedir.” Bu cümle buraya kadar kabaca doğru ve temellendirilebilir bir cümledir. Ancak, eğer harp zamanından bahsediyorsak yukarıdaki cümle ile ilgili yorum ya da eleştiri getirmek yerinde olacaktır. Zira, Mavi Vatan, Deniz Kuvvetleri Doktrini değil, Türk ülkesinin iktisadi, sosyal, kültürel, dış politik ve daha pek çok farklı alan için denizcileşmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Hangi kuvvetin diğerine üstün geleceğini değil. Deniz Körlüğü ve Jeopolitik Körlükten kurtulmadan Mavi Vatan’ı idrak düzeyi askeri ve güvenlik boyutunda kalmaya devam edecektir. Denizin uçsuz bucaksız imkanları, iktisadi kaynakları, jeopolitik avantajları, stratejik getirileri, psikolojik etkileri hesaba katılmaksızın yapılacak bir okuma ile Mavi Vatan’ı yorumlamak netice vermez, verse dahi 1900’lü yılların başındaki konjonktürel anlayış ve kabuller kadar netice elde edersiniz. Tabi ki doktrinin temelinde; denizcilik gücünün (güvenlik ve refah boyutlarına dikkat) gelişimi ile kalkınan iktisadi bir sistem, bu sistemi muhafaza edecek deniz kuvveti ve birbiri ile simbiyotik ilişkide olan kalkınma ve denizcileşme yatmakta, bu denklemi fikren ve manevi açıdan idrak etmiş, denizcileşmiş Türk halkı ve devleti bulunmaktadır. Dolayısı ile uçak ya da herhangi askeri vasıta ile savunma yapmak ile Mavi Vatan kavramı arasındaki ilişki yok denecek kadar azdır.

Mavi Vatan jeopolitik zorunluluğun ve zorlukların denizcileşme panzehri ile refaha erişim reçetesidir. Elbette ki ülke savunması gerektiği anlarda, ihtiyaç ve şartlara göre tüm kuvvetler ferden yahut müştereken kullanılır. Ancak unutulmamalıdır ki; Anavatan’ın savunulması denizlerden başlamalıdır, bunu da uçak ya da tankla yapmanız biraz ütopik bir beklenti olacaktır. Diplomatik ve askeri işlevleri ile caydırıcı bir donanma, sizin uçak ya da tank kullanma gereksiniminizi de düşürebilecek önleyici bir tedbir olarak masada durmaktadır. Donanmalar bugün de binlerce tonluk diplomatlar olarak görev ifa etmekte, caydırıcılık ve güç intikali avantajları sağlamaktadır. Zaten Mavi Vatan, kültürel açıdan denizcileşmiş bir Türkiye tasavvuru ile kalkınmış ve denizlerde varlık gösteren bir ülkeyi resmederek, bir vizyon koymakta, bu yolla kalkınmış büyük güçler gözlemlendiğinde de askeri kuvvetlerin denizle entegre edildiğinde büyük güç olunduğu görülmektedir.

Sözün özü; Mavi Vatan’ı doktrine edenlerin sesine kulak vermek Türkiye’nin 21 yüzyıl jeopolitiğinde sözü geçen ülkelerden biri haline getirmek için atılması gereken ilk adımdır. Mavi Vatan, kavga etmeden idrak edilmeli, daha iyisini üretmeden reddedilmemelidir. Mavi Vatan kavramı çerçevesinde Türkiye’nin Denizcileşmesi bir seçenek yahut ihtimaller arasında öne çıkan alternatif yol haritası değil, jeopolitik bir zorunluluktur! Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonu ile modern Türk deniz gücünün öncüsü Cumhuriyet Donanması’nın kıymetli evlatlarının Türkiye Cumhuriyet’ine armağan ettiği “Denizcileşme” fikrinin işaret fişeğidir. Kavram olarak derinlemesine irdelenmeli; sadece deniz yetki sahaları, donanma unsurlarının faaliyetleri ve enerji sahaları olarak basite indirgemeksizin Deniz Gücü’nün önemli iki unsuru olan; refah ve savunma temelinde ele alınmalıdır. Mavi Vatan bir jeopolitik hareket tarzı, Toprak Gemi Anadolu’nun gelecek vizyonudur. Kültürel, toplumsal, iktisadi, askeri, psikososyal kalkınma ve ivmelenme hareketidir. Mavi Vatan kavramı çerçevesi dahilinde deniz ve denizden elde edilecek mental ve maddi tüm faydaları barındırmaktadır.

CEM GÜRDENİZ