Türkiye’nin NATO içindeki rolünü hafife alan ABD tarafından yaratılan güvensizlik ortamı, ilişkileri türbülansa sokmuştur.
En önemli sorun, 15 Temmuz gerici darbe girişimine Beyaz Saray’ın kayıtsız kalması ve Fetullah Gülen’in iade edilmemesidir.
Bölücü terör örgütü lideri Apo’nun tesliminde rol üstlenen ABD’nin, bu kez yargıyı adres göstermesi iade sürecini uzatacak gibi.
Suriye konusunda da ilişkiler limoni.
İŞID ile uğraşın telkinlerinin yanı sıra PKK-YPG ’ye vermiş olduğu desteği saklama gereği bile duymamaktadır.
Irak kuzeyi ve Suriye üzerinden Doğu Akdeniz’e kadar genişletmek istediği garnizon devlet ve İsrail ile nüfuzunu daha da artırmak istemektedir.
Milyonlarca Suriyeli yüzünden ülkemiz ekonomik çöküş yaşamakta ve sosyal kayıplara uğramaktadır. Bunun sorumlusu olarak sadece ABD ’yi görmek yanılgı olur.
İnsanımız demografik yapının değişeceği endişesini taşımaktadır.
Suriye’deki kalıcı barışın garantörü, her fırsatta toprak bütünlüğünü açıklayan Türkiye’dir.
Çözümün ABD ve Rusya Federasyonu’ndan geçmediğini Suriye Yönetimi’nin de anlaması gerekir.
Rusya’nın gücünü Ukrayna ile örselemeye çalışan ABD, 51. eyaleti olarak gördüğü Yunanistan üzerinden de Türkiye’yi kuşatmıştır.
Kıbrıs Rum Kesimine silah ambargosunu kaldıran, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki üsler zincirini Dedeağaç bölgesine uzatan ABD’nin, bir Türk Yunan çatışmasını arzuladığı düşüncesi mevcuttur.
NATO bölgesel planlarındaki karışıklığı gidermek için Türk Boğazları yerine Bosphorus ve Dardanelles teklifleri ile Montrö Boğazlar Sözleşmesini sulandırma çabaları pervasızlığın son kertesidir.
Türkiye’nin 5. nesil savaş uçağı F-35 yerine talep etmiş olduğu F-16 satışını sürüncemede bırakması tansiyonu artıran başka bir sorun.
Yunan ve Rum tarafı, tarihin deneysel bir politika olduğunu kesinlikle unutmamalıdır.
2019 ’da Rus yapımı S 400 füze savunma sistemi satın alan Türkiye’ye yaptırım uygulayan ABD’nin son ikiyüzlülüğü, S 400 sahibi Hindistan’a F-35 ’te muafiyetidir.
Türkiye’nin Ukrayna Savaşı’nın sona ermesi ve tahıl koridoru çabalarından ABD’nin pek de hoşnut olduğu söylenemez.
Wagner isyanı ile askeri gücü tartışmalı hale gelen Rusya Federasyonu’nun, yeni bir gıda krizine yol açmaması imajını tazelemesi açısından yararınadır.
İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakılmaması, ABD tarafında hayal kırıklığı yaratmış olsa da Türkiye son derece haklıdır.
Üçlü mutabakat şartlarına uymayan ve kutsal değerlere ardı ardına yapılan saldırılara kayıtsız kalan İsveç, ABD’nin zorlamasıyla mı NATO’ya sokulmak isteniyor sorusunu da zihinlere düşürmüyor değil.
Yeniden gündeme getirilen ve geçtiğimiz günlerde ŞİÖ üyesi olan İran’ı çevreleme stratejisinde ABD ve İsrail’in yanında yer alınmamalıdır.
Joe Biden’in ayağının tozuyla Ermeni yalanını destekleyen açıklamasını da her ortamda ABD yetkililerine anımsatmakta fayda var.
1952 ’den beri dış politikasını ABD’nin yolunda tutmuş bir Türkiye gerçeğini göz ardı edemeyiz.
NATO’ya girişi tavizkar bir politika içinde gerçekleşen ülkemiz, ulusal varlığını sadece Batı ittifakı içinde tutmanın büyük sancılarını fiilen yaşamaktadır.
Ukrayna Savaşı ve öncesine kadar Doğu-Batı ilişkilerindeki yakınlaşma ve yumuşama Türkiye’yi başka yörüngelere kaydırmıştır.
Batı dünyasının Rusya Federasyonu’nu karşısına aldığı bu süreçte her iki ülke ile görüşmeler gerçekleştirebilen tek NATO üyesidir.
Eşi bulunmaz bir jeostratejik ve jeopolitik konuma sahip olan Türkiye’nin yerini, Batı’nın herhangi bir ülke ve örgütle doldurması mümkün değildir.
Gri alanlar devam ettiği müddetçe etkinliğini ve belirleyici rolünü devam ettirme zorunluluğundadır.
Gün geçtikçe karmaşık bir sorun haline getirilen güvenliğinin aşılmasının yegane yolu, iç cepheyi sağlam tutması ve genel durumun doğru analiz edilmesiyle birlikte kendini daha da güçlendirecek alternatif alanlar yaratmasıdır.
ABD tarafından kontrol altında tutulma ve zayıflatılma çabalarına karşı, NATO zirvesinde hak ve menfaatleri doğrultusunda güçlü bir duruş sergilemeyi ihmal etmemelidir.
Avrupa Birliği’ne dahil edilmeyen Türkiye, Kuzey Atlantik İttifakının sadece bir kanat ülkesi değildir.
Son sözse; “Türkiye’nin kaybedilmesi mi!.. Rusya Federasyonu ve Çin pusudadır.”
İsmet Hergünşen