Türkiye ve Yunanistan arasında deprem sonrası estirilen olumlu havanın geliştirilmesine yönelik yeni bir adım atıldı.
Denizkurdu tatbikatının iptali plütokrasiye teslim olan Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis için seçim öncesi verilen yüksek değerde bir destektir.
Son yıllarda farklı bir görünüm içerse de dünden bugüne ülkemizin güvenlik politikasını şekillendiren Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” öngörüsü olmuştur.
Ulusal birliğimizin ve uluslararası antlaşmalardan doğan hak ve menfaatlerimizin korunması bir zorunluluktur.
Bu politikanın desteklenmesi için ülkemizin askeri stratejisi caydırıcılık, ilerden savunma ve kollektif güvenlik üzerine kurgulanmıştır.
Ege Denizi coğrafi özellikleriyle Yunanistan’a büyük avantaj sağlarken Türkiye açısından güvenlik risklerini beraberinde getirmektedir.
Cumhuriyet; Türk Deniz Kuvvetleri’nin gelişimine önem vermiş ve bir yarımada coğrafyasına sahip Anadolu’yu olmazsa olmaz önemdeki denizlerle tekrar buluşturmuştur.
“Deniz Kurdu” ve “Mavi Vatan” serisi tatbikatlar sadece Yunanistan’a karşı değil aynı zamanda dümen suyuna giren devletlere karşı bir kararlılık gösterisidir.
Son yıllarda Milli Güç Unsurlarının da dahil edildiği bu tatbikatlar, deniz kültürünün gelişmesine olumlu katkı sağladığı gibi Ege ve Doğu Akdeniz bağlantılı sorunların kamuoyunun ilgisini çeker hale gelmiştir.
Farklı bölgelerde konuşlandırılmış olan donanma unsurlarının sancak varlık göstermesinin yanı sıra TSK’nın harbe hazırlık seviyesinin devlet ricali tarafından yerinde görülmesi açısından da önemlidir.
Envantere yeni dahil edilen harp silah ve araçlarının geniş katılımlı tatbikatlarda denenmesi, planlanan görevlerin daha ötesine ışık tutmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde hizmete sokulan TCG Anadolu’nun ilk defa bir tatbikatta yer alacak olması en büyük beklentiydi.
Gurur verici ve bir o kadar da değerli olan bu platform ülkemiz için önemli bir kazanım olduğu kadar donanmamıza prestij ve güç katacaktır.
Çevre denizlerimizde durumsal farkındalığa kuvvet çarpanı etkisi yaratacağı gibi ülkemizin bölgesel güç aktarım kabiliyetini orta ölçekli küresel güç aktarımına çevirebilecektir.
Barış ve kriz zamanlarında tahliye, sıhhi destek ve barınma faaliyetlerinde de kullanılabilecektir.
Denizle buluştuğu andan itibaren siyasi mülahazalar nedeniyle dost ateşine dahi maruz bırakılan bu gemi, gerekli cevabı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde sahada vermek zorundadır.
Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında savunma alanında kendi kendine yeterli bir ülke olmayı hedefleyen ve bu amaçla savunma sanayii alt yapısını geliştirmeye çalışan Türkiye son yıllarda faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır.
Ambargo, oyalama ve dayatmalarla yıpratılmaya çalışılan ülkemiz, ulusal savunma sanayi altyapısını bir bütün olarak görmek ve kendi ulusal öz kaynaklarını etkin ve verimli olarak kullanmak zorundadır.
ABD Kongresi ülkemizi zayıf düşürecek bütün olanakları kullanmakta, hasmane tavır içerisinde bulunarak taahhüt ettiği her silah ve platformu belirli koşullara bağlamaktadır.
Avrupa Birliği ve ABD; Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de ödün hattına çekilmesini istemektedir.
Gelişen durumlar göstermektedir ki, ülkemizin kendi güvenliğini tek başına yeni bir savunma doktrinine bağlaması kaçınılmazdır.
Kilisenin büyük etkisi altında olan Yunanistan siyasetinin Türkiye lehine Ege’de açılım göstermesi, sorunların savaş dışında çözümü zor görülmektedir.
GASA’ları silahlandıran, adalara çöken ve de geçtiğimiz 3-5 sene içerisinde Yunan makamlarının her türlü saldırılarına maruz kalan ülkemizin, gösterdiği çabaların karşılığını alacağını düşünmek iyimser bir yaklaşım olur.
Hele ki; yapılan jest ve dostane davranışların karşılık bulmadığı ikiyüzlü bir dünyada yaşıyorsak.
Son sözse; “Tatbikatlardan sonra politik eyyamcılık da kısıtlanmalıdır.”
İsmet Hergünşen