Şüphesiz NATO’nun 11-12 Temmuz 2023 Vilnius Zirvesi 21. Yüzyılın jeopolitik satrancında önemli bir dönüm noktası olacak. NATO’nun kuruluşu (1949), Sovyetlerin Macaristan (1956) ve Çekoslovakya (1968) müdahaleleri, Soğuk Savaşın bitişi (1989), Yugoslavya Krizi (1991), NATO’nun Kosova Müdahalesi (1999), 11 Eylül Saldırıları (2001), ABD’nin Afganistan (2001), Irak (2003) ve Libya (2011) Savaşları, Rusya’nın Gürcistan (2008) ve Kırım (2014) müdahaleleri ile 24 Şubat 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı geçmiş NATO Zirvelerini dönüm noktası yapan tarihsel ve önemli olaylardı. Şimdi ise her geçen gün Rusya ile askeri ve siyasi ilişkilerini geliştiren Çin’in ve küresel güneyin gölgesinde, ABD ve AB’nin hedeflediği askeri sonuçlara erişilememiş Ukrayna savaşının jeopolitik ve stratejik koşulları altında kritik bir zirve icra edilecek. Bu zirve ABD’nin tek kutuplu dünya düzeni vizyonunun canlı tutulabilmesi için belki de dünya üzerinde 1 milyar insanı koruduğunu savunan NATO’nun en güçlü konsolidasyon hamlelerinden birisi olacak. Bu ortamda zirve öncesi Genel Sekreter Jens Stoltenberg’in görev süresinin bir yıl daha uzatılmasının sürpriz olmadığını ifade edelim. Stoltenberg 9 yıldır Genel Sekreter. Görev süresi 3 kez uzatıldı. Soğuk savaş yıllarında 12 yıl görevde kalan Hollandalı Joseph Luns’tan sonra en uzun süre görev yapan sekreter oldu. ABD Başkanı Biden’ın uzatmayı kutlama mesajında belirttiği ‘’Avrupa Güvenliğinin II. Dünya Savaşından bu yana geçirdiği en zorlu dönem’’ in gerektirdiği tüm koşullarda Amerikan çıkarlarını korumaya yetenekli bir Genel Sekreter olarak şüphesiz görev tanımında olmayan emrivaki siyasi deklarasyonlarına ve eylemlerine devam edecektir. Genel Sekreterin ABD jeopolitiği için halen en kritik konumdaki Arktik Bölgede ABD’nin en sadık müttefiki Norveç’in eski Başbakanı olması da bu uzatmalarda dikkate alınmış olmalıdır.
LİTVANYA’NIN SEMBOLİZMİ
NATO Zirvesi Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılıyor. Rusya’nın kendi toprakları dışındaki egemen bölgesi (exclave) olan Kaliningrad Oblast’ı da Litvanya’da bulunuyor. Kaliningrad sınırı Vilnius’a 150 km mesafede. Zirvenin amblemi olarak 31 ülke namına Litvanya’nın milli arması olan Zırhlı Şövalye Vytis kullanılmış. NATO Basın bildirisine göre bu seçim Litvanya’nın harbe hazırlığı ve ittifakı savunma kararlılığının bir sembolüymüş. Litvanya’nın Ukrayna Savaşı devam ederken zirve için seçilmesinin pek çok nedeni var. Bu bölgede bulunan Kaliningrad Oblast’ındaki Baltysk liman şehri halen Rus Baltık Donanmasının yıl boyunca açık denize erişebilen tek deniz üssüne ev sahipliği yapıyor. Daha kuzeyde Rusya topraklarında bulunan St. Petersburg zaman zaman buzlanıyor. Diğer yandan Kaliningrad ’da bulunan Primorsk ticari limanı da Rusya’nın ham petrol ihracatının Novorossisky’den sonraki en önemli limanı. Burada Rusya ve Putin’e verilen mesaj çok açık. ‘’Kaliningrad, NATO’nun çevrelenmesi altında ve Rus ana karası ile Kaliningrad arasındaki kara ulaştırmasını istediğim an kesebilirim.’’ Bu şekilde Rusya’ya da Kaliningrad’ın Rus jeopolitiğine ters konumunu değiştirme konusunda caydırıcı mesaj veriliyor. Litvanya bir NATO üyesi ve Kaliningrad’a karadan yani Litvanya toprakları üzerinden yapılacak Rus müdahalesi tartışmasız şekilde NATO – Rusya savaşını başlatır. Halen Kaliningrad ile Rusya’nın anavatan ile kesintisiz ve doğrudan tek bağı Baltık denizi. Gelecekte Baltık Denizinden de bir abluka söz konusu olursa bu durumda da Rusya’nın denizden ve havadan müdahalesi kaçınılmaz olur. Kaliningrad dışarda kalmış ve NATO tarafından karadan ve denizden kuşatılmış bir Rus bölgesi (exclave) olarak kaldığı sürece her iki taraf için NATO-Rusya gerginliği manipülasyonlarına açık konumda olacaktır. Bu arada Litvanya, zirve öncesinde NATO’dan kendi topraklarında asker konuşlandırmasını talep etti. Almanya bu ülkede kendi askerlerini konuşlandırabilecekleri sinyalini verdi. Bu gelişmeler şüphesiz Rusya’yı etkileyecektir.
NATO VE UKRAYNA SAVAŞI
NATO Zirvesine, Anglosakson liderlik altındaki batı dünyasının beklediği jeopolitik ve stratejik koşullar altında katıldığını söyleyemeyiz. NATO devletleri içinde Rusya ile düşmanlık konusunda farklı bir tablo olduğu açık. NATO’da ABD, İngiltere, Polonya, Almanya, Hollanda, Danimarka, Finlandiya, Norveç, Estonya, Litvanya, Letonya ve Romanya gibi ABD yönlendirmesindeki birinci lig Rusya düşmanı devlet varken, Avrupa’nın ABD çıkarları uğruna büyük kayıplar altına girme tehdit ve risklerini gören devletler de var. Geçen haftalarda Brüksel’de icra edilen NATO Kuvvet Oluşturma (Force Generation) Konferansında NATO Askeri Komite Başkanı Hollandalı Oramiral Rob Bauer ittifakın 30 gün içinde 300 bin kişilik hazır müdahale gücü hazırlayacağını açıkladı. Bu yüksek miktara pek çok müttefikin şüphe ile yaklaştığını batı medyasından öğrendik. (NATO Readies Military Plans if Russia Expands Conflict. Chicago Tribune4 Jul 2023, By Lorne Cook) Halihazırda bu sayı 30 gün içinde 40 bin kişi olarak belirlenmiş durumda. Bir anda 10 kata yakın artımın asli nedeni ABD’nin Avrupa’ya tahsis edebileceği asker sayısından tasarruf ederek bu gücü asıl ağırlık merkezi olan Pasifik cephesinde kullanabilmek. Böylece Avrupalı müttefiklerin kendi topraklarında daha fazla sorumluluk almaları da sağlanmış olacak. Yine de 10 kat artışı kabullenmek kolay olmayacaktır. Yeni plana göre NATO sorumluluk alanı üçe bölünüyor. 1.Arktik bölge ve Kuzey Atlantik; 2.Alplerin kuzeyinde kalan bölge 3.Güney Avrupa. Bu arada NATO’ya ait 100 uçak hemen her gün Rusya sınır bölgelerinde uçuş gerçekleştiriyor, Akdeniz ve Baltık’ta 25 civarında NATO gemisi de hareket halinde bulunuyor. Bu kapsamda Rus ordusunun Ukrayna karşısında kan kaybetmesi NATO çevrelerinde başarı olarak değerlendiriliyor. Diğer yandan Rus deniz, hava, uzay ve nükleer kuvvetlerinin diri kalması NATO plancılarının en büyük endişesi. ABD yardımı olmadan Avrupalı üyelerin bu gücü dengelemesi olası değil. ABD’nin de kendi gücü Çin’i Pasifik’te dengelemeye yetmiyor. O nedenle Ukrayna savaşının uzaması en azından Rus kara gücünün örselenmesi ve Rus ekonomisini dar boğaza sokması yönü ile arzu ediliyor. Ancak ateşkesten ve barış görüşmelerinden uzaklaşılan her gün NATO Rusya çatışma riskini artırıyor. Eğer çatışma bu aşamaya gelirse bırakalım nükleer silah kullanılmasını hava ve denize de yayılacak bu savaşta Rusya’nın kazanma şansı ABD yardımına bağımlı olan Avrupa’ya göre çok daha fazla olacak. Avrupa cephesinde NATO Rusya çatışması çıktığı anda Çin’in Tayvan ile bütünleşme aşamasının tamamlanma sürecinin başlayacağını söylemek kehanet olmaz.
NÜKLEER KUMAR
İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa topraklarının gördüğü en büyük askeri malzeme, NATO ve lejyoner desteğine rağmen Ukrayna Ordusunun çok büyük başarı beklenen bahar taarruzu sonuçsuz kaldı. Rusya’nın kendi içinde Wagner Grubu isyanı ile karşı karşıya kalması medyada bu başarısızlığı ikinci plana itmiş olsa da cepheye etkisi olmadı. Diğer yandan Zaporijya nükleer santralı üzerinden yapılan çok tehlikeli ve iki taraflı propaganda savaşları sonuçsuz kaldı. Çernobil felaketini Sovyetler döneminde yaşamış Ruslar ve Ukraynalılar bir nükleer kirlenmenin her iki tarafa ve hatta NATO devletlerine hayır getirmeyeceğini herkesten daha iyi biliyorlar. Ancak santralda bir nükleer patlamanın sorumluluğu Ruslara yüklenir ve nükleer serpinti bulutu Avrupalı NATO devletlerinin hava sahasına girerse Ukrayna Başkanı Zelensky’nin NATO’yu Rusya karşısında daha aktif ve sert bir tutum almaya zorlaması mümkün olabilir. Bu kapsamda Beyaz Rusya’nın Rus taktik nükleer silahlarını topraklarında konuşlandırma isteği üzerine Polonya’nın ABD’den kendi toprakları için nükleer silah istemesi de ABD için şüphesiz ciddi bir kazanım olmuştur. Ukrayna Savaşı şüphesiz Avrupa’nın nükleer tehdit altına girme yoğunluğunu artırmıştır. ABD’nin NATO’nun genişlemesi ve Rusya’nın çevrelenmesi uğruna son 30 yılda Avrupa güvenlik mimarisinde yaptığı hamleler nükleer denklemde tarihin belki de en tehlikeli dönemini başlatmış görünüyor. 1986’da yaşanan Çernobil felaketi Sovyetler döneminde komünist partinin ve merkezi yönetimin yanlış kararları ve geç kalınması sonucu insanlık tarihinin en büyük yıkım ve zararlı nükleer kazası olmuştu. 1945’te Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan nükleer bombalar kaza değildi. Bizzat ABD Başkanı Truman tarafından verilen emirle kullanılmıştı. Bugün de Avrupa üzerinde ABD karar vericilerinin Rusya’ya karşı nükleer kumar oynaması 1945’lerin akıl tutulmasını akla getiriyor.
ZAYIFLAYAN AVRUPA
Diğer taraftan Fransa’da yaşanan ve neredeyse bir iç savaş görüntüsü veren ayaklanmalar Fransız devlet aygıtının bırakalım savaş durumunu barış durumunda dahi kendi iç bütünlüğünü korumada yetersiz kaldığını ortaya çıkardı. Ciddi bir liderlik ve devlet gücünü yönetme sorunu ile karşı karşıya kalan AB’nin tek nükleer gücünden bahsediyoruz. AB’nin ekonomi devi Almanya’nın durumu da karmaşık. Kendi iradeleri ile endüstrileşmeden uzaklaşmayı (de-industrialization) ve Rus enerjisinden tamamen koparak ABD enerjisine bağımlılığı kabullendiler. Bu durum maliyet, enflasyon başta ABD ile rekabet gücünü menfi etkileyecektir. Alman hükümeti kendi iradesi ile ABD ile ekonomik savaşta büyük bir cephenin yarılmasına izin vermiştir. Bu durumun ne kadar sürdürülebilir olduğu enflasyon ve önümüzdeki kış koşullarına bağlı olacaktır. Ancak Almanya, İkinci Dünya Savaşı sonunda tamamen ABD vekili konumuna düşen Japonya gibi bir ada devleti değildir ve jeopolitik seçenekleri büyük bir deniz gücüne bağımlı olmayı gerekli kılmaz. Halkın güvenlik algısı, refahı ve sosyal sözleşmenin koşulları bozulduğu anda devletler jeopolitik tercihlerini gözden geçirirler. Diğer yandan Çin’in geçen hafta yüksek teknoloji endüstrilerinin vaz geçilmez hammaddesi olan galyum ve germanyum nadir metallerinin ihracatına lisans ve kontrol uygulaması getirmesi şüphesiz çok önemli bir hamle olmuştur. Her iki maddenin diğer üreticisi Rusya olması durumu daha da karmaşıklaştırıyor. Çin dünya nadir metallerinin üretim kapasitesinde %90’ın üzerinde paya sahip. Elektronik, iletişim teknolojileri, bilgisayar ve uzay alanında ABD’nin iki katına yakın ihracat payına sahip ve yüksek katma değerli ihraç ürün oranı da ABD’nin iki katı büyüklüğünde. ABD, Rusya Ukrayna Savaşı üzerinden Rusya’yı yıpratmaya, AB ülkelerini kendine bağlamaya ve Avrupa ekonomilerini kendi kontrolü altına almaya çalıştıkça bu stratejinin karşı hamleleri Çin ve temsil ettiği küresel güney, BRICS ve benzeri gruplaşmalardan geliyor. Bu çerçevede 4 Temmuz 2023 tarihinde Hindistan’da yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında İran’ın 9. Tam üye olarak ŞİÖ’ye katılması Asya jeopolitiğinde önemli bir adım olmuştur.
ABD 3. DÜNYA SAVAŞINA HAZIR DEĞİL
ABD’de enflasyonun %10 seviyesine yükselmiş olması, Meksika sınırının kontrol edilemez boyutlarda yasadışı göçe maruz kalması, Amerikan müesses basınının artık güvenilirlik ve gerçekçilikten tamamen kopmuş olması, ancak en önemlisi 1,5 yıldır devam eden Ukrayna Savaşına rağmen Amerikan savunma sanayinin bırakalım Ukrayna’ya desteğinin devamını, kendi harp stoklarını bile tamamlamada sorun yaşaması dikkatlerden kaçmıyor. ABD, imparatorluk vizyonunu devam ettirmek istiyor, ancak söz konusu vizyonun gerekli kıldığı savaş ekonomisi ve endüstriyel seferberliğe geçmiyor. Diğer yandan ana rekabet sahası olan Pasifik Okyanusunda durum da pek farklı değil. Donanmadaki savaş gemileri sayısının yetersizliğinin yanısıra gerek görevdekiler gerekse emekli amiraller tarafından gündeme getirilen en önemli bir sorun Pasifik harekât alanına anavatandan yapılacak deniz desteği için ticaret gemisi ve eskort gemisi eksikliği. Pasifik harekât alanının tamamen deniz üstünlüğüne bağlı olduğunu İkinci Dünya Savaşında görmüştük. Bugün de yaşanacak olan farklı değildir. ABD bu cephede savaşa hazır değil. En önemli sorunların başında kalite insan gücü açığı geliyor. Amerikan askeri medyasını yakın takip eden birisi olarak her hafta silahlı kuvvetlere asker temini konusunda sorunları yansıtan makaleler okuyorum. 2023 yılında Deniz Kuvvetleri 10 bin, Hava Kuvvetleri 3 bin, Kara Kuvvetleri 15 bin kişi açık verdi. (Veterans Worsen Recruitment Crisis. Military families steer young people away from enlisting, threatening strength; The Wall Street Journal1 Jul 2023 by Ben Kesling) ABD’de 16-21 yaş grubunun sadece %8’i asker olmayı düşünüyor. Bu da tarihin en düşük değerlerinden birisi. ABD’de ilk kez asker aileleri kendi evlatlarını silahlı kuvvetlere katılmaktan alıkoymaya başlaması bu düşüşte önemli rol oynuyor. Diğer yandan Amerikan gençliğinin neredeyse %77’sinin fiziken silahlı kuvvetlere katılmak için yetersiz olduğu ortaya çıktı.
ABD VE TEK KUTUPLULUK
ABD soğuk savaş sonrası öyle bir dünya devraldı ki, tarihte böyle bir durum yaşanmadı. Kendisi kontrol ve denge (check and balance) üzerine kurulu ABD, 1990 sonrası küresel çapta rakipsiz kaldı ve kontrol ve dengenin tek sahibinin kendisi olduğunu gördü. Ancak genel bir güç dengesi olmadığı için ABD elindeki tüm olanakları kendi imparatorluk çıkarları için kullandı. Bugün ABD kendisinden başka güç odağı kabul etmiyor. Demokrat Partinin Amerikan yönetimi tek kutuplu Amerikan yüzyılını terk etmek ve çok kutupluluğu kabullenmek istemiyor. Ancak arzuladığı tek kutuplu düzeni devam ettirebilecek milli güç unsurları yetersiz. O nedenle yarın 3. Dünya Savaşı çıksa kazanma ihtimali düşük. Ya çok kutuplu düzeni kabul edecek ya da 21. Yüzyılın ikinci yarısına yeniden güç toplayarak ve Rusya, Çin bloğunu zayıflatarak hazırlanmayı tercih edecektir. Ancak rakiplerinin de bu oyunu görerek ön alıcı hamleleri atacağını söyleyebiliriz. Örneğin Tayvan’a müdahale için askeri ve ekonomik şartlar bugün Çin’in lehindedir. Çin bunun farkındadır ancak enerjisini Tayvan’a harcayan bir Çin, yeni jeopolitik şartlar oluştuğunda yıpranmış ve kan kaybetmiş halde ortaya çıkacak yeni tehditlere cevap verecek konumunu da korumak isteyecektir. Yarın Hindistan ve Rusya ile rekabete girmesi olasılık dışı değildir.
YENİ DENGELER OLUŞUYOR
Bugün yaşanan ABD’nin kontrolsüz güç kullanımının dengelenme aşamasıdır. Rusya Ukrayna Savaşı ile başta Tayvan ve Güney Çin Denizi Krizleri de bu dengelemeye karşı ABD hamleleri olarak ortaya çıkmış durumda. ABD’nin tek taraflı tutumu özellikle 2001 sonrası yaşanan savaşlar ve Amerikan müdahaleleri sonucu dünyanın pek çok devletini yeni güç merkezlerine çekti. ŞİÖ, BRICS, Küresel Güney ve daha birçok oluşum bu dayatmaya karşı olarak şekillendi. Rusya’nın Baltık, Adriyatik, Akdeniz ve Karadeniz’den koparılması ve çevrelenmesi Yugoslavya Savaşı ve NATO genişleme dalgaları ile ortaya çıkınca Gürcistan, Kırım ve Donbas müdahaleleri kaçınılmaz oldu. Aynı durum Tayvan ve Güney/Doğu Çin Denizi senaryolarında Çin için geçerlidir. Dolayısı ile ABD, imparatorluk yüzyılını devam ettirmek için benzer hamlelerine devam edecektir. Bu hamleleri Kore ve Vietnam savaşlarından ayıran en önemli husus yeni süreçte Amerikan asker kaybına kamuoyunun tahammül göstermemesidir. ABD, çamurda savaşacak asker konusunda zayıftır. Pek çok Amerikalı tarihçinin kabul ettiği gerçek, 60 bin asker kaybettiği Vietnam Savaşı sonunda Amerikan gücünün gerilemeye girdiği yönündedir. ABD nisbi bir zayıflama dönemine girmişse de bu dönem Sovyetlerin tek kurşun atmadan yenilmesi ve parçalanmasıyla farklı bir boyuta evrilmiştir. ABD yenilenen moral gücü ile müdahaleci konuma geri dönmüş ve bu süreçte en büyük aracı NATO ve başta Anglosaksonlar olmak üzere diğer müttefikleri olmuştur. 2001 sonrası uygulanan çok yanlış jeopolitik hamleler ABD’nin sadece itibarını kaybetmesine neden olmadı aynı zamanda güvenilir arabulucu ve örnek model olmasını da önledi. ABD’ye karşı büyüyen bir antipati cephesi oluştu. Ukrayna Savaşı bu geri dönülmez cepheleşmenin bir ürünüdür.
UKRAYNA SAVAŞI BİTİRİLMEK İSTENMİYOR
Ukrayna’nın NATO üyesi olması ve Rusya’nın çevrelenmesi ile Çin’in Rusya ve Ukrayna rotaları üzerinden Avrupa’ya erişiminin engellenmesi adına her iki taraftan sayısız hayat kaybedilmiş, şehirler yıkılmış ve milyonlar evinden olmuştur. Kargaşaya sürüklenen dünya ekonomisi ve geçim kaynakları etkilenen milyonları saymıyorum. Bu şartlarda NATO ve AB hala savaşın devamını savaşın durmasına tercih edebiliyor. Danimarka, geçen hafta Ukraynalı ve diğer NATO lejyonerlerinin ABD yapımı F-16 savaş uçaklarını uçurmaları için bir pilot eğitim programı başlatma konusunda öncülük etti. Batılılar bu uçakların Ukrayna meydanlarına intikal ettiğinde vurulacaklarını bildikleri halde savaşı körüklemeye devam ediyorlar. Benzer şekilde ABD Başkanı Biden, Rusya topraklarına saldırı düzenleyebilecek uzun menzilli ATACMS füzelerinin Ukrayna’ya tedariki için sözleşmeye yakın olduğunu söylüyor. Bu taahhüt, bugüne kadar Ukrayna için harcanan 150 milyar dolarlık kamu parasının yetersiz olduğunu ve daha çok harcama beklenmesi gerektiğinin de mesajı oluyor. Bu hamleler Biden için 2024 Başkanlık seçimlerinde Ukrayna’da bir zafer beklentisi için yapılıyor ancak gerçekte kumar masasında son ana kadar kazanacağını bekleyerek her şeyini ortaya koyan ancak sonuçta çok şey kaybeden kumarbaz psikolojisini andırıyor. Ukrayna’nın NATO üyeliğini savunmak ve silahlandırmak sorunu daha da derinleştirme ve Rusya NATO çatışmasını körükleme potansiyeline sahiptir. Savaşın uzaması Ukrayna’nın çok daha insan gücü kaybetmesi ve alt yapısının daha da zarar görmesi demektir. Bu durumda Ukrayna’nın yok oluştan kurtulması ancak NATO’nun kara gücü ile Ukrayna topraklarına girmesi ile önlenebilir. Bu durum Rusya’nın deniz, hava ve uzayda ABD ve Türkiye dahil NATO ülkeleri ile savaşı başlatmasını tetikler ve savaşın okyanusa sıçramasıyla Avrupa’nın Atlantik lojistik destek hattı kesilir. ABD yardımı gelmeden Avrupa dayanamaz. NATO bugünleri arar duruma düşer. Rusya’nın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Vassily Nebenzia geçen hafta BM Güvenlik Konseyi’nde şunları söyledi(https://strategic-culture.org/news/2023/06/30/meanwhile-in-other-news-ukraine-proxy-war-is-an-unmitigated-disaster-for-us-nato/: “Bu savaşın sona ermesi için Amerikalı efendiler vasallarına emir vermeli. Bu tür işaretlerin ve emirlerin yokluğu tek bir şeyi gösteriyor: ABD’nin çatışmayı sona erdirmeye ihtiyacı veya arzusu yok, ancak çatışmanın devam etmesi için iştahı var ve Rusya’nın Amerikan yorumu ile stratejik olarak yenileceğini tahmin ediyor. Bunun olmayacağını size söylemek istiyorum…Gerçeklerden tamamen kopmuş olan Batı, nükleer güçler arasında doğrudan bir çatışmayı kasten kışkırtıyor.”
TÜRKİYE SAVAŞTAN UZAK DURMALIDIR
Çok kutuplu dünya düzeni kuruldu ve bunun olguları Körfezden, İran’a; Capetown’dan Şanghay’a kuzey Amerika ve Batı Avrupa hariç her yerde yaşanıyor. ABD ve AB bu gerçeği kabul etmiyor. Ukrayna Savaşının bugünkü askeri koşullarda bitirilmesi ABD ve NATO için mağlubiyet olacağından bu durum çok kutuplu dünya düzenini kabullenmekle eş değerde olacaktır. ABD yöneticileri ve batılı vassallar, Ukrayna’yı ateşkese ve barışa davet etmek yerine mevcut krizi daha da büyütmeye meyilliler. Bu krizin büyümesi orta ve uzun vadede batının çıkarına değildir. Sonunda batı medyasının 1,5 yıldır süren ağır propagandasına rağmen bu savaşın uzaması durumunda her açıdan kaybeden batılı devletler olacaktır. Türkiye bu gerçeği görmelidir. Zira biz sıradan bir devlet değiliz. Montrö Sözleşmesi ile jeopolitik kaderi güvence altına alınmış Türk Boğazlarının sahibi Karadeniz kıyıdaşı bir devletiz. Karadeniz’de savaş Türkiye’nin asla milli çıkarı değildir. Savaşın uzaması asla lehimize değildir. Bu yangından en çok etkilenen ülke biz oluruz. Çernobil’de radyasyondan zarar gören dış ülkelerin başında Türkiye geliyor. O nedenle Karadeniz’de en kısa sürede ateşkesin sağlanması ve Rusya ile Ukrayna ilişkilerinin normalleştirilmesi milli çıkarımız olmalıdır. Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklemek ve başta SİHA transferi gibi aktif silah yardımında bulunmak milli çıkarımız olamaz. Bu hamleler Washington ve Londra’nın ekmeğine yağ sürer. Şu anki jeopolitik koşullar 100 yıl öncesinin koşulları ile aynıdır. Türkiye bir kurt kapanı içindedir. Bu kapandan Atlantik sisteme yamanarak ve yaranarak çıkmak intiharla eş değerdir. Ekonomik koşullar ne olursa olsun Türkiye Mustafa Kemal Atatürk aklı ile hareket etmelidir. NATO Vilnius Zirvesinde Türkiye’nin hata yapma lüksü yoktur.
Cem Gürdeniz